Zor Olan Başarılacak, Kürtler Özgür Halklar Arasındaki Yerlerini Alacaklardır

Zor Olan Başarılacak, Kürtler Özgür Halklar Arasındaki Yerlerini Alacaklardır

Kürt Halkının bir eylemindenKürt Özgürlük Mücadelesi bölge üzerinde izler bırakmaya devam etmektedir. Bu mücadele başarılı olursa bölge yeni bir düzene kavuşacak ve 1. Dünya savaşından sonra bölgeye oturtulan düzen yerini halkların ortak çıkarlarını temel alan  bir gelişmeye bırakacaktır. Emperyalistler ve bölgede işbirliği içerisinde olan yerel gerici güçler bu gelişmeyi önlemek için çeşitli oyunlar tertiplemektedirler. Bu oyunların bozulmasında temel bir rol oynayan ve oynayacak olan, Kürt Özgürlük Mücadelesinin bugün yoğun bir saldırı altında olmasının nedenlerinin en başında gelen de budur. Kürt Özgürlük Mücadelesinin başarıya ulaşması, bölgemizi etkilemekle de kalmayacaktır. Yeni bir direniş dalgasının dünyanın bir çok alanına dağılmasına da yol açacaktır. Kobani etrafında Rojava direnişi ve kadın mücadelesinin dünya üzerinde yarattığı dalganın etkisi hala devam etmektedir. Her gün dünyanın bir başka köşesinde bu dalganın izlerini az ve ya çok görebilmekteyiz. Kürt Özgürlük Mücadelesinin  zaferiyle halklar yeni umutlarla geleceğe adım atacaklardır.

Bölgemize yeni bir düzen oturtulmak istendiği öteden beri söylene gelmektedir. Uluslararası güçler ve bölge gericiliğinin yeni bir düzen dedikleri gelişmeler, bugün verdiklerinden başka bir şey de değildir.  Öyle  halklara vaadettikleri  herhangi yeni bir düzen de yoktur. Bugün bölgede yaşananlar istedikleri yeni düzenin ta kendisidir. ‘Arap Baharı’ ile ortaya çıkan gelişmelerden bölge halklarının yararlanmasını engellemek için Libya, Suriye, Mısır ve Yemen örneklerinde görüldüğü gibi iç çatışmalar körüklenmiş ve ülkeler yönetilemez duruma sokulmuştur. Mısır’da ordu yönetime el koyarak mevcut yönetime karşı gelişen öfkenin demokrasiye evrilmesinin önü alınmıştır. Diğer ülkeler ise iç çatışmaların girdabında nefes alamaz duruma getirilmişlerdir. Demokratik bir gelişmenin önü daha ilk adımlarından sekteye uğratılmıştır. Halkların özgür kararlarıyla ülkelerini yönetmeleri ortaya sürülen ve desteklenen  çeteler ile engellenmiştir. Yeni bölge düzeninden anlaşılan halkları nefes alamaz duruma getirmek ve kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarını engellemektir. Bu planları halkların direnişine çarptığında, Rojava örneğinde görüldüğü gibi, yeni oyunlar sahaya sürmekten geri durmamışlardır. Yeni düzenden anladıkları sorunların çözümüne engel olmak ve kendilerine bağlı yönetimler ile bölge üzerinde istedikleri gibi at koşturmaktır. Bu oyunlara karşı bölge halklarının ve en başta da Kürtlerin bir cevabı olacaktır.

Yeni planın bir ayağı, Kürt Özgürlük Mücadelesini atıl tutmak ve gelişmesini engellemek şeklinde tasarlanmış ve uygulamaya sokulmuştur. Kürt Özgürlük Mücadelesi bu oyunu boşa çıkardıkça hem Kürt halkının ve hem de bölgenin tüm halklarının özgür olma yolları sağlam bir şekilde döşenmiş olacaktır. Kürt Özgürlük Mücadelesinin bu oyunlar ve çok yönlü saldırılar karşısında,  direnişi hangi boyutta geliştireceği önümüzdeki günlerin temel bir sorunudur. Bunun sadece silahlı direnişe indirgenmesi yeterli bir bakış açısı olmayacaktır. Bölgemizde yaşanan gelişmeler silahlı bir çözümü geride bırakmak için yeterli koşulları yaratmamış ve Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletler de barışçıl bir çözüme yanaşmakta isteksiz görünmektedirler. Zaten kurmak istedikleri düzen çatışmalara dayanmaktadır. Bu şekilde  kendi halklarını dış korku ve bölünme endişesi ile etraflarında tutmaya çalışmaktadırlar. Bu tarz bir oyun, halklar arasında düşmanlığı körüklemek için de bir araç olmaktadır. TC, Kürt düşmanlığını her fırsatta göstermekte, AKP-MHP faşist çetesi milliyetçiliği körükleyerek yalan üzerine kurdukları iktidarlarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar. İktidarlarının önündeki en önemli engel Kürt Özgürlük Mücadelesi olduğu için, saldırılarının temel hedefi de Kürtlerin direnişini bastırmak olarak kendisini göstermektedir. Sadece bölgemizde değil, dünyanın herhangi bir köşesinde Kürtler ile ilgili bir gelişme ortaya çıktığında müdahale etmekte, bu durumun Kürtlerin Özgürlük Mücadelesine kanalize edilmesini engellemeye çalışmaktadırlar. Bunları engelleyemediklerinde de içeride saldırılarının dozajını arttırmaktadırlar.

