Demokrasi Tarihine Yolculuk

Demokrasi Tarihine Yolculuk

Demokrasi sözcüğü Yunancadan gelir. Eski Yunancada “demos’ halk, ‘kratos’ iktidar ya da egemenlik anlamında kullanılırdı. Buna göre, demokrasi halkın egemenliğini ifade eder. Demokrasinin ilk ortaya çıktığı ülke eski Yunanistan’dır.

Ancak Atina demokrasisinde vatandaşlık, özgür doğan erkeklerle sınırlandırılmıştı; kadınlar, köleler, yabancı yerleşimciler dışlanmıştı. (Dışlayıcı Vatandaşlık) 20. yüzyıla kadar birçok parlamenter sistemde vatandaşlıkla ilgili benzer sınırlamaların olduğu hatırlanmalıdır.

İlk çağlarda vatandaş ile birey karıştırılmıştır. Orta çağda siyasi yapı feodalitedir. Orta çağda kralın yetkilerini kısıtlayan ve dolayısıyla halkın hürriyetlerini genişleten en önemli belge 63 maddelik 1215 tarihli İngiliz büyük şartı / Magna Carta’dır. Yeniçağda mutlak egemen devlet anlayışı zayıflamış ve insan hakları anayasalarda yer alarak pozitif hukuk alanına girmiştir.

Rönesans’la başlayan hümanizm akımı bireyi ön plana çıkarmıştır. Bu anlayışta devlet hükmeden bir kurum değil, koruyan ve bireye hizmet eden bir kurumdur.

İnsan haklarının felsefi temeli tabii hukuk anlayışına dayanmaktadır. Bu anlayışa göre insanlar zaman ve mekâna bağlı olmaksızın bütün çağlarda geçerli olmak üzere değişmeyen evrensel nitelikte haklara sahiptir.

Tarihte Bazı Önemli Kanunlar

Veda Hutbesi (632)

Veda Hutbesi'ndeki maddelerden bazıları şunlardır:

•   İnsanların canları, malları ve ırzları kutsaldır.
•   Kan davaları tamamen kaldırılmıştır.
•   Hiç kimse diğerinden üstün değildir.
•   Kimseye haksızlık yapmayın, boyun da eğmeyin.
•   Kimse başkasının suçundan dolayı sorumlu tutulamaz.

Magna Carta (1215)

Magna Carta Latince "Büyük Sözleşme" Magna Carta Libertatum Latince "Büyük Özgürlükler Sözleşmesi" 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir.Kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğubu kabul etmesini zorunlu kılmıştır.

Magna Carta’da maddelerden bazıları şunlardır:

* Kral yasalara uygun olarak verilmiş bir hüküm olmadan kimseyi tutuklayamaz, hapsedemez, mallarına el koyamaz, sürgüne gönderemez, kötü muamelede bulunamaz.
* Kral, kanuni bir hüküm olmadan toprakları, şatoları, hakları ve özgürlükleri ellerinden alınmış kişilere tüm bunları iade edecektir.

* Özgür bir kişi işlediği küçük bir suç için buna uygun bir para cezasına çarptırılacaktır.

Ağır bir suç işlemezse yaşamına son vermemek şartıyla suça uygun bir ceza verilecektir.
* Kimseye karşı hak ve adaleti yerine getirmekten kaçınılamaz ve adalet geciktirilemez.

Kanunî Sultan Süleyman Kanunları (1520-1566)

Kanunlarda yer alan maddelerden bazıları şunlardır:

* Bir kimse bir başkasıyla kavga edip birbirinin sakalını yolsalar, ikisi de kınanır. Zenginse yirmi, fakirse on akçe alınır. Eğer birbirlerinin yakalarını yırtsalar her ikisi de cezalandırılır.
* Bir kimse adam öldürürse kısas uygulanır (Adamı öldüren de öldürülür).

* Bir kişi diğer kişinin kasten gözünü çıkarsa ya da dişini kırsa kısas uygulanır.
* Bir yerde kalan kişinin malı çalınırsa hırsızı oradakiler bulmalıdır. Eğer bulamazlar ise o kişinin zararını karşılamak zorundadırlar.

Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (1789)

Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ndeki maddelerden bazıları şunlardır:

* Hiç kimse inançlarından dolayı rahatsız edilemez.
* Düşünce ve ifade özgürlüğü garanti altındadır.
* Hiç kimse yasaların gösterdiği durumlar dışında suçlanamaz ve tutuklanamaz.
* Keyfî emirler verilmesini isteyenler ve bu emirleri yerine getirenler cezalandırılır. Suçlu olduğu ispat edilene kadar herkes masumdur.
* İnsanlar özgür ve eşit değerdedir ve öyle de kalırlar.
* Hak ve özgürlüklerin sınırı yasalardır. Özgürlük bir başkasına zarar vermeden her şeyi yapabilme gücüdür.
* Kral dâhil kimse halktan kaynaklanmayan iktidarı kullanamaz.
* Tüm yurttaşlar bizzat veya temsilcileri aracılığıyla yasaların yapılmasına katkıda bulunma hakkına sahiptir.

