FABRİKALAR KALEMİZ, VURA VURA ÇIKACAĞIZ LEGALE!

FABRİKALAR KALEMİZ, VURA VURA ÇIKACAĞIZ LEGALE!

Türkiye Komünist PartisiTürkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Sedat TANER Yoldaş ile TKP’nin 96.Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle 10 Eylül 2016 Günü Gerçekleştirilen Söyleşi

Atılım: Taner yoldaş, partimiz 96. kuruluş yıldönümünü hangi durumda karşılıyor? Yaşadığımız süreçler ve geldiğimiz durum hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?

S. Taner yoldaş: Yoldaşım, önce partimizin doksan altıncı kuruluş yıldönümü tüm parti üyeleri, yandaşları, çevresi, işçi sınıfımız ve başta Kürt halkı olmak üzere, tüm sömürülen, yoksul emekçi halklarımıza kutlu olsun.

Sorunuza gelince. Böyle bir partinin mensubu olmak yaşamda en önemli gurur kaynağımız. Düşünün; Türkiye’nin ilk partisi, en eski partisi. Çok bedel ödemiş bir parti. Mustafa Suphi’den, Bilen yoldaşımıza, Deniz yoldaşımızdan, Kadri yoldaşımıza kadar binlerce üye, kadro ve sempatizanını Sosyalizm için savaşımda yitirmiş bir parti. İşkenceler, mahpusluklar, sürgünler, siyasi göçmenlikler… Bunların bütünü parti tarihimizde gerçek olan yaşanmışlıklar. Önce tüm kavgada düşen yoldaşlarımızın anıları önünde saygıyla eğilerek, onların taşıdığı kızıl bayrağın emin ellerde olduğuna ve gücümüzü son evresine kadar kullanarak, kanımızın son damlasına kadar Onların mücadelesini sürdüreceğimize dair söz verdiğimizi tekrarlayalım. Bu ifademizi boş bir söz olarak algılamayın. Bugün, TKP’mizin örgütlülüğünü sürdürmeye karar vermiş kadrolar kendi aralarında birbirlerine söz verdiler, ant içtiler. Yoldaşlarımızın canına, kanına kasteden, onları katleden her unsurdan bunun hesabını Türkiye Komünist Partisi’nin tarihsel misyonunu yaşama geçirerek soracağız. Bu yemin bizden sonra gelecek kuşaklar için de geçerlidir.

Partimizin likidasyon girişimi bir anda olup bitmiş bir olay değildir. Yıllara yayılan bir hazırlık sonucunda son nokta koyulmaya çalışılmıştır. Dünya Komünist Hareketi’nin, özellikle SBKP’nin yöneticilerinin bu konuda ciddi etkilerinin olduğunu tespit ediyoruz. Hiç bir kardeş partinin yöneticileri ve Sosyalist Ülke’lerin devlet başkanları Sovyetler Birliği çıkışlı böyle bir ihanete ihtimal vermedikleri için, belirli bir zamana kadar Sovyetlerdeki belirli uygulamalar eleştirildiyse de konunun vahameti ciddiye alınmamıştır. Bunu sözlerle anlatmak çok zor, hatta mümkün değil. Biz Gorbaçev son noktayı koyarken kimi kardeş parti yöneticilerinin kollarını çimdikleyerek gerçekten bu gelişmelerin gerçek yaşamda mı olduğuna yoksa kabus mu gördüklerini anlamaya çalıştıklarına şahit olduk. Bizim partimizin Merkez Komitesi ve Politik Bürosunda da benzer örneklerin yaşandığına söyleyebiliriz.

Atılım: Yoldaş, bu süreç nasıl gelişti, kısaca anlatabilir misiniz ?

S. Taner yoldaş: Bize göre bu süreç Stalin yoldaşın ölümü ile başlamıştır. Kruşçev SBKP’nin XX. Kongresi’ne sunduğu raporda Sovyetler Birliğinde’ki sosyalist inşa sürecinin imdat frenini çekmiştir. Kimin adına çekti, neden çekti… bu konular tartışılıyor ve araştırılıyor. Daha sonra Brejniev dönemi “idare-i maslahatçı” bir süreç olmuştur. İçine girilen sapmalar düzeltilmeden yola devam edilmeye çalışılmıştır. Ardından, Andropov ve Çernienko dönemleri kısa kısa yaşanmıştır. Gorbaçev’in göreve getirilmesinin son hazırlıkları Andropov döneminde gerçekleştirilmiştir. Andropov önceleri KGB Başkanlığı yaptığı için Andropov Sovyetler Birliğin’de durumu toparlayacak bir yönetici olarak değerlendirilmiş ve Gorbaçev’in onun talebesi olarak göreve gelmesi de bu bağlamda ele alınmıştır. Bu bir yanılgıdır.

TKP'ye Özgürlük!Şimdi burada iki ihtimal var. Ya Andropov ve dolayısıyla Gorbaçev, hakikaten Sovyet Sosyalizmini içine girdiği atalet ve deformasyondan kurtarmak ve tekrar Marksizm-Leninizm’in ilkelerinin rotasına oturtmak amacıyla davranmışlar, fakat bunu başaramayınca sosyal demokratlaşarak emperyalizm ile uzlaşmışlardır. Ya da Gorbaçev baştan itibaren karşı-devrimci bir amaçla o noktaya kadar tırmanmış ve tırmandırılmıştır. Gorbaçev’in kendisi, yıllardan beri Sosyal Demokrat düşünceye eğilimli olduğunu, ancak bunu açıklasaydı Sovyetler Birliğindeki bu “değişimi” (siz karşı-devrim anlayın) gerçekleştiremeyeceğini yazmıştır. Karısı Raisa’nın da bu yönde ifadeleri mevcuttur.

Gorbaçev’in en yakın çalışma arkadaşlarından Aleksander Yakovlev, ölmeden önce yazdığı kitabında, 1954 yılında Almanya’dan Sovyet savaş esirlerinin döndüğü dönemde kendisinin komünist düşüncelerden koptuğunu, ancak bunu belli etseydi, parti ve devlet kademelerinde yükselemeyeceği için bunu gizlediğini yazmıştır. Sovyetler Birliği’ni “Halkların Zindanı” olarak adlandırdığı kitabında bu süreçlerin bilinçli yürütüldüğünü açıklamıştır.

Gorbaçev, 1992 yılında İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde katıldığı bir konferansta “1989 yılında Çinli yöneticiler benim Tiyanamen Meydanı’nda çinli öğrencilere seslenmemi engellediler. Eğer onlara hitap edebilseydim, dünya bugün daha barışçıl olurdu ” diyebiliyor.

Perestroika ve Glasnost’un ideologu olarak adlandırılan Yakovlev, altmışlı yılların sonunda bir deneme amacıyla İspanya, İtalya ve Fransa gibi Komünist Partilerin güçlü ve yığınsal olduğu ülkelerde “Avrupa Komünizmi” deneyiminin bizzat SBKP tarafından planlı olarak yaygınlaştırıldığını yazmıştır. Bu konular üstünden atlanmayacak ciddiyette ifşaatlardır.

Biz bunların gerçekliklerini ancak ABD dış istihbaratının belgeleri açıldığında veya kontr-spiyonaj konusunda görev almış yüksek rütbeli istihbaratçı veya politikacıların açıklamalarından anlayabileceğiz. Bu konuda bilinip dillendirilmeyen gerçekler de olabilir. Ancak biz bugüne dek kardeş parti yöneticileri ile yaptığımız ikili görüşmelerde de sağlıklı ve somut verilere dayalı yanıt veya görüşler alamadık. Bize göre bu konunun belgeleri ile netleşmesi gerekiyor.

Biz bu sürecin “adam satın alma” yöntemi ile uzun bir süreçte emperyalizmin istihbarat servisleri tarafından planlanarak yürütüldüğü kanısındayız. 1985-1991 arası Sovyet pratiği de, öncesi de, bu sürecin öznesi olanların yazdıkları, çizdikleri bizi bu sonuca götürüyor.

Atılım: Partimizin likidasyon girişiminin bu süreçlere bağlı geliştiğini mi tespit ediyorsunuz ?

S. Taner yoldaş: Evet, partimizin 1983’deki 5.Kongre’de aldığı daha önceki dönemlere kıyasla çok daha ileri ve savaşkan kararları, onayladığı program ve belgeleri, Kongre’den hemen sonra alt-üst edildi. “Barış ve Ulusal Demokrasi Programı” gibi reformist bir belge, 1986 Ulusal Konferans kararları ve belgeleri, TİP ile 5.Kongre kararlarının içeriğine tam tersi içerikte bir birleşme, “Dönüş” kararı, TKP’nin 6.Kongre’de feshi ve ertesi gün TBKP’nin illegal olarak kurulması, en sonunda da ülkede legal TBKP’nin kurulması ve amblem olarak Orak-Çekiç ve Kızıl Bayrağı bir kenara bırakarak Çınar Ağaçı armasının seçilmesi… Ondan sonra BSP, SBP, ÖDP süreçleri… Cem Boyner ile parti kurma girişimleri ve TBKP programının “mülkiyet ilişkileri” bölümünün değiştirilerek TBKP programı benzeri bir programın Cem Boyner liderliğinde “Yeni Demokrasi Hareketi” parti programı olarak kamuoyuna açıklanması. Aklın, izanın bittiği son nokta ! En azından komünistler açısından.

Bugün TKP olarak Marksizm-Leninizm ilkeleri doğrultusunda bu mücadeleyi sürdüren yoldaşlarımızdan kimimiz 1986 ve 1988 yıllarında 25-30 kişilik gruplar halinde Moskova’da üç ve altı aylık eğitimlere davet edildik, daha doğru ifade etmek gerekirse gönderildik. Bizler “kafası karışık yoldaşlar” kategorisindeydik. Bu gruplarda yer almış ve hayatta olan yoldaşlarımız anımsayacaklardır. O günden bu güne yitirdiğimiz kimi yoldaşlarımız da “kafası karışık yoldaşlarımız” arasındaydı. Yaşayanlar hakkında ip ucu vermeyelim ama yitirdiğimiz, Sıtkı Coşkun, Ertan Uyar, Murat Tokmak, Ekrem Aydın, Kasım Yeşilgül gibi değerli yoldaşlarımızın adını sayabiliriz. İnanırmısınız, fiziken yitirdiğimiz yoldaşlarımızdan daha fazlasını manen yitirdik. Bu yoldaşlarımız Marksizm-Leninizm’in ilkelerine sıkı sıkıya sahip çıkarak SBKP ve Sovyetler Birliği’ndeki gelişmelere karşı tavır takındılar. Ancak hiç bir zaman parti içinde bir hizip veya fraksiyon olmadılar. Her alanda bulundukları organlar içinde ve yazılı olarak eleştiri ve görüşlerini belirttiler. Bu yoldaşların büyük bir kısmının mücadeleden kopması ise hayal kırıklığı ve demoralizasyon nedeniyle olmuştur. 3-5 tanemiz hariç bugün partimizin dışındalar. Dünya Sosyalist Sistemi gibi büyük ve güçlü bir yapının, sosyalizmin ana yurdu Sovyetler Birliği’nin ve göz bebeğimiz SBKP’nin gözlerimiz önünde erimesini ve yıkılmasını hazmedemediler. Sınıf savaşımının, partimizin dışına düştüler. Bu yoldaşlarımız onurlu yoldaşlarımızdır ancak tepkileri yanlış olmuştur. Bugün kimisi Kürt Özgürlük Hareketi’nin içinde, kimisi Yeşiller çevresinde, kimisi belli bir döneme dek ÖDP çevresinde bulunmuşlar ancak önemli bir bölümü devrimci-demokrat çevrelerin içinde kalmakla birlikte Marksizm-Leninizm’in ilkelerinden uzaklaşmışlar, Leninci parti, devlet ve sosyalizm teorilerini gerçekleşmeyecek teoriler, hatta kimileri Dünya Sosyalist Sistemi’nin yıkılmasının nedeni olarak irdelemeye başlamışlardır. Hayat bazen onurlu özneleri maalesef düzen içi çözümler çerçevesinde düşüncelere kadar itebiliyor.

Legal TBKP sürecinde Türkiye’de yayınlanan Adımlar dergisinin eski sayılarını okursanız, orada Veysi Sarısözen, Sıtkı Coşkun gibi eski Politik Büro üyesi yoldaşlarımızın kurulacak partinin artık komünist adını taşımaması ve orak-çekiç gibi sembolleri “sosyalizmin adının kirlenmesinden dolayı” kullanılmaması gerektiğini içeren yazılar kaleme aldıklarını görürsünüz. “Kafası karışık yoldaş” olmaktan bu noktaya gelmek maalesef partimizin o dönemde likidasyonunun karşısında durabilecek yoldaşlarımızın bu göreve soyunmaması, burjuvazi ve işbirlikçi oligarşinin ellerini ovuşturmasına sebep olmuştur.

Partimizin en üst yönetiminde bulundukları halde, önce “Marksizm aşıldı”, ardından “Leninizm aşıldı”, “işçi sınıfı kalmadı”, “devrim ütopyadır” silsilesiyle Marksizm’in günümüz sorunlarına artık ekonomik ve politik olarak yanıt vermeyecek durumdadır diyenlere söyleyecek hiç sözümüz yok. Onlardan farklı bir beklentimiz olamazdı, kendileri tercihlerini yapmışlardı.

Sonuç olarak Politik Büro düzeyinde partimizin devamını savunan kimse kalmamıştır. Merkez Komitesi düzeyinde ise durum bundan farklı değildir. Kimi eski yoldaşların devrimci-demokrat hatta liberal-demokrat çevrelerde dolaşmaları ise diğerlerinin yanında bir farklılıktır. Bugün AKP’yi hala açıkça destekleyen ve 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde “şehit düşen kahraman halkımız darbe girişimini engellemiştir” nitelemesini kullananları okudukça tüylerimiz diken diken oluyor. Bu ifadeyle karşılaştırıldığında liberal-demokrat veya dışardan Kürt ulusal demokratik hareketini destekleyen eski yoldaşlarımız gönlümüzü ferahlatıyor.

Atılım: Taner Yoldaş, o dönemde hiç bir önlem alınamaz mıydı ?

S. Taner yoldaş: Geçmişe ilişkin son bir cümle ekleyelim: O dönemde Kutlu ve Sargın yoldaşların (o dönem açısından yoldaş diyoruz) geri dönüş kararına, 5. Kongre kararlarına aykırı olarak TİP ile bu biçimde birleşme pratiğine, reformist bir TBKP programına karşı çıkan yönetici yoldaşlarımız, eski veya dönemin MK ve PB üyeleri, fraksiyonculuk anlamında değil ama “geri dönüş kararı” alındığında veya ama en geç TBKP İstanbul Kongresinde bu gidişata dur deyip Marksizm-Leninizm ilkeleri temelinde yola devam edelim girişiminde bulunsalardı yaşadığımız acıları ve yıkımları daha az yaşar bugün çok farklı noktalarda olurduk. Bunu da söylemeden o konuyu kapatmayalım istedik. Marksizm-Leninizm’in toplumsal sorunları çözeceğine ve Leninci bir komünist partisine gereksinim olmadığını savunan Genel Başkan, Genel Sekreter, PB ve MK üyeleri istifa edip yollarını partimizden ayırabilirlerdi veya ayırmaları sağlanabilirdi. Böyle bir davranış yine de daha dürüst bir davranış olurdu. Ancak onlar parti sanki babalarının malıymış gibi, partiyi yok etme yoluna girdiler. Belki de birileriyle öyle “anlaştılar” veya “görevleri” buydu. Dürüst bir yoldaş istifa eder helalleşir giderdi.

Atılım: Bugün partimizin durumu nedir? Çok iç açıcı olmayan bilgiler aktardınız.

S. Taner yoldaş: Çok mu karamsar bir tablo çıktı ortaya bilmiyorum ama gerçek budur. Bu yaşanmışlıkları hazmettik, gerekli sonuçları çıkardık. Biz şimdi bu deneyleri yaşamış, yakın tarihin öznesi olmuş ve Komünizm ideallerinden bir milim sapmayan yoldaşlar olarak ne yapıyoruz, ona bakmamız lazım. Kimi önemli adımları atarak ülkede ciddi bir çevre haline geldik. Yoldaşlarımızın niteliksel gelişimi üzerine çalışıyoruz. Hem teorik-ideolojik-politik, ama aynı zamanda pratik örgütsel olarak… Sendikal alanda, demokratik kitle örgütlerinde, cezaevlerinde, devrimci demokratik kitle partilerinde, yerel girişim ve meclislerde, amatör yerel spor kulüplerinde, köylü kooperatif ve birliklerinde… kısacası toplumsal yaşamın her alanında ilerici, yurtsever, devrimci, demokratik kuruluş ve hareketler ile ilişkileniyor ve içinde yer alıyoruz. Kimi önemli oluşumlarda yönlendirici görevlerimizi yerine getirecek düzeyi yakaladık. Parlamentonun içine kadar etki sağlayabilecek durumdayız. Web yayınlarımız düzenli olarak ortalama 35.000 okuyucu ve takipçiye ulaştı. Sosyal medyada 250.000 haftalık erişim yakaladık. Yasal yayınlarımız 15.000 okuyucuya ulaşıyor. Merkez Organımız ATILIM 900 ile 1200 arası bir okuyucu sayısına ulaştı. Ülkenin 59 ilinde ilişkilerimiz ve irili ufaklı çalışmalarımız yürüyor. Bunlar pratikte geldiğimiz düzeyi ifade ediyor.

Tüm bu pratik çalışmalar sürecinde yeni Program ve Tüzük çalışmalarına önemli bir yer ayırdık. Programatik tartışmayı tüm çalışmalarımızın temeli olarak değerlendiriyoruz. Teorik, ideolojik ve politik olarak homojen bir yapı Leninci Parti anlayışının en temel ilkesidir. Bunu takiben Tüzük ise örgütsel anlayışımızın ve ilkelerimizin ana halkasını oluşturuyor. Her yoldaşımız bizim için çok kıymetlidir. Parti politikalarını sınıfa ve yığınlara taşınmasına, kamuoyunu etkilemede görev alan tüm yoldaşlarımız önemli işler başarıyorlar. Partimizin 96. kuruluş yıl dönümünde Merkez Komitemiz adına tüm yoldaşlarımıza, sempatizanlarımıza ve çevremize bin selam gönderiyoruz.

Kürdistan’da barikatlarda savaşan, sığınaklarda yaşayan yoldaşlarımızı devrimciliğimizin olanca ateşi ile selamlıyoruz. İstanbul, Bursa, İzmir, Adana, Antalya, Trabzon, Samsun, Ankara gibi metropollerde işaret bekleyen genç partizanlarımıza selam olsun. Otomotiv, tekstil, tersane, depo, inşaat, banka-sigorta,büro sektörlerinde, üretim alanlarında iğneyle kuyu kazan, direnen yoldaşlarımızı ve tüm devrimci kadroları alınlarından öpüyoruz.

Atılım: Yeni Program taslağının temel çizgileri konusunda bize ne söyleyebilirsiniz ? Nasıl bir program çalışması yürütülüyor ?

