Politika Seçim Taktiklerinden İbaret Değildir

Politika Seçim Taktiklerinden İbaret Değildir

Geçen sayıda seçim sürecine yönelik kurulan ittifaklar konusunda görüşlerimizi ele almıştık. Kuşkusuz ki seçimler bir ülkede siyasetin ve yönetiminin hangi doğrultuya yöneleceği konusunda önemlidir. Düzen dışı devrimci muhalefet güçlerinin bu alanda da söyleyecek sözleri ve yaşama geçirecekleri görevler vardır. Ne ki, bu alandaki gelişmeler tek başına devrimci demokratik muhalefet güçlerinin öznel istemleri temelinde gelişemiyor. Bir dizi uluslararası ve ulusal faktör gelişmelerin seyrinde rol oynuyor. Düzen içi muhalefetin kaypaklığı ve önemli konularda kimi zaman bir taraftan diğer tarafa hizmet edecek geçişler yapması da hesap edilemeyecek etkenlerden biri oluyor.

Düzen muhalefetinin görünürde birleştiği asgari müşterek, var olan Cumhurbaşkanı’nın bir daha seçilememesi, yenilgiye uğratılması ve de milletvekilleri seçimlerinde iktidar blokunun oy kaybetmesi, dolayısıyla mecliste çoğunluğa dayalı ağırlığını yitirmesi yönünde. Söylemde böyle. Pratikte bu amaca hizmet edecek ne kadar adım attıkları ayrı bir soru. Bunun ötesinde dayandıkları işbirlikçi tekelci sermaye ve uluslararası odakların onları nasıl yönlendirdikleri ve yönlendirecekleri de apayrı bir soru işaretidir.

Belli ki, uluslararası sermaye güçleri ve yerli işbirlikçileri var olan iktidardan vaz geçecek olurlarsa Akşener gibi bir figürü güçlendirerek ön plana çıkaracaklar. Tablo bunu gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nu ise kullanışlı bir araç olarak görüyorlar. Dayandığı oy tabanını nasıl daha iyi değerlendirebiliriz düşüncesinden başka bir anlayışları yok. Kılıçdaroğlu da uyguladığı siyaset tarzı ile buna uygun davranıyor diyebiliriz. Babacan ile Davutoğlu ise muhtemelen Akşener yönetiminde ekonomi ve dışişleri alanlarında bir nevi teknokrat gibi görev yapacak olarak tasarlanıyor. Ancak, bir dönem daha Erdoğan ile yürüme kararı da alabilirler. O zaman da Akşener’e “sen biraz daha bekle” diyebilirler. Bunların siyaseti uygulama yöntemi budur.

Anlaşılan yağmurdan kaçarken doluya tutulma tehlikesi mevcut. Akşener’in siciline ve var olan iktidarın temel konularda uygulamaları ile uyumuna bakınca başka bir sonuç çıkarmak mümkün değil. Bu demektir ki bu rejim devam edecek. Belki aynı aktörlerle, belki de aktörleri değiştirerek. Bunu göreceğiz. Buraya kadar olanı konunun rejim cephesi ile ilgili.

Bu koşullarda düzen dışı devrimci muhalefetin tavrı ne olabilir? Birincisi; rejimin devamını hedefleyen kozmetik bir değişiklik dahi yapmayı planlasalar, var olan statükonun sarsılması önemlidir. Ne de olsa düzenlerinde bir bozulma yaşayacaklardır. O açıdan Erdoğan’ın bir daha seçilememesi ve yenilgiye uğratılması doğru bir yaklaşımdır. Mecliste de çoğunluğun değişmesini sağlamak önemlidir. Bu çerçevede meclise ne kadar devrimci, demokrat, sosyalist, komünist vekil seçilirse halkın istemlerinin meclise yansıtılması ve düzen partilerinin rahatlarının bozulması açısından küçümsenemeyecek önemi vardır. İkincisi; çok daha kapsamlı bir konudur. Düzen dışı devrimci muhalefet her alanda güçlenmeli ve etkisini artırmalıdır. Girilen seçim süreci bu açıdan değerlendirilmelidir. Devrimci muhalefet nicel ve nitel olarak gücüne güç katmalı, yaygınlaşmalı ve etkisini artırmalıdır. Öyle bir artırmalıdır ki, tek başına ülkenin kaderini değiştirecek düzeye gelmeyi hedeflemelidir. Belki de en önemli konu budur. Bu bir anda olmaz ama bu süreç bu amaca hizmet edebilir. Ve unutulmamalıdır ki toplumsal dinamikler bir anda devreye girebilir ve köklü değişimlerin yolunu açabilir. O açıdan da karamsar olmamak gerekir.

Konuya sadece seçimler olarak bakılsa dahi, seçim sonuçlarına, yani meclis çoğunluğuna yansıyan parlamento dışı mücadelenin sonucudur. Sahada ne kadar güçlüysen, işçi, emekçi, köylü, tüm ezilen ve sömürülenleri ne kadar etkileyebilir bilinçlendirirsen bunun seçim sonuçlarına yansıması da aynı derecede olacaktır. Demek ki parlamento dışı mücadele alanları belirleyicidir. Buradan çıkarmamız gereken temel sonuç, devrimci muhalefetin bu alanda güçlenmesinin sağlanması gerçeğidir.

Gündemi sadece seçim tartışmalarına kilitlememek gerekir. Seçim sürecini de dikkate alarak devrimci bir alternatifin yaratılması amacıyla hareket edilmeli, seçimler taktik olarak değerlendirilmeli, stratejik anlamda savaşsız ve sömürüsüz bir düzen için çalışmalar yoğunlaşmalıdır. Bu da toplumsal yaşamın her alanında ilişkilenmek, örgütlenmek, meclisler kurmaktır. En küçük direniş ve hareketlilik dikkat merkezimizde olmalıdır. İşçilerin, emekçilerin, köylülerin, tüm ezilenlerin yanında olmalıyız. Onların sorunlarına eğilmeli, çözümleri için etkinleşmeliyiz.

