Türkiye ve Dünyaya Bakış - 144
Afganistan pokeri
Afganistan tekrar Taliban’ın kontrolüne girdi. Göstermelik bir savaş ile Kabil dahil ülkede yönetime hakim oldular. Şaşırdık mı? Hayır! Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur. ABD emperyalizmi bir buçuk yıldır bunun hazırlığını yapıyordu. Taliban ile anlaştı ve çekildi.
ABD’nin Taliban ile anlaşması hayret edici bir konu değil. Son tahlilde Taliban’ı, Mücahitlerin bir kolu olarak kuran, destekleyen, eğiten ve finanse eden ABD idi. Sovyetler Birliği, Afganistan Devrimi’nden sonra dönemin Afganistan Halk Cumhuriyeti’ne proletarya enternasyonalizmi çerçevesinde dayanışma gösterdiğinde, ABD ve NATO devrimi boğmak için ellerinden geleni ardına koymadı. Bırakın ABD ve NATO’yu o dönemde Çin Halk Cumhuriyeti dahi onlarla işbirliği yaparak Afganistan Halk Cumhuriyeti’ni çökertme yarışına girdi. Ülkemizde de her soydan ve boydan oportünistler ABD, NATO ve ÇHC’nin saldırılarına alkış tuttular. Sovyetler Birliği Afganistan’da Mücahitlere değil Gorbaçov ve şürekası olan karşı-devrimcilere yenildi. Gorbaçov, aynen Demokratik Almanya başta olmak üzere, tüm Doğu Avrupa’daki Halk Demokrasisi devletlerini, Afganistan ve Nikaragua’yı ABD ve NATO’ya teslim etti. Günümüzdeki Afganistan sorununu tartışırken bu gerçekleri göz ardı edersek eksik değerlendirme yapmış oluruz.
Gelelim günümüze. ABD 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler senaryosunun akabinde ABD hiç bir engele takılmadan, hatta Rusya ve Çin’in de desteğini alarak Afganistan’ı işgal etti. ABD ve NATO son 20 yıl içinde Afganistan’da aylık maliyeti 3,9 milyar Dolar olan bir operasyon sürdürdü. Afganistan ordusunun reorganizasyonu için 83 milyar Dolar harcadı. Böylece 20 yıl ABD ve NATO işgali, daha doğrusu savaş sürdü. Bugün ise çekiliyor. Çekilme de ilginç. Asker ve savaş araç gereçlerinin bir kısmı Yunanistan’ın Alexandropolis (Dedeağaç) limanına, diğer bir kısmı ise Japonya, Tayvan ve Filipinler’e kaydırılıyor. Pasifik savaşı hazırlığı daha fazla orta menzilli nükleer roketler ile desteklendiğinden, Afganistan’dan çekilen savaş araç ve gereçlerinin büyük bir kısmı Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’daki NATO üslerine çekiliyor. Böylece ABD ve NATO’nun Pasifik ve Güney Avrupa merkezli yeni savaş operasyonlarına hazırlandığı deşifre oluyor. Güney Avrupa, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu için bir güç biriktirme merkezi işlevi görüyor.
Taliban’ın Kabil’e girmesiyle ABD’nin 20 senedir kendisine hizmet eden her düzeyde kadroyu, askeri nakliye uçaklarıyla tahliye etmesi dünya medyasının gözü önünde ceryan etti. Ve de sadece bir günde bir uçak kalkmadı. Tahliye günlerdir sürüyor. Ama kimse bu kadroların nereye götürüldüğünü sorgulamadı. Askeri nakliye uçaklarının rotası Uganda idi. Orada ayıklama yapılarak bir kısmı ABD’ye götürülecek, büyük bir kısmı da Afrika’da eğitilerek gerek Afrika’da gerekse de Hint-Pasifik bölgesindeki yeni görevlerine yönlendirilecekler. ABD ve NATO yeni bir paralı askerler ordusu oluşturuyor.
İnsan soramadan edemiyor. Nedir Afganistan’ı bu kadar önemli kılan?
Bir kere, jeopolitik konumu. Haritaya bakacak olan her göz, ABD emperyalizmi ve NATO’nun neden Afganistan’a bu denli stratejik önem verdiğini anlayacaktır. Rusya ve Çin’in Taliban yönetimini tanıma doğrultusunda verdikleri sinyaller ise tamamen taktiksel, düşmanı tarafsızlaştırma politikalarının sonucudur. Çünkü herkes biliyor ki Afganistan, Rusya, İran ve Çin’e karşı ABD ve NATO’nun savaş stratejilerinin önemli bir noktasıdır. Bu faktörün dışında Afganistan, Avrupa ve Asya’nın en büyük bakır yataklarına, zengin kömür rezervlerine, 5 trilyon metreküp doğal gaz rezervlerine, Almanya’nın yıllardır peşinde olduğu son derece kaliteli ve zengin lityum yataklarına, Bolivya’dan sonra dünyanın 2. en büyük uranyum rezervlerine, 500 milyon ton demir cevherine ve bunların yanısıra kurşun, çinko ve berilyum rezervlerine sahip.
