İşçi Sınıfı Açısından Sınıf ve Kitle Sendikacılığı
Sınıf ve kitle sendikası kavramını, ilk olarak CGT’nin lideri olan Henri Krasucki kullanmıştır.
‘’CGT Kendini demokratik bir kitle ve sınıf örgütü olarak tanımlar. Kendini bir kitle örgütü, bir sınıf örgütü, demokratik bir örgüt olarak tanımlayan CGT’nin üzerine oturduğu temel, her sendikanın olduğu gibi, ideolojik bir birlikteliğin değil, ortak çıkarların varlığıdır. Bu anlamda saflarında temsil ettikleri toplumsal sınıf ve tabakalarının tamamını hatta çoğunluğunu bile değil, yalnızca ileri bölümünü toparlamayı amaçlayan bir siyasal partiden farklı olarak sendikalar, aralarında çok değişik siyasi tercihler ve ideolojik ayrılıklar olan, ama çıkarları aynı herkesi toplamayı amaçlar. (...) Farklı siyasal görüşlere rağmen çıkarları aynı olan tüm işçileri toparlamayı amaçlayan ve bu yönüyle bir kitle örgütü olan sendikanın temel görevi, en başta ve sürekli olarak, işçilerin ekonomik istemlerini savunmaktır. (...) Biz, CGT’de sendikayı, yeğledikleri parti ne olursa olsun, en büyük sayıda emekçiyi, ortak çıkarları için bir araya getirebilecek bir sınıf ve kitle örgütü olarak tanımlıyoruz. (...) Kitle örgütleri olarak, devlet ve partiler karşısında bağımsızlıklarını sürdüreceklerdir.’’
Sınıf ve kitle sendikacılığı kavramı ülkemize 1967 yılında kurulan DİSK ile birlikte girmiştir.
Bu kavramın olmazsa olmazlarını bir kez daha hatırlayalım.
1) İşçi sınıfının ekonomik, demokratik hak ve çıkarları için mücadele ederken, bu mücadelenin toplumsal değişim ve gelişimden bağımsız olmadığını bilerek hareket etmek.
2) İşverenden, devletten, siyasi parti ve örgütlerden bağımsız olmak.
3) Emek ve sermaye arasındaki çatışmanın uzlaşmaz olduğu gerçeğini bilerek, emekten yana tavır almak.
4) Sınıf ve kitle sendikacılığı, sendika ile siyasi partiler arasında doğrudan-organik bağı reddeder. Herhangi bir siyasi örgütlenmenin, uzantısı olan, derneklerin ya da dergi-gazetelerin organik devamı olan bir yapının sınıf ve kitle sendikacılığıyla ilgisi olamaz.
Sınıflı toplumlarda emek sermaye arasındaki çatışmada iki temel siyaset vardır. Bunlardan birincisi burjuvazinin (sermayenin) çıkarlarını savunan burjuva siyaseti, diğeri ise emeğin ve emekçilerin hak ve çıkarlarını savunan, buna yönelik politikalar üreten emeğin siyasetidir. Burada sözü edilen bağımsızlık, örgütsel bağımsızlıktır. Herhangi bir siyasi partinin yan örgütü olmama durumudur. Elbette emek örgütü olan sendikalar emeğin politikalarından yana olan siyasi parti ve siyasi yapılardan etkilenecek, mücadele birlikteliği içinde olacak, karşılıklı olarak sendikalar bu siyasi partilerle ideolojik-politik etkileşim içinde olacaklardır.
Bu temel ilkeleri olmazsa-olmaz olarak görmek gerekir. Bu ilkelere uyan sendikalar içinde mücadeleyi yükseltmek mümkündür.
Günümüz Türkiye’sinde sınıf ve kitle sendikacılığını yaşama geçirmek için iş kollarındaki işçilerin çoğunluğunu örgütleyebilmek gerekiyor. Sınıf ve Kitle Sendikacılığı yapmak isteyen bir sendikanın birincil görevlerinden birisi, insan ve maddi kaynaklarını örgütlenmeye ayırmasıdır. Bunu yaparken, sınıf dışından gelen profesyonellere değil de, örgütlenme çalışmalarının içinden gelen öncü işçilere ağırlık vermelidir. Sınıf dışından gelen profesyoneller bu kadronun eğitilmesi için kullanılabilinir. Örgütlenme çalışmaları için, sendika dışından gelebilecek desteklere açık olmak gereklidir. Sendikalar tüm işçilerindir.
İşyeri örgütlenmelerini, sendika içi hegemonya çekişmelerine taşımak, işçi sınıfına ihanettir.
Sendikanın tüm birimlerinde ve işyerlerinde GİZLİ OY AÇIK SAYIM ilkesine titizlikle uyulmalıdır. İşyeri temsilciliklerinden başlayarak tüm temsil organlarının seçiminde şeffaf bir anlayışla hareket edilmelidir. Sendika yönetimleri, kendi politik duruşlarına göre bir değerlendirme yaparak, seçimleri ya da adayları baskıcı yöntemlerle belirleme yoluna gitmemelidir. İşçilerin kullandıkları oylara saygı duyulmalıdır.
