Muhalefet Neden Heyecan Yaratmıyor?
Kurulduğu 20 yıldan beri ülkeyi tek başına yöneten AKP'nin sonu artık görünmeye başladı. Küçük ortağı MHP'nin oyları seçim barajını aşamayacak derecede düştü. Asıl önemlisi AKP oylarının düşmesidir. Hangi taraftan bakılırsa bakılsın parlamento aritmetiği bir türlü 50+1'i bulamamaktadır. Bu çok net görünen bir olgu.
Buna karşın AKP-MHP ve Saray rejimine karşı yekvucut bir muhalefetin varlığından söz etmek mümkün değil. Her dem iktidara karşı sesini yükselten, köpüren ve okkalı laflar eden Millet İttifakı'nın asıl amacı Türkiye'nin demokratikleşmesi değil, mevcut iktidarın yerine geçmektir. Başka bir deyişle koltuğu kapmaktır. Tüm derdi bu!
Eğer böyle olmasaydı ülkenin demokratikleşmesi için bugünden başlayan çok ciddi bir çalışma, plan ve programı olurdu. Maalesef bu anlamda ortada bir şey görünmemektedir. Ve dahası Kürtlerin varlığını temsil eden, ezilenlere, emekçilere ve yoksullara kucak açan ve onların hak ve taleplerini her koşulda dile getiren, devletin ve iktidarın baskı ve şiddetine uğrayan ve gün gün oyları ve halk desteği artan HDP'ye öcü gibi bakarak uzak durmazdı. Bugün faşizme karşı en diri, en deneyimli ve en örgütlü halk yığınları HDP'nin çatısı altında toplanmış bulunmaktadır. Yine ayrımcılığa, ırkçılığa, savaşlara, sömürüye, eşitsizliğe, talana ve şiddete karşı en amansız mücadeleyi veren HDP'dir, onun sempatizanları ve dostlarıdır. Bundandır ki en çok saldırıya uğrayan, gözaltına alınan, tutuklanan, zindana atılan, rehin tutulan ve sürgün edilen de yine bu kitlelerdir.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Kürt halkının kimlik ve demokratik haklarını savunmayan, azınlıkları tanımayan, demokratik bir anayasa için çaba göstermeyen bir parti veya bir ittifak ne kadar yenilikçi, değişimci ve demokratik olabilir?
Ülkenin demokratikleşmesi iddiasında bulunan bir parti veya bir ittifak her şeyden önce barış, demokrasi, emek ve özgürlük için elini taşın altına koyabilmeli, iktidarın ve devletin saldırılarına göğüs germeli ve bedel ödemeye hazır olmak zorundadır.
Çoğu kişi bugün yaşanmakta olan büyük krizi kanıksamış bulunmakta. Bunca pahalılığı, yoksulluğu, baskıyı, işsizliği, geleceğe güvensizliği, ezgiyi ve sömürüyü amansız yaşamakta olan halk yığınları yeteri kadar sesini yükseltememekte ve örgütlü bir mücadele vermemektedir. Bu durum çok ilginçtir. Bunun bir kaç önemli nedeni var.
Birinci neden örgütsüzlüktür. Toplumdaki konumuna göre en örgütlü, en bilinçli ve en mücadeleci güç olması gereken işçi sınıfı 42 yıldan beri ciddi bir sendikal ve politik örgütlülükten uzaktır. Sigortalı olarak çalışan 12 milyonu aşkın işçinin çok azı sendikalı. Sendikalar ise demokratik yığın ve sınıf sendikacılığı gerçeğinin çok uzağında bir işleve sahip. Amerikancı sarı sendikacılık bugün bir ahtapot gibi işçileri emekçileri sarmış bulunmakta. Bugünkü sendikalar işçi ve emekçilerin ekonomik, demokratik ve politik haklarını savunmamakta. Bürokratik bir anlayış sendikal alanı kuşatmıştır.
Bu olgu işçileri sendikalara karşı soğutarak güvensizliği doğurmuştur.
Devlet ve onun politik iktidarları işçi sınıfının birliğini parçalamak, direnişçi/devrimci bir nitelik kazanmasını önlemek için elinden gelen herşeyi yaptı ve yapmaya devam etmektedir.
Kır emekçilerinin, üreticilerin örgütlenerek haklarını savunmaması için demokratik kooperatifçiliğin önünü kesti. Böylece işçilerin, emekçilerin ve üreticilerin mücadele araçları elinden alınmış oldu. Kapitalizme karşı mücadele için en önemli can damarları kesildi. Bu durumda örgütlü olmayan milyonlarca işçi, emekçi, genç ve kadın kapitalizmin barbarlığına ne derece karşı koyabilir?
Farklı zaman ve yerlerde işyeri ve fabrikalarda meydana gelen direniş ocakları ülke genelinde birbirine bağlanmadığı için rejimi sarsmamakta ve bir süre sonra sönumlenmektedir. Ve bu direnişler ekonomik taleplerden doğduğu gibi belirli bir ücret artışının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi sonucu sona ermektedir.
Devrimci ve yurtsever politik bir bilinç kazanmamış halk yığınları her zaman devletin ve onun politik iktidarının kirli propagandasının zehirli okunu yemeye müsaittir.
İkincisi, güçlü demokratik bir ittifakın yaşama geçirilmemesidir. Ülkede faşizmi durdurarak, AKP- MHP ve Saray iktidarına son vererek demokratik bir halk iktidarı ile demokratik ve özgür bir toplumu kuracak güçler vardır. Bu bağlamda her işçi, emekçi, ezilen, sömürülen, ilerici, devrimci genç ve kadın, parti ve örgüt gözlerini HDP'nin öncülüğünde adım adım gelişmekte olan Demokratik İttifak'a dikmeli, sesine kulak vermeli ve onunla buluşarak tüm gücünü kayıtsız şartsız seferber etmelidir. Kapitalizme, AKP ve tüm sistem partilerine karşı en geniş güçlerin birliğinin sağlanmasıyla tek devrimci-demokratik bir alternatif olan Demokratik İttifak, yeni yaşamın yolunu açacaktır.
Aksi halde Kürt halkının mücadelesiyle buluşmayan, kibirli davranan, "Öncü biziz!" anlayışıyla önyargılı davranarak enerjisini kendi sahasında harcayan herkes ortaya çıkan şansı kaybeder. Böyle bir anlayış ve çalışma tarzıyla hem kendisi boşa kürek sallamış olacak hem de ülke ve halklarımız çok şey kaybedecektir. Bunun için herkes kırk kere ölçerek bir kere biçmelidir. Mücadelede duygusal davranmanın yeri yoktur.
Üçüncüsü, halk yığınlarını harekete geçirmenin yolu güven ve heyecandır. Sefalet içinde yaşayarak can çekişen, bitkin düşmüş, güzel bir gelecek için hiç bir umudu kalmamış ve özgüvenini yitirmiş insanları/halk yığınlarını diri tutarak ayağa kaldırmanın yolu mücadele heyecanı kazandırmaktır. Mücadele heyecanı kendiliğinden halk yığınlarını sarmaz. Muazzam bir propaganda ve ajitasyon çalışması, yığınların kalbine hitap etmeyi çok iyi bilen bir hatip/lider sözüyle, davranışıyla, jest ve mimikleriyle milyonları heyecanlandırarak dalgalandırır. Bir lider bir kere halkın güvenini kazandıktan sonra herkes tereddütsüz onun arkasında yürür. Onun her sözüne ve her hareketine sempatiyle bakar. Hiç kuşkusuz her karizmatik bir liderin arkasında kolektif bir güç vardır. Lider, kollektifin görünen yüzüdür.
AKP ve Recep Tayyip Erdoğan'ın 20 yılı aşkın bir süredir aralıksız iktidarda kalarak rekor kırmanın altında yatan sır, ülkeyi ve halkı çok iyi analiz etmiş olması, milliyetçiliği işlemesi ve din/inanç değerlerini kullanarak bir politika yürütmesidir. Bununla birlikte devletin ve sermaye güçlerinin desteğini almasıdır. Büyük bir hırsla fütursuz politika yapmasıdır.
Sonuç olarak; HDP ve Demokratik İttifak, bütün halklara ve bölgelere seslenerek Kürt halkını etrafında birleştirdiği gibi onlar için de bir çekim merkezi olmalıdır. Bunun için emek konusunu da en başta tutarak işçi ve köylülerin örgütlenmesi için somut yol ve yöntemler uygulanmalıdır. Ülke çapında güçlü bir örgütleme ağı kuran bir HDP tam anlamıyla Türkiyelileşmeyi sağladığı gibi iktidara aday en güçlü bir parti de olacaktır.