Okumak İnsanı Aydınlatır Mı?

Hiç kimse akıl vereni sevmez. Hele çocuklar bundan nefret ederler. Bir büyük, çocuklara: “Şunu şöyle yapacaksın, bunu böyle yapacaksın, ona dokunmayacaksın, bunu dağıtmayacaksın!” dediğinde, dikkat edin, her zaman tersini yapmışlardır. Büyüklere gelince, onlarda da durum daha değişiktir. Çünkü büyüklerin gururu vardır, kibirli yanı vardır. Uysalı olduğu gibi, dik kafalısı, çokbilmişliği vardır. Öyle düşünüp tartmadan kimseye: “Efendi, senin bir şeyler öğrenmen için, bu olayları kavraman için, önce kitap okumalısın!” falan diyemeyiz; ya kırılır, ya da horozlanır size karşı. Bu da, o insanı kaybetmenize sebep olduğu gibi, sizi de, çokbilmiş, ukala pozisyonuna iter. devamı
Bir yazımda değinmiş- tim, bazı romanlar vardır, yazarının önüne geçmiştir, diye; bu eserler öyle ünlen- miştir ki, örneğin sokakta herhangi birine: “Don Ki- şot”, hangi yazarındır diye sorsanız, size bir çırpıda “Cervantes” diyemez. Ya da meşhur Faust, Ütopya, İlahi Komedya, gibi kitap- ların yazarlarını da söyleye- meyebilir. Çünkü bu eserler gerçekten yıllar içinde yazarının önüne geçmiştir.
Benim için, şiir yazan biriyle, kitap okuyup, edebiyatla hasbıhal olanlar arasında ince bir çizgi vardır. Kitap okuyanlara, hele edebiyatla özel olarak ilgilenenlere tabi ki, saygım sonsuzdur. Bu içi boş, vıcık vıcık acı, güvensizlik ve korku üreten bir toplumda bir insanın sürekli kitap okuyarak kendini yenileyerek yaşadığı dünyaya karşı güçlü kılması, ancak insanda saygı uyandırır.
Her halkın vazgeçemeyeceği değerleri vardı. Hele o halk yüz yıllardır kimi halkların zorba, barbar egemenlerince sömürülüp katlediliyorsa, onların değerleri namuslarıdır, onurlarıdır artık. Cigerxwin de Kürt halkı için öyledir; o yazar, o şair, o sinemacıdır. Öyle ki, halkı için kavgayı ve kültür sanatı yüreğinde bir kardelen gibi büyütmüş daha ismini aktaramadığımız tüm değerlerin, hiç kuşkusuz her evde bir külliyesi olmak zorundadır. Günlük dille ne halk, ne de özgürlük mücadelesi verilir. Bilimsel, entellektüel bir altyapı için araştırma ve donanım şarttır. Bunu da dışarıdan birileri değil, Halkların kendi birikimiyle yetiştirdiği genç kuşaklar yapmak zorundadır.
Biz onu gür bıyıkları, basbariton sesi, Dadaloğlu’ndan, Karacaoğlan’dan, Ruhi Su’dan söylediği türkülerle tanıdık. Bir onu grev çadırlarında, yürüyüş kollarında, işçi sınıfının bir eri olarak, her eylemde emekçilere omuz veren bir yoldaş olarak tanıdık. Sazına dokunduğu sezenesinin çıkardığı kuş sesleriyle tanıdık. Onu biz Ozan Heval olarak tanıdık. 
Şu anda anlatacaklarım yaşamda çok az rastlanan olaylardandır. Yani yetenek, ya da insan yeteneğinin boyutları nedir, sorusuna cevap aramak? Bilimsel olarak yetenek konusunda şunlar ifade edilebilir: Bir insan bir konuda yetenekli ise, yetenekli olduğu dalda yüzde elli avantajlıdır. Diğer bir kişiyse ancak o yüzde elliyi eğitim yoluyla elde edebilir. Ancak bu durum yine bir süreç gerektirir. Örneğin Roman’lar müzik konusunda yeteneklidir ama hiç keman çalmamış bir çocuğa kemanı ve yayı uzatıp, “Hadi şimdi çal!” diyemezsiniz. Çocuğun önce keman çalan birini yakından görmesi, izlemesi, en azında müzik sesine aşina olması gerekir. Demek burada yine bir sürece ihtiyaç var. Ancak ondan sonra o çocuktan keman çalmasını isteyebilirsiniz. Matematik de, resim de öyledir. Yani yine eğitim söz konusudur.
Edward Said aslen Filistinli. 1935 yılında varlıklı bir Hristiyan ailenin çocuğu olarak Kudüs'te dünyaya geldi. 1948 yılında ailesi göçmen olarak Mısır'a yerleşti ve İngilizce dışında başka bir dilin konuşulmasının yasak olduğu seçkin koloni okullarında eğitim aldı. Aldığı bu Anglosakson eğitim sırasında kendisine “Avrupalı olmayan diğer“ olduğu da öğretildi. Kendisi bu durumu şöyle anlatıyor: "Biz'i Onlar'dan ayıran dilsel, kültürel, ırksal ve etnik çizgi idi. Benim Anglikan kilisesine bağlı olarak doğmuş, orada vaftiz edilmiş ve kilisenin bir üyesi olmuş olmam işimi kolaylaştırmıyordu."
Çoğu edebiyat otoritelerinin Fransız Şair Arthur Rimbaut ile ilgili ortak görüşü şudur: “Rimbaud’dan sonra ne yazılabilir?”(*) (Bu) soruyu XX. yüzyıl şairleri yanıtlayamadı. Bakalım XXI. Yüzyılın şairleri ne yapacak? Fakat Rimbaud’un bir özelliği daha vardır, O da, bir şair, bir aydın olarak 1871, Paris Komünü sırasında işçilerin yer aldığı barikatların ardında toplumsal aydınlanma için, demokrasi için, hak ve adalet için emekçilerle birlikte savaşım vermiş olmasıdır. 