Kanuni Esasi (1876)

Osmanlı’nın ilk ve son Anayasasıdır.

Kanun-i Esasi'deki maddelerden bazıları şunlardır:

* Osmanlı sınırlarındaki herkes kişisel hürriyete sahiptir.

Hiç kimse başkalarının hürriyetine zarar veremez.
* Bir kanuna dayalı olmadığı sürece hiç kimseden vergi ve buna benzer paralar alınamaz.
* İşkence ve her türlü eziyet kesinlikle ve tamamen yasaktır.
* Mahkemeler her türlü müdahaleden uzaktır.
* Osmanlı sınırları içerisindeki herkes özel mülkiyet sınırları içindeki her türlü saldırıdan korunmuştur.
* Kanunda olmayan bir sebepten dolayı kimsenin özel mülküne zorla girilemez.

1936 SSCB Anayasası

131 Maddeden Oluşur.

Emeğin ve özgürlüğün anayasası. Anayasa referandumundan yeni çıkmış bir ülke olarak kapsamı değerlendirildiğinde bireysel hak ve özgürlükler konusunda dahi 2025 Türkiye’sinden ileride olunduğunun göstergesi. Üstelik bizdeki gibi içeriği bilinmeyen bir paketin oylanması söz konusu değil, bilakis, Sovyetler Birliği Komünist Partisi tarafından fabrikalardan, kolhozlara, kent merkezlerinden köylere, okullardan bakımevlerine kadar bütün katmanlarda tartışılmış, üzerine yazılan itiraz mektupları değerlendirilmiş ve halkın meclisi tarafından gerekli değişikliklerle onaylanmıştır. 

"Sovyet toplumunun örgütlenmesi “

Madde 1. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, işçilerin ve köylülerin sosyalist devletidir. 

Madde 2. Toprak sahipleri ve kapitalistlerin alaşağı edilmesinden ve proletarya diktatörlüğünün yaratılmasından doğan ve güç kazanan emekçi halk vekilleri Sovyetleri, SSCB'nin siyasal temelini oluşturur. 

Madde 3. SSCB'de tüm iktidar, emekçi halk vekilleri Sovyetlerinde temsil edilen kent ve kırın emekçi halkına aittir. 

Madde 4. Sosyalist ekonomik sistem ve üretim araçları ve aletlerinin sosyalist mülkiyeti, kapitalist ekonomik sistemin lağvedilmesi, üretim araçları ve aletlerinin özel mülkiyetinin ortadan kaldırılması ve insanın insan tarafından sömürüsüne son verilmesinin sonucu olup, SSCB'nin ekonomik temelini oluşturur. 

Madde 5. SSCB'de sosyalist mülkiyet devlet mülkiyeti (tüm halkın mülkiyeti) ya da kooperatif ve kolektif çiftlik mülkiyeti (bir kolektif çiftlik mülkiyeti ya da kooperatif birlik mülkiyeti) şeklindedir. 

Madde 6. Toprak, doğal kaynaklar, sular, ormanlar, değirmenler, fabrikalar, madenler, demiryolları, su ve hava taşımacılığı, bankalar, posta, telgraf ve telefon, devletin büyük tarım işletmeleri (devlet çiftlikleri, makine ve traktör istasyonları vd.) ile belediye işletmeleri ve kentlerdeki konut işletmeleri ve sanayi bölgeleri, devlet mülkiyetidir ve bundan dolayı tüm halka aittir. 

Madde 7. Kolektif çiftliklerdeki ve kooperatif örgütlerdeki kamu işletmeleri, çiftlik hayvanları ve aletleri, kolektif çiftlik ve kooperatif örgütlerin ürünleri ile bunların binaları, kolektif çiftliklerin ve kooperatif örgütlerin ortak sosyalist mülkiyetini oluşturur. Kamusal kolektif çiftlik işletmesinin temel gelirine ek olarak, kolektif çiftlikteki her hane, konutunun yanında kişisel kullanım için küçük bir toprak parçasına ve kişisel mülkiyet olarak toprak üzerinde ek bir tesise, bir konuta, büyükbaş hayvanlara, kümes hayvanlarına ve tarımsal artelin kurallarına uygun olarak küçük tarım aletlerine sahip olabilir. 

Madde 8. Kolektif çiftliklerin bulunduğu topraklar, bunların kullanımı için bedelsiz olarak ve sınırsız bir süre için, yani sonsuza dek onlara ayrılmıştır. 