S. Taner yoldaş: Program taslağımız önemli köşe taşlarının netleşmesi temelinde yazılmıştır. Birinci ve en önemli konu teorik, ideolojik netliktir. Marksizm-Leninizm’in temel ilkeleri ve Büyük Ekim Devrimi’nin deneyleri ışığında, özellikle 80’li yıllarda tartışmaya açılan ve sulandırılmaya çalışılan temel ilkeler konusunda açık ve kesin tavır belirledik. Proletarya devrimi, proletarya diktatörlüğü ve bilimsel sosyalizm anlayışımızı ortaya koyduk. İkincisi, Sovyetler Birliği ve Sosyalist Dünya Sistemindeki karşı-devrim konusunda görüşlerimizi ortaya koyduk. Üçüncüsü, 1991 sonrası dünyanın, emperyalizmin ve Türkiye’nin politik ve ekonomik tahlilini yaptık. Dördüncüsü, Türkiye için önerdiğimiz Sosyalizm modelini ayrıntılandırdık. Sosyalizm modeli konusunda ayrıntıya girmemiz kimi çevrelerin eleştirilerine hedef oldu. Ancak biz bu konunun çok önem taşıdığına inanıyoruz. Sınıfa ve yığınlara giderken, varolan kapitalist devlete karşı ne önerdiğimizi, onların da anlayacakları, gözlerinin önünde resmedebilecekleri şekilde açık ve net olarak ortaya koymamız gerektiğine inanıyoruz. Federatif Sosyalist Türkiye Cumhuriyeti projesini gerekçelendirdik. Beşincisi; Sosyalist devrim süreci konusunda ödevlerimizi tarif ettik ve ön görülerde bulunduk. Türkiye devrimci hareketinin dağınıklığına da son verecek bir Devrim Cephesi anlayışı geliştirdik ve devrimden sonra Devrimci Halk Cephesi olarak TKP’nin öncülüğünde tüm devrimci ve demokratik güçlerin, kitle örgütleri, sendikalar, kadın ve gençlik örgütlerinin katılımı ile bu Sosyalist Türkiye’nin yönetilebileceğini ve sosyalizm kuruculuğunun geliştirilebileceğini ortaya koyduk.

Programın en önemli diğer bir yanı Kemalizm ile arasına kesin sınırlar koymuş olmasıdır. Kemalizm burjuvazinin geliştirdiği ve ideoloji dahi olmayan bir akımdır. Resmi tarih anlayışının etkisinden kurtulamayan ilerici ve hatta devrimci kesimlerin, aydınların, sanatçıların bu ülkede 93 yıldır ne yaşıyorsak, bunun Kemalizm adına uygulandığını dikkate alarak ve aynen İslam konusunda da alışkanlık haline gelen bir ifade olan “gerçek İslam bu değil” gibi, “gerçek Kemalizm bu değil” yorumlarına sebep olan düşünceler konusunda komünistlerin görüşlerini ortaya koyduk. Gerçek İslam nasıl ki uygulamaların ve yaşamda gördüklerimiz ise, gerçek Kemalizm de 93 yıldır yaşananların ta kendisidir. Kendimizi kandırmayalım. İşçi sınıfının bilimi doğrultusunda bağımsız politikamızın takipçisi olalım.

Kürt ulusal sorununun çözümü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren çözüm yerine yok sayılmaya çalışılan bir olgudur. Ulus devlet oluşum sürecinde geliştirilen tekçi anlayış Türk milliyeti, sünni İslam temelinde olmuştur. Program taslağımız Kürt ulusal sorununun çözümü konusunda net çözümlemeler ortaya koymuştur ve özellikle 1980’den sonra gelişen Kürt halkının ulusal, demokratik özgürlük mücadelesini hem sınıfsal hem de siyasi anlamda değerlendirerek, bağlaşıklar politikasında doğru yere oturtmuştur. Kürt halkının, ezilen ve sömürülen yoksul halk olarak sınıfsal anlamda sosyalist devrim sürecinin önemli bir bileşeni olduğu tespitini yapmış, özgürlük hareketinin siyasal örgütünü de politik bağlaşıklıkların etkin güçlerinden biri olarak tarif etmiştir. Kürt halkının özgürlük mücadelesi Türkiye’deki sınıf mücadelesinin aktif, etkin ve güçlü bir bileşenidir.

Program taslağımız Alevi halkımız için de çok önemli açılımlarda bulunmuştur. Alevi halkımız, işçi ve emekçiler burjuva partilerine verdikleri desteği artık geri çekmeli ve haklarına sahip çıkmalıdırlar.

Biz sayıları yaşanmışlıklardan dolayı artık sadece binlerle ifade edilebilen Ermeni, Rum, Süryani, Ezidi halklarımız konusunda hassas davranırken, eşit haklar talep ederken, 25 milyona yakın bir nüfusu olan Alevi halkımız burjuvazi karşısında Devrim Cephesi içinde yerini almalıdır. Bunu sağlamamız gerekiyor.

