GOGOL ve Petersburg Öyküleri
Edebiyat dünyasında önemli eserler vermiş yazarların birçoğu ne yazık ki çok genç yaşta ölmüşlerdir. Bunlardan birisi de Nikolay Vasiliyeviç Gogol’dür. Yazar genç sayılabilecek bir yaş olan 43 yaşında ölmüştür. Ancak o kısacık ömrüne her biri dünya klasiği olan eserler bırakarak göçmüştür bu dünyadan. Yine bir Rus yazarı olan Aleksander Puşkin de 38 yaşında girdiği bir düello sonucu hayatını kaybetmiştir.
Petersburg Öyküleri, yazarın geriye bıraktığı değerli eserlerinden sadece bir tanesidir. Mercek Yayınları tarafından okuyucuyla buluşan bu yapıtında yazarın sadece üç öyküsü yer almaktadır. Palto, Fayton ve Burun. Her üç öykü de yazarın diğer öyküleriyle karşılaştırıldığında çok farklı bir kurguyla kaleme alınmıştır. Ancak öyküye geçmeden önce yazarın yaşadığı, içinde bulunduğu koşullara az da olsa değinmekte yarar vardır.
Rus yazar, çiftliklerinin bulunduğu Vasilyevka Köyü’nde geçen o çocukluk yıllarında Ukrayna söylenceleri, masalları, halk şarkıları ve geleneklerinden etkilenerek yetişti. 1828’de gittiği Sen Petersburg’da edebiyat çevrelerine girmede ve tiyatro oyunculuğu denemelerinde başarılı olamadı. 1832-1835 arasında Sen Petersburg Üniversitesinde Orta Çağ Tarihi doçentliği yaptı. 1831’de Puşkin ile tanıştı ve onun etkisiyle ilk öykülerindeki kaygısız, neşeli, alaylı biçemden ayrılarak acı bir toplumsal yergi yolunu seçti. Bu öykülerde, başkentin bir kıyısında kalmış, hakkını aramayan, devletin baskısı altında ezilmiş güçsüz insanları ustalıkla anlattı. 1836-1848 arası kısa sürelerle Rusya’ya dönmekle birlikte, genellikle Avrupa’da yaşadı. Aşırı ve Ortadoks bir yaklaşımla Hrıstiyanlığa bağlandı. Mistik bir kendinden geçiş ve mutsuzluk arasında gidip gelen yaşantısını esenlik ve mutluluğa kavuşturmak için başvurduğu sürekli oruca dayanamayarak öldü.
Yapıtları: Mirgorod Hikayeleri, Taras Bulba, Bir Delinin Hatıra Defteri, Nevski Bulvarı, Müfettiş, Ölü Canlar, Palto, Bir Evlenme, Kumarcılar ve Petersburg Öyküleri...
Yazar bu kitapta yer alan her üç öyküde de okuyucuyu içine alan, okuyanın anlatılanla kendisini özdeşleştiren bir kurguyla akıl almaz bir yazın ürünü ortaya koyuyor.
Birinci öykü olan ‘Palto’ sürekli okuyucuyu gülümseten, aynı zamanda merakını kamçılayan fantastik bir olaydır. Eski bir paltosu olan bay Akaki Akakiyeviç, çalıştığı iş yerinde iş arkadaşlarının alaylarına maruz kalır. Yeni bir palto almasının da çektiği maddi sıkıntılar yüzünden mümkün olmayan, ancak sürekli olarak sabahları işe giderken yaşadığı o sırnaşık gülüşlerin de baskısını üzerinde hisseder. Bu durum ona adeta ıstırap verir. Artık başka yolu yoktur ve ne yapıp etmeli, yeni bir palto diktirmelidir. İyi de zaten aldığı maaşla kıt kanaat geçinen biri için bu hiç de öyle kolay olmasa gerek. Sonuçta karar verir ve terziye yeni bir palto diktirmeye karar verir, diktirirde. Paltosunu giydiği ilk günü arkadaşları –giydiği yeni paltoyu ıslatmak için- ona bir yemeğe gitmeyi önerirler. Zavallı adamcağızın buna katılmaktan başka çaresi yoktur. Ne kadar kıvırsa da sonunda evet der. Karlı bir akşam vakti davete gitmek için evinden çıkar ve Sen Petersburg’un kıyı mahallelerine dalar. Sonunda ne mi olur? Ne olacak, sotaya yatan üç beş serseri bir köşede bizim Akakiy Akakiyeviç’in sırtından paltosunu alıp kaçarlar. Aslında olaylar zinciri daha çok da bundan sonra başlar...
Tabi ki öyküyü baştan sonuna anlatacak değilim. Meraklıları için, hiç kuşkusuz kitapçıları öneririm. Öykünün devamını okumaları için mutlaka kitaptan bir tane edinmeliler.
Diğer öykülere gelince: Örneğin ikinci öykü olan Fayton, ardından gelen ‘Burun’da ilk öyküden daha az eğlenceli değildir. Hele Burun öyküsü mutlaka sizlere bizim mizah ustamız değerli yazın adamı Aziz Nesin’i hatırlatacaktır. Çünkü berbere giden bir vatandaş, berberin dalgınlığı sonucu adamın yüzünden burnunu siliverir. En kötüsü de tıraş olan vatandaşın olayı evde aynaya baktığı zaman fark etmesidir.
Zavallı adam hiç yoktan başına gelen bu olaydan sonra düşer burnunun peşine; sokak sokak, mahalle mahalle durmaksızın onun bunun yüzünde kendi burnunu arar. Neyse ki burnunda bir işaret vardır, o da iyice kabarmış, etrafı kırmızı, ortası irin toplamış kocaman bir sivilce. Ama gelin görün ki, Sen Petersburg’ta o sıralar yüz binlerce insan yaşıyordur. Sonunda adam burnunu bulur mu, nasıl bulur onu bilemiyorum.
Ama sizlere şunu söyleyebilirim ki Nikolay Vasiliyeviç Gogol’un şu ‘PETERSBURG ÖYKÜLERİ’ kitabı harika bir başyapıt.