Türkiye ve Dünyaya Bakış - 152
Sermayeye endeksli ekonomik düzene son!
MHP destekli AKP-Saray Rejimi kendi eliyle geliştirdiği ekonomik ve politik krizi etkisizleştirmek amacıyla bir “hamle” yaptı. Bir anda o güne kadar savunduğu tüm uygulamaları ters yüz ederek TL’nin döviz karşısında sürekli değer kaybetmesini önlemek amacıyla “önlem” aldı.
O güne kadar faizlerin düşürülmesi politikasını savunan iktidar, uygulamaya koyduğu “dövize endeksli mevduat hesabı” ile faizleri okkalı bir şekilde artırma yoluna girdi. Kullanacağı kaynak da devletin kasası tam takır olduğuna göre, bu uygulamanın finansmanı da işçi, emekçi ve yoksulların vergileri ile olacak. Kısacası işçi, emekçi ve yoksullar bir kez daha zenginleri finanse edecek.
Burada bir kaynaktan daha söz etmek gerekir. O da devletin elinde hiç bir değeri olmayan kara para olarak adlandırılan kayıt dışı dövizlerin dolaşıma sokulması. Devletin güvendiği de hep bu paralar olmuştur. Esasında Katar ve BAE üzerinden, hatta Azerbaycan, Güney Kürdistan ve Suudi Arabistan üzerinden çevirdikleri para operasyonlarının altında yatan “tılsım” da bu.
Ancak bunların kayda değer hiç bir kalıcı çözüm özelliği yok. Tam tersine işçi, emekçi ve yoksulların bu sürecin yükünün altına sokulması farklı sonuçların yolunu açacaktır. Kayıt dışı kaynakların dolaşıma sokulması iktidar için geçici bir rahatlık sağlasa da, daha fazla batmasının önünü almayacaktır.
Babacan ve Davutoğlu gibi karakterlerin bazı ifşaatlarda bulunmaları da önem arz etmiyor. Sonuçta onlar bu ekonomik ve politik stratejilerin mimarlarıdırlar. Dikkat ederseniz sadece sonuçlar üzerine demagoji yapıyorlar. Çünkü konunun özüyle bir sorunları yok. Uygulamaları eleştiriyorlar.
Demek ki bunları kesinlikle ciddiye almamak gerekir.
Ne Marksist ekonomistlerin, ne de burjuva ekonomistlerin başlatılan uygulama ile ilgili yapabildikleri fazla bir açıklama yok. Mümkün de değil. Burjuva ekonomistler uygulamanın çöküşü daha da derinleştireceğinin farkındalar ve susuyorlar. Konuşmuş olmak için yüzeysel demagojik sözler sarf ediyorlar. Marksist ekonomistler ise haklı. Eğer kapitalizmin restorasyonundan yana değilsen söylenecek tek cümle bu uygulamaların yoksulun parasıyla zenginin finansmanı olduğu ve ekonomik krizi daha da derinleştireceğidir.
Çünkü asıl sorun sistemin kendisindedir. Kapitalizm tıkanmıştır. ABD ve Almanya dahil tüm kapitalist devletler, hatta emperyalist merkezler ekonomik kriz ve onun politik sonuçları ile karşı karşıyadır. Çözümü savaş, salgın hastalıklar, yeni sömürgecilik ve yayılma politikaları üzerinden aramaktadırlar. Ancak, çözüm için baş vurdukları yöntemler, geçici rahatlamalar sağlama dışında özünde kendilerini daha fazla içinden çıkılmaz krizlere yuvarlıyor. Türkiye de aynı durumdadır.
Tek çözüm üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son verilip, planlı sosyalist ekonominin uygulanmasıdır. Bunu ön koşulu da burjuvazinin iktidarına kökünden son verilmesi ve işçi sınıfının devletinin kurulmasıdır.
Sanayinin olmadığı, üretim yapılmayan, tarımın ve hayvancılığın yok edildiği bir ülkede krizden başka ne beklenebilir. Tüm bunlar olsa da, kapitalist ekonomi temelinde yürütülmesi mümkün değildir. 100 yıla yakın TC tarihi bunu somut olarak ortaya koymuştur. Sorun KİT’lerin özelleştirilip özelleştirilmemesi değil, KİT’lerin hangi sınıfın ve devletinin yönetim ve denetiminde olduğudur. Burjuvaziye hizmet eden KİT’lerin işçi, emekçi ve yoksullara ne yararı olabilir.
Veya savaşın bitmesi, Kürt halkıyla barışılması konusu. Türkiye ekonomisi bu savaş biterse rahatlar. Milyarlarca dolar kaynak farklı alanlara yönlendirilebilir. Ancak, bu zihniyet bu savaşı bitirebilir mi? TC devleti kurulalı beri, beslendiği milliyetçi, ırkçı kaynak buna müsaade eder mi? Komünistler, Aleviler, Pontuslar, Süryaniler, Ermeniler, Kürtler ile 100 yıldır süren savaşa son verse TC devletinin kuruluş kodlarının tümü ortadan kalkar.
Bunu bilmemize rağmen bugün Kürt halkına karşı yürütülen savaşın bitirilmesini, ülkede yok edilen sanayinin, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesini, başta Saray olmak üzere, MSB ve İçişleri Bakanlığına ayrılan devasa bütçelerin ihtiyaç kadar kısıtlanmasını, Diyanet Başkanlığı gibi olmaması gereken bir kurumun bütçesinin kaldırılmasını savunmamız gerekiyor. Bu görüşleri savunarak sömürülen ve ezilen geniş kitlelerin sorunlarına sahip çıkılması ve bugün için bu devletin taşıyamayacağı çözümlere geniş halk kitlelerin sahip çıkıp hareketlenmesini sağlamamız mümkündür. Ve asıl sorunun asıl çözümünün “dövize endeksli mevduat hesabı” uygulamaları ile değil, “sermayeye endeksli ekonomik politikaların” sonuçlandırılması ile mümkün olduğunu ortaya koymamız bu koşullarda daha fazla önem kazanıyor ve güncelliğinden dolayı da olanaklar sunuyor.
26 Aralık 2021