Silahlanma, yoksulluk ve savaşlar

Silahlanma, yoksulluk ve savaşlar

Dünya çapında 1 milyar insan açlık sınırında yaşıyor. Her 19 saniyede bir çocuk açlık, hastalık, savaş sonuçları veya ekolojik felaketler nedeniyle yaşamını yitiriyor. 900 milyon civarında insanın temiz içme suyuna ulaşımı olanaksız. Örneğin 2013 yılında kişi başına düşen su kullanım ortalaması ABD’de 4.500 litre ve Almanya’da 1.300 litre iken, Libya’da 55, Ruanda’da 48 ve Uganda’da 37 litreydi. Dünya çapında kullanılan suyun yüzde 70’i ziraata, yüzde 22’si sanayiye harcanırken, hane başına harcanan oran sadece yüzde 8’di. Örneğin tek bir Hamburger’in üretim süreci için 11 bin litre su harcanmaktadır – bu miktar Bangladeş’in varoşlarından birisinde yaşayan 500 kişinin günlük su harcamasına eşittir.

Yoksul ülkelerdeki koşulların dayatmasıyla zorunlu hâle gelen emek göçü, yüzlerce milyon insanın yurdunu ve ailesini terk edip, dünyanın muhtelif yerlerinde ucuz işçi olarak çalışmak zorunda kalmasına neden oluyor. Bu ülkeler içerisindeki emek göçü için de geçerli. Örneğin sadece Çin Halk Cumhuriyeti’nde 336 milyon Çinli göçmen işçi olarak çalışmak zorunda. Savaşlar ve silahlı ihtilaflar nedeniyle milyonlarca insan mülteci olarak yollara dökülüyor, her gün yüzlerce insan katlediliyor, insanlık mirası sayılan tarihi yapılar yok ediliyor. 1 milyarı aşkın insan, tam gün çalışmalarına rağmen, günde 2 Dolar maaşla geçinmek zorunda bırakılıyor. Doğal kaynakların yanı sıra, yaşamın neredeyse her alanı kapitalist sermaye birikiminin hizmetine sokuluyor, ziraat tekellerin elinde sanayileştirilerek, monokültürler hakim kılınıyor ve dünya çapında milyonlarca dönümlük araziler yakıt üretimi için yetiştirilen bitkiler ekilerek, gıda üretiminin dışında bırakılıyor. Tarımın ve hayvancılığın uluslararası tekellere peşkeş çekilmesi, dünya çapındaki beslenme ve gıda maddeleri krizini derinleştiriyor.

Dünya çapında zenginliğin dağılımı

Diğer yanda dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’inin yaşadığı gelişmiş kapitalist ülkeler, dünya çapında yaratılan toplam zenginliğin yaklaşık yüzde 85’ine el koyuyor, hammadde ve enerji kaynakları üzerindeki hakimiyetlerini sürdürüyorlar. Bu hakimiyetin devamı ve genişletilmesi için yürüttükleri politikalar ve körükledikleri savaşlar, yukarıda anılan sonuçlara yol açıyor.

Dünya çapında zenginliğin dağılımıYandaki grafik dünya çapında yaratılan zenginliğin dünya nüfusu arasında nasıl dağıldığını gösteriyor. Britanyalı yardım ve gelişme örgütü Oxfam’ın son araştırması şu sonuçları ortaya çıkardı:

1. 1 milyon Dolar’dan fazla paraya sahip olan insanların dünya nüfusu arasındaki oranı sadece yüzde 1. Bunlar toplam zenginliğin yüzde 41’ine sahipler.

2. 100.000 ile 1 milyon Dolar arası servete sahip olanların oranı ise yüzde 8. Bu yüzde 8’lik kesim toplam zenginliğin yüzde 42’sini elinde tutuyor.

3. 10.000 ile 100.000 Dolar arası paraya sahip olanların oranı, yüzde 22’nin biraz üstünde ve bu kesim toplam zenginliğin yüzde 17’sine sahip.

4. Geriye kalan yüzde 69’luk kesim, yani dünya nüfusunun çoğunluğu ortalama olarak 10.000 Dolar’a kadar paraya sahip. Dünya çapında yaratılan toplam zenginliğin ise sadece yüzde 3’ünü ellerinde tutuyorlar. Ancak yüzde 69’luk kesimin büyük bir çoğunluğu 10.000 Dolar’lık ortalamadan çok daha azına sahipler.

