Onbeşinci Yoldaş...
Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı denir sürekli. Yanlış değil. Ancak o 14 yoldaştan biri aynı zamanda Mustafa Suphi’nin hayat yoldaşı, karısıdır. Marya veya Meryem adıyla anılan yoldaş, yüksek iktisat okulunu bitirmiş, Sovyet komünisti bir yoldaştı. Mustafa Suphi, kendisiyle gazete basım hazırlıkları için gittiği Kırım’ın Kerç limanında tanışmıştı. Tanıştıran da yoldaşıydı. Usullere göre annesinden istendi ve evlendiler. Mustafa Suphi O’na Maruşka dermiş. Komintern ve Sovyet Partisi Marya’yı TKP’nin 1920 Bakü Kongresinde oluşturduğu 11 kişilik Teknik Komitenin içinde görevlendirdi. Daktilograf olarak görev yapacaktı. Marya, 28-29 Ocak 1921 gecesi Mustafa Suphi ve 13 yoldaşı Karadeniz’in derin sularında boğulurken alıkondu. İki rivayet var. Birincisi, Trabzon Hapishanesinde uzun yıllar çok ağır koşullarda yattı ve bunun sonucunda akli dengesini yitirdi. İkincisi, başta katil, kayıkçılar kahyası Yahya olmak üzere, o çetenin elinde alıkonduğu ve tecavüze uğradığı sonar da Rize’de bir zengine satıldığı yönünde. Umarız, bu söylemlerin ikisi de yanlıştır ve Marya, Mustafa Suphi ve 13 yoldaşı ile birlikte Karadeniz’in derin, karanlık sularında “kalmıştır”.
Enternasyonalist bir devrimci olan Marya yoldaşın anısını yaşatmak en başta Türkiyeli komünistlerin görevidir. Bu konunun bugüne dek gerekli dikkat ile ele aldığı söylenemez. Yeni kuşak TKP’lilerin kadın-erkek demeden ihmal edilen bu görevi yerine getirmesi çok önemlidir. Diğer yandan, Marya ile ilgili daha fazla bilgi edinmek ve bunu paylaşmak gerekiyor. Bu konuda Moskova’da sonuç alınabileceği söyleniyor. Bu görev bizim kuşağa düştü. Bunu bir onur görevi olarak kabullenip gereklerini yapacağız.
Geçmişimizi aydınlatmadan, gerekli dersleri çıkarmadan bugünü ve yarını kurmamız imkansızdır. Kadınların örgütlenmesi, kadınların savaşması bizim için erkeklerin örgütlenmesi ve savaşması kadar doğal olmalıdır. Ne yazık ki, bizler kadınların örgütlenmesini özel bir çalışmaymış gibi tarif ediyor ve savaşan kadınları, olamayacak bir çalışmayı yapıyorlarmış gibi görüyoruz. Bunu artık aşmamız ve Rosa’ların, Marya’ların, Tanya’ların, Meryem’lerin, Sakine’lerin, Fidan’ların, Leyla’ların, Arin’lerin yürüyüşünü kendimize olağan bir davranış olarak kabul ettirmemiz gerekiyor. Biz derken kadınları kastetmiyoruz, örgüt veya politik çevrenin tümünü tarif ediyoruz.
Marya’nın boşuna ölmemiş olduğu gerçeğini kavramak ve Marya’nın yarım bıraktığı görevleri bugünden itibaren tamamlamak için hepimizi, kadın-erkek demeden önemli görevler bekliyor. Bu yıl, Onbeşleri anarken, Marya’yı bir başka analım ve bu konuda kendimize, birbirimize söz verelim. Belki de Marya’yı, Mustafa Suphi yoldaşın Maruşkasını anmanın en güzel biçimi bu kararı vermiş olmaktır.