Biz parti örgütlerinde tartışmaya açtığımız bu program taslağımızda Komünizm idealinin Türkiye ve dünya halkları için tek umut ışığı olduğunu ortaya koymaya çalıştık. Ve sadece yoldaşlarımızın ve parti örgütleri ile sınırlı kalmadan, taslağı devrimci kamuoyunun görüşüne açtık. Onların katkılarını istedik. Küçümsenmeyecek şekilde olumlu reaksiyon aldık. Program taslağımız konusunda görüşlerini ileten hukuk, ekonomi ve politika profesörleri oldu, milletvekilleri oldu. Programımızdaki temel yaklaşımların tümüne katılmasalar dahi, çalışmanın selamlanacak bir çalışma olduğu konusunda görüşler aldık. Somut görüş, eleştiri ve katkılar ilettiler. Program Komisyonu bu katkıların tümünü değerlendirmeye aldı.

Atılım: Parti MK’mız önümüzdeki döneme ilişkin nasıl bir savaş politikası geliştiriyor ?

S. Taner yoldaş: Partimiz, 10 Ekim 2015’de Ankara Katliamında can veren MK üyemiz Kadri Erol yoldaşımız adına KADRİ EROL YOLDAŞ KOMÜNİST HAMLESİ kararını almıştır. Kadri Erol yoldaşımız, partimizin likidasyonu kırma mücadelesinde önemli görevler üstlenmiş bir yoldaşımızdı. Bu HAMLE ile üç ana hedef belirledik. BİR: Likidasyonu kırma sürecinde yaratılan nitel gücü nicel güce yükseltmek. İKİ: Partiyi gençlik ile bağlamak, Fabrikalarda kaleler oluşturmak. ÜÇ: Yığınsal, savaşkan, legal bir Türkiye Komünist Partisi yaratmak ve Türkiye’nin politikasına müdahil olacak bir güç durumuna yükselmek. Bu üç hedefin gerçekleştirilmesi partimizin temel çekirdek kadrolarının ısrarlı, sabırlı ve kararlı çalışmalarıyla gerçekleşecektir. Partimize gönül vermiş, politikasını destekleyen, ülkede güçlü ve etkin bir TKP’den yana olan tüm dostlarımız bu hamleye katılmalıdır, en azından katkı sağlamalıdır.

Atılım: Partimizin HDP’ye yönelik yaklaşımı nedir ? Bizi bu konuda bilgilendirir misiniz ?

S. Taner yoldaş: Halkların Demokratik Partisi, Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en somut, sürekli ve güç birliğinin siyasi partisidir. HDP, Halkların Demokratik Kongresi tarafından seçimlerde yer almak üzere kurulmuştur. 6 milyon oy potansiyeline sahip olan ve doğru bir gelişme sürdürülürse 10 milyon oya rahatlıkla ulaşacak bir partidir. HDP sol cenahta yer alan demokratik bir kitle partisidir. Marksist, Komünist veya Sosyalist bir parti değildir. HDP, AKP-Saray iktidarına muhalif tüm barış ve demokrasi güçlerinin, ki doğal olarak bu güçlerin içinde devrimciler, Kürt devrimci-demokratları, sosyalistler ve komünistler de vardır… bütün bu güçlerin bir siyasal ittifakıdır.

7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde Gezi Direnişi güçlerinin tümünü kucaklamıştır. Şimdi, OHAL koşullarında ve baskıcı faşizan rejimin kurumsallaşmaya çalıştığı bir dönemde, AKP-Saray rejimine ile karşı karşıya gelen en geniş devrimci ve demokratik güçlerin ittifakı düzeyine yükseltilmesi gerekir. AKP-Saray iktidarının HDP’yi etkisizleştirmek ve parlamento dışına itmek istediği bir dönemde yapılması gereken, HDP’nin çerçevesini daha da genişletmektir. Haziran Hareketi, Halkevleri ve hatta mümkünse Halk Cephesi’nin de bileşeni olacağı yeni ve daha geniş, daha güçlü bir ittifakın HDK ile birlikte oluşturulması bizce günceldir. HDK’nin böyle bir genişlemeye hazır olduğunu biliyoruz. Haziran Gezi Direnişinden daha güçlü, kalıcı ve etkili bir ayaklanmanın koşullarının yaratılması ancak bu görev yerine getirilirse mümkün olacaktır.

Biz DEP döneminden beri, BDP ve HDP süreçlerinin içinde bulunduk. BDP sürecinde daha aktif görev almaya, HDK / HDP döneminde ise sadece görev almaya değil, daha fazla rol almaya da başladık ve bu politikamızı sürdürüyoruz. Sadece yer aldığımız merkezi yönetim organlarında değil, yerel düzeylerde yoldaşlarımız çalışmalara aktif olarak katılıyor ve katkılarını yapıyorlar. HDK / HDP çalışması, bizim siyasal yığın çalışmalarımızın ve ittifaklar politikamızın bir alanıdır. AKP-Saray rejiminin HDP’ye karşı tavrı bizler için gerekli referans vazifesi görmüyor mu ?

Atılım: Türkiye’de TKP adını kullanan partiler var, bu konuda yaklaşımımızı biraz açar mısınız ?

