İstediğimiz Bir Türkiye İçin Bugün Ne Yapmalıyız?

İstediğimiz Bir Türkiye İçin Bugün Ne Yapmalıyız?

Ömer Faruk Gergerlioglu

Son iki sayıda, “Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz?” ve “İstediğimiz Bir Türkiye’ye Nasıl Ulaşırız?" yazılarımızdan sonra, bu sayıda konuya biraz daha güncel koşullar açısından yaklaşmak istiyoruz.

Geçen yazımızın sonunda şöyle demiştik: ”Buraya kadar ele aldığımız tüm sorunların aşılması, ülkenin tüm barış, demokrasi, emek, bağımsızlık ve özgürlük güçlerinin ilk aşamada bir Demokrasi Cephesi çerçevesinde bir araya gelmeleri ve mücadeleyi yükseltmeleri ile mümkün olacaktır. Devletin ve iktidarın nesnel anlamda kendi bindikleri dalı kestikleri gerçeği bu durumun değişmesi için yeterli değildir. Görüldüğü gibi, devlet ve iktidar her tür önlemini alarak ömrünü uzatmaya çalışmaktadır.”

HDP’ye saldırı!

Mart ayının ortasından itibaren rejimin HDP’ye saldırısı yeni bir aşamaya yükseldi. HDP’yi kapatma davası için iddianame yazıldı. HDP kapatıldığında veya kapatılamadığında gücünü daha da zayıflatmak için 687 HDP’li siyasetçiye yönelik 5 yıllık siyaset yasağı amaçlı dava için iddianame hazırlandı. Ve de HDP’li vekil Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun dokunulmazlığı kaldırıldı. HDP saflarında İslami hassasiyetlere sahip bir siyasetçi olarak tanınan, insan hakları savunucusu Gergerlioğlu o gün bugündür onurlu bir direniş sergiliyor. Bu satırlar yazılırken, akşam saatlerinde polisler tarafından evinden çirkin bir saldırı ile gözaltına alınmış ve geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle yoğun bakıma kaldırılmıştır. Ancak tedavisi bitmeden apar topar hastaneden kaçırılarak Sincan Cezaevi’ne kapatılmıştır.

Ömer Faruk Gergerlioğlu bir Marksist değildir. Müslüman bir demokrat olarak nitelemek mümkündür. İşte bugün bu rejime karşı oluşturulması gereken Demokrasi Cephesi de kapsayacağı geniş yelpaze içinde muhakkak Müslüman demokratları da kapsamalıdır. Bu çok önemlidir. Çünkü, varolan iktidar yarattığı geniş destekçi kitlesini dini hassasiyeti olan insanlardan oluşturmuş durumda. Din unsurunu kullanarak ve dine aykırı her türlü uygunsuzlukları yaparak yine de bu kitleyi etkiliyor. Devletin Ergenekoncu kanadının Erdoğan ve avanesi ile işbirliği yapmış olması boşuna değil. CHP ve MHP gibi partilerle etkiledikleri kitle, seçmenin en iyi durumda % 35’ini geçmiyor. Devletin sürekliliğini sağlamak için ise % 50’lerin üzerinde hatta 60-70’ler bandında seçmen oyu almak istiyorlar. Bu nedenle de Erdoğan ile ittifaka geçtiler. Değilse Erdoğan’ın 2011’lere kadar savunduğu görüşlerin ve uyguladığı politikaların bugün savundukları ve uyguladıkları ile 180 derece farklı olduğunu herkes görüyor.

Rejim, dini hassasiyetleri olan bir siyasetçiye böyle davranıyorsa, inanç bakımından farklı tercihleri olan insanlara nasıl davranır onu zaten gün ve gün yaşıyoruz. Ve düşününüz ki Gergerlioğlu vekilimizin saflarında yer aldığı siyasi parti TBMM’de temsil edilen üçüncü büyük partidir. Programında parlamenter yoldan ülkenin demokratikleştirilmesi yazılıdır. Bu durumda siyasal olarak daha ileri düşünceler taşıyan insanların ve kurumların nasıl bir baskı ve hukuksuzlukla karşı karşıya olduklarını gelin birlikte düşünelim.

Bugünkü rejim, kendi politikaları ve icraatları ile en küçük bir uyumsuzluk içinde olan tüm siyasi görüşlere karşı acımasız bir baskı ile müdahale etmektedir. Sadece devrimci muhalefet değil, sadece sınıf hareketi ve Kürt devrimci demokrat siyasal hareketi değil, burjuva saflarda olup da farklı eleştiri ve düşünceleri olanlar da onlar için düşman kategorisindedirler. Kendi düşünceleri ile uyuşmayan her düşünce terör örgütü politikası kategorisinde ele alınıyor. Liberal burjuva demokratından, komünistine kadar tüm siyasal görüşlere sahip kişiler terör örgütü üyesi olmak ya da terör örgütü propagandası yapmaktan yargılanıyor, tutuklanıyor, en iyi ihtimalle ev hapsine mahkum ediliyor.

