POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 19.08-25.08.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 19.08-25.08.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 19.08-25.08.2019

İDLİB’DE GENERALLERİN İSTİFASI

İdlib'deki işgalci TSK güçlerinin komutanları olan bir Tümgeneral ve bir Tuğgeneral’in neden istifa ettikleri gün yüzüne çıktı.

Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin Di̇lip’e bağlı bir ilçeyi işgalci güçlerden geri almaları sonrası işgalci TSK güçleri kurdukları karakol ve içindeki gözetleme kulesinde mahsur kaldılar. Orada görevli İdlib’den sorumlu 6. Mekanize Piyade Tümeni ve Müşterek Özel Görev Kuvvet Komutanlığı Tümgeneral Ahmet Ercan Çorbacı ve yardımcısı Tuğgeneral Ertuğrul Sağlam'ın istifasının da bununla bağlantılı olduğu iddia ediliyor. Generaller Han Ceyhun ilçesinin Suriye tarafından özgürleştirileceği tespitini yaparak, gelişmeden birkaç gün önce İlçenin tam göbeğinde kalan Marek semtindeki üssü boşaltarak geri çekilmeyi önermiş oldukları, ancak MSB Hulusi Akar’ın bu öneriye karşı çıktığı söyleniyor. Komutanlar etrafları sarıldıktan sonra “Soçi Mutabakatı temelinde görev icabı orada bulunduklarını doğrudan Suriye ordu yetkilileriyle temas kurup aktararak kendilerinin imha edilmemelerini istemişler ve Suriye Silahlı Kuvvetler unsurlarının izniyle bölgeyi terkedip istifa etmiş olduklarını duyurmuşlardır.

Yani bu istifa hiç de MSB Hulusi Akar’ın bugün basına açıkladığı gibi senede iki defa istifa döneminden yararlanıp emekliliklerini isteme olayı değildir. Bu koşullarda istifa eden generallerin de nizami olarak emekli edilip edilmeyecekleri ayrı bir soru işaretidir. Çünkü onlar Ana Karargah’tan gelen emirlere uygun davranmayıp istifa etmişlerdir. TSK ve MSB’nin gerçek algı ve değerlendirmesi budur.

Türkiye Cumhuriyeti, Soçi Mutabakatı çerçevesinde İdlib’i IŞİD ve IŞİD artığı güçlerden arındırma görevi üstlenmişti. Türkiye bu görevi yerine getirmek yerine, IŞİD’lilere sakallarını kestirip ÖSO üniforması giydirerek dünyayı kandırdığını zannetti. Ama ne Suriye ne de Soçi Anlaşması’nın tarafı olan Rusya Federasyonu bu senaryoya kanmadı ve dolayısıyla kendi güçleri ile IŞİD artığı ÖSO güçlerinin bulundukları bölgeleri özgürleştirmeye başladı.

Türkiye’nin barış ve demokrasi güçleri TSK’nın işgal ettiği başta Afin ve İdlib olmak üzere Suriye yerleşim bölgelerinden koşulsuz ve şartsız çekilmeleri gerektiğini söylüyor. Bu olmazsa Suriye’de işgal edilen yerleşim bölgeleri TSK için içinden çıkılması mümkün olmayan bir cehenneme dönüşebilir. Gidişat onu gösteriyor.

 

TAMPON BÖLGE İŞGAL DEMEKTİR

Afin ve İdlib’de işgale son verip çekilme zamanının çoktan gelip geçtiğini ve kendi isteğiyle çekilmezse çekilmek zorunda bırakılacağını anlayan Türkiye egemenleri, şanslarını Suriye’nin sınır boyunca 30-40 kilometre derinliğinde bir tampon bölge kurarak oraya yerleşme hayali kuruyorlar. Adına da “Barış Koridoru” diyorlar. Suriye Yönetimi buna karşı çıkarken, Rojava Halk Meclisi TSK unsurlarının içinde olmadığı ve sadece SDG güçleri tarafından sınır boyunca 4 kilometre derinliğinde bir tampon bölge oluşturulmasına olur veriyorlar. Böylece TSK işgalci güçlerinin Rojava’ya da daha fazla zarar veremeyeceklerini sağlamış olacaklar.

