Köklerimiz Hacıbektaş’ta: Devrimci Bir Hatıranın İzinde
İnandıklarından vazgeçenler, içten içe çürümeye başlar. İnanç, insanı ayakta tutan en temel güçlerden biridir. Ancak Hacıbektaş’ta bu inanç, yalnızca manevi değil; aynı zamanda devrimci bir ruhun, direnişin ve tarihsel bir mücadelenin mekânına dönüşmüştür.
Ulaş Bardakçı, Gökhan Harmandalıoğlu, Hürcan Gürses ve Cemal Selmanpakoğlu gibi isimlerin hayalleri, bu topraklarda filizlendi. Hacıbektaş, halkların eşitliğini ve kardeşliğini esas alan düşüncenin yeşerdiği bir direniş toprağıdır.
Bir Öğretmenin Direnişi
Sait Özkan, devrimci gelenekten gelen bir öğretmendi. Devrimci öğretmen mücadelesinde yer aldı. Ankara Tuzluçayır İlkokulu’nda görev yaptı. Tuzluçayır Lisesi'nin kurşunlandığı dönemde, beline devrimci afişi sararak kurşunların altından geçip afişi asacağı noktaya kadar yürüyen inançlı bir devrimciydi.
Cephelerde Büyüyen Çocukluk
Biz hep cephelerde yaşadık. Abidinpaşa’daki evimiz, bölünmüş bir ülkenin simgesi gibiydi. Penceremiz faşistlerin tarafına, kapımız devrimcilerin tarafına bakardı. Her gece silahlı çatışmaların yaşandığı o dönemlerde çıkmaz bir sokaktaydık. Gecekonduyla yol kapanır, aradan Saimekadın-Cebeci yoluna ulaşılırdı. Biz, karanlık zamanlarda aydınlığın nöbetçisiydik.
Hayatımız ve hayallerimiz devrim için atarken, gelen darbe süreci bıçak gibi kesti. Radyolardan çalınan marşlarla, ekranlardan yayılan mesajlarla daha karanlık günlere savrulduk. O dönemleri hep o mahallede, o sokakta yaşadık. İçimizden ne muhbir çıktı ne de itirafçı. Sokağımız sağlam durdu. Zamanla düzene ve yeni hayata uyum sağlamaktan başka çaremiz kalmadı. Ama o dönemin devrimcileri hep devrimci kaldı. Farklı okullardan mezun olanlar, dünyanın dört bir yanına savrulsalar da köklerini unutmadılar.
Sloganlarla Yazılmış Bir Gençlik
Ne mutlu ki Aydık Sokak’ta yaşadık. Ne mutlu ki Demirlibahçe, Şafaktepe, Saimekadın ve Şehitlik’te o süreci deneyimledik. Babam Tuzluçayır’da işini yapardı, biz de mahallemizde. Kavganın zamanında, en güzel anılarımız sabaha kadar tutulan nöbetlerde, sabaha kadar yazılan kuşlamalarda geçti. (Yeni nesil bilmez, ispirtolu kalemle küçük kâğıtlara sloganlar yazılır ve en kalabalık alanlarda havaya atılırdı.) Duvar yazıları, o sokağın kimliğinin ifadesiydi. Bu nedenle her yapı, kendi hâkim bölgesinde sloganlarla duvar gazetelerini oluştururdu.
Bir Ülke, Bir Kavga, Bir Yanılsama
Cepheleşmiş bir ülkede, hem faşistlerle hem de sol örgütler arası çatışmaların yoğunluğu içinde iç içe yaşadık. Meğer biz alan koruma (kurtarılmış bölge) için çatışırken, Amerika’da hazırlanmış "kaderimiz" olan yol çizgimizde askerler bize darbe ile vuracakları günleri hazırlıyor, gün sayıyorlarmış... Fatsa’daki Nokta Operasyonu meğer bize “nokta koyma” provasıymış.
Anti-faşist mücadele, yıllar sonra öğrendik ki devrimden çok uzak bir mücadeleymiş. Anti-kapitalist, anti-emperyalist mücadele ettiğimizi dergi başlıklarında okurduk; ama bu fikirleri hayata geçirecek atmosferi hiçbir zaman yakalayamadık. Faşistlerle kavga ederken, gerçek anlamda örgüt olamadığımız için tarih bizi yargılayacaktı; yargıladı da. Ancak bu yargıyı açıkça kendimize bile itiraf edemedik. Ülkemiz tarihinde olduğu gibi, yüzleşmek yerine kıvırmayı ve başka olaylarla üzerini örtmeyi seçtik. Her şey yolundaymış gibi davranıp “zamanı gelince” bir araya gelmeyi umduk. Bugünkü dağınıklığımız, o günlerden atılan tohumların yeşermesinden ibarettir.
Sol Kültürün Taşıyıcılarıydık
Sol kültürden geldik, solu özümseyerek yaşadık. En karanlık dönemlerde bile okuduk, kendimizi koruduk. Ne mutlu ki devrimci kültürü, bizden önce gidenlerin anılarını ve hayallerini yaşattık. Bayrağımızı bizden sonra gelenlere gönül rahatlığıyla devrettik. Zaman bizi daha da damıttı. Tarihi bilmenin, tarihe bakmanın devrimci bir duruş olduğunu öğrendik.
Kök olmadan hiçbir ağaç toprak yüzüne çıkamaz. Bizim kökümüz Hacıbektaş’taydı. Görünür olduk; görür olduk.
Hacıbektaş’a Yönelik Müdahale
Hacıbektaş’a devletin her zaman müdahalesi olmuştur. Onu “ıslah” etmek için her yolu denemiştir. Osmanlı'dan bu yana dergâha Nakşibendi tarikatından devlet görevlileri atanmıştır. Bu da yetmemiş, Hacıbektaş’a zamanında olmayan Türkçülük sokulmaya çalışılmıştır. Oysa inancın ırkı olmaz. Çünkü inanç, her dönemde yaşayana kucak açar, onu yoluna davet eder. İnancın içine ırk kattığınızda, Hitler ortaya çıkar.
Almanya’daki Protestan mezhebinin, Hitler’in iktidar yürüyüşüne verdiği destek ve bugün hâlâ Protestan bölgelerde neo-Nazi hareketlerinin güçlü olması tesadüf değildir.
Bu yüzden Hacıbektaş, halkların buluştuğu turnaların diyarıdır. Semah, insanlık için döner. Saz, insan-ı kâmili anlatır. Ozanların deyişleriyle tarih bugüne taşınır.
Yeni Bir Tehlike: Hacıbektaş’ta Cemevi Açmak
Bugün, Alevi katliamlarının (Maraş, Sivas, Çorum...) ideolojik sahibi MHP’nin lideri, Hacıbektaş’ta Cemevi yaptırıyor. Sanırım açılışı bu yıl yapılacak. Bu, masum bir girişim değil. Devletin tüm organlarıyla yaptığı bir kültürel saldırıdır. Amaç, Alevi kültürünün içini boşaltmaktır.
Kısacası, Hacıbektaş’tan gelen Ulaş Bardakçı geleneğini silmeye çalışıyorlar. Ancak bu topraklar, her dönem kendi Ulaşlarını, Gökhanlarını, Hürcanlarını, Cemallerini çıkaracaktır.
Bu arada yazmayı unuttum: TKP’nin kuruluşunda yer alan bir Hacıbektaşlı öğretmen vardı, ama adını hatırlayamadığım için yazamadım.
Kökümüzü ararsanız, insanlığın ilk nefesini bulursunuz.
Bizim Kâbemiz insanlıktır.