Devlet, rejim ve iktidar, değişik yol ve yöntemlerle toplumun en ücra ve küçük birimlerine kadar uzanıyor. Bunun için devletin kendi örgütlenmesi mevcut. Kolluk kuvvetleri, öğretmenler, cami imamları ve muhtarlar bu örgütlenmenin temellerini oluşturuyorlar. Gerek metropollerde, gerekse de kırsal alanlarda en ücra birimlerde örgütlüler. Devletin olanaklarını kullanarak kendi çürümüş yapılarını ayakta tutmak için bu düzenin muhataplarını etkilemeye çalışıyorlar. Bu konuda ne denli başarılı veya başarısız oldukları seçimlerde ortaya çıkıyor. Duruma bakıldığında hiç de başarısız oldukları söylenemez. Çünkü kendilerine karşı olması gereken muhataplarının oylarını alıyorlar. Odaklanmamız gereken konu bunun değiştirilmesidir.

Buna eklenen diğer bir konu da siyasetçilerin ve seçilmişlerin yaptıkları propaganda faaliyetleri. Meclis kürsüsünden, haftalık grup toplantılarından ve seçim bölgelerine yaptıkları ziyaretlerle etkilemeye çalıştıkları kitlelere sesleniyorlar. Vekilleri kendi seçim bölgelerinde sürekli çalışmalar yürütüyorlar. Ülkede yaratılan sansür ve baskı ortamında düzen dışı muhalefetin görsel yayın araçlarından yani TV’lerden yararlanamadığı kesin. Tüm düzen gazeteleri ve görsel ile sesli medyası tek merkezden yönetiliyor. Neredeyse aynı manşetler ile çıkıyorlar. Bazen gerçekten manşetler de aynı oluyor. Bu durumda devrimci muhalefet kendi olanakları ile sınırlı kalıyor.

Bu tablo göz önüne alındığında yerellerde, birimlerde, işyerlerinde, fabrikalarda, köylerde çalışmaların ne derece önem kazandığını anlayabiliriz. Bazı devrimci vekillerin sansür koşullarında yine de mesajlarını iletmeye çalışmaları değerlidir ama yetersiz kalmaktadır. Aslolan kitlelerin yanına gitmek, onlarla bire bir ilişki kurmak olmalıdır. Düzen dışı devrimci demokrat vekiller seçmenleri ile en az ayda bir halk toplantılarında bir araya gelmelidirler. Bu halk toplantıları kitle örgütlerinin temsilcileri ve partilerin aktivistleri ile değil bizzat seçmenler ile gerçekleşmelidir. Bunun yol ve araçları yaratılmalıdır. Buna bağlı olarak da aynen Gezi Direnişi sonrası oluşan Mahalle Forumları tarzında Halk Meclisleri oluşturulmalı ve bu organların gerçekten verimli çalışmaları sağlanmalıdır.

Meclislerim adı önemli değil. Kuşkusuz ki isimler nedensiz değildir. O açıdan kitleleri birleştirici ve bir araya gelme amacını niteleyici isimler önemlidir. Biz isimler önemli değil derken, belirli bir çevreye mal edileceği için söz konusu meclislerin çalışmalarını taşıyacak bileşenlerin sadece isminden dolayı mesafeli durmayacakları nitelemeler seçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Halkları Demokratik Meclisleri HDK tarafından oluşturuldu. Şimdi Emek ve Özgürlük İttifaki çerçevesinde daha geniş Emek ve Özgürlük Meclisleri oluşturmak mümkün. Yarın onu da aşan birlikteliklerle bu isimler değişebilir. Hatta kimi yerel sahalarda daha geniş bileşenlerle Meclis oluşturma yeteneği mümkünse sadece biçimsel konulara takılmadan bunları yaşama geçirmek için insiyatif kullanmak gerekir. Belirleyici olan şekil değil, öz ve işlev olmalıdır.

Bu konularda yaşadığımız, çalıştığımız ve ilişki içinde bulunduğumuz çevrelerde hepimizin yapabilecekleri vardır. Halkın örgütlenmesi en doğru şekilde kendi koşulları ve akışı içinde gelişecektir. Tek tek meclislerin bütünün bir parçası olup seslerine ses katmaları bu sağlandıktan sonra konunun en kolay yanıdır. Ve unutmamalıyız. Meclisler eylem birlikleri ve/veya siyasi çevrelerin birlik alanları değillerdir. Meclisler bizzat kitlelerin katılımı ile ülkenin, bölgenin ve yaşanan veya çalışılan alanın somut sorunları temelinde oluşacak organlardır. O açıdan siyasi çevreler arası kısır tartışmaların alanı da değildir. Böyle yapılırsa kitleler bu Meclislerden uzak duracaklardır.

Görüşümüzce yapacak çok işimiz var. Devletin, rejimin ve iktidarlarının koyduğu baskı ve sansür duvarları aşılamaz değildir. Yeter ki doğru yol ve yöntemi uygulayalım. Ve en önemlisi. Bu çalışmalar sürekli olma niteliğine sahiptir. Sadece seçim dönemlerine özgü değildir. Hatta, seçim dönemleri dışında çalışmaların süreklilik arz etmesi çok daha önemlidir. İşte o zaman seçim süreçlerinde bu çalışmaların sonucunu almak da yürütülen çalışmanın amaçlarından birinin gerçekleşmesi anlamına gelecektir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler