Zimmerwald Konferansı’nın 100. Yılında Savaş ve Enternasyonalist Tutum (2)

Zimmerwald Konferansı’nın 100. Yılında Savaş ve Enternasyonalist Tutum (2)

 

Savaşın Osmanlılar Açısından Sonuçları

1. Paylaşım savaşı ülkemize, savaşın bütün cephelerinde birbirinden ağır yıkım ve kırım getirmiştir. Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk paşaları için savaş tam bir ihanet, beceriksizlik ve dudak uçuklatacak hezimetlerle doludur. Çanakkale’den Sarıkamış’a kadar uzanan bir ihanet ve ikili oynamanın getirdiği kan gölü....Bedelini Anadolu köylüsü ödemiştir.

Birinci dünya savaşı ve onun cepheleri resmi tarihin parlatmaya çalıştığı gibi bir Osmanlı-İngiliz savaşı değildir. Savaş İngiliz, Rus İtalyan ve Fransız Emperyalistleri ile Alman - Avusturya – Macaristan mihveri etrafında gerçekleşmiştir. Savaşta Osmanlı İmparatorluğu’nun bu kadar ağır kayıplar vermesi o zamanki toprakları üzerinde (Bugünkü Musul-Kerkük) petrol bulunması ve savaş öncesi Alman Emperyalizminin Osmanlı toprakları üzerine yerleşme ve kendine geniş kolonyal teritoryum yaratma hazırlıkları olmuştur.

Savaş sonunda Avrupa’nın iki büyük hanedanı Habsburglar ve Osmanoğulları tacını tahtını kaybetti. Bu ağır yenilgiden en karlı çıkan Osmanlı paşaları oldu. Savaşın sonlarına doğru savaşı Almanların değil İngilizlerin kazanacağını anlayınca, başta Enver Paşa olmak üzere İTC’nin (5) önde gelen yöneticileri, Almanlardan yüz çevirip, İngiliz emperyalizmi ile iş tutmaya başladılar. Savaşın hiç bir cephesinde işlerin iyi gitmemesinin sebebi budur. Savaşa, yıkıma ve büyük katliamlara sebep olan Osmanoğullarının son padişahı Vahdettin bir İngiliz muhribine bindirilip kaçırılırken başka bir İngiliz muhribi Malta’de İngilizleştirilmiş Osmanlı paşa ve bürokratlarını yeni kurulmuş Cumhuriyetin üst yapısını kurmak üzere Türkiye’ye taşıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu toprakları bu emperyalist paylaşımın en doyumsuz en acımasız katliam ve kırımlarına neden olmuştur. Çanakkale’de, Yemen çöllerinde, Suriye ve Filistin’de de Osmanlı ve Alman generaller her ne pahasına olursa olsun bir zafer kazanmak istiyorlardı. Bu nedenle yüzbinlerce Anadolu köylüsü toprağından ailesinden ayrılıp Alman emperyalizminin çıkarları için cephe boylarında hayatlarını kaybetmek zorunda kaldılar. Savaştan sağ dönebilenler sakatlıkları ve hastalıkları yüzünden ağır sıkıntılar çektiler. (6) Geri döndüklerinde küçük de olsa sahip oldukları toprakların, feodal mütegallibe tarafından gasp edildiğini gördüler. Cumhuriyet sadece Eczacıbaşılar, Koçlar, Sabancılar gibi savaş zenginlerinin, muhtekirlerin karaborsacıların ve etnik yağmacıların iktidarını örgütledi onlara siyasal üst yapıda meşruluk kazandırdı.

Peki Emperyalist Savaşın Kendisi Bu Kadar Kanlıysa, Cepheleri Yurtsever Bir Savaş Olabilir mi?

Bugünün temel kodları 1. Paylaşım savaşının cephelerinde atıldı desek çok abartmış sayılmayız. Çanakkale de, Yemen de Filistin de ikbal peşinde koşan Osmanlı generallerinin, yoksul köylü taburlarını, öğrencileri emperyalist bir savaş uğruna adeta soykırıma uğrattıkları cephelerdir. Çanakkale’nin diğer cephelerden farklı olarak Osmanlı topraklarında gerçekleşmiş olması, cephede kırılanların bir “Anadolu Etnik Mozağini” yansıtması, hatta gönüllülük esasına dayanması -Kaldı ki bildiğimiz kadarıyla Çanakkale cephesinde hangi kriterlere ve esaslara göre askere alındığına dair güvenilir bir araştırma yoktur.- onu kutsal ve ulusal gururumuzun bir parçası yapma hakkını bize vermez, sosyalist mücadelenin dayanabileceği paradigmalardan biri ise hiç yapmaz.

Türkiye Sosyalistleri açısından, Çanakkale savaşı üzerinden bir kardeşlik inşaa etmeye çalışmak zorlamadır, Şefik Hüsnü Değmer gibi şovenistlerin “göğsünde gururla” Çanakkale Hizmet Madalyası’nı taşımış olması ise bir referans değeri taşımaz. Sadece utancımızdır. O nedenle savaşın hemen ardından Moskova’da toplanan Komintern toplantısına davet edilmeyerek “Kemalist Şeref Madalyası” ile baş başa bırakılmıştır.

Sosyalistlerin 1. Paylaşım savaşının cepheleri ve bu paylaşım savaşının nitelikleri konusunda kendilerine referans olarak kullanabilecekleri yeteri kadar elle tutulur örnek ve evrak vardır. Bu belgelerin hiç birinde savaşın dehşeti ve kıyımı ne kadar yüksek olursa olsun, -Alman, Hollandalı, Rus, İngiliz, Avusturya ve Rus Sosyal-Demokrasisinin şovenist kanatlarını saymazsak- hiç bir söylemde ve belgede ulus gerçeği sınıf gerçeğinin önüne konmamıştır. Halklar, emekçiler zaten kardeştir. Emperyalist cephelerde omuz omuza olmaları, ölmeleri onları ne yazık ki daha fazla kardeş yapmaz... Çanakkale savaşını İngilizler kaybetmişse; kazananı (Anadolu insanın bütün fedakarlığına rağmen) Osmanlı değil Alman emperyalizmidir. Bu savaşın cephelerinde savaşmış olmak kimseyi daha erdemli yapmaz.

Hem Kemalistler hem de dinci partiler Çanakkale’de olmayan, gerçekleşmeyen bir misyonu gerçekmiş gibi göstererek siyasal iktidarların, kendi halklarını bir emperyalist ülkenin çıkarlarını korumak için kırdırmalarını meşru ve kutsal olarak göstermeye çabalıyorlar. Dünün örneklerinde böylesi bir çarpıtma ülkede emperyalist ülkeler için ölmeye hazır köylü taburları bulundurmanın ve bunun moral alt yapısını hazırlamanın rafine bir algı yönetme operasyonudur.

Kemalistler Lozan’da, İstanbul ve Çanakkale üzerindeki ulusal haklarından tamamen vaz geçerek bu hakkı emperyalistlere teslim etmişlerdir.

T.C. 1936’ya kadar Çanakkale Boğazı’nda şehitliklerin bulunduğu bölgeye bile giremiyordu. Türkiye Cumhuriyeti, Boğazlar üzerinde egemenlik haklarını emperyalist ülkelere devretmişti ve vatandaşlarının şehitliklerin olduğu bölgeye girmesi yasaklanmıştı. 1936’da Stalin’in Montreux Boğazlar görüşmelerinde İngilizlere dayatması sonucu Boğazlardaki İngiliz egemenliğine son verilmiştir. Türkiye Boğazlar üzerinde -sınırlı da olsaegemenlik hakkına kavuşmuştur.

