POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 16.11.-22.11.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 16.11.-22.11.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ  16.11.-22.11.2020

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve AKP'nin ağır toplarından Bülent Arınç'ın Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'yı da kapsayan Rejimin politikalarını eleştiri niteliği taşıyan sözleri hafta sonu gündeme bomba gibi düştü. Kimi "solcu" kalemlerimiz bu açıklamanın danışıklı dövüş olduğunu ve Arınç'ın Erdoğan'a rağmen böyle bir açıklama yapamayacağını savundular. Bizce öyle değil...

Rejimin sıralarında, TC Devletinin yönetim mekanizmalarında sürekli daha da derinleşen ekonomik kriz nedeniyle ciddi tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmaların bir kısmı Saray rejimine de yansıyor. Yüzeye yansıyan MHP ile AKP arasında ve AKP içinde yaşanan tartışmalar. Bu çelişki, tartışma ve ayrışmalar önümüzdeki dönemde daha da artacak. Unutulmamalıdır ki, Abdüllatif Şener'in ayrılması, Abdullah Gül ile yaşanan çelişkiler, Davutoğlu'nun görevden alınması, AKP kurucuları ve hükümetlerindeki en "nitelikli" yönetici kadroların, vekil ve bakanların partilerinden ayrılması 2007'den itibaren başlayan bir süreçtir.

MHP destekli AKP-Saray rejimi, içinde bulunduğu çıkmazı Irak, Suriye, Kürdistan, Libya, Akdeniz ve en son Dağlık Karabağ maceraları ile dikkatleri dışarıya çevirmek suretiyle toplumun dikkat merkezini değiştirmeye çalıştı. Milliyetçilik en üst düzeyde "birleştirici" bir unsur olarak propaganda edildi. Gülünç bir şekilde nüfusunun ağırlığı Müslüman olan ülkelerde çete savaşları yürüterek, Müslümanları birbirine kırdırarak Müslüman ülkeler arasında "önderlik" rolü elde edebileceğini zannetti. Ters tepti. Söz konusu devletlerin toplumları tarafından daha fazla sevilmeyen duruma geldi.

"Türk milletinin zaferini perçinlemek" ve bunu iç politikada propaganda malzemesi yapmak için Güney Kürdistan topraklarını kısmen ilhak ederek, Kandil olarak adlandırdıkları Medya Savunma Alanlarına girmeye çalıştılar. Kuşatma gerçekleştirmek istediler. Bu plan da geri tepti. Kuşatmaları yarıldı, kayıplar verdiler ve ilerleyemediler.

Tüm bu "girişimler" ters sonuç verince Karadeniz'de doğal gaz buldular. Bu iddiayı 3 kez sondaj gemilerinde basın toplantıları yaparak kullanmaya çalıştılar. 3,5 kilometre derinde bulunduğu iddia edilen doğal gaz kaynaklarının ithal doğal gazdan kat ve kat daha pahalıya mal olacağından hiç söz edilmedi. Bu propaganda ihtiyaç hissedildiğinde ısıtılarak her defasında piyasaya sürülecek.

En son Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın 27 saat yok sayılan sonra kabullenilmesine mecbur kalınan istifası her halde rejimi güçlendiren bir olay değildi. 27 saatlik sessizlik dahi konunun rejim açısından rahatsız edici yanını açık ediyordu.

Kısacası rejim sıkıştı, tıkandı ve dağılma süreci hızlandı. Bu durumda iki yol vardı. Ya güç toplamak için yeni bir manevra ile sözde "reform" süreci ile toplumu kandırmaya devam edeceklerdi, ya da yasak, sansür, baskı ve devlet terörünü artırarak zor yoluyla iktidarlarını korumaya çalışacaklardı. Erdoğan'ın pazar günü yaptığı açıklamalar ikinci seçenek yönünde karar verdiklerine işaret ediyor.

Bu yol onları kurtaracak mı? Hayır! Mümkün değil. Kamyonun freni çoktan patladı ve yokuş aşağı gidiyor. Görülen o ki MHP destekli AKP-Saray rejimi karşıtı çok geniş bir siyasi yelpaze bu rejime son vermek için fiilen olmasa dahi akıl ve eylemde birbirinden ayrı dahi olsa paralel davranacaklar. Bu yelpazenin içinde kimi sermaye fraksiyonlarının temsilcisi siyasi güçler de olacak. Hatta AKP kurucusu olup AKP ile yollarını ayıran farklı kesimler de olacak. Bu demektir ki, geniş yelpazenin girişimleri ile bu rejime son verilebilir ama sonra ne olacak? Sadece görece daha burjuva demokratik ortamda, bira daha az yasaklı ortamda mücadelenin gelişebileceği mi beklenecek?

Bizce gerekli olan, bu rejime karşıt en geniş siyasi yelpazenin sonuç alıcı olabilecek sürecine rağmen ülkenin en geniş barış, demokrasi, emek, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm güçlerinin demokratik cephesinin oluşması gereksinimidir. Demokratik Cephenin de süreci ileriye taşımasının garantisi bu cephe içinde işçi sınıfı ve ezilen yoksul halklarının siyasi etkisinin düzeyi olacaktır. Bugünkü rejimden çıkışın anti-emperyalist, anti-faşist, anti-oligarşik ve anti-kapitalist bir demokratik halk iktidarına yükselmesi rejim karşıtı mücadelenin ana halkasını oluşturmaktadır. Bu uğurda demokratik cephenin örülmesi yakıcı ve güncel görevdir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler