Seçimler Ve Siyasi Mücadele

Seçimler Ve Siyasi Mücadele

Türkiye, eskilerin deyimiyle önemli bir seçim sathı mailine daha girdi. Yaklaşan seçimlerin geçmişte yaşadıklarımızdan daha önemli olduğu bir gerçek: İktidarı kaybetme ihtimali olan partilerin de yönetime gelmek isteyen partilerin de kurdukları seçim stratejilerinin geçmiş seçimlerden farklı özellikleri var. Kürt siyasetinin bağımsız olarak seçimlere girme hakkını kazanmasıyla başlayan bu gerilim bir süre daha devam edeceğe benziyor. Bu seçimi geçmişte yapılanlardan ayıran temel özellik; Kürt siyasal hareketi ve Türkiye Sol’unun önemli bileşenleri ile birlikte burjuvazinin bütün kesimlerinden bağımsız bir birlik kurarak Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında seçimlere katılacağını açıklamasıdır.

Kutuplaşmanın seçimlerdeki formülü

Yine bu seçimin özelliklerinden biri de, önceki seçimlerden farklı olarak partilerin bir araya gelerek ittifaklar kurması ve gerek cumhurbaşkanlığını gerekse millet meclisi çoğunluğunu kazanmak için bloklar halinde seçime girme zorunluluğunun getirilmesidir.  Böylece Türkiye’nin emekçi halkları iki sağ blok arasına sıkıştırılmış durumda; faşizan blokun baskıyı, savaşı, zulmü kullanarak bir rıza üretmesi zor görülüyor ancak mesele biraz daha karmaşık. Beş sağ parti ile bir blok kurmak için yıllarını harcayan ve halka umut vaat den CHP’nin durumu da zor. Altılı blok bütün çabalarına rağmen, kutuplaştırılmış, ekonomik krizin, adaletsizliğin, haksızlıkların mağdurlarının, halkların desteğini alabilmiş değil. Birçok araştırma şirketinin parlak fikirleri, araştırmaları ortalığı sarmış durumda, kerameti kendinden menkul stratejistler bunların üzerinde tepiniyor. Kafaları karıştırmak için bin bir çeşit kurgu yayılıyor. Ben bu yazıda bu tartışmalara katılacak değilim; herkes kendi meşrebine göre kimi uygun görüyorsa oyunu ona verir. Bu süreç devam ediyor.

Seçimin en büyük kazanımı

Bu seçimin daha şimdiden en büyük kazanımı Emek ve Özgürlük İttifakı adı altında bir araya gelen Kürt Siyasal hareketinin ve Sol partilerin tarihte ilk olarak bu kapsamda kendi bağımsız duruşunu ortaya koymalarıdır. Şimdi sorun burjuvazinin her kesitinden bağımsız olarak ortaya konan bu dik duruşun gerektirdiği politikaları üretmek ve hayata geçirmek olacaktır. Her parti, bu politikaları kendi karar organlarında belirlemiş olsalar bile, muhataplarıyla; emekçilerle, fabrikalarda, ofislerde çalışanlarla, köylülerle, Kürtlerle, Alevilerle, kadın ve gençlerle tartışmak ve uğrunda mücadele verilecek hedefleri, sorunları ve çözüm yollarını yeniden, birlikte tartışarak; politikaların yeniden üretilmesini sağlamanın ve hayata geçirilmesinin yollarını aramalıdır: Bu döneme yeni yaklaşım bu olmalıdır. Seçimler bu politikaların emekçi halklarla buluşmasının ihtiyaç duyduğu hareketli, kitlelerin siyasete duyarlılığının arttığı ortamlardır.