HDP’li 12.000 yönetici, üye ve aktivist bugün cezaevlerinde tutsak. Bu sayının içinde eski HDP Eş Başkanları da, vekilleri de, yöneticileri de, Belediye Başkanları da mevcut. Ama İl ve ilçe yöneticileri ile aktif üyeler de bu sayıya dahil. Tutsakların içinde halkın oylarıyla seçilmişler var. Haydi diyelim bu kadar insan sadece Kürt halkının özgür ve eşit vatandaşlık hakları için mücadele ettikleri için tutsak edildiler. Pekiyi, Osman Kavala gibi bir iş insanı veya Ahmet Altan gibi bir yazar için ne demeli? Veya yıllardır yurt dışına yaşamak zorunda bırakılan Cem Uzan? Bu isimleri sadece bir örnek olsun diye kağıda döküyoruz…

Demek ki, ülkede ana sorun varolan totaliter, faşizan, baskıcı diktatörlük rejimine karşı demokrasi istemi etrafında birleşmeyi zorunlu kılıyor. Evet, bu saydığımız tüm farklı kesimlerin farklı demokrasi anlayışları var. Kimileri burjuva demokrasisinden yana, kimileri parlamenter demokrasi diyor, kimileri radikal demokrasiyi savunuyor, kimileri halk demokrasisi, kimileri de sosyalist demokrasi diyorlar. Sınıf mensubiyetine ve siyasal duruşa göre farklılıklar olduğu gerçek. Ancak, tüm bu farklılıklara rağmen ortak payda daha demokratik bir düzen olarak niteleniyor.

Birbirleriyle farklılıklar gösteren tüm bu güçlerin doğal olarak birleştikleri ana konu varolan iktidarın gitmesi gerektiği yönünde. MHP destekli AKP-Saray rejimine karşı olan bu denli farklılıklar içeren geniş bir muhalefet bloku var. Buna bir de son çeperde AKP’nin ve MHP’nin kendi içinden çıkmış muhalefetleri de eklemek gerekiyor. Ayrıca CHP’yi de saymak gerekiyor. Bu son saydıklarımızın ne derece etkin muhalefet yaptıkları, bu rejimin arkasında duran devlet ile hangi düzeyde karşı karşıya gelebilecekleri ayrı bir konu. Ama bunlar da var. Bunların üzerine kesin hesaplar yapmamak gerekir ama politik strateji ve taktikler geliştirilirken yok da saymamak gerekir. 2019 Belediye seçimlerinde doğrudan veya dolaylı olarak bir araya gelebilen muhalefetin rejime nasıl bir darbe indirdiğini hep birlikte yaşadık.

Rejimin HDP’ye amansız saldırıları tam da bu nedenledir. Eğer rejim kendisine karşı şekillenen bu muhalefetten rahatsız oluyor ve de HDP’yi ana tehlike olarak nitelendiriyorsa çizilen hat, yürünen yol doğru demektir. Tüm dikkatler bu çizginin geliştirilmesine verilmelidir.

Rejim HDP’ye Neden Saldırıyor?

HDP’ye yönelik saldırı bu ülkenin tüm barış, demokrasi, emek, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm güçlerine saldırı anlamına gelmektedir. Öyle olmasaydı zaten saldırmazdı da denebilir. Kimi ukusalcı veya keskin solcu geçinen güçler kendilerini farklı tarif edebilirler, HDP’ye mesafeli de yaklaşabilirler. Ancak, hiç bir olgu gerçekleri değiştirmez. Aslolan ülkede yaşanan politik atmosferin durumudur. Güçlerin karşılıklı yer alımıdır. Bu çerçeveden bakıldığında rejim ile HDP karşı karşıyadır. HDP ise sadece üç harften ibaret bir oluşum değildir. Adının da nitelediği gibi Halkların Demokratik Partisidir. Gücü ve etkisi aldığı oy oranından çok daha fazladır. Çünkü HDP bu ülke işçi sınıfının, emekçi yoksul halklarının demokratik partisidir. Yaşamın her alanında vardır. Salt Meclis’te temsil edilen bir siyasi parti olarak algılanmamalıdır.

Eğer HDP bugün Meclis aritmetiğinde ve seçim sath-ı mailinde rejimi bu denli ürkütecek bir güç haline gelmişse, bu güç meclisten topluma yansıyan bir güç değil, yaşamın her alanında, toplumun tüm halk kesimlerinin içinde oluşan gücün Meclis’e yansımasındandır. Ve bu güç tüm baskı, tutuklama ve yasaklamalara karşı ters etki yaratarak daha da büyümektedir, güçlenmektedir.