Sendikal örgütlenme çalışmalarında işten atılmış aktivistlere mutlaka yeni iş bulunması için özel çalışma yapılmalıdır. İş bulunamadığı takdirde sendika içinde istihdam etmenin olanakları araştırılmalıdır. Sendikal çalışma yürüten bir işçinin işsiz kalması tüm sendika üyelerinin sorunudur. Toplu işten çıkarmalara karşı, tüm işyerlerinde karşı eylemler örgütlenmeli maddi-manevi dayanışma çalışması kesintisiz yürütülmelidir. Farklı sendikaların, işten atılma sorunu yaşadığı işyerlerine dayanışma ziyaretleri yapılmalıdır. Başka konfederasyonlarda da olsalar, dayanışma mutlaka örgütlenmelidir.
Toplu işten çıkarmaları, sıradan bir mahkeme sürecine indirgemek doğru bir tutum değildir. Eylemli bir karşı duruşdan vazgeçmeden, hukuk mücadelesi yürütülmelidir.
İşyeri temsilciliklerinden başlayarak, sendika içi eğitim programları yapılmalıdır. Bu eğitim programları hem işyerindeki sendika içi çalışmaların uygulanabilmesi için hem de işçilerin diğer işçiler ve ülke politikalarıyla bağlarını kurabilmesi için düzenlenmelidir. Hedeflerden bir tanesi de, eğitimden geçen işçilerin, arkadaşlarına eğitim vermesinin önünü açmak olmalıdır.
Sendikalar profesyonel uzman kadrolardan faydalanmalıdır. Avukatlar, işyeri güvenliği uzmanları gibi.
Sendikaların çalıştırdığı iş güvenliği uzmanları, işçi temsilcilerini de eğitmelidir. Gerekli görülen işyerlerinde sendika, bu uzmanlarla birlikte denetim yapmalıdır. Örgütlü olduğu işyerinde, gerekli güvenlik önlemlerinin alınmış olmasından sendika da sorumludur.
Toplu Sözleşme Dairesinde mutlaka uzman kişiler de çalıştırılmalıdır. Sözleşme yapılacak işyerinin ‘’kârlılık’’ durumunu inceleyebilecek ve emek sömürüsünün ne kadar kısıtlanabileceğini hesaplayacak uzmanlar gereklidir. Benzer sözleşmeler ve devletin açıkladığı enflasyon rakamları üzerinden yöneltilen maddi istekler doğru sonuçlar vermeyecektir.
Toplu sözleşmelerde işçilerin demokratik haklarına özel bir önem verilmelidir. Sendika içi eğitimlerin tüm işçileri kapsayacak şekilde yapılabilmesi için özel izin maddeleri talep edilmelidir. İşyeri olanaklarının (toplantı salonları gibi) sendika tarafından da kullanılabilmesinin koşulları oluşturulmalıdır.
Toplu Sözleşmeler için, öncelikle İşyeri Temsilcilerinin onayı alınmalıdır. Bu onay alındıktan sonra Sözleşme tüm işçilerin ulaşacağı bir biçimde basılmalı-dağıtılmalıdır. Çoğunluğun onayı alınmadan hiç bir Sözleşme imzalanmamalıdır.
Sendikaların, üyelerinin ailelerine karşı da sorumlulukları vardır. Hem aynı işyerinde çalışan üyelerin hem de farklı işyerlerinde çalışan işçilerin aileleriyle birlikte yan yana gelebildiği sosyal-eğitsel faaliyetlerde bulunmalıdırlar. İşçi sınıfının yoğun olarak yerleştiği ilçe ve mahallelerde herkesin katılımına açık ücretsiz toplantılar düzenlemek, yeni örgütlenme bağlarının önünü açmak için son derece gerekli bir ön adım olacaktır.
Kitle iletişim araçlarını kullanarak, sendikanın ve işçilerin sesini duyurabilecek bir büro oluşturulmalıdır.
Sendikalı tüm işçilerin evine ulaşabilecek bir gazete çıkarılmalı ve dağıtımı titizlikle yapılmalıdır. Gazetenin hazırlanmasını işyeri bazına oturtmak, belki her sayıyı değişik işyerleri ile birlikte hazırlamak etkili olacaktır.
Sendikal faaliyetin her alanı, tüm üyelerin katılımına ne kadar açık olursa, başarı şansı da o denli yüksek olacaktır.
Yerel olanaklar iyi değerlendirilmelidir. Yerel örgütlenmelerle sıkı bağlar kurulmalıdır. Bağımızın olmadığı bir işyerine, köy meydanından ulaşma şansımızın olduğunu hiç unutmamalıyız. Özellikle madencilik sektöründe, yerel örgütlenmelerin etki payı yüksektir.
İşçi semtlerinde, tüm işçilerin gelebileceği, tanışabileceği merkezler kurmalıyız. Bir çok sendikanın bunu yapabilecek olanakları vardır. Bu merkezleri doğru örgütleyebilirsek, bir çok işyerine girme ve örgütlenme olanağımız açılacaktır.
Ulaşabileceğimiz her alanda, sendika kooperatiflerini de yaşama geçirmeliyiz. İşyerlerinin ve bölgelerin özelliklerine göre bu kooperatiflerin çalışma alanları değişecektir.
Onbir milyon sigortalı işçinin bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Türk İş, Hak İş, DİSK’e bağlı sendikaların üyelerinin toplamı sadece dokuz yüz bin kişidir. Sendikalı işçiler %10 bile değiller. Bu durumda, öncelikli görev, sendikalı işçi sayısını artırmaktır. Kitle sendikası olabilmektir. Kitle sendikası olamadan sınıf sendikacılığı iddiasında olmak gerçekçi değildir. Sınıfın çoğunluğunu örgütleyebilmeliyiz. Bunu sendikal alanda başaramadan, politik alanda gerçekleştirebilmek zaten imkansızdır.