Madde 9. SSCB'de hâkim ekonomik biçim olan sosyalist sistemin yanı sıra, yasa, tek tek köylü ve zanaatkârların kendi emeklerine dayalı olarak ve başkalarının emeklerini sömürmeksizin küçük özel ekonomiye sahip olmasına izin verir. 

Madde 10. Yurttaşların çalışma ve birikimlerinden gelen kişisel mülkiyetleri, konutları, ek hane ekonomileri, ev mobilyaları, kişisel kullanım aletleri ve eşyalarının yanı sıra, yurttaşların kişisel mülkiyetlerini miras bırakma hakları yasa tarafından korunur. 

Madde 11. SSCB'nin ekonomik hayatı kamu refahını artırma, emekçi halkın maddi koşullarını sürekli olarak iyileştirme, kültürel seviyelerini yükseltme, SSCB'nin bağımsızlığını güçlendirme ve savunma kapasitesini artırma amacıyla devlet ulusal ekonomik planı tarafından belirlenir ve yönetilir. 

Madde 12. SSCB'de çalışmak, “çalışmayan yemez” ilkesi uyarınca, her sağlıklı yurttaş için görev ve bir onurdur. SSCB'de uygulanan sosyalist ilke, “herkesten emeğine göre, herkese emeğine göre”dir. 

İnsan Hakları Beyannamesi (1948)

İnsan Hakları Beyannamesi'ndeki maddelerden bazıları şunlardır:

* Her kişinin yaşama hakkı, kanun koruması altındadır.
* Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza ya da işleme uğratılamaz.
* Hiç kimse köle veya kul olarak tutulamaz.
* Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ya da zorla çalışmaya bağlı tutulamaz.
* Herkesin özgürlük ve güvenlik hakkı vardır. 
* Yasal yöntemler dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
* Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
* Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Ancak bu özgürlük kamu güvenliğinin ve düzeninin, genel sağlığın, genel ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için kanunda ön görülen zorunlu olan önlemlerle sınırlanabilir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki maddelerden bazıları şunlardır:

* Bütün insanlar hürriyet, haysiyet ve şeref bakımından eşittirler.
* Herkes ırk, renk, cins, din, dil gibi açılardan herhangi bir fark gözetmeksizin bu bildirideki hürriyetlerden yararlanır.
* Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.
* Hiç kimse kölelik ya da kulluk altında bulundurulamaz.
* Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ve haysiyet kırıcı cezalara tabi tutulamaz.
* Herkes hukuki kişiliğinin tanınması hakkına sahiptir.

* Kanun önünde herkes eşittir.
* Hiç kimse keyfi olarak tutulamaz, alıkonulamaz ve sürülemez.

Görülüyor ki dünyanın kurulduğu günden beri insan hakları hep ön plana çıkıyor. Fakat ne hikmetse erki elinde bulunduranlar tüm dünya kapsamında buna istedikleri gibi kılıf uydurup insan hak ve özgürlüklerini rafa kaldırmaktan da geri durmuyorlar. Avrupa’da dünyada durum böyleyken bir de üstüne üstlük demokrasi havarisi kesilirlerken bizdeki durumda dünyadan farklı değildir. Bu açıdan günümüz koşullarına baktığımızda ülkemizde de demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

Şu soruyu sormadan geçmekte mümkün değildir? Acaba biz ne kadar demokrasiyi içselleştirebiliyoruz?

Demokrasi açısından ülkemize baktığımızda genel anlamda bunu gerçek manada hayata geçirdiğimiz söylenemez. Konuşandan eleştirenden haz etmeyen bir toplum anlayışı demokrasiden söz edemez.

Bu bağlamda bizler demokrasi fakiri ülkenin; demokrasiden yoksun çocuklarıyız.

Biz demokrasiyi halka nasıl anlata biliriz düşünmek lazım değil mi?

Evet, ülkemiz garip bir oyunun ortasındadır bunun için de bizlere düşen görev ülkenin içinde bulunduğu kaostan bir an önce çıkmasını sağlamak için birlik beraberlik içinde geniş halk kitlelerine ulaşmak ve onları aydınlatmaktır.

Bizlere düşen görev demokrasi düşüncesini alabildiğince yaymak ve herkesin bir şekilde mücadelenin içinde olmasını sağlamaktır. Adalet mülkün temelidir fakat geç gelen adalet adalet değildir.

Şu unutulmamalıdır Aziz Nesin’in dediği gibi “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyerek yaşattığınız yılanların, bir sonraki hedefi siz olursunuz.”

Savaşların, sömürünün, ezenin, ezilenin ve ötekileştirmenin olmadığı Güneşli Dünya umuduyla sevgiyle kalın.