Türkiye NATO’ya girdikten sonra her geçen gün artan miktarda ulusal duyguları okşayan bir şekilde Çanakkale Savaşları tekrar tekrar kutsanmaktadır. Bu esasen bu günün siyasal üst yapısının da temel kodlarından biridir. Bu, Türk ordusunun ve halkının manevi şekillenmesini Atlantik ötesi ülkenin askeri çıkarlarına endekslemektir. CHP, AKP, MHP bunun için vardırlar...Bu kadar milliyetçi dernek, parti, bunun için beslenmektedir.

Kemalistlerin bu savaşın Çanakkale, Yemen, Sarıkamış, Filistin gibi cepheler dışında adını tarihten gizlemeye çalıştıkları gizli bir cephesi daha var, Ermeni Cephesi...

Çanakkale’de Alman Emperyalizmi Osmanlı ordusuna “epik destanlar” yazdırırken, Doğu’da yüzbinlerce Ermeni, Alman ve Osmanlı Emperyalizminin planları gereği, etnik temizlik operasyonlarıyla can veriyordu.

Ermeni Katliamı Almanlar Planladı, Türkler Uyguladı, İngilizler Ödüllendirdi

Savaşın dünya çapında yarattığı kaos, “steril” bir Osmanlı coğrafyasına ihtiyaç duyan Alman emperyalizminin yüzbinlerce Ermeniyi katletmesi için uygun bir fırsat olmuştur. Anadolu’nun binlerce yıllık kadim halklarının masum evlatları bu kirli savaşın bir sonucu olarak öldürülmüşler, topraklarından sürülmüşlerdir.

Birinci paylaşım savaşı bu katliamı ve imha operasyonlarını dünya kamu oyundan bir nebze de olsa gizleyebilmiştir. Ülkemizde ise 90 küsur yıllık Cumhuriyet’in kurucu iradesinin halktan ustaca gizlediği bir sır olarak kalmıştır. İngilizler savaşın sonunda dünya kamu oyunun baskısıyla Ermeni katliamına katılan Osmanlı bürokratlarını yargılamak üzere götürdükleri Malta adasından -henüz tam olarak bilinmeyen pazarlıklar sonucu- Cumhuriyetin kurucu iradesi olarak geri getirmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın planlarını aynı günlerde İngiliz işgal kuvvetlerinin karargahı olarak da kullanılan bir otelde yapan bir Paşa’dan Rauf Orbay’a, Rauf Orbay’dan Kazım Karabekir’e, Kazım Karabekir’den İstiklal Mahkemeleri Hakimlerine (Üç Aliler’e) kadar kendilerine kurucu irade denilen bütün üst düzey bürokratlar ve Cumhuriyet’in ilk dönem sanayicileri ya yağma ya da katliam ya da ikisini birden yapmışlardır. Bu nedenle Kemalistlerin en büyük korkuları ülkenin aklı başında bir tapu ve kadastro sistemine kavuşmasıdır. Bir çoğunun servetinin, mal varlığının kaynağı karanlıktır...

Malta ve Pera Palas kırılmaları gökten zembille inmemiştir. Filistin cephesinde cepheyi terk ederek İngilizlere “ballı” bir zafer hediye edenler, Filistin’de, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de de askerlik tarihinin en acımasız hatalarını yapmış Osmanlı paşalarının ve Teşkilatı Mahsusa şefi Kuşçubaşı Eşref’in Malta’da nasıl krallar gibi ağırlandıklarını biliyoruz. Osmanlı’nın savaşın ve katliamların uygulayıcısı bütün üst düzey yöneticileri, savaş sonrası kurulan sözde “Cumhuriyet”in her alanda kilit yöneticileri olmuşlardır.

Kemal Tahir’in deyişiyle İngiliz’de dozen bitmez...
_____________________

5) İttihat Terakki Cemiyeti
6) Savaş sonrası Türkiyesini anlatan Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Mahmut Makal gibi yazarların köylü isimlerinde; Kör Ali, Çopur Salih, Topal Rıza gibi kahramanların bolluğu tesadüf değil, savaşın sakat bıraktığı insanları anlatmak içindir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler