Türkiye ve Dünyaya Bakış - 2

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 2

Türkiye ve Dünyaya Bakış-2

KIZILDERE KATLİAMI

Geçtiğimiz hafta 30 Mart günü Kızıldere Katliamı’nın 46. yıl dönümüydü. Mahir Çayan ve dokuz yoldaşının yargısız infaz yöntemiyle katledildikleri bu tarihsel olay birkaç açıdan günümüze ışık tutuyor.

Birincisi; Bu katliam THKP-C ve THKO önder kadrolarının da aralarında olduğu savaşçı kadroların ilk birlikte eylemiydi. Belki de eylem birliğinin sağlanması devlet açısından bu katliamı gerçekleştirmek için önemli bir nedendi. Sınıf düşmanlarımızın işçi sınıfı ve devrimci güçlerin birleşik mücadelesinden her zaman için çekindikleri malumumuzdur.

İkincisi; Devlet bu katliam ve Deniz’lerin idamı ile devrimci sınıf mücadelesinin öznelerine gözdağı vermek istedi. Ancak işçi sınıfının devrimci hareketi tam tersi gelişti, yığınsallaştı. Bir yandan Mahirlerin, Denizlerin yolunda yüzbinlerce genci kapsayan ve onların etkisiyle yoksul işçi mahallelerinde örgütlenen yığınsal bir güç oluştu. Diğer yandan, devrimci mücadelenin işçi sınıfı ile daha sıkı bağlar kurma gereksinimi pratikte de ortaya çıktı ve gerçekleşti.

Bu iki neden dahi, bu yıl 30 Mart’ta Kızıldere devrimci şehitlerinin ve aynı süreçte katledilen ve idam edilen diğer devrimci savaşçıların geniş çapta anılmasının önemini arzediyor.

Bugün de işçi sınıfının devrimci güçleri arasında eylem ve güç birliğinin önemi tüm yakıcılığı ile mevcut. Bunu sağlamak için işçi sınıfının politik örgütünün sınıf savaşımının yönelimini belirleyecek tek güç olarak nitel ve nicel olarak güçlendirilmesi belirleyici önem taşıyor.

Diğer bir güncel değerlendirme ise, baskı ve kısıtlamalar ile üzerine ölü toprağı örtülen devrimci hareketin yığınları saracak örgütlenmelere yükselmesi için salt imza toplama, bildiri dağıtma, yürüyüş ve miting düzenleme gibi eylemliliklerin yeterli olmadığıdır. İşçi sınıfının devrimci güçleri ve özellikle işçi gençlik, yoksul gençlik, cesaret ve kararlılık ile baskı ve terörün üstüne gidecek direniş yöntemlerine ihtiyaç duyuyor. Öz güvenin gelişmesi, saldırılar karşısında ezilme psikolojisinden çıkılması, yeni devrimci kahramanlıkların geliştirilmesi Mahirlerin, Denizlerin mücadele ruhunu yaşatmak ile mümkündür. Onlar bağımsız, özgür ve sosyalist bir Türkiye için hiç bir özel çıkar gözetmeden ve gözlerini sakınmadan anti-emperyalist, anti-faşist mücadelede tarih yazmışlardır.

Günümüz gençliğinin bu heyecanı duyması, işçi sınıfının savaş yolunda devrimci kazanımlar elde etmeye yönelmesi çok değerli adımlardır. Mustafa Suphileri, Mahirleri, Denizleri, İbrahimleri anmanın en doğru yolu onların mücadelesini zafere ulaştırmak için savaşımı yükseltmektir.

***

İYİ PARTİ KONGRESİ

İyi Parti, ABD Emperyalizminin, Türkiye işbirlikçi oligarşisinin hazırladığı yedek bir güçtür. Ergenekoncu güçlerin, Kontr-Gerilla ve Gladyo güçlerinin görev almasında, TC devletinin desteği ile maddi ve manevi tüm olanaklar seferber edilerek geliştirilmektedir. Partinin bilinen ve bilinmeyen tüm temel yönetici kadroları eli kanlı faşistlerdir. Bu parti, MHP ile karşılaştırıldığında devlet geleceği ile eğitilmiş ve sosyetikleştirilmiş, sağ muhafazakar bir parti edasıyla topluma sunulmaya çalışılan bir partidir.

Programları kapitalisttir, görüşleri ırkçı ve milliyetçidir, din faktörünü ölçülü olarak göstermekle birlikte kullanmaktadırlar. Türk-İslam Sentezi’nin yeni tipte bir görüntüsüdür. “Mesele vatan ise gerisi teferruattır” mantısı ile en karşı gibi görüldükleri AKP, MHP, CHP, MHP ve VP ile bir anda aynı devlet çizgisini savunacak niteliktedir.

Abdüllatif Şener gibi AKP’den ayrılmış, devlet bakanlığı yapmış bir AKP kurucusunun İyi Parti kongresine katılıp selamlaması tesadüf değildir. Abdüllatif Şener vasıtasıyla dini hassasiyetlere sahip kitleler bu partiye yönlendirilmeye çalışılacaktır.