Bir defa daha tarih

Bu konuda nelerin önemli olduğunu, nereden başlanması gerektiğini konuşmadan önce işçi sınıfının, Sol’un bağımsız duruşunun önemi üzerinde biraz daha durulmalıdır. Benim kuşağımın hatıralarında bir anlamda çaresizliği, burukluğu da içeren dönemler seçim dönemleridir. 1973’ten bu yana benim hatırladığım her seçimde Sol’un önemli bir kesimi CHP’yi destekleme tavrı göstermiştir. Bir seçimde af kanunu için, bir sonrakinde faşizm gelmesin diye, çeşitli gerekçelerle bu kararlar ortaya çıkmış işçi sınıfı ve emekçiler, demokrasi ve özgürlükler adına CHP’yi desteklemeye çağrılmıştır. Kuşkusuz bu çağrıları DİSK başta olmak üzere sendikalar yapmış ve bu sendikalarda örgütlü sol görüşlü işçiler bu çağrılara katılmıştır. Meselenin haklılığı veya dönemsel olarak doğru olup olmadığı çeşitli mecralarda tartışılmış ve bir kesinliğe kavuşmamıştır. Ancak kesin olan şudur ki; işçi sınıfının politik tutumu ve politikaları belirsizdir, muğlak ve genel ifade ve programlardır. Mesele siyasal söylemleri de içerse ekonomik demokratik talep ve programlardır.

Bugün ilk defa Sol’un ezici çoğunluğu bütün baskılara rağmen ve faşizm gelir korkusu ile değil faşizm koşullarında bu kararı verme cesaretini göstermiştir. Şimdi bu kararı güçlendirmek, somut politikalara dönüştürmek örgütlü, örgütsüz her sol bireyin, bir zamanlar solun bir kanadında yer almış, bulunmuş, vicdanı kararmamış herkesin görevi ve sorumluluğudur. Yıllardır yaşadığımız burukluğu üzerimizden atmanın, enerjimizi, cesaretimizi ortaya koymanın tam zamanıdır. Tarihimizi, birikimlerimizi yeniden hatırlayıp, bir zamanlar sahip olduğumuz özgüvenimizi ve gözünü budaktan sakınmayan cesaretimizi kuşanmalı ve en yakın yoldaşlık halkalarından başlayarak bu konu üzerinde konuşmaya, tartışmaya ve düşünmeye başlamalıyız.

Tarihin tekerrürü

Bir tehlike daha var; önümüze ikili bir seçim var, birisi cumhurbaşkanlığı seçimi, bir diğeri de millet meclisi seçimi. İkisi de aynı zamanda yapılacak yani kararın önceden verilmesi ve hangi güçlerin kimi destekleyeceğinin önceden belirlenmesi gerekli. Altılı grup içindeki gerici güçler CHP Başkanının cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemeye çalışıyor, doğrudan karşı çıkamadıkları durumda da seçilemez gibi belirsizlikler ileri sürüyorlar. Bu nihayet altılı grubun vereceği bir karar. Ancak bizi ilgilendiren bölümü daha bu konuda bir karar verilmemişken CHP’nin desteklenmesini salık veren ve ima eden ve yine sol çevrelerden gelen sinyaller.

Sol, demokrat, sosyalist ve komünistlerin oluşturduğu Emek ve Özgürlük ittifakı kendi bağımsız politik duruşunu açıklamışken ve bunun somut politikalarla beslenmesi gerekirken ve tüm güçlerin bu hedefe yönelik eylem ve hareketliliğini artırmaları gerekirken açık veya örtülü CHP’nin desteklenmesi çağrıları için söylenebilecek en hafif deyim geçmişten ders alınmadığıdır. Geçmişte, seçimlerde CHP’yi destekleyerek hangi nefes alıcı ortamlarda mücadele verildiği ve ne gibi kazanımlar elde edildiği veya işçi sınıfının burjuvazinin her kesiminden bağımsız karar alması ve o doğrultuda mücadele verilmesi halinde hangi kazanımlar elde edebileceği; üzerinde düşünmeye değer konular olduğu kanaatindeyim.

Seçime endeksli politika

Tarihinin en ağır soygun, talan ve baskı dönemini yaşayan Türkiye’de politikayı, seçimde iki sağ bloklaşmadan birini desteklemeye sıkıştırdılar. Faşizan rejimi kuran ve yürüten Cumhur birlikteliğini Türkiye’nin başından atmak için öteki sağ bloklaşmayı desteklemenin gerekçelerini her gün duyuyor, dinliyoruz. Millet ittifakı olarak karşımıza getirilen bloklaşmanın bileşenlerini tek tek analiz etmemiz gerekmiyor. Çünkü bu politikaların bilinmeyen yanı yok. Bizi daha çok ilgilendiren CHP liderinin adım adım ördüğü ve önümüze koyduğu sağ partilerin oluşturduğu birliktelik. Uğraş alanlarının temeli, kapitalist soygun düzeninin restore edilmesi ve dünyada modası geçmekte olan neo-liberal ekonomi politikalarının yeniden ihya edilmesi. Türkiye’yi demokratik bir işleyişe kavuşturacak olan hangi politikaların izleneceğine dair bir belirti yok. Ülkenin parlamentosunun işler hale getirilmesi, yargının bağımsızlığının nasıl gerçekleştirileceği ve nasıl bir demokratikleşme sağlayacağı açıklandığı kadarıyla bir demokratik işleyişten daha çok kapitalist düzenin tekrar rayına sokulmasından başka bir şey değil. Emekçilerin sofralarından çaldıklarıyla iktidarını sürdüren bir rejim ve yönetim sistemi var. Bu açık; Sendikalar sindirilmiş, toplumsal kurumlar içlerine kapatılmış, ülkede olan bitenle bağları koparılmış, halk kendi ”işleriyle, güçleriyle” uğraşır hale getirilmiş. Bu durum emekçi halkları geçim ve can derdine düşürüp başka bir şeyle ilgilenmemesi üzerine bildik tezleri hatırlatıyor.

Daha çok politika

Bunun karşılığı daha çok politika ve daha çok mücadeledir. Öteden beri söyleye geldiğimiz bir konuyu biraz daha açmalıyız. Politika çok iyi bildiğimizi düşündüğümüz bir alan; doğruları, yoksulluğun nedenlerini, düzenin kötülüklerini sayıp dökmek; eğer böyleyse bile bunu emekçiler, kendi deneyimlerinden çıkarmalı ve kendi anladıkları dile çevirmelidirler. Politikada yöntem olarak yeni olan budur. Burada işçi sınıfı adına hareket eden temsili kurumlara, sendikalara da yönelmeliyiz. Şu ana kadar söyledikleri, yaptıkları bugün karşı karşıya olduğumuz durumu değiştirmemiş, sorunları çözememişse ezberi tekrarda ısrar etmek yerine yeni ve farklı olarak ne söylenilmesi, ne yapılması gerektiğini düşünmeliyiz.

Gerek işçi sınıfının gündelik sorunlarının ortaya çıkarılması ve bunların çözüm yollarını belirleyen politikaların ne olması gerektiğinin belirlenmesinde, gerekse bu politikaları hayata geçirecek örgütlerin inşasında bildiğimiz yolların yetmediğini söylemiştik; o zaman bu iki alanda yeni olan nedir? Birincisi, temsili sistemin sınırları içinde kalmamak, ikincisi de doğrudan emekçilerin, işçilerin, halkın özne olarak bu sürece katılımının sağlanmasıdır.

Politikanın örgütlenmesi

Mücadeleye atılan grubun her bir üyesi bu yöntemi içselleştirerek ve çalıştığı alanda bilgisini, donanımını artırarak ve kadro yetiştirmek yerine yığına yönelik çalışmasını yoğunlaştırarak çevresini genişletebilir, siyasi çalışmanın ilk adımlarını atabilir hem öğreterek hem de öğrenerek; örneğin Kürt sorunu üzerine derinlemesine bir bilgi ve yoğunlaşması yoksa ki ezberlediğimiz sol politik literatür bu imkanı bize vermemektedir, seçim çalışmasında altılı masanın bileşenlerinin söyledikleri arasındaki farkı göremeyecektir. Söz gelimi bu günlerde kamuoyunun gündeminin konusu olan Taksim’deki patlamayla ilgili, rejimin, bu olay etrafında bir yandan Suriye’de birbirleriyle anlaşmazlık içinde olan unsurların tasfiyesi, aynı zamanda mal ve can kaybına bakılmaksızın Kürtlerin yaşadığı şehirlerin, köylerin bombalanması ve iç politikanın güvenlik ekseninde yeniden dizayn edilmesi planlarına önem vermeyebilir. Yüksek politika yapmadan işinde gücünde çalışan, işsizlik korkusu içinde, geçim sıkıntısından bunalmış emekçilere bu sorunlar nasıl anlatılır?

Hangi somut politikalar bireyleri, giderek yığınları bu korkuları yenerek politika üretmeleri ve bizzat kendi ürettiği veya üretimine katıldığı politikayı hayata geçirmek için mücadeleye atılmasını ve bunu hazırlayan çalışma gruplarının içinde yer almasını sağlayabilir? 


Konuyla ilişkili diğer makaleler