POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 02.09-08.09.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 02.09-08.09.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 02.09-08.09.2019

İDLİP VE FIRAT’IN DOĞUSU

TC ile RF arasında diplomasi en üst düzeyde devam ediyor. Ekonomik ilişkilerin ötesinde askersel alanda ilişkiler gelişiyor gibi gözüküyor.

Savunma sanayii değil, askersel alan diyoruz, çünkü gelinen aşamada TC yetkilileri artık sadece savunma silahlarından değil, saldırı silahlarından ve özellikle nükleer roketlerden söz etmeye başladılar. Erdoğan’ın son Rusya ziyareti sırasında kendisine sunulan savaş jetleri konusunda basına yansıyanların ötesinde adımlar atıldığı bilgileri geliyor.

Aynı TC ile RF, İdlib meselesinde ise aslında karşı karşıya gelmiş durumda. Uzun zamandır beklenen bu gelişme sessiz sedasız olarak Rusya’nın Suriye Silahlı Kuvvetleri ile birlikte İdlib’de üstünlüğü sağladığı haberleri ile gerçekleşti. Çünkü Türkiye gerek Astana ve gerekse Soçi’de Rusya, İran, Türkiye üçlüsü arasında imzalanan anlaşmaya sadık kalmadı. Kalamadı değil, kalmadı. Niyeti de yoktu. Türkiye İdlib’in IŞİD ve ardılı terör örgütü militanlarından temizleme görevini üslenmişken, onları traş edip, kılık değiştirtip kendi sorumluluğunda bir çete ordusu oluşturdu. Bunu da kimseye yutturamazdı. Dolayısıyla birkaç uyarı ve Rusya’nın sabırlı davranışı sonucunda sona gelindi, işaret verildi ve Suriye Silahlı Kuvvetleri Rusya Hava Kuvvetleri’nin desteğinde bölgede ilerlemeye başladı. Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin önümüzdeki günlerde İdlib’e tamamen hakim olması ve güvenliği sağlaması bekleniyor.

Türkiye medyasında bu yaşananalardan haber yok. Varsa da çarpıtılmış haberler yayınlanıyor. İdlib’den sivil halkın Türkiye sınırına doğru gelmesinin yeni bir felaket olmasından söz ediliyor. Birinci soru; bu gelişme neden oldu? İkinci soru; Bu gelmesi beklenenler gerçekten sivil halk mı? TC medyasında müthiş bir dezenformasyon hakim ve sözde muhalif Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri de “Vatan Millet Sakarya” nidaları altında rejimin değirmenine su taşımaya devam ediyor.

 

ROJAVA MI, KUZEY VE DOĞU SURİYE Mİ?

Bugün saat 16:00’da “Kuzey ve Doğu Suriye’de Yeniden Yapılanma” başlıklı bir haber yayınladık. Haberi tekrar verelim;

“ Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim Genel Meclisi toplantısında konuşan Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlûm Ebdî, Kuzey ve Doğu Suriye Öz Savunma Yasasının meclis tarafından onaylanması için QSD’nin yeniden örgütlendiğini belirtmişti.

Ebdî, "70 bin savaşçıdan oluşan QSD’nin yeniden yapılanması kapsamında 30 bin savaşçı sınır korumada, 5 bin savaşçı özel kuvvetlerde, geri kalan savaşçılar da QSD’nin tugaylarında konuşlandırılacaktır" demişti.

 

YENİDEN YAPILANMA ÖRGÜTLENMESİ

ANHA'nın haberine göre, QSD, mevcut sürecin ihtiyaçlarına göre fikri, siyasi ve askeri olarak yeniden yapılanma amacıyla Mayıs ayının başından itibaren Kuzey ve Doğu Suriye kentleri ve ilçelerinde örgütlenmeye gitti. Her bölgenin koşul ve özelliklerine göre askeri meclis oluşturma sürecine başlandı. Bu bölge meclisleri, bölge savunmasını QSD, YPG ve YPJ güçlerinden alıyor.

QSD komutanlarından Hesen Qamişlo, DAİŞ’e karşı verilen mücadelede edinilen deneyimlerin ardından yeniden yapılanma için bir zemin oluştuğunu söyledi. Qamişlo, fikrî, siyasi, askeri ve örgütsel yönlerden kendilerini geliştireceklerini, geçmiş dönemde ortaya çıkan eksikliklerin giderileceğini dile getirdi. Qamişlo, bölge güvenliğini sağlamak, bölgeyi her türlü tehditten korumak amacıyla askeri meclislerin kurulduğunu söyledi.

 

12 MECLİS İLAN EDİLDİ

Şimdiye kadar Kuzey ve Doğu Suriye’de Kobanê, Girê Spî, Tebqa, Reqa, Dêrazor, Şedadê, Hesekê, Til Birak, Til Temir, Serêkaniyê, Amûdê ve Qamişlo askeri meclisleri olmak üzere toplam 12 meclis ilan edildi. Her meclisin genel komutanı meclis üyeleri tarafından seçilirken, her meclisin kendine ait bir bayrağı da bulunuyor.