Bu saatten sonra yasaklama dahil hiç bir “önlem” HDP’nin temsil ettiği halk güçlerinin ülke politikalarındaki etkisini kıramaz ve azaltamaz. Konuya biçimsel yaklaşmamak gerekmektedir. Rejimin karşısındaki bu devrimci-demokratik muhalefet gücü, hiç bir engel tanımayacak, yeni yol ve yöntemler yaratacak, biçimler üretecek ve rejimi korktuğu son ile karşı karşıya bırakacaktır. Hiç bir önlem bu sonucu değiştiremeyecektir.

AKP-Saray Rejimi 5 Haziran 2015 seçimlerinde ilk defa yenilmiştir. Bu yenilgiyi kabul etmiş olduğu için seçim sonuçlarını tanımamış ve bir sandık darbesiyle Kasım 2015’de tekrar kendi lehine bir sonuç aldığını zannetmiştir. MHP destekli AKP-Saray Rejimi ikinci kez 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde yenilgi tatmıştır. Erdoğan kendini Cumhurbaşkanı ilan etmiştir, ancak sonucun hiç de öyle olmadığını en geç bu rejim tasını tarağını toplayıp gitmek zorunda kaldığında hep birlikte öğreneceğiz. MHP destekli AKP-Saray Rejimi üçüncü yenilgisini 31 Mart 2019 Yerel Yönetimler Seçimlerinde almıştır. Seçimlere hile karıştırıldığı İstanbul seçimlerinin tekrarında açıkça ortaya çıkmıştır.

AKP, MHP ve Saray 6 senedir yenilmektedir. Ve bu yenilgisine sebep olan asıl gücün HDP’de ifadesini bulan halkların demokratik güçlerinin eseri olduğu bilinmektedir. Bu kesin bir olgudur. Tartışılacak hiç bir yönü yoktur. HDP’ye saldırının ana nedeni de bu gerçektir.

Sormalıyız: Son iki Yerel Yönetimler Seçimleri sonucunda seçmenin oyuyla göreve getirilen tüm Belediye Başkanlıkları neden tüm hukuk kuralları çiğnenerek görevden alınmış ve yerlerine kayyumlar atanmıştır. Böyle bir uygulama dünyanın hangi ülkesinde görülmüştür? Ve bu kayyum atamalarının neden gerçekleştirildiğini hepimiz bilmemize rağmen bir kez daha bilince çıkarmalıyız. Bunun böyle olması aslında HDP’nin gücüne işaret değil midir?

Durum böyleyse, rejimin bu haksız ve hukuksuz uygulamalarına karşı neden bu derece bir sessizlik ve tepkisizlik yaşanıyor sorusu aklımıza gelebilir. Kesif sansür nedeniyle toplumun doğru bilgilendirilmemesi bir neden olabilir. Ama asıl neden rejimin uyguladığı baskı, tutuklama, yasaklardır ve de hukukun siyasallaştırılmasındandır. İnsanlar ceberut bir saldırganın karşısında güç alacakları, güvenebilecekleri ve ayağa kalktıkları zaman dayanacakları bir güç arayışındalar. Bu güç yine HDP adı etrafında cisimleşen ülkenin devrimci-demokratik gücüdür. Ancak, HDP tüm seçim başarılarına rağmen, karşı karşıya kaldığı hukuksuzluklar karşısında sözde muhalefetin sessizliği toplumda kendine bir güvensizlik yaratmaktadır. Bir de bu partiler Meclis’te AKP ve MHP ile aynı doğrultuda kararlara evet oyu verdiklerinde veya “tarafsızlık” maskesi altında Kürt halkına, işçi ve emekçilere, HDP’ye yönelik hukuksuz kararlar konusunda sessiz kaldıklarında, rejimin savaşçı ve işgalci dış politikalarını desteklediklerinde aslında muhalefeti desteklemek isteyen toplum kesimleri geri çekilmeye ve beklemeye geçmektedir. Bu durumun oluşmasında rejimin totaliter, baskıcı, diktatoryal saldırıları da rol oynamaktadır. Ne ki, bütün bu emareler geçicidir.

Toplumun geniş muhalif halk kesimleri HDP’nin yukarıda sıraladığımız 2018 ve 2019 seçimlerinde CHP adaylarını destekleyerek rejimin yenilgisine neden olduğunu bilmektedir. Bunun ne anlama geldiğini de bilmektedir. Ancak CHP’nin devleti korumacı, statükocu çizgisi bu halk kesimlerinin şaşkınlığına neden olmakta ve henüz gerekli sonucu çıkarıp yönelimini değiştirme noktasına taşımamıştır. Fakat bu bilinçlenme süreci ilerlemektedir. Hem de rejim HDP’ye daha fazla saldırdığında ve CHP hala sessiz kaldığında daha da hızlanmaktadır. Bir süre sonra bıçak kemiğe dayanacak ve halk kararını verecektir.

Güncel ve Acil Olan…

Umutsuz olmaya hiç bir neden yok. Baskılar ve yasaklar daha da artabilir. HDP, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılabilir. Ancak şu kesin olarak bilinmelidir ki, hile, sansür, baskı, yasak ve terörle hiç bir rejim ilelebet ayakta kalamamıştır. Bu tarihsel olarak kanıtlanmış, nesnel olarak niteleyebileceğimiz bir durumdur.

Bugün var olan sessizliği, kısmi tepkisizliği veya yetersiz itirazı fırtına öncesi bir sessizliğe benzetmek mümkündür.

Haklı ve doğru konumlarda olmak her zaman hemen sonuç alınabileceği anlamına gelmiyor. Son tahlilde rejim devletin tüm maddi, manevi, yaptırım ve propaganda araçlarını kullanıyor. İstediği anda interneti yavaşlatıyor, erişimi kesiyor, sayfaları yasaklıyor. Basın açıklamalarına, mitinglere, katılımcı sayısından fazla güvenlik görevlisi yığıyor. Orantısız güç kullanıyor. Yazılı ve görsel medya 24 saat rejim yanlısı yayın yapıyor, çarpıtıyor, yanlış bilgi veriyor, sansürlüyor, bilinçleri bulandıracak algı yaratıyor. Ancak, bıçak kemiğe dayandığı zaman ve halk yeter artık dediğinde bu orantısız olanakların hiç bir manası kalmayacaktır.

Toplumsal dinamikler önceden hesap edilemez, bir anda volkan patlaması gibi etki gösterir, toplumu, varolan yapıları, çok güçlü gibi görünen iktidarları alt üst eder, ezer geçer.

Bugün bir araya gelemeyen güçler o an geldiğinde bir bakmışsınız birlikte aynı hedefe yürür duruma gelecekler. Yaşamın toplumsal gerçeklikleri tüm ayak diremeleri ezer geçer. Marks ve Engels, “Toplumların bugüne kadarki tarihleri sınıf savaşımlarının tarihidir” tespitini yapmışlardır. Türkiye de başka bir gezegende olmadığına göre bugüne kadar doğrulanan bu belirlemeden payını hakkıyla alacaktır.

Bugün tüm çabalara rağmen tam olarak sağlanamayan demokrasi güçlerinin birliği, Demokrasi Cephesi’nin oluşması bir bakacağız toplumsal mücadelenin pratiği içinde birden vücut bulacak. Sınıf hareketi, Kürt devrimci demokratik hareketi, ulusalcılığa mesafeli devrimci-demokratik Kemalistler, başta Müslüman demokratlar ve Alevi demokratik toplumu olmak üzere inanç grupları, ekoloji, kadın, gençlik barış ve en genel anlamıyla demokrasi hareketi aynı hedefe yönelecektir.

Şimdi, bu gelişme zaten olacak diye yan gelip yatma zamanı değildir. Yaşamın her alanında, işçi yatağı semtlerde, fabrikalarda, tersanelerde, madenlerde, bürolarda, köylerde, üniversitelerde, kısacası ezilen ve sömürülen halkların tüm yaşam alanlarında, Kürt illerinden Rumeli illerine kadar Anadolu’nun tüm illerinde ve de aynı zamanda Meclis’te doğruları haykırmaya, itirazlarımızı dile getirmeye, direnmeye devam etmeliyiz.

Hangi partiye oy vermiş olursa olsun tüm yurttaşlara sorunları, haksızlıkları ve doğruları bıkmadan, usanmadan anlatmaya devam edeceğiz. Farkında olmayanlara, gözleri kamaşanlara kendi yaşam koşulları ve deneyleri temelinde gerçekleri anlatmayı sürdüreceğiz. Onları kendi öz sorunları için haklarına sahip çıkmaya çağıracağız. Salgın koşullarında halkın hem salgından, hem de salgından daha tehlikeli olan rejimden korunmasını sağlamak barış ve demokrasiden yana güçlerin önceliğidir.

Kısa ve özcesi şudur: HDP nezdinde ülkenin tüm barış ve demokrasi güçlerine bu yoğunlukta bir saldırı söz konusuysa güçlü olan taraf bizleriz, savunmaya geçmiş olan taraf ise saldıran taraftır. Bu bizi rahatlatmamalı, ancak tüm saldırılar karşısında moralsizlik yerine haklı konumlardan bize güç ve moral kaynağı olmalıdır. Önümüzdeki dönem, süreç ne kadar zor olursa olsun bu yönde gelişecek, kazanan haramiler değil, ezilen ve sömürülen halk kitleleri olacaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler