Demokrasi Ve Sosyalizm Mücadelesinde Tarih Bilinci Üzerine…

Demokrasi Ve Sosyalizm Mücadelesinde Tarih Bilinci Üzerine…

Politika Gazetesi yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı, ezgi ve baskıya uğrayan bütün katmanların kapitalist emperyalizme karşı mücadelede alanında önemli bir işlev üstlendi…

Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşu, Genel Başkanı Mustafa Suphi ve 14 yoldaşın katledilmesinin üzerinden 105 yıl geçti. Onların mücadele geleneği, düşünceleri, ülke ve bölgemizde emperyalist hegemonyanın küresel dünya düzenine uygun yeniden tasarımı karşısında, barış yanlısı güçlerin önünde hala yol gösteriyor.

Politika Gazetesi Suphilerin izinden bir milim sapmadan, işçi sınıfı ve halkların özgürleşme mücadelesinin başarısı için, birleşik bir mücadele hattının oluşturulması yönünde ikirciksiz bir tavır gösterdi, gösteriyor…  

Emperyalist kapitalizmin daha yetmişli yılların sonunda kabuk değiştirme ihtiyacıyla başlayan, reel sosyalizmin yıkılışıyla hız alan, ulusal ve bölgesel pazarı tasfiye ve tek kutuplu bir dünya arayışı süreciyle yeniden paylaşım dönemi başlatıldı. Ülkemizde ise 24 Ocak kararları ile ekonomik alt yapısı hazırlanan ve siyasal olarak 12 Eylül faşist diktatörlüğü ile bu sürece eklemlenmenin yolu açıldı.

Emperyalizmin küreselleşme dönemi olarak adlandırılan yeni sermaye birikim modeli; küresel planda siyasal olarak faşizan eğilimli otoriter tekçi yönetimleri zorunlu kıldı. Bu tercih yoksullaştırma, krizler kapitalizmin yeni dönemine uyumlulaşma sorunu yaşayan bütün bölgelerde savaş ve vekalet savaşlarını körükleyerek dünya yeniden dizayn edilme süreciyle devam ediyor. Bu durum sadece küresel kapitalizmin ekonomik ve terör-baskı yöntemlerini kullanarak yol almadı. Sınıf savaşında, sosyalist sistemin yenilgisiyle oluşan ortamın yarattığı atalet, güvensizlik ve koşula uyan direnç odaklarının yaratılamayışı ile oluşan geri çekilme, işçi sınıfı ve emek hareketinde dağılma ve örgütsüzlüğü getirdi. Bu durum İdeolojik planda da işçi sınıfı hareketine burjuva kaynaklı hastalıklı düşüncelerin sızmasına açık alan yarattı.

Genel olarak enternasyonal emek hareketinde az veya çok olumsuz etkileri yaşanan kapitalizmin bu sürecinin sonuçları ülkemizde temel olarak iki alandan sınıf mücadelesinin yönünü değiştirmeyi denedi: İlki sinsi ve ince motiflerle liberal kaynakların etkisi. İkincisi burjuva milliyetçiliğinin, sınıfın bilimine etkisi… Her başlık kendi başına üzerinde çalışılması gereken konular olması gerektiği görüşümü belirterek, baktığım yerden demokratik kamuoyunun egemen güdümleme kaynaklı güncel bazı yanılgılarına değinmeye çalışacağım.

***

Küreselleşmenin yarattığı yeni toplum durumunun sonuçlarını, sosyalist örgütlenmelerin toplumun bütün kesimlerine ulaşamama sorunlarını tartışılırken, sıkça dile getirilen ‘eskimiş yöntem’ değerlendirmeleri sosyalist söyleme nasıl bir kulvar açıyor! Burada sınıflar mücadelesinin yüzyılları aşan deneyimi ve işçi sınıfı biliminin temel referanslarından çok, yeniyi oluşturma adına post kaynaklara yönelimin genel olarak yeterince çözümlemesi yapılamadı. Liberal kaynakların çokça etkisinin görüldüğü bu alan mantıki sürecinde diyalektik olarak geliştirici noktadan, Marksist Leninist örgüt ve mücadele yöntemlerini oluşturmak yerine, başka biçimlere dönüşüyor. Küresel kapitalist dönemin, sınıf mücadelesi ve yeni bir dünya savaşı koşullarını ortadan kaldırdığından tutun, sistemin içinde reform ve demokratik dönüşümler zorlaması üzerinden parlamenter ve açık çalışmalar mutlaklaştırılıp, her renkten düşüncenin aynı torbaya atılarak sınıf partisi örgütleme, sistem içinde lokal iradenin inisiyatifiyle uzun sürece dayanan demokratik adımlarla kapitalizmin aşılabileceği teorisi yapılıyor. Ülkemizde bu yönelimin çokça örneklerini görmek mümkün. Sınıf mücadelesi hala bu süreci aşabilmiş değil…

Rusya’da sosyalist devrim ve sonrası başlayan kuruculuk dönemi Emperyalistlerin uykularını kaçırmıştı. 1918 yılı sonlarında sosyalist devleti -beşiğinde yok etme- amacıyla W.Churchill Sovyetleri 14 ülkenin savaş cephesi ilan etmişti. Sovyetler altı savaş cephesiyle çevrelenmişti. Bir yanda sosyalist kuruculuğun sorunları, açlık; öte yandan iç savaş koşullarında ülke ve komünistler çok zor koşullar yaşıyordu. Bu durumdan çıkış yolları aramak RKP-B için ölüm kalım savaşı, en acil görevdi. Lenin, Menşevik ve çeşitli burjuva etkisiyle çıkış önerenlerini mahkûm ederek, Marks ve Engels’i, sınıflar mücadelesindeki birikimi tekrar tekrar inceliyor, İşçi sınıfı bilimi ve deneyimi içinden yaratıcı bir biçimde çıkış-çözüm yolları arıyordu. Tarih Lenin’i haklı çıkardı. Sınıfın bilimine yaratıcı katkılarıyla döneminin zorlu sorunlarını aşmada, geçen uzun yıllara rağmen günümüzde de yol gösteren çözümler üretti… Bugün dünya ve ülkemizde komünistler, kapitalizme karşı verdiği mücadeleyi liberal öykünmeler ve reddiye üzerinden değil,  işçi sınıfı mücadelesinin kendi bilimsel devamlılığı içinden günümüzü tekrar çözümlüyor, güncel mücadele çizgisini inşa ediyor… İstenilen noktada olmasa da yakın tarihimiz bu yönde önemli deneyimler biriktirdi. Kimi zaman öbek olma durumunu aşamayan bu girişimler, ders alınacak izler bırakarak komünist zeminin temel prensiplerinde örgütlü olmanın zorunluluğunu kanıtladı. Bugün Politika Gazetesi ve çevresi uzun yıllara dayanan, tırnaklarıyla kazıyarak ülkemiz komünist çizgi ve örgütlenme konusunda gelinen süreci tartışıyor. Sınıf mücadelesini ana mecrasına eklemleyerek, küresel dünya olgusunu, kapitalist emperyalizmin günümüz koşullarını tanımlamada etkin işlev üstleniyor. Likidasyonu, sistemle bütünleşen kurgulanmış güdümlü sahtekârlıkları parçalayarak umut verici çabaları görüyor, bu sürecin tartışmalarına katılıyor, katkı sunuyor. Bunu, yüreği özgür ve aydınlık yarınlar için atan bütün kesimlere ulaştırma sorumluluğuyla mücadele alanını genişletiyor.

***

Gazetemiz önceki yazılarında ‘demokrasi mücadelesinin sınıfla ilişkilenmesi’ konusunu işlemiştik. Buraya şunu eklemek mümkün: Sınanmış, bilimsel veri olarak temel ilkesellik noktasına yükselmiş belirlemelerle oynama pratik sürecinde kendini reddederek başka biçime dönüşecektir. Sınıf mücadelesinin dayandığı Marksizm-Leninizm’in temel prensiplerini taşıyıcı sütun, bir yol gösterici olarak ele alamayan, şakülü de doğru tutamaz… Leninizm işçi sınıfının politik bilincinin geliştirilmesi zorunluluğundan söz eder. Fakat burada “bu nasıl yapılacak ve buna ulaşmak için ne gerekli?” sorusunu da sorar. Demokrasi mücadelesi kitlelere ulaşmanın, mücadeleye içerik ve politik bir nitelik kazandırmanın aracı olarak sosyalist yazında önemli bir yer kaplar. Burjuva devrimlerinin çözmesi gereken ama çözülememiş sorunları, küresel ve o ülkenin koşulları nedeniyle yeni sosyo- ekonomik yapılanmanın içine taşınması komünistlerin önüne demokrasi mücadelesini koyar. Geç kapitalistleşen ve bu süreçte dış dinamiklerin etkin olduğu bu tip ülkelerde ulusal sorun, inanç sisteminin örgütlenmesi, pre-kapitalist ilişkiler ve demokratik geleneğin cılızlığı vb. konular sınıf mücadelesinin önünde atlanmaması gereken konular olarak durur. Süreci bu şekilde yaşayan ülkelerde bu problemleri sınıf mücadelesinin konusu yapmadan sosyalist devrime ulaşılamaz. Marksizm-Leninizm bizlere sınıf mücadelesi, evrensel dayanışması, demokrasi ve ittifaklar, sosyalizmin inşası konularını tanımlarken, bu temel ilkeler üzerinden değişen koşulları dikkate almak gerektiğini öncelikle vurgular…

Bugün, sosyalist cenahta ‘demokratik toplum’ bir örnek model olarak tartışılırken sınıf biliminin bu temel belirlemeleri gözden kaçırılmamalıdır… Genel olarak legal sosyalist solda ulusal sorun ve demokrasi mücadelesi konusu üzerinden yapılan değerlendirmelerde bir şakül kaymasını görmek mümkün. Taşıyıcı sütunu yadsıyarak ortaya çıkan kaymalar, devrimci mücadelenin her aşamada bedeller ödeten sonuçlar doğurduğunu yakın tarihimizde yaşadık, yaşıyoruz. Ulusal sorunun mihengi ‘Ulusların kendi kaderlerini ayrılma hakkını da içeren özgürce belirleme’ ve demokrasinin kazanılması ise, şakülü tutan eller, bu hak için mücadele sürecinde bir kayma ile karşılaşmayacak… Ulusal sorunun çözümü ve barış ve demokratik toplum konusunda yapılan değerlendirmelerdeki yanılgıları da burada aramak gerekiyor. Eğer bu Leninist yaklaşımın günümüzde geçerliliğini yitirdiği üzerinden yeni arayışlara yönelmek demokrasi ve sosyal mücadelenin önemli bileşeni olan Kürtleri yok saymak, ezgi ve baskıya uğrayan kesimleri demokrasi mücadelesinden dışlama sonucunu üretecektir. Ulusal hak eşitliği ve demokratik talepleri atlayarak doğrudan sosyalizm hedefi üzerinden yaklaşım, yüz yılı aşkın özgürleşme mücadelesi veren bir halkın sınıf mücadelesine çekinceli bir durum ve güven sorunu yaratabileceğini görmek gerekiyor… Komünistlerin İrlanda, Polonya ve diğer benzer ülkelerdeki yaklaşımı ezilen halklarının mücadelesini desteklemek üzerine günümüze deneyimler aktardı. Savaşsız, sömürüsüz, eşitliğe dayalı sınırsız bir dünya hedefi olan komünistlerin; demokrasi, ulusal hak ve özgürlük kavgası veren bir halkla nasıl ilişkileneceği ve destek vereceği konusunda görüşlerini ayan beyan netleştiremezse, o halkın işçileri ile de ilişkilenemez. Ülkemizde barış ve demokrasi sürecinin yönünü bu noktadan doğru ve ısrarlı bir mücadele belirleyecektir. Sınıf mücadelesinin ulusal soruna yaklaşımındaki temel burasıdır ve sorunun yaşandığı ülkenin özgünlüğünde buradan yön bulacaktır.

***

Politika Gazetesi’nde yayımlanan yazılarda nüansta bazı yaratıcı özgünlükler şüphesiz var. Özgün üretimlerin temel yaklaşımlarda, senkronize bir davranış biçimini büyüterek güçlendirdiği bilimsel bir veri… Günümüzü anlama, yorumlama, işçi sınıfı ve baskıya uğrayan bütün kesimlerin koşula uyan ısrarcı ve sonuç alıcı mücadele çizgisini yalpalamadan oluşturma süreçlerinde özgün yaklaşımların, yaratıcı reflekslerin olması bu anlamda doğal ve gerekli. Nedenleri bir yana belirli sayıda basımı yapılan yayınlar elbette kısıtlı bir çevreye ulaşıyor. Bu nedenle kitlelere ulaşmanın yollarından bir tanesi de sanal medya kanalı. Bu iki alanı kullanırken muhtemel sorunları da görmek gerekiyor. İlki ulaşılan kişiler gazeteyi takip ediyor mu? İşlenen konular takip eden çevrenin gündelik ve düşünsel ihtiyaçlara cevap veriyor mu? Bu sorular başlı başına bir sorumluluk alanını daha ortaya çıkarıyor. O da okuyucu ilişkileri ve mümkünse okuyucu sohbet toplantıları. Bu alandaki başarı, geri dönüşleri ve halkın içinden ihtiyaç duydukları konuların işlenmesiyle yığın ilişkilerinde bir olanak sağlayacağı gibi, gazetenin ufkunu geliştirici, teori pratik ilişkisinin yeniden üretimde bir işlev görebilecektir.

Sınıf mücadelesinde koşullardan kaynaklı geçici dağınıklık ve örgütlenme zorluklarının yaşandığı dönemlerinde, burjuva sızmalardan söz ederken, milliyetçilik başlığı yüz yılı aşan sosyalist mücadele içinde hep sorun olageldi. İdeolojik ve pratik planda bu gün bu etki daha da görünür halde. Vatan, millet yaklaşımı üzerinden tekçi ve saldırgan egemen politikaya eklemlenen bu anlayışların günlük çabalarımız içinde yer tuttuğunu izliyoruz. Bu nedenle, demokratikleşme mücadelesinin önünde en önemli başlıklardan olan Kürt sorununa ilişkin tespitlerde, komünistlerin çabaları teorik ve pratik planda kapsayıcı çalışmalara ve sıradan insanın anlayabileceği söyleme muhtaç. Uluslar sorunu ve sosyalizme açılan süreçlerin tanımlaması sadece Kürt halkının özgürleşme mücadelesinin pratik sürecinin izlenmesinin ötesinde komünistlerin geliştirici-aktif ve özgün yaklaşımlarına ihtiyaç var. Bu yapılamazsa, ezilen halkların özgürleşme mücadelesini destekleyen komünistlerin sürece yardımı ve daha ileriye taşınması noktasında çabalarını eksik bırakacaktır. Ülke gündeminin koşula damgasını vuran çözüm dayatan konularda komünist tespitlerin anlaşılır, özgün üretimlerinin kendi mührünü taşıyan çözümlemeler yapılıyor; ama bu yeterli değil. Bu konulardaki çalışmaları geniş kesimlere ulaştırma ve halkı dönüştürücü etkiden henüz uzak.  Böyle olunca bilgisizlik ve önyargıya dayalı olarak, sıradan demokratik duyarlılığı olan kitlelerde isim hırsızı sahte ‘komünistlerle!’ ve zaaflı kesimlerle ayrımın yapılamaması durumunu besliyor. Kitle çalışmalarında milliyetçiliği kullanan kanalın geriletilmesi için, demokratik hak ve halkların eşitliği noktasında yerel-gündelik çabalar, vatan düşmanlığı ve bölücülük demagojisinin kalın zırhına çarpıyor. Sanal zeminde de benzer durumu görmek mümkün. Kapitalist bir devletin sınırları içine hapsedilmiş bir halkın mücadelesini, ulusalcılığın en kirli yöntemleriyle düşmanlaştırmak komünist sözcüğüne bulaştırılan en ağır lekedir. Sağduyulu, egemen ideolojinin etkisinde kalan emekçi halk kesimleri içinde bu milliyetçi etkilenmeleri kıracak olan, sahte ve gerçek komünistlerin ayrımında kendilerini yaratıcı bir biçimde anlatması ile ilgili… İnsanların, kendini içinde bulacak bir anlatım biçimiyle ancak önyargılar kırılabilir. Özünde bilgilenmeden, bir şartlanmanın sonucu oluşan tutumlar karşısında; ajitasyon-propaganda çalışmalarının bir parçası olarak da, yayın okur geri dönüş, okur ilişkileri ve yüz yüze aydınlatma konusunda bir çalışma biçiminin ihtiyacı ortaya çıkıyor.

