Barış ve Demokratik Toplum Süreci Ve Demokratik Türkiye Daha Güçlü TKP İhtiyacı
İşçi sınıfının bilimsel öğretisi Marksizm-Leninizm, "Tarih, sınıf savaşımlarının tarihidir!" der.
Tarihsel materyalizme göre sınıf çatışması, tarihin ilerlemesindeki temel itici güçtür; her toplum biçiminde, üretim araçlarına sahip olanlarla olmayanlar arasında bir mücadele vardır. Bu mücadele, toplumsal yapıları değiştirerek bir tarihsel dönemin sona ermesine ve yenisinin başlamasına yol açar. Sınıf savaşı, her dönemin temel bir özelliği olup, bu çatışmanın sonucunda, var olan toplum düzeninin çelişkileri büyür, yeni bir üretim biçimine geçiş olur.
Henüz sınıfların olmadığı ilkel komün yaşamından, köleci toplum biçimine geçildiğinde: efendiler ve köleler arasında sınıf savaşı baş göstermiştir. Ardından soylular (toprak sahipleri) ve serfler arsındaki sınıf çatışmasının yaşandığı feodal toplum biçimine ve en son olarak, üretim araçlarının sahibi burjuvazi ile burjuvaziye ücret karşılığında iş gücünü satan işçiler (proletarya) arasındaki çatışmanın yaşandığı günümüz toplum biçimi olan kapitalizme geçilmiştir.
Tarihsel materyalizm, sınıf mücadelesini toplumsal değişimin kaçınılmaz ve sürekli bir dinamiği olarak görür. Bu mücadele, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve politik değişimlere de yol açar.
Bu çatışmalar, bazen açık bir savaş şeklinde, bazen de daha örtülü bir mücadele şeklinde olmuştur ve bu sınıfsal çatışma (kavga) toplumun yapısını kökten değiştiren devrimlere yol açmıştır.
Feodal Osmanlı'nın çöküşünden sonra, Kemalist burjuvazinin ve partisi CHP'nin öncülüğünde adım adım iki temel sınıfın (burjuvazi ve proletarya) çatışmalarının yaşanacağı kapitalist topluma geçilmiştir. Geçer geçmez de Kürt halkına verilen muhtariyet (özerklik) sözünden dönülmüş, varlıkları yadsınmış, yaratılan zorlama Türk ulusunun içinde eritilmeye çalışılmıştır.
Kürt emekçisi "cumhuriyet" tarihi boyunca çifte sömürü altında inletilmiştir ve bu aşağılık sömürü düzeni, gün be gün vahşileşmektedir. Açarsak: Kürt emekçisi ülkenin neresinde olursa olsun, bir işçi olarak, diğer ulus ve ulusal azınlıklardan işçilerle birlikte sermaye sınıfının ağır sınıfsal ezgisi altındadır. Dahası, Kürt işçisi, emekçisi sürekli ayırımcılığa uğramış, ait olduğu ulus (Kürt ulusu) yıllardır yadsınmış, ana dili yasaklanmış, asimilasyon politikasının ağır baskısı altında tutulmuştur.
Ulusal ezgiye karşı nice isyanlar içinde olmuş olan Kürt ulusunun son isyan hareketinin başını çeken, Kürt Özgürlük Hareketi'nin lideri Abdullah Öcalan'ın 'Barış ve Demokratik Toplum' çağrısıyla başlayan süreci, sınıf savaşından kopuk bir çağrı gibi algılayanların, "sınıf vurgusunun eksikliğini" dillendiren "eleştirmenler"in yanısıra, kimileri, kasıtlı bir şekilde bu çağrıyı baltalama, sabote etme çabası içindedir.
"Barış", "Demokratik Toplum" ve "Sınıf Savaşı" terimleri, Marksist-Leninist kuramda birbiriyle çelişkili görünen, ancak birbiriyle bağlantılı kavramlardır; çünkü sınıfsız bir topluma ulaşmak için toplumsal sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmayı hedefleyen sınıf savaşının, nihayetinde de barışçıl ve demokratik bir toplumun kurulması vardır.
Türkiye Komünist Partisi yayınladığı açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, Öcalan'ın Barış, Demokratik Toplum çağrısını, kimi çevreler gibi, sınıf savaşının yerine diyalog ve sınıf uzlaşmanın konulması olarak algılamıyor. TKP, Marksist-Leninist ideolojiye bağlı olarak toplumdaki farklı sınıfların çatışmasının her koşulda devam ettiğinin ve edeceğinin bilincinde olarak, çağrıyı sonuna kadar desteklediğini açıkladı.
Henüz kapitalist Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmeden ve edildikten sonra sınıf savaşını yükseltmekten bir an olsun geri durmayan Türkiye Komünist Partisi, çok ağır bedeller ödeyerek günümüze dek sınıf savaşının yükseltilmesi için çalışmıştır.
1923'de kurulan kapitalist Türkiye'de artı değer sömürüsü (sınıfsal sömürü), ulusal ezgi, cinsel sömürü var oldukça, sınıfsal çatışma hep var olacaktır.
Türkiye Komünist Partisi'nin varlık nedeni, ardıcıl olarak, işçi sınıfının ekonomik, politik ve ideolojik olarak sınıf mücadelesini yükseltmek, onun öncülüğünde en geniş demokratik güçlerle ittifakını sağlamak, yakın amaç olarak Demokratik Türkiye'yi ve ardından asıl hedefi olan Sosyalist Türkiye'ye ulaşmak için devrim ordusunu yaratmaktır.
Bu bağlamda gücü üretimden gelen işçi sınıfının en büyük bağlaşığı Kürt Özgürlük Hareketi'dir.
Türkiye Komünist Partisi, Bolşevik önderi Mustafa Suphi'nin "Fakir ve mazlum Türk rençberi! Sabrettiğin yetişir! Umum dünya inkılâbının ... Türkiye'nin zulüm ve kahır içinde yaşayan diğer halklarına elini uzat." sözünü kulağına küpe yapmış, işçi sınıfının partisi olarak, ezilen Kürt ulusunun sürdürdüğü özgürlük hareketinin şaşmaz destekçisidir ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin mücadelesini sınıf mücadelesinden bir an olsun ayrı tutmamıştır.
İşçi sınıfının içinde Kürt işçilerin niceliğinin hızlı artışını gözardı etmek ne mümkün? Ulusal kimlikleri yadsınan Kürt yoksulları hızlı bir proleterleşme süreci yaşayagelmişlerdir.
Demokratik bir Türkiye mücadelesi içine giren Kürt işçilerinin, emekçilerinin sınıf savaşından kopuk oldukları söylenebilir mi?
Hiç kuşku yoktur ki, Türkiye emekçi halklarının 'Barış ve Demokratik Türkiye' mücadelesini sabote etmek için yel ekenler, fırtına biçmekten kurtulamayacaklardır.
İşçi sınıfının bilinçlenme, sınıf partisi TKP saflarında örgütlenme, yalnız ekonomik savaşımla yetinmeme, gerçek sendikasını seçme, anti-faşist, anti-emperyalist ve demokratik haklar için savaşıma aktif olarak katılma süreci hızla gelişmek zorundadır. Bu süreç, sarı sendikaların demaske edilmesi, devrimci sendikaların yaratılması süreci olmak zorundadır.
Her gün içi kan ağlayan, giderek yoksullaşan Türk'ü ile Kürt'ü ile, Laz'ı ile, Arap'ı ile,.. genel olarak işçi sınıfının burjuva partilerinin iktidarlarından memnun oldukları söylenemez.
Meclis'te oluşturulan 'Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun Kürt ve Türk işçisinin ortak çıkarlarından yana, toplumsal barıştan -Sınıf barışından değil-, demokratik hak ve özgürlüklerden yana, Kürt sorununun demokratik çözümünden yana, demokratik bir Anayasa, demokratik bir toplum için uğraşı veren bir komisyon olması ve en geniş barış ve demokrasi güçlerinin katkısını, desteğini alması şarttır. Komisyon'a asker ve gerilla annelerinin davet edilmesi, onların görüş ve düşüncelerinin alınması önemlidir, değerlidir.
TKP açıklamalarında dile getirilen, günün 'Barış ve Demokratik Toplum' için sınıf savaşını yükseltme günü olduğunun altını çiziyor. Bu politika bizlere 1980’lerde TKP’nin 12 Eylül faşist diktatörlüğüne karşı mücadelede ana belgisi olan “Demokratik Türkiye, Daha Güçlü TKP!” belgisini anımsatıyor. Demokratik Türkiye mücadelemiz, sosyalist demokrasinin egemen olacağı sosyalist Türkiye mücadelemizden ayrı değildir.
Demek ki Demokratik bir Türkiye için mücadele ederken daha güçlü bir TKP yaratmak da gerekiyor. Bizim çıkardığımız sonuç budur.