Ancak Türkiye Cumhuriyeti asıl niyeti Rojava Demokratik ve Özerk yönetimini yok etmek olduğu için bu çözüm önerisine karşı çıkıyor ve ABD üzerinden 40 kilometre derinliğinde yaklaşık 600 kilometre uzunluğunda bir işgal bölgesi hazırlayıp oraya da ÖSO güçlerini yerleştirmeyi planlıyor. Bu işgalci zihniyeti kabul ettiremez ise de kendi deyimleri ile “Fırat’ın doğusuna bir gece ansızın girebiliriz” diyorlar. Herkes macera arayabilir. Bunda yasak yok ama yanlış var. Göz göre göre binlerce onbinlerce insanın ve özellikle TSK mensubu yoksulun kanının dökülmesini istersen bu maceraya girersin. Çünkü kimse TSK’yi işgal harekatına yönelirse çiçek sunarak karşılamayacaktır.

1 Eylül Dünya Barış Günü arifesinde tüm sağduyulu insanların Türkiye Cumhuriyeti egemenlerini bir maceraya atılmamaları konusunda uyarmaları yapılacak olan en doğru hareket olacaktır. 1 Eylül Dünya Barış Günü, Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani tüm Ortadoğu halklarının barış isteminin üstün geleceği bir geleceğe ışık tutsun.
 

ERDOĞAN’IN MOSKOVA SEFERİ

İdlib mutabakatına uymayan ve Tampon Bölge konusunda istediği sonuçları alamayan MHP destekli AKP-Saray Rejimi bir kez daha Moskova kapılarında çözüm desteği dilenmeye gidiyor. Ana müttefiği ABD ve ikinci büyük ordusuna sahip olarak üyesi bulunduğu savaş örgütü NATO’nun mensubu olarak, NATO’nun doktrininde ana düşman olarak tarif edilen Rusya’dan çözüm dilenme girişimlerinde bulunuyor. F-35 projesinden atılmış olmanın ve teslim edilmeye başlanması gereken F-35 askeri jetlerinin iptal edilmesi üzerine, bu sefer aynı S-400 roket sistemleri konusunda taktiksel düşündüklerini sandıkları gibi bu sefer de SU-35 anlaşmalarını imzalayıp geri gelecekler. Muhtemelen SU-35’lerin yanısıra bir o kadar da revize edilmiş SU-29 ve MİG 35 imzalayıp dönecekler.

Asıl amaçları ise bu uçakları imzaladıkları zaman İdlib ve Suriye/Rojava sınır bölgesinde Rusya’nın desteğini alacaklarını ummalarıdır. Rusya geleneksel Sovyet diplomatik davranışını sergileyerek ne Erdoğan’a istediğini verecek ama ne de savaş jetleri anlaşmalarını imzalamasını engelleyecek. Zaten Erdoğan ile Putin görüşmesi MAKC Havacılık ve Savunma Sanayii Fuarı yerleşkelerinde gerçekleşecek. Bizler Türkiye’nin ABD ve NATO’dan uzaklaşması ve Rusya’ya yaklaşmasına ilke olarak karşı değiliz. Ancak Türkiye verili koşullarda ve tarihsel nedenlerle ABD ve NATO’dan öyle kolay kolay uzaklaşamayacaktır. Değilse Alman komünistlerinin kendi ülkelerinin emperyalist yöneticilerine karşı geliştirdikleri istemin sloganı olan “Federal Almanya NATO’dan Çıkmalı ve Rusya İle Barış!” Türkiye için de neden uygun olmasın.


Konuyla ilişkili diğer makaleler