S. Taner yoldaş: Bu konuda çok yazdık ve açıklamalarımız oldu. Biz SİP’in “TKP” adını alarak partimizin yerini doldurmak için böyle bir girişimde bulunmasını Mustafa Kemal’ın kurdurduğu “TKP” ‘ye benzetiyoruz. Buradan kesinlikle şöyle bir sonuç çıkmamalı, o partide yer alan üyelerin ve kadroların iyi niyetinden şüphe etmiyoruz. Onlar orayı TKP zannettikleri için için gittiler, üye oldular, mücadele ettiler. Yönetici ekibin içindeki dar bir kliğin durumu ise farklıdır. TKP ile hiç ilgisi alakası olmayan, hatta TKP düşmanı olan bu klik bu işi yapmıştır. Bizim örgütsel açıdan zor bir dönemimizde, likidasyonu aşma mücadelemiz döneminde bu adımı atmaları sadece kurnazlık ve fırsatçılık değildir. “Görevlerini” yerine getirmişlerdir. Fakat tekrar edelim, bu suçlamayı kesinlikle bu partinin üyelerine yapmıyoruz. Hatta bu kliğin bugün başında olduğu “KP” ‘nin de üyelerine yapmıyoruz. Fakat, zamanında bizim partimizden atılan, poliste çözülerek parti sırlarını ele vermiş, konspirasyon kurallarına uymamış, fraksiyonculuk yapmış, Troçkist, Kemalist ve Kürt halkının düşmanı kimi unsurları bu kapsama almıyoruz, onlar SİP’e bilinçli olarak gitmişlerdir. Sonuçta bu parti 2 sene önce bir ayrışma geçirdi. Bu ayrışma partimizle bir alakası olmasa da likidasyonun yeni bir aşamasıdır. Yüzlerce üyeleri pasifize oldu ve politikanın dışına düştü. Bu süreçleri iyi algılamak lazım.

HTKP’ye ayrımlı yaklaşıyoruz. Kendileri ile yakın bir temasımız yok ancak izlediğimiz ve aldığımız bilgiler doğrultusunda değerlendirirsek, bu arkadaşlar, SİP “TKP” pratiğinde gerek ideolojik gerekse de örgütsel olarak bir takım sonuçlar çıkararak devrimci bir çizgi geliştirme konusunda “KP” ’de yer alanlardan farklı bir yol izlemişlerdir. Bu yoldaşlar TKP’yi bulmak ve TKP’li olmak için zamanında SİP “TKP” içinde mücadeleye atılmışlar ve gerçeği yaşayarak görmüşlerdir. Genç ve savaşkan, devrimci bir kadrodur. Türkiye’de legal, yığınsal, güçlü ve etkin bir Türkiye Komünist Partisi yaratılmasında ciddi katkılarının olabileceğine inanıyoruz. Bütününde, Marksizm-Leninizm’e, Kürt ulusal sorunun çözümüne ve Kemalizm’e yaklaşımlarında olumlu doğrultuda arayışları ve gelişme süreçleri içinde olduklarını izliyoruz. Örneğin, “işçi sınıfının politik örgütü biziz” demiyorlar. “İşçi sınıfının politik örgütünü birlikte yaratmak için devrimci komünist unsurların birlikte çabası gerekir” diyorlar. Biz bunu legal, yığınsal ve etkin bir Türkiye Komünist Partisi yaratma çabası ve amacı olarak değerlendiriyoruz ve bu yaklaşıma değer veriyoruz. Aynı zamanda, sıralarında 12 Eylül öncesi ve sonrası partili olan, parti çalışmalarımızda emeği geçen dürüst, çalışkan yoldaşlar mevcuttur.

“KP” ise ulusalcı, reformist, politikalarında ısrar ederek Perinçek’in İşçi Partisi’nin Vatan Partisi’ne dönüşmesi sonucunda oluşan boşluğu doldurmaya çalışıyor. Kürt özgürlük hareketini emperyalizm ile işbirlikçi ve milliyetçi bir akım olarak nitelendiriyor. En son 4 Eylül’de Türkiye’deki tüm güçlerini seferber ederek Kartal’da düzenledikleri 2700 kişinin katıldığı “yığınsal ve başarılı” bir mitingde ana konuşmayı yapan klik mensubu bir hokkabaz, “Onlar Abdülhamit'i, Vahdettin'i alsınlar göğüslerinde taşısınlar, biz Mustafa Kemal'i alalım. Onlar Saidi Nursi'yi taşısınlar göğüslerinde, biz Mustafa Suphi'yi taşıyalım“ diyebiliyor. Mustafa Kemal ile Mustafa Suphi yoldaşın adlarını birlikte anmak anti-komünist olmanın ifadesinden başka bir anlama gelmez. Bunun adı Mustafa Suphi ve TKP düşmanlığıdır. “KP” bir parti değil, bir tekkedir. Sınıf bağları yoktur. “Sosyalist Devrim” kavramını bir nakarat gibi tekrarlayarak, böyle bir amaca ulaşmak için hiç bir planları olmayan entel-dantel bir gruptur.

Kısa adıyla “TKP” 1920 de, 15 Temmuz’da darbe girişimini halk yığınlarının engellediği ifadeleri ile gerçek yüzlerini ortaya koymuşlardır. HDP’yi, ABD emperyalistlerinin senaryosu olarak nitelemektedirler. Onlar da Vatan Partisi’nden doğan boşluğa aday olmuşlardır. Baas’çı, milliyetçi politikalar ile, “Vatan-Emek-Cumhuriyet” sloganları ile komünist kavramını yan yana getirmek mümkün değildir. Komünistler bu tabelayı indirmelidir.

Dikkat edin, ne “KP” ne de “TKP” 1920’nin , devlet ile sorunu yoktur. Tüm yazılarını, politik belgelerini inceleyin, onların devrim diye, işçi sınıfının politik iktidarı, proletarya diktatörlüğü gibi bir amaçları yoktur. İnceleyin göreceksiniz.

Bugün Kürdistan’da halkın oylarıyla seçilen Belediye Başkanları’nın görevden alınıp kayyum atanmasına tepki göstermeyen, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması karşısında susan, kendi tabanında ve partisinin propaganda faaliyetinde bu konuda gerekli çalışmayı yapmayan, sokağa çıkmayan hiç bir güç, adında devrimci adı da komünist adı da geçse AKP-Saray rejimine muhalif bir siyasi güç değildir. Aynı derecede önemli diğer bir konu Kürdistan’da yürütülen, son haftalarda sınırları aşan ve Suriye’nin işgaline kadar uzanan imha ve savaş politikalarına karşı yığınların ayağa kaldırılması sorunudur. Kürt sorununa yaklaşım sadece komünist olmanın değil, günümüzde devrimciliğin de kıstası olmuştur. Bu konuya yaklaşım da bırakın komünist olmayı, barış ve demokrasiden yana olmanın, ilerici ve devrimci olmanın kıstasıdır.

İşçi sınıfı ile, yığınlarla, yoksul ve sömürülen emekçi halkla yığın bağları olmayan, günlük yaşamının içinde olmayan, sınıfa ve yoksul emekçileri hor gören, komünist olmayı entellektüel ve akademik bir çalışmadan ibaret gören, bunu da ideolojik ve politik olarak çarpıtarak yapanların SoL adına konuşmalarının önüne geçilmelidir. Bu görevi Türkiye Komünist Partisi yerine getirecektir. TKP’nin sınıfa karşı sorumluluğu bunu gerektiriyor.

Atılım: Yoldaş, çok teşekkür ederiz, en son vermek istediğiniz mesaj var mıdır ?

S. Taner yoldaş: Türkiye zor ve baskıcı bir dönemden geçiyor. Tüm burjuva partileri birlikte hareket ediyor. Sermaye güçleri birbirlerine kenetlenmiş durumda. İşbirlikçi Oligarşi bu süreçte yeterli dirençle karşılaşmıyor. Kürt Özgürlük Hareketi dışında onlara karşı direnen ve savaşan güç yetersiz. İşçi ve emekçi kitleler, ekonomik sorunlarından ve milliyetçi, dinsel söylemlerin etkisinde iktidar güçlerini güçlendirici bir rol oynuyorlar. Devrimci bir alternatifin oluşturulması nitelikli, güçlü ve yığınların mücadelesine önderlik edebilecek bir Türkiye Komünist Partisi’nin öncü rolünü yerine getirmesine bağlı. Onun için AKP-Saray iktidarına karşı mücadeleyi yükseltmek ve İşbirlikçi Oligarşik düzeni yıkarak Sosyalist bir Türkiye’nin yolunu açmak bugün her zamankinden daha önemli bir görevdir. Türkiye Komünist Partisi’nin varlığı ve savaşımı bu görevlerin yerine getirilmesi için gereklidir. Türkiye’nin politikaya müdahil olan güçlü bir TKP’ye ihtiyaç var.

Türkiye Komünist Partisi’ne Özgürlük !” belgisinin nasıl ve ne zaman yaşama geçirileceğinin kararını TC devleti ve onun icazetli kadroları değil, Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi verecektir. Bu çok ciddi bir konudur ve bu konunun böyle bilinmesi gerekir. KADRİ EROL YOLDAŞ KOMÜST HAMLESİ bu sorunu çözecektir. Bilen yoldaşımızın sloganlaştırılan bir ifadesi vardır: FABRİKALAR KALEMİZ, VURA VURA ÇIKACAĞIZ LEGALE ! Savaş hattımız budur.

Partimiz 96.kuruluş yıldönümünü bu bilinç ve görev anlayışı ile karşılıyor tüm yoldaş, dost ve çevremize sınıf savaşımının zorlu yollarında ve önümüze koyduğumuz görevlerin gerçekleştirilmesinde başarılar dileriz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler