Ayağa Kalkmak İçin...
Şimdi şöyle bir oturun, sırtınızı oturduğunuz koltuğun arkasına yaslayın. İsterseniz bacaklarınızı da tabureye uzatın. Başka hiç bir şey düşünmeyin. Sinirlenmeyin. Bir an için bütün günlük sorunlarınızdan arının. Televizyonunuz açıksa onu da kapatın. Akıllı telefonunuzu sessize alıp uzağınızda bir yere koyun.
Memleketi düşünün. Coğrafya kitaplarında yazılı “Üç tarafı denizlerle kaplı” memleketi... Üç tarafı düşmanlıklar yaratılmış ülkelerle kaplanmış. Her yerle sorunlu bir memleket idaresi; yine coğrafya kitaplarında yazılı bölgeleri düşünün. “Trakya, Marmara, İç Anadolu, Ege, Akdeniz, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu”. Son ikisinde büyük sorun var. Hani o “Mahrumiyet bölgesi” olarak adlandırılan, “Şark hizmeti” için gidilen, yani daha başından küçümsenip, hor görülen Mezopotamya ve Kürdistan. Televizyonlarda izliyoruz. Aslında “düşman” ile mücadele ve “ülke sınırlarını korumak” için tedris edilmiş Silahlı Kuvvetler, tanklarıyla, bombardıman uçakları ile, zırhlı araçlarıyla, roket ve ağır silahları ile coğrafya kitaplarında 78 milyon olarak yazılı olan Türkiye nüfusunun yaklaşık 25 milyonu ile savaşıyor. Sanki başka bir ülke...
Sosyal Bilgiler derslerini anımsayın veya düşünün. “Yerli Malı” haftalarını, “tasarruf etmenin önemi, israfın zararlarını”. Ücretle çalışan, iş gücünü satarak geçinmeye çalışan geniş halk yığınlarında israf edecek hal mi kalmış? Asgari geçim sınırı 4750 TL, “açlık sınırı” 1280 TL iken asgari ücret 1300 TL olursa bunu kim finanse edecek diye tartışılıyor. Hem de en kötü gecekondu kirasının 500 TL olduğu bir memlekette. Ulaşım, gaz, elektrik giderlerini hiç saymıyoruz. Ve Soma’da, Ermenek’te can veren maden işçilerinin hayatlarının ne kadar “ucuz” olduğunu düşünün. İşçinin hakkını savunması gereken sendikanın merkez yönetiminde işverenin üç temsilcisinin oturduğunu düşünün.
Günlük gazetelere, sosyal medyaya bakın. Bursa’da, Tekirdağ’da, Eskişehir’de, Kocaeli’nde metal işçileri sarı sendikalara karşı ayağa kalkıyorlar. İşveren “sakın DİSK üyesi sendikaya gitmeyin yakında yeni bir sendika kurulacak” diyor. İşçi bu tezgaha gelmiyor, DİSK üyesi sendikada gücünü birleştiriyor. Zam istiyor, sosyal hak istiyor, işten atılan arkadaşlarımız geri alınana kadar direneceğiz diyor. Sonra bir bakıyorsun, ertesi gün Bursa’ya bir asker cenazesi geliyor. AKP’li belediye, vali ile beraber fabrikaların önüne otobüsleri çekiyor, aynı işçiler önceden başkalarının fabrikasyon olarak hazırladığı “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez” pankartlarının arkasında nara atıyor... Sanki o yoksul emekçi çocuğunu Kürt kardeşlerine karşı savaşa sürenler bu ülkenin iktidarı değil. Sanki aynı iktidar o fabrikaların metal işçilerini sarı sendikalar ile pasifleştiren iktidar değil. Ve sanki bu işçi o sarı sendikaya karşı direnirken bu iktidara karşı direnmemiş. Asıl katiller nasıl da gözden kaçıyor...
Şimdi yerinizden kalkmadan düşünün... Bu gerçekleri düşündüğünüz için sakın moralinizi bozmayın. “Ne yapmalıyım, bu durumun değişmesi için benim elimden ne gelir?” diye sorun kendinize. Yaşadığınız ve çalıştığınız alanda ne yapabilirsiniz, sendikal olarak, politik olarak ne yapmalıyım diye düşünün. Sakın kendinize yanıt vermeden ve verdiğiniz yanıt doğrultusunda kesinlikle etkin olma konusunda karar vermeden yerinizden kalkmayın. Tamamsa... Şimdi ayağa kalkabilirsiniz. Herkes bunu uygularsa hep beraber ayağa kalkabileceğiz. Bu kesin !
Politika