 

HER MECLİSİN QSD'DE TEMSİLCİSİ VAR

Askeri meclis sistemlerinin Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerinin özgün koşul ve özelliklerine göre oluşturulduğunu söyleyen QSD komutanlarından Hesen Qamişlo, “Şimdi her bölge, meclis ilanı için hazırlıklarını yapıyor. QSD Genel Askeri Meclisi ve Genel Komutanlığı’na katılmaları için askeri sorumlu ve temsilcilerini belirliyor" diye belirtti.

DAİŞ'e karşı zafer kazanan QSD; Cizre ve Fırat bölgeleri, ardından Tebqa, Reqa ve Derazor’da çeteleri hezimete uğrattı. 23 Mart 2019’da Kuzey ve Doğu Suriye’nin DAİŞ çetelerinin işgalinden tamamen kurtarıldığını duyurdu."

Dikkat ederseni ROJAVA ÖZERK YÖNETİMİ kavramı yerine KUZEY VE DOĞU SURİYE ÖZERK YÖNETİMİ kavramı kullanılmaya özen gösterilmiş. Bu kavramlaştırmayı eleştirmek için bu haberi yayınlamadık. Tam tersine, Suriye’deki Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hareketi yönetiminin gerek Suriye merkezi yönetimi ve de gerekse ABD üzerinden TC ile yürütülen görüşmelerin sonucunda bu kavramlaştırmanın kullanılmaya başlandığına dikkat çekmek istiyoruz. Kavramların ötesinde yazının içeriğini de ayrıca dikkatle anlamaya çalışmamız gerekmektedir.

PKK Başkanı Abdullah Öcalan’ın Mayıs ve Haziran aylarında yapılan avukat ziyaretlerinde Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz etmesi ve Türkiye’nin hassasiyetlerine değinmesi boşuna değilmiş.Kğrt Özgürlük ve Demokrasi Hareketi’nin bölgede belirleyici bir güç olduğunun sürekli altını çizdik ve çiziyoruz. Rejimin parlamentosundan, Saray’ından veya boyalı basınından istedikleri kadar “terörist” naraları atsınlar. Bu gelişmeler bir kez daha gösteriyor ki, PKK önderiliğindeki Kürt hareketi ile diyalog içinde olmadan bölge sorunlarını çözmek mümkün değildir. AKP’ye ve diğer rejim partilerine oy veren milyonlarca seçmenin de bu gerçeği görmesi gerektiğine inanıyoruz. Nasıl ki 23 Haziran İstanbul BBB seçimleri öncesinde Erdoğan ve Bahçeli dahil herpsi PKK Başkanı Abdullah Öcalan’a sahte methiyeler dizmeye başladılar. Bu ve benzeri gelişmeler yığınlar içinde aydınlatıcı çalışmalarda ele alınmalıdır. Bu yazı bir kez daha gösteriyor ki, bölgede barışın tesis olması ancak diyalog ve müzakere yoluyla mümkün olacaktır ve olmaktadır. Bu konunun Türkiye kamuoyunun bilincine çıkarılması önem taşımaktadır.
 

KAYYUMLAR VE MÜCADELE

19 Ağustos’ta seçmen iradesi yok sayılarak, Diyarbakır, Mardin ve Van’da Belediyelere kayyum atanmasına halkın ve seçmenin tepkileri sürüyor. Anlaşıldı ki ortaya atılan iddiaların hiç birinin karşılığı yok. Belediyeler ve başkanları teröre para kaynağı aktarmakla suçlanırken, tam tersi çıktı ve AKP’nin Belediye kaynaklarını nasıl talan ettiği gün yüzüne çıktı. Ancak MHP desekli AKP-Saray rejimi özellikle Kürt illerinde bu hukuksuzluğa kendi kendine son vermeyecek. Çünkü asıl amaçları bölgedeki belediyeleri hukuksuz yöntemlerle geri almak. Onlar için bu amaca ulaşmakta her yol mübah. Kayyumların görevden geri alınmasını sağlayacak ve yeni kayyumlar atanmasını engelleyecek tek yöntem sadece bölgede değil Türkiye’nin genelinde bu haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı çıkmaktır. Seçmen iradesini yok sayan, sandık iradesini yok sayan bir rejim sadece o seçmenin değil, aynı zamanda seçmeyip de adil ve demokratik bir yönetimden yana olduğunu ilan eden diğer seçmenlerin de görevidir. 31 Mart İstanbul seçimleri sonucunda uygulanan hukuksuzluk 23 Haziran’da yeniden seçim kararı alınmayıp ezici çoğunlukla rejim partileri ezilmeseydi kabul mu edilecekti? Bu soruyu ölçü alıp doğrusunu yaparak tavrımızı ortaya koymalıyız.


Konuyla ilişkili diğer makaleler