Sadece bu gerçekler, dünya çapındaki yoksulluğun artması ile neoliberal politikaların ve silahlanmanın doğrudan bağlantılı olduğunu kanıtlamaya yetiyor. Aradaki bağlantı uzun zamandan beri bilinen bir gerçek. Soğuk savaşın tüm hiddetiyle devam ettiği 1970 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) aldığı 2626 nolu kararıyla, AGİT üyesi ülkelere Gayri Safi Milli Hasılalarının yüzde 0,7’sini gelişme yardımı bütçelerine ayırma yükümlülüğünü getirmişti. Bu karar ile özellikle gelişmiş kapitalist ülkeler, gelişmekte olan ülkelere kaynak aktaracaklardı. Ancak yüzde 0,7 kararı hiç bir zaman yerine getirilmedi. 2013 yılına gelindiğinde, gelişme yardımına ayrılan toplam bütçe yüzde 0,3 oranındaydı.

Silahlanma ve yoksullukBenzer bir şekilde 2000 yılında önemli bir karar alınmış ve en geç 2015 yılında dünya çapında aşırı yoksul ve açlık çeken insanların sayısının yarıya indirilmesi hedefi açıklanmıştı. »Milenyum Kararları« olarak tarihe geçen bu proje çerçevesinde Dünya Bankası gibi kurumların yaptığı araştırmalarda, projenin hedefine ulaşması için yılda 121 ile 189 milyar Dolar harcama yapılmasının yeterli olacağı tespiti yapılıyordu. Ancak bu proje de hedefine ulaşmadı. Aksine, aşırı yoksul ve açlık çeken insanların sayısı arttı. Halbuki sadece Batılı ülkelerin silahlanma bütçelerinde yapacakları küçük tasarruflar dahi, proje hedefine ulaşılmasına katkı sağlayabilirdi.

Dünya çapındaki silahlanma harcamaları

Dünya çapındaki silahlanma harcamalarıMerkezi Stockholm’de olan SIPRI enstitüsünün verileri, dünya çapında silahlanmaya harcanan paraların 2000 ile 2013 yılları arasında yüzde 52 artarak yılda toplam 1,7 trilyon Dolar’a ulaştığını gösteriyor. Özellikle NATO üyesi ülkelerin (ABD, Almanya, Britanya, Fransa, İtalya) silahlanma harcamalarındaki payı yüzde 55 ile dikkat çekiyor. Aynı şekilde AB üyesi ülkelerin de harcamaları hayli yüksek: 27 AB üyesi ülkenin 2013’de silahlanmaya harcadıkları para toplam 279 milyar Dolar.

AB üyesi ülkelerle ilgili olan sayılar, Lizbon Sözleşmesi ile üye ülkelere silahlanma zorunluluğunu getiren AB’nin, kendi üyelerinin borç krizi batağına saplanmalarına neden olduğunu gösteriyor. Örneğin 2013 Nisan’ında açıklanan “Transnational Institute (TNI)” raporu, bilhassa İspanya, Kıbrıs ve Yunanistan’ın borç krizine girmelerinin en önemli nedeninin silahlanmaya ayrılan bütçeler olduğu tespitini yapıyor. Rapora göre, AB üyesi ülkeler, krizlere rağmen silahlanma bütçelerinin yüksekliğini hemen hemen aynı düzeyde tutarken, sosyal giderlerde aşırı tasarruflar yapıyorlar.

SIPRI’nin verilerinde yer alan harcamalara baktığımızda, silahlanma için harcanan her 10 Dolar’dan birisinin gelişme yardımına ayrılması durumunda, dünya çapında yoksulluğa ve açlığa karşı büyük başarıların elde edilebileceğini görebiliriz. Ancak kapitalist kâr mantığı ve bu mantık çerçevesinde kapitalist üretim tarzını her yerde hakim kılma tandansı, böylesi bir adımı olanaksızlaştırıyor. Aksine, yoksulluğun ve açlığın daha geniş kesimleri esaret altına almasının koşulları yaratılıyor. Verilere, özellikle 2000 ve 2013 yılları arasındaki silahlanma harcamalarına yakından baktığımızda, sadece 11 ülkenin dünya çapında yapılan silahlanma harcamalarının yüzde 75’inden sorumlu olduğunu görebiliriz. 21. Yüzyıldaki insanlığın utanç abidesi olarak tanımlayabileceğimiz açlığın ve yoksulluğun temel nedenleri olan savaşların, silahlı ihtilafların, ekolojik yıkımların ve küresel sömürünün asıl sorumlularının aynı ülkeler olması da hiç şaşırtıcı değil.

Tablo, en fazla silahlanma harcaması yapan 10 ülkeyi göstermektedir. Tabloda, SIPRI’nin yaptığı hesaplara göre 2000 ile 2013 yılları arasında harcamaların nasıl bir gelişme izledikleri görülmektedir. Bu verilerle, günümüzde dünyanın muhtelif coğrafyalarındaki silahlı ihtilafları ve çatışmalı süreçleri üst üste koyduğumuzda, hammadde ve enerji kaynakları ile dünya piyasaları üzerindeki hakimiyet kavgasının hangi güçler arasında sürmekte olduğunu görebilmekteyiz. Tablo ile ilgili ufak bir açıklama yapmak gerekirse, Japonya ve Almanya’nın azalma olarak görülen harcamaları, bu ülkelerdeki bütçe kalemlerinde yapılan değişikliklerle ilgili olduğunu söylememiz gerekir. Örneğin Almanya’nın üniversitelere ve bilimsel araştırma kurumlarına, askeri teknoloji geliştirme çalışmaları ve araştırmaları için ayırdığı devasa bütçeler, silahlanma bütçeleri içerisinde yer almamaktadır. Almanya’daki üniversiteler devlet bütçelerinden aldıkları paralarla silah tekellerinin üretim kapasitelerini geliştirmeye, İnsansız Hava Araçları ve iletişim, roket sistemleri gibi yeni teknolojilerle donatılmalarına yarayan çalışmalara yoğunlaşıyorlar. Sonuç itibariyle bu alanda yapılan araştırma ve geliştirme çalışmaları silahlanma çabalarının bir parçasıdır ve tabloda görülen azalma izafidir.

Silahlanmaya en fazla para harcayan 10 ülke

Silahlanmaya en fazla para harcayan 10 ülkeHarcamalar 2011 döviz kurları hesabıyla milyar Dolar olarak tespit edilmiştir: Bu tablodan görüldüğü gibi ABD silahlanma harcamalarını 13 yıl içerisinde yüzde 57 artırırken, stratejik rakipleri Çin (yüzde 363) ve Rusya (yüzde173) kendilerini dünya çapında karşılaşacakları yeni ihtilaf ve çatışmalara hazırlamaktadırlar. ABD, Çin, Güney Kore, Hindistan ve Japonya’nın silahlanma harcamaları göz önünde tutulduğunda, Pasifik bölgesinin geleceğin en önemli ihtilaf bölgesi olacağı tahmin edilebilir. Çin’i diğer ülkelerden ayıran bir özellik, yaptığı harcamaları kendi ulusal askerî-sınaî kompleksini geliştirmek için kullanması gerçeğidir. Başka ülkelerden genellikle yüksek teknoloji ürünleri ithal eden Çin haricinde, hemen hemen bütün diğer ülkelerin yaptıkları harcamaların kaymağını ise Batılı, yani ABD’li, Almanyalı, Britanyalı ve Fransız silah tekelleri yemektedir. Bunu da aşağıdaki tablo göstermektedir:

Dünyanın en büyük 20 silah tekeli

Dünyanın en büyük 20 silah tekeliBurjuva basını silah satışlarının ülke ekonomilerine katkıda bulunduğu ve istihdam yarattığı yalanını oldum olası işlemektedir. Halbuki silah sanayinin ülke ekonomisi ve toplumsal etkileri açısından ciddiye alınabilecek bir etkisi bulunmamaktadır. Örneğin Almanya’da silah sanayinde yaratılan istihdam 20 bini aşmamaktadır. Buna karşın sadece otomotiv sektörü 740 bin kişilik istihdam yaratmaktadır. Klasik silah sanayi, diğer ülkelerde olduğu gibi, Almanya’da da neredeyse tamamen devlet bütçelerinden sübvanse edilmektedir. Örneğin Federal Savunma Bakanlığı’nın bütçesinde “yatırımlar” kalemi altında not edilen 10 milyar Euro’nun yüzde doksanı silah tekellerine devlet katkısı olarak verilmektedir.

Sonuç yerine:

Eldeki veriler, yoksulluğun dünya çapında giderek yaygınlaşması, insanın ve doğanın sömürülmesinin derinleşmesi, gezegenimizin geleceğinin tehlikeye girmesi ve yaşamın her alanının kapitalist kâr mantığının hizmetine sokulması ile silahlanmanın ve savaşların doğrudan bağlantılı olduğunu kanıtlıyor. Alman düşünür Max Horkheimer bir konuşmasında, “kapitalizmden bahsetmeyen, faşizmden hiç bahsetmesin” demişti. Biz de benzer şekilde, yoksulluktan bahsedenin, kapitalizmden ve emperyalizmden bahsetmesi gerekir diyoruz. Yoksulluğun kökünün kazınmasının, savaşların bitirilip, barışçıl bir geleceğin kurulmasının yolu, kapitalizmin aşılmasından ve işçi sınıfının iktidarında sosyalizmin kurulmasından geçmektedir. Çıplak sayıların en doğru tercümesi budur.


Konuyla ilişkili diğer makaleler