Korkunun kendi tükenmişliklerini önlemeye bir faydası olmayacağını görememekte ya da görmek istememektedirler. İşte bundan dolayıdır ki gidebildikleri  her alana saldırı kollarını uzatmaktadırlar. Barış masasının yıkılması ardından yaşananlar TC’nin korkusuna yenildiğini göstermektedir. Bu korku  ile kendi sonuna doğru gittiğini  göremediği gibi ya da görmek istemediği için de hızından bir şey kaybettirmeden saldırganlığa devam etmektedir. Tükenmişliği artıkça buna parelel saldırganlığı da hızlanmaktadır. Uçurumu görmeyen bir sürücü gibi gaza bastıkça hızlandığını hisseden fakat ölüme doğru koştuğunu, uçurumun uzakta olmadığını da anlayamayacak kadar, korku içerisine yuvarlanmışlarıdır.

Rojava Direnişte Mihenk Taşı

Kobane adını duydukça korkularının depreşmesi yeni bir durum değil. ‘Düştü düşecek’ diye ilan edilen Kobani direnişi, arkasında durdukları İŞİD çetelerini yenilgiye uğratmak ile kalmamış, yarı-Osmanlı hayallerinin direnişin rüzgarı ile uçup gitmesine de engel olamamışlardır. İşte bundan dolayıdır ki Rojava direnişine karşı büyük bir intikam duygusu içerisindedirler. Kobani direnişini sadece bir silahlı zafer olarak görmemek gerekir. Kurmak istedikleri ya da bir başka deyimle hayalini kurdukları düzenin bozguna uğramasına yol açtı. Buna karşı Kürtler, Araplar, Ermeniler ve Süryaniler mezhepsel ayrılıkları bir tarafa bırakarak birlik olunabileceğini göstermekle kalmayıp ortak direniş sergilediler. Bu Rojava direnişinin önemli bir özelliğidir.  Özellikle de kadın direnişinin  ve özgürlüğünün temellerinin atılması, Ortaçağ hayalleri ile yaşayan AKP-MHP faşist çetesinin ve etrafında toparladığı devşirme IŞİD artığı cihadistlerinin yenilgisinin temellerini de güçlendirmiştir. Kobani Üniversitesi’nde verdiği derste  Filozof  Zizek, Kürtlere ‘Sadece direnmenin değil, yeni bir düzen kurmanın da simgesisiniz’ dedi. İşte Rojava direnişini önemli kılan da bu yönüdür. Birlikte yaşamak ve kadın özgürlüğü sözde kalmamış ve uygulanmaya sokulmuştur. Halkların çatışmadan ortak yaşam alanları kurabilecekleri kanıtlanmıştır. Bu gelişmeler, halklar arasında düşmanlıktan beslenen TC ve diğer gerici güçleri korkutan bir adım olmuştur.

Barış masasının yıkılmasının Rojava’daki gelişmeler ile çok yakın bir bağı olduğu bugün daha da anlaşılmaktadır. ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ devam ettirilseydi Kürt sorununun çözümü yeni bir boyut kazanacaktı. Fakat Türk egemenleri Kürtleri eşit bir halk olarak kabul etmeye yanaşmadıkları için masayı devirdiler. Onların gözünde Kürtler, ikinci sınıf vatandaşlar olarak bile kabul görmemektedirler.  Kobani direnişi bir kez daha gösterdi ki Kürtler, her türlü inkarcılığa ve saldırganlığa karşı mücadeleden vazgeçmeyeceklerdir. Kobani direnişi her parçadaki Kürtler için yeni bir ortak gurur kaynağı oldu. Rojava ve Kobani özgülünde Kürtler, direnişlerine yeni bir güçlü   sayfa eklediler.

Özellikle TC’nin Rojava üzerindeki emellerinden vazgeçmemesi, Kuzeydeki direnişi boğmak için Kürtlerin nefes borularını   zayıflatmak istemesindendir. Efrin’in demografik yapısını değiştirmekte, buraya çetelerini yerleştirmekle kalmamakta ve bunların her türlü saldırganlığını da teşvik etmektedir. Gire Spi ve Serekaniye’nin işgali de  Rojava direnişinin etkisini kırmaya dönük girişimlerdir. Buralara yerleştirilen silahlı çeteler Rojava halklarının ortak yaşam alanlarına saldırmakta direnişin serpilip gelişmesini önlemeye çalışmaktadırlar. Son dönemlerde TC’nin teşviki ile bu çeteler yeni oyunlar tertiplemekte ve Rojava’nın yarattığı kazanımları baltalamaya çalışmaktadırlar. Her türlü saldırganlığı kullanarak Rojavalıların yaşam alanlarını daraltmak istemektedirler. Su dağıtım şebekelerinden tutun da yol kesme, evlerin basılması ve mallarına el konulmasına kadar bir çok oyun tezgahlanmaktadır. Tüm bunların arkasında duran da TC’dir. Bunların yaptıkları  yağma ile talanı  savaş ganimeti  gibi sunarak  bu çetelerin önünde  bir havuç gibi  tutmaktadır.

TC İdlip’de içine düştüğü bataktan gözleri Rojava’ya çevirerek ve  saldırganlığını arttırarak kurtulmaya çalışmaktadır. Suriye’de işlerin istediği gibi gitmediğini duymayan kalmadı. Planlarının bozulmasının önünde engel olarak gördüğü Kürt direnişine karşı bu kadar saldırganlaşmasının TC’yi yeni oyunlar tezgahlamak zorunda bırakmaktadır. ABD’den beklenen desteği görmediği gibi Rusya ile de işler istediği rotada ilerlememektedir. Al-ver şekline bürünen dış politika verilecek çok fazla bir şeyin kalmaması nedeniyle de çıkmaza doğru yuvarlanmaktadır. Önümüzdeki günlerde bu sıkışmışlık biraz daha ortaya çıkacaktır. İçerde ipleri ellerinde tutmak için de Rojava ve Başur’da Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı yeni saldırılar geliştirmektedir. Kürtler ile barış yapmayı ve özgürce birlikte yaşamayı çoktan bir kenara atmış olan TC’nin tek baş vurduğu, her türlü silah ve savaş tekniğini kullanarak, savaşı kızıştırmak olmaktadır.

Rojava’da Kürtlerin elde ettiği kazanımları zayıflatmak ve başarabilirse de tümden yok etmek için el altından rejimle de işbirliği yollarını aramakta, Rojava’ya karşı Rusya ile rejimi de saldırtmaya çalışmaktadır. Son Kamışlı’da yaşanan çatışmaların arkasında sadece rejim ve Rusya bulunmamaktadır. Kürtlerin Rojava’da halkların demokratik birliğini yaratmaktan rahatsız olan çevrelerin de bu çatışmalar da rolleri vardır. Görülen odur ki Rojava rahat bırakılmayacak, özellikle de diğer parçalar için bir direniş odağı olması engellenmeye çalışılacaktır.

Başur Kürdistan yeni savaş alanı

TC’nin Başur Kürdistan’a yönelik askeri hareketleri yeni değildir. 90’lardan bu yana sık sık da tekrarlanmaktadır. Bu yılın başında peş peşe düzenlenen ve sürekli yeni isimler verilen ama ‘Pençe’si değişmeyen hareketleriyle PKK’nin buradaki gerilla gücü bitirilmek istenmektedir. Son yıllarda hava destekli çok yoğun saldırılar geliştirilmesine rağmen sonuca varamadıkları gibi son Gare saldırısında görüldüğü gibi ağır kayıplar da vermektedirler. Savaş daha öncede belirttiğim gibi AKP-MHP faşist ortaklığının, iktidarda kalmasının bir aracı olarak görülmektedir. Savaşı tırmandırarak ve Başur alanına yığarak iç destek sağlamaya çalışmaktadırlar.

Son günlerde yeni bir saldırı daha başlatan TC, bu kez Avaşin, Metina ve Zap bölgelerini hedef aldı. Günlerdir devam eden çatışmalarda başarı hanesine yazılacak bir zafer elde edemedikleri gibi kayıplar vermekten de kurtulamaktadırlar. Defalarca denenen ve bir çözüm olmayan silahta ısrar etmenin iç politik sebeleri de göz ardı edilmemelidir. Buradan bir başarı hikayesi yaratmaya ve böylece ayakta kalmaya çalışmaktadırlar. Libya, Suriye, Doğu Akdeniz ve ‘Mavi Vatan’ da istedikleri gibi bir sonuca gidemedikleri için, Kürt Özgürlük Mücadelesine saldırarak başardık demek istemektedirler. Derin bir ekonomik kriz yaşanmasına rağmen savaşa bu derece kaynak aktarmaları çöküşlerinin yaklaşmasından ve kurdukları soygun düzeninin temellerinden sarsılmasındandır.

