POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 29.07-04.08.2019
INF ANLAŞMASININ İPTALİ
INF Anlaşması’nın, (Orta Menzilli Nükleer Roketler’in konuşlandırılmasının sınırlandırılması anlaşmasının) iptali geçen haftanın en önemli uluslararası gelişmesiydi denebilir.
INF Anlaşması özellikle başta Federal Almanya olmak üzere tüm Batı Avrupa Barış Hareketi’nin milyonları ayağa kaldırarak oluşturduğu toplumsal baskı ve dönemin başta SSCB olmak üzere sosyalist ülkelerin politikaları sonucunda 1987 yılında ABD’nin masaya oturup SSCB ile imzalamak zorunda kaldığı bir anlaşmadır. Hatırlanacağı üzere ABD ve NATO özellikle Sosyalist ülkeleri hedefleyen Pershing ve Cruise tipi orta menzilli nükleer roketleri F.Alman topraklarına yerleştirerek Avrupa’yı ve dolayısıyla dünyayı bir nükleer savaşın eşeğine getirmişti. Anlaşma tüm nükleer ve konvansiyonel füzelerin yasaklanmasını ön görüyordu. Anlaşmayı takip eden 4 yılda 2691 füze imha edildi. SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu anlaşmanın tarafı olarak kabul edilmiş ve anlaşma sürmüştü. 2018 yılında ABD’deki “şahinler” Rusya’nın anlaşmaya aykırı 500 ila 5500 km arası menzilli nükleer roketler üretip Batı Avrupa topraklarını hedeflediği savından yola çıkarak anlaşmanın iptal edilmemesi için Rusya’ya bir süre tanıyarak ültimatom vermişti. Rusya ise üretilen ve yerleştirilen roket sistemlerinin azami 480 km menzilli olduğunu ileri sürerek bu ültimatomu reddetmişlerdi. Sonunda ABD istediğini gerçek olmayan bir gerekçe ile gerçekleştirdi ve 2 Ağustos’ta anlaşmadan tek taraflı olarak çekildiğini açıkladı. NATO hemen ABD’nin kararına destek çıktı. Bunun üzerine Rusya da anlaşmadan çekildiğini açıkladı.
ABD ve NATO’nun bu kararı dünyada silahlanma anlamında yeni bir döneme girildiğinin ve nükleer savaş tehlikesinin tekrar arttığının belgesidir. Şimdi ABD, Almanya, Polonya, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye gibi ülkelere Rusya’yı hedef alan nükleer füzeler yerleştirmeyi gerçekleştirmeye çalışacak. Yetmiyor, yeni olarak bir takım Asya ülkelerine Çin Halk Cumhuriyeti’ni hedefleyen füzeler yerleştirecek. Bunun karşısında ise Rusya ve Çin de koruma ve savunma önlemlerini gerçekleştirmek açısından kendi önlemlerini alacak. Bu da dünyayı yeni bir nükleer savaş tehlikesinin eşeğine getirecek.
Önümüzdeki dönem dünyada ve özellikle Avrupa’da nükleer savaş tehlikesine karşı Barış Hareketi’nin tekrar gelişip yükseleceği bir dönem olacak. Olmak zorunda. Türkiye barış, demokrasi ve sosyalizm güçleri de ülkede geniş ve yığınsal bir barış hareketi yaratma görevi ile karşı karşıyadır.
SARAY’IN FIRAT’IN DOĞUSU MACERASI
MHP destekli AKP-SARAY Rejimi beklendiği gibi barıştan yana değil savaştan yana tercihini kullanacağını resmen açıkladı. Bu savaş Ortadoğu’da barışa en fazla ihtiyaç duyulduğu bir dönemde başlatılmak isteniyor. Hedef belli. Kürt halkı ve onun kazanımlarının yok edilmesi. Türkiye’nin tüm barış, demokrasi, emek, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm güçleri bu saldırgan stratejiye karşı ayağa kalkmalıdır. Rejim ülkedeki politik ve ekonomik krizin ve onun yarattığı bunalımın çaresini bulamadığından, yurttaşların dikkatini başka bir yöne çevirmek ve sözde “milli birlik” duygularını körüklemek için bu adımı kullanıyor. Asıl konu ise milliyetçi, tekçi, ırkçı doktrinin terk edilememesidir. Ancak bu girişim MHP destekli AKP-SARAY rejiminin çökmesini ve yıkılmasını engellemeyecektir. Rejim daha fazla çamura batmaktadır ve batacaktır. Ancak ülkenin tüm diri güçlerinin de burada üstlenmesi gereken önemli bir rol vardır. Kürt halkı başta olmak üzere tüm Ortadoğu halkları Türkiye’deki gerici ve faşizan rejimin bu adımına karşı ayağa kalkacaklardır. “Fırat’ın Doğusu Macerası” propoganda konuşmalarında ifade edilen sözcükler kadar kolay olmayacaktır ve rejime olan bedeli çok ağır olacaktır