***

‘Geçmişin denenmiş, kendini yeniden üretmeyen yaklaşımları üzerinden günümüzün yaratılamayacağı’ doğruluk içeren yaklaşımı, kimi kesimlerin sınıfın bilimsel dünya görüşünün önemli normlarının eskidiği ve aşıldığı teziyle sinsi bir saldırıya dönüşebiliyor. Sınıfın bilimine yabancı absürt, pratikten beslenmeyen, daha çok kurgusal düşünce biçimleri bu tez üzerinden, gündemi tam olarak kavrayamamış yığınlara daha kolay ulaşıyor. Düşünsel ve örgütsel sorumlulukları yadsıyan böylesi yöntemlerin nasıl bir kapıya vardığını tarihten biliyoruz… Devrimci bir yayın organın görevi koşullar ne olursa olsun egemen ideolojiden kopuşun bilimsel temellerini çekincesiz tartışmaya açabilmesidir. Özgür, eşit ve sınıfsız bir dünya hedeflemesi en bunalımlı dönemlerinde bile yatağına bu zeminden akabilir. Bilimsel bilgi temeli üzerinden, gününün koşullarını doğru özümsemiş bir yayın organını “boğucu bir odada pencereyi sonuna kadar açmış, içeriye aydınlık saçan güneş ışınlarının taze ve serin havası gibi etki yaratacağı” biçiminde tanımlamıştı Lenin… Ayrıca siyasal ajitasyon ve örgütlenme açısından yayın organının görevlerinin karakteri ve ana içeriğini vurgularken “yalnızca kolektif bir propaganda ve kolektif bir ajitasyon aracı değil, aynı zamanda kolektif örgütleyici güçtür” demişti… Komünistler uzun yılların zor süreçlerden geçti. 12 Eylül faşist darbesi sonrası kurumlaşan gericilik dönemlerinde oluşan yeni koşulları anlama ve tanımlama görevi yanında, işçi sınıfı partisinin tarihten gelen devamlılığı mücadelesinde başarı; zor koşulları aşma, ülkemiz ve bölgemizde savaş, yağma ve gericiliğin karanlık yüzünü yırtıp atmada belirleyici olacak…

“Sabır, ısrarcılık, hazır olmak, kararlılık ve yüz defa deneme, yüz defa düzeltebilme ve ne pahasına olursa olsun hedefe ulaşma” ancak bilimsel bilginin yaratıcı bir üretkenlikle takibi ve yeniden üretimi üzerinden mümkün olacaktır. Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı canları pahasına bu yolu açmıştır. Gelecek bu yol üzerinden günün koşuluna uygun yaratıcı bir şekilde yeniden inşa ediliyor…

Yaşanan bunca sıkıntılar ve yıkıma rağmen komünist olduğu iddiasını sürdürenlerin vicdanı bu süreçte ya kapkara bir balçığa dönüşecek, ya da kızıl bir karanfil gibi açacaktır…

“…”Tırnak içine alınan satırlar V.İ. Lenin’den alıntıdır.