Roboski Katliamı ve “Çözüm Süreci”
28 Aralık 2011 tarihinde Türk Hava Kuvvetlerine bağlı jetler 35 Kürt vatandaşını bombalayarak katletti. Yıllarca T.C. Devletine “Korucu” olarak hizmet eden bir ailenin gençleri ve çocukları, yargısız infaz edildi. “Korucu” oldukları için Jandarma’nın bilgisi dahilinde geçimlerini temin etmek için “sınır ticareti” yapan bu gençlerin hiç bir suçu yoktu. Zamanın Başbakanı Erdoğan, katliamı gerçekleştiren askerleri ve subayları kutladı. Soruşturma durduruldu. Konu kapandı.
Konu kapanmadı. İşçi sınıfı için, Kürt halkı için, komünistler, devrimciler, demokratlar için kapanmadı. Roboski Katliamı, en ufak ayrıntısına kadar kamuoyu önünde açıklanmadan, suçluları yargılanıp cezalanmadan, bu konunun kapanması mümkün değildir. Roboski katliamı aydınlanacak ki, Roboski gibi onyıllardır Kürt halkına yönelik tüm, baskı, saldırı, sindirme ve cinayet olayları aydınlanabilsin.
Roboski katliamı aydınlanmadan, suçlular hesap vermeden “çözüm süreci” mümkün değildir. Ola ki, Roboski ve benzeri olaylar, “çözüm sürecinin” birer maddesi olurlar, aydınlatılırlar ve bir daha tekrar edilmeyecek şekilde yasal önlemler alınır.
Düşünün ki, devlet, kendine hizmet eden, maaş verdiği kendi elemanlarını, gözünü kırpmadan katledebiliyor ve olayı örtbas etmeye çalışıyor. Bu tür uygulamaların “demokrasi” ile ne bağlantısı olabilir? Eğer devletin “çözümleri” böyle ise, “çözüm süreci” de en geç 2015 seçimlerinden sonra daha onlarca ve yüzlerce böyle “çözümler” içerecek tehlikeler taşıyor. Çünkü, burjuvazi, sömürüsünü sürdürebildiği oranda ömrünü uzatabiliyor. Savaş, baskı, terör, kan, burjuvazinin doğası gereğidir. Egemenliğini sürdürebilme araçlarıdır. Onun için, bir yandan “çözüm sürecinden” bahsederken, diğer yandan yeni karakollar, kalekollar, barajlar, yollar inşa ediyor. Onun için, yeni güvenlik yasaları çıkarıp, polise sonsuz yetkiler tanıyor. Onun için, “profesyonel ordu” adı altında paralı askerler, lejyonerler devşiriyor.
Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi burjuvazinin egemenliğine aykırıdır. Sınıfsaldır. O açıdan Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi ancak burjuva iktidarını hedef aldığı oranda başarılı olabilir. Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiye İşçi Sınıfı Hareketi bu temelde buluşuyor. Nasıl ki, bugüne kadar Türkiye İşçi Sınıfı’nın devrimci güçlerinin, Kürt halkının ayrılma hakkı dahil, kendi kaderini tayin hakkını ilkesel olarak ve pratikte savunagelmişse. Kürt nüfusunun ezici çoğunluğu işçidir, emekçidir, yoksuldur. Sömürülendir, ezilendir. Türkiyeli komünistler bir yandan Kürt halkının ulusal, demokratik, siyasal haklarının çözümü için sömürgeci burjuva egemenliğine karşı tavır alırken, aynı zamanda Türk ve Kürt işçi sınıflarının burjuva iktidarına karşı ortak mücadelesini örüyor. “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz!” belgisinin, proletarya enternasyonalizminin içeriğini dolduruyor.
AKP İktidarı kendi amaçları için “çözüm süreci” taktiğine baş vuruyor. Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hareketi ise “Hayır!” demiyor. “Pekiyi, o zaman yapalım bu barışı” diyor. Bunun gereklerini sonuna kadar yerine getiriyor. Olacakmış gibi davranıyor ve kendi koşullarını ortaya koyuyor. Ama aynı zamanda “bizimle oyun olmaz, dikkat edin” diyor. Sınıf savaşımı, politik anlamda, politika sanatının bütün incelikleri ile yürütülüyor. Türkiye İşçi Sınıfının devrimci güçleri bu mücadelede Kürt özgürlük ve demokrasi hareketinin devrimci güçlerinin yanındadır. Görüşmeler yürütülmesi, sınıf mücadelesinin ve özgürlük mücadelesinin tatil edilmesi anlamına gelmez. Aksine, burjuva iktidarını baskı altına almak için yığınsal eylemliliğin, örgütlenmenin, cepheleşmenin güçlendirilmesini gerektirir. Yerel HDK meclislerinde omuz omuza örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi, 2015 seçimlerinde HDK bileşenlerinin tümünü ve hatta daha geniş devrimci kesimleri kapsayacak güçlerin HDP’yi desteklemesini belirleyici kılar. Önümüzdeki aylar, bu anlamda mücadelenin gelişeceği aylar olacak. Burjuvazi hiç bir zaman sömürdükleri ile ezdikleri ile sınıfsal anlamda uzlaşmaz. Çıkarı olmadığı hiç bir adımı onaylamaz. Bu anlamda “çözüm süreci” eşittir eylemsizlik değildir. Eylemlilik yükseldiği, devrimci mücadele güçlendiği oranda işçi sınıfının ve tüm emekçi halkların gerçek çözümüne hep birlikte daha fazla yakınlaşacağız. Ancak o zaman, burjuvaziden geçici tavizler elde etmek de mümkün olabilecektir. Yığınların, sokağın baskısı olmadan burjuvazi geriletilemez. AKP İktidarının “sokak” ve “eylem” kavramlarından bu kadar korkmasının sebebi bu değil mi?
Maalesef her ortamın AKP İktidarının konforuna ve kitabına uygun olacak diye bir kural geçerli değildir ve olamaz da. Onun adı sinme olur, uzlaşma olur. Halbuki, söz konusu olan savaşan iki gücün diyalogları ve müzakere hazırlıklarıdır.
Ateşkes sürecinin yürürlükte olması AKP İktidarı için çok önemli bir avantaj arz ediyor. Fakat bu sürecin istismar edilmeye tahammülü yoktur. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu sürece uyması ama iktidarın sürekli provoke edici eylemler içinde bulunması Kabul edilebilir bir durum değildir. İşte, sokak eylemlerinin, daha doğrusu güçlü yığınsal eylemlerin önemi burada ortaya çıkıyor. “Kamu güvenliğinin korunması” maskesi altında kamuyu asıl olarak oluşturan, ezilen sınıf ve halklara karşı baskı, sindirme ve terör uygulamaları kabul edilebilecek pratikler değildir. Dolayısıyla, bu pratiklere karşı geliştirilen her eylemlilik de meşrudur. Çünkü, Kürt halkının sorunlarının kısmen dahi çözülmesi, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleştirilmesi yönünde atılmış adımlardır. Bu demokratikleşme burjuva anlamda bir demokratikleşme değildir, devrimci bir demokratikleşmedir ve iktidarın akibetini er veya geç etkileyecek süreçlerdir. Tam da bu sebepten dolayı AKP İktidarı “sokaktan” korkuyor, “çözüm sürecini” kendi amaçlarına göre geliştirmemek için çaba sarfediyor.
AKP İktidarı açık, dürüst ve kararlı olsa Roboski Katliamı ile ilgili bütün verileri öncelikle masanın üzerine döker, istisnasız tüm suçluları yargılar, cezalandırır ve öz eleştirisini yapar. Bütün bunlar olmayacağı için bizce AKP’nin “çözüm süreci” de bir ÇÖZÜMSÜZLÜK SÜRECİDİR. Roboski Katliamı ile “çözüm süreci” bu derece birbirine bağlı olgulardır. HODRİ MEYDAN!
(Türkiye Komünist Partisi Merkez Organı ATILIM Gazetesi, Aralık 2014 sayısından.
www.türkiyekomünistpartisi.org sitesinden alınmıştır.)