Kobani’de kaybetmenin intikamını almaya çalışıyorlar

Kürt Özgürlük Mücadelesinde belirli dönüm noktaları vardır. Kürtler özgürlük mücadelelerinde  başarı ve yenilgilerinden dersler çıkararak bugüne kadar teslim olmadan gelmişlerdir. Her artık toparlanamaz denildiklerinde sönmeyen kıvılcım yeniden alevlenmiştir. Kobani işte böylesi bir direniştir. Kobani’nin düşmesinden kimlerin sevinç duyacağı ve bunu Kürtleri bir daha başlarını kaldırmamak için kullanacağı ‘düştü düşecek’ diyenlerden bilmekteyiz. Kobani’de bekledikleri ve yaratmak istedikleri yenilgiyi göremediler. Tam tersine büyük bir direniş gelişti ve etkisi yıllara yayıldıkça daha iyi görülebilecek bir direnişin kıvılcımı ateşlendi.

HDP, halkların ortak mücadelesi ile yaratılan bu başarı hikayesini sahiplendiği ve birlikte yaşamanın yollarını döşemeye çalıştığı için  yeni bir saldırı dalgasının hedefi olmaktadır. Kobani davası ile HDP şahsında tüm demokrasi güçlerinden Kobani yenilgisinin intikamını almaya çalışan AKP-MHP faşist rejimi, Kobani’de yenilenin IŞİD çeteleri nezdinde kendisi olduğunu da bu şekilde kabul etmiştir. HDP çalışamaz duruma getirilerek, iktidarlarını sağlamlaştırmak istemektedirler. Bir dönemdir dillerde dolaştırılan yeni bir ‘Kürt Partisi’ kurmanın Kürtler nezdinde hiç bir karşılğı olmadığını gördükçe HDP daha çok saldırıların hedefi haline gelmektedir. Türkiye ve Kürdistan’daki tüm parti organları saldırı ve tutuklama dalgasının hedefi haline getirilmiştir. Buna rağmen geriletilememiştir. Kürt Özgürlük Mücadelesi, bu tür süreçlerden baş aşağı gitmeden çıkabileceğini ve yeni direniş hamleleri yaratabilecek bir kapasitede olduğunu da gösterebilmiştir.

Faşist rejimin çok yönlü saldırılarının bir ayağını da işbirlikçiler oluşturmaktadır. Her egemen güç, tarihten bu yana yerel işbirlikçiler olmadan egemenliklerini sürdürememişlerdir. Gittikleri yerlerde işbirliğine hazır güçler olmadan duramayacaklarını onlar da bilmektedirler. Bakur, Başur ve Rojava’da TC’nin işbirlikçiler ile birlikte yol almaya çalıştığını bilmekteyiz. Kürtler tarihten gelen bu aşil topuğunu, zayıf noktasını güçlendirebilecek midir? Her halkın içerisinde işbirliğine hazır çorbacılar bulunmaktadır. Fakat Kürtler kadar iç ihanetten muzdarip olan bir başka halk az bulunmaktadır. İç ihanet ve işbirlikçilik, TC kaybettikçe başvurduğu bir hançer olarak Kürtlerin bağrına sokulmak istenmektedir. Kürtlerin bu işbirlikçiliğe karşı da bir zafer kazanması gerekmektedir. Kürt Özgürlük Mücadelesinin bu konuda da bir başarı hikayesi yaratması gerekmektedir. Ayrılıkları derinleştirmeden ve oyunlara gelmeden, bu mücadele halkların ortak direnişi ile birleştirilerek sürdürülmelidir.

Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı öteden beri TC ile aynı parelel çizgide hareket eden bazı kesimlerin son dönemlerde yeni oyunlar içerisinde olduklarını görmekteyiz. Bu kadar büyük ve top yekun bir saldırıyı bunlar olmadan, TC tek başına yürütecek bir kapasite de değildir. Bunlar yereldeki ayakları ve yol göstericileridir. Aslında bunların söyledikleri ve söyleyebilecekleri yeni bir şeyleri de yoktur. Kırıntı misali de olsa ellerine geçirdikleri ve bir yerinden yamandıkları bu soygun düzeninin devamını sağlamak için canla başla çalışmaktadırlar. İşbirlikçilik sonu olmayan bir hastalıktır. Ne bu hastalığa yakalananlar ve ne de bunu kendileri için bir fırsat gibi gören egemen güçler, işbirlikçilik ile hedeflerine ulaşamamışlardır. Tarihte bunun örnekleri doludur. En geniş ihanet ve işbirlikçilik çetesi kuran Hitler’in ve yardakçılarının sonları bilinmektedir. Halklar birlik olduğunda yenemeyeceği güç yoktur. Tarihe düşülmüş en önemli notlardan birisi de budur.


Konuyla ilişkili diğer makaleler