Türkiye’nin Afganistan politikaları da iki ayağa dayanıyor. Bir yandan konuyu ABD ve NATO çerçevesinde ele alıyor ve üzerine düşen görevlere aktif olarak talip oluyor. Diğer yandan ise, bölgesel emperyalist amaçları ve Turancılık doğrultusunda kendisine yeni bir alan açmaya çalışıyor. Kabil Havalimanı’nın işletme ve güvenliği konusunda Erdoğan-Biden görüşmesi sonucu yapılan açıklama bunun sadece bir parçası. Yanısıra, Afganistan’dan İran üzerinden Türkiye’ye bu kararın hemen ardından başlayan sadece erkek ve savaşçı özellikler sahip kişilerin “göç” akımı Türkiye’nin Suriye’deki İslami Çeteler benzeri bir ordu kurma hazırlığını Afganistan özelinde de planladığını ortaya koyuyor. Sadece Afganistan için değil, Suriye’den ithal edilen İslamcı Çetelerin Libya, Azerbaycan ve şimdi de Kandil’de Medya Savunma Alanları’nda kullandığı gibi her alanda mayın eşeği misali öne sürülmeleri bu planlamanın içeriğini oluşturuyor.
Türkiye, Kürt özgürlük mücadelesini bastırmak, bölgede imtiyaz alanını geliştirmek için ilhak ve işgal stratejisi izliyor. Bölgesel emperyalist bir güç olarak ekonomik ve siyasi amaçlar doğrultusunda sınırlarını geliştirmek, sömürge toprakları yaratmaya çalışıyor.
Taliban’ın önce Türkiye’nin Kabil Havalimanı planlarına karşı çıkması ve tüm yabancı askeri güçlerin ülkeden çekilme uyarısı sonrasında kurulan gizli diplomatik ilişkiler yoluyla Taliban ile ilişkilerini geliştime çabası aslında stratejik bir hedefin taktiksel aşamasıdır. Türkiye her ne pahasına olursa olsun Afganistan’a yerleşmek istiyor. Azerbaycan, Nahçıvan, Hazar Denizi üzerinden Orta Asya’ya uzanan ve henüz gerçekleştirilemeyen yola alternatif ve paralel bir yol açmaya çalışıyor.
Türkiye’nin AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, henüz 70’li yıllarda, o dönemde Sovyetler’e karşı savaşan Mücahitlerin lideri Gülbeddin Hikmetyar’ın eteğinin dibinde çömelerek çektirdiği fotoğraf hafızalardadır. Dün bu kareye girenler, bugün de Taliban Kabil’e girince başta İstanbul olmak üzere “Taliban’ın zaferi mübarek olsun” diye lokum dağıtmaya başladılar.
Kaçırılmaması gereken önemli bir ayrıntı, yıllardır Türkiye’nin himayesinde olan Afganistanlı Özbek asıllı Mareşal Raşit Dostum’un Talibanlar Kabil’e girerken Afganistan’ı terk etmek zorunda kalmış olmasıdır. Raşit Dostum Kabil’de saray gibi bir evde yaşarken, Ankara’da da Türkiye’nin tahsis ettiği bir villada yaşamını yedeklemiştir. Raşit Dostum’un tekrar Kabil’e dönüp dönmeyeceği, Türkiye ile Taliban arasında varılan anlaşmanın gerçekleşip gerçekleşmediğinin göstergesi olacaktır.
Türkiye’nin barış, demokrasi, özgürlük ve sosyalizm güçleri, Türkiye’nin bölgede oynadığı savaş oyunlarına son vermek, bölgesel emperyalist amaçlarını yaşama geçirmek için halklara çektirdiği zulmü engellemek için ciddi sorumluluk taşımaktadırlar. Bu da Türkiye’nin bu politikalarının engellenmesi gerektiğini acil gündem olarak ortaya koymaktadır. Kürt halkının özgürlük mücadelesi bu alanda bir kıvılcım işlevi görmektedir. Türkiye halkları, bölge halkları ile birlikte davranarak, savaşa, işgale, ilhak ve imhaya karşı güçlerini birleştirdiğinde bu emperyalist saldırgan stratejilerin önü alınabilecektir. O açıdan bütün dikkatlerimizi Kürt halkının özgürlük mücadelesine odaklayıp, bu mücadelenin, Türkiye ve bölgenin kurtuluşu ve özgürlüğü için stratejik önemde olduğu tüm barış, demokrasi, özgürlük ve sosyalizm güçleri tarafından kavranmak, bu doğrultuda mücadeleyi yükseltmek zorunluluğu vardır. Bakın o zaman Türkiye’deki sınıf hareketi ve genel anlamda demokratik halk hareketi nasıl bir yükselişe geçecek.
20 Ağustos 2021