Bu partinin amacı AKP-SARAY Rejimi tehlikeye girdiği anda, işçi sınıfının ve emekçi halkların mücadeleleri yığınsallaştığında ve iktidara yöneldiğinde onların karşısına çıkarılacak ve egemen sınıflar adına iktidarı kontrol altına alacak bir güç olmasıdır.

İyi Parti’nin sınıf içinde maskesi düşürülmeli ve halklarımız böyle uğursuz bir görevi üstlenen bu odak hakkında bilgilendirilmeli, bilinçlendirilmelidir.

***

AKP’NİN HATAY ŞOVU

BJK Başkanı Fikret Orman cuma günü dört futbolcu eşliğinde Afrin’e gideceğini basına açıkladı. Ne tesadüftür ki CB Erdoğan Adana AKP Kongresinden çıkıp Hatay’a geçti. Diğer bir tesadüf de, İbrahim Tatlıses’ten, Ajda Pekkan’a kadar uzanan bir dizi şarkıcının da Hatay’a intikal etmiş olmasıydı.

Anlaşılan o ki, Erdoğan, daha önce bir muhtarlar toplantısında dillendirdiği gibi Afrin’e geçme niyetindeydi. Futbolcu ve şarkıcıları da bu “ziyareti” popüler hale getirmek için etrafına toplama emri vermişti. Neki, evdeki hesap çarşıya uymadı ve seyahat Hatay’da Jandarma karakolu yemekhanesinde söylenen türküler ile sonlandı.

***

EKONOMİ

Türkiye ekonomisi dibe vurmuş durumda. Bu gizlenmek isteniyor. Suriye ve Irak’a yönelik saldırganlığın sürmesi ekonomik durumu daha da kötü hale getirecek. Mehmet Şimşek bir konuşmasında gerçeklere değinince, ertesi gün Pendik kongresinde  Erdoğan tarafından kürsüden azarlandı.

Bugün eksik olan bankalar krizidir. Bankalar krizinin gündeme gelmesi Türkiye’de tüm toplumsal dokunun alt üst olmasını ve kağıttan bir kale olarak oluşturulan bugünkü sözde toz pembe dekorasyonun çökmesine neden olacaktır. Bu nedenle krizin bankalara yansıması için taşıma suyla değirmen döndürmeye devam ediyorlar. Katar ve birtakım başka kirli kaynaklardan elde ettikleri gelirlerle çarkı çevirmeye çalışıyorlar.

Ancak zannetmesinler ki, OHAL’in, KHK’ların tüm baskı ve kısıtlamaların nedeni sınıf güçleri tarafından anlaşılmıyor değil. Bütün bu tedbirler ekonominin tamamen kurtarılamaz derecede krizin tamamen dışa vurup toplumu alt üst edeceğe döneme ilişkin alınmış tedbirlerdir. Ancak bilmeliler ki, halkın coşkun akan selinin önünde hiç bir set engelleyici olamaz.

***

AFRİN

Afrin konusunda korkunç bir bilgi kirliliği yaratılmaya çalışılıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’ni hedef alan savaş, Kürt halkının TC devletine itaat etmeyen ezici çoğunluğunu baskı ve savaş ile ezerek hizaya getirmeyi hedefliyor. Bugün Afrin’de devlet kurumlarının çatılarında ve balkonlarında Türk bayrağı dalgalandırmaları, TSK, JÖH, PÖH timlerinin devriye gezmesi, Türkiye’den vali ve kaymakamlar atanması işgalin ispatıdır.

TSK güçlerinin komşu ülke olan Suriye topraklarında ne işi var sorusu bu işgale destek olan ve zafer olarak niteleyen herkese sorulmalı ve gerçekler anlatılmalıdır. Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun Kürt, Arap, Türkmen, Çerkes, Süryani, Nasturi, Ermeni halklardan oluşmuş olması TC devletini neden rahatsız ediyor?

ÖSO olarak adlandırılan çapulcular IŞİD’den devşirilmiş unsurlardır. Bu güçlerin Afrin’de kalıcı hale getirilmeye çalışılması ve maşa olarak, mayın eşeği olarak kullanılmaları, Kuzey Suriye halklarının can güvenliği için süreklilik arzeden bir tehlikedir ve SDG güçleri bu provokasyona kesinlikle izin vermeyeceklerini, taktiksel geri çekilmelerinin kimseyi yanıltmaması gerektiğini açıklamaktadırlar.

Gelişmeleri yakından izler ve Kuzey Suriye halkları ile dayanışmamızı açıklarken, TSK ve ÖSO güçlerinin derhal Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu topraklarını terketmeleri için Türkiye işçi sınıfını, halklarını, barış ve demokrasi güçlerini seslerini yükseltmeye çağırıyoruz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler