Zimmerwald Konferansı’nın 100. Yılında Savaş ve Enternasyonalist Tutum (1)

Zimmerwald Konferansı’nın 100. Yılında Savaş ve Enternasyonalist Tutum (1)

Spartakusbund'un savaşa karşı afişi1880’li yıllarda Avrupa’da yükselen iki rakip emperyalist ülke kılıçlarını bilemeye başlamıştı. Üç yüz yıldır dünyanın her yerinde ticaret kolonileri kurmuş İngiltere ile Siemens ve Bessemer tipi yüksek fırını bulup demir çelik işleme teknolojilerinde büyük ilerleme kaydetmiş Almanya... Sanayi devriminin ardından ortaya çıkan devasa hammadde ve enerji ihtiyaçları için her ikisi de gözlerini Asya, Afrika ve Ortadoğu uluslarının yeraltı-yerüstü zenginliklerine dikmişti. İtalya, Fransa, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Çarlık Rusyası da kurulmakta olan ‘‘kurtlar sofrasını’’ görüp kendi hazırlıklarını yapmaktaydı.

İktidarda Osmanlı toprak rantiyelerinin ve köle tacirlerinin temsilcisi olarak II. Abdülhamit vardı. Alman çelik ve silah endüstrisinin önde gelen temsilcileri Krupp ve Mauser (Mavzer), Sultan II. Abdülhamit’ten milyonlarca Marklık silah siparişi almaya başladılar. Hanedanın toprak haracı ve köle ticaretinden başka bir şeyden anlamayan yöneticileri sarayın ve hanedanın gittikçe artan masraflarını karşılayabilmek için sarayda öğretilen tek konulu derslerde aldıkları eğitim gereği ‘‘entrika’’ dan başka bir dirayet sergileyemiyorlardı. Batının bütün büyük tefecileri sarayın lüks ve savaş harcamalarını finanse edebilmek için Galata ve civarına yerleşmişlerdi. Savaş ve lüks... Osmanlı sarayının ve egemen monarşisinin bu vaz geçilmez yaşam tarzını ağır faturasını çiftçiler ve azınlıklar ödedikleri ve zorbalıkla toplanan ‘‘Aşar’’, ‘‘öşür’’ gibi vergilerle finanse etmekteydi. Osmanlı toprakları üzerinde Alman -İngiliz Fransız rekabeti sürerken, jeologlar Bağdat-Musul arasındaki bölgede petrol yatakları buldu. Hem sanayi hem de savaş araçları açısından korkunç bir ilerleme anlamına gelen petrol dünyanın ve Ortadoğunun kaderinde çok önemli bir rol oynamaya başlayacaktı.

Alman emperyalizmini Ortadoğuya taşıyacak olan ve Osmanlı topraklarından geçmesi planlanan Berlin-Bağdat Demiryolu projesi için ilk kazmanın vurulduğu 1903 yılından kısa bir süre önce İngiliz ordusu ve İngiliz petrol şirketlerinin o zamanki Osmanlı topraklarında bulunan Kuveyt’ten petrol çıkartarak İngiltere’ye göndermeye başlayalı iki yıl olmuştu neredeyse. İngilizlerin petrol buldukları Kuveyt, Almanların Bağdat demiryolunu geçirmeyi planladıkları bölgeydi. İşte size yüzbinlerce insanın kanının dökülmesine “bahane” edilen bu küçük rastlantı...

1901 yılında İngiltere Osmanlı’ya verdiği bir nota ile Kuveyt’in kendi kontrolüne bırakılması isteği ile bölgeye bir donanma gemisi gönderdi. Almanlar da petrol pastasından daha büyük bir parça almak için oyun üzerine oyun sergiliyorlardı, şimdilik en büyük silahları Berlin Bağdat demiryoluydu...

Cennetmekan (!) Abdülhamit önüne getirilen yeni bir sözleşme ile Berlin-Bağdat demiryolu boyunca yolun iki tarafında 20 kilometrelik şeritte petrol arama ayrıcalığı Deutsche Bank’ın kontrolündeki bir şirkete bırakıldı. Bu 20 km’lik petrol arama şeridi Bağdat demiryoluna sürekli S çizdirilerek insan aklına durgun veren bir şekilde genişletildi. Üç katına çıkarıldı. Osmanlı sarayında postunu kurtarmaktan başka bir şey düşünemeyen çakallar seslerini bile çıkaramadılar. İran, Kuveyt ve Suudi Arabistan’da sular yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı. Petrol daha batının endüstri kazanlarını ısıtmadan bulunduğu bölgeyi ısıtmaya başlıyordu.

Petrol bulunan bölgelerde yaklaşmakta olan ve günümüze kadar devam eden kanlı bir paylaşım savaşının işaret fişekleri atılmaya başlamıştı. 1908- 1913 arası Avrupalı devletleri savaş bütçeleri ikiye katlanmıştı.

Orduyu Islaha Gelen Alman Generaller
(Ya da “KRUPP” ve MAUSER’in Silah Pazarlamacıları)

1900’lerde Alman tröstlerinden oluşan konsorsiyum Berlin-Haydarpaşa-Bağdat demiryolu anlaşması ile kendilerini enerji kaynaklarına götürecek yolları garantiledikten sonra, bunu, bu yollarının güvenliğini sağlayacak başka bir askeri anlaşmanın izlemesi gerekiyordu öyle de oldu. Yapılan yeni bir askeri anlaşma ile Osmanlı ordusunun ‘‘Reorganizasyonu’’ adı altında ordunun yönetiminin tamamını Alman Genel Kurmayı’nın sömürgelerde görevlendirdiği subaylarına devreden bir antlaşma yapıldı. Bu Alman generaller: Colmar von der Goltz, Liman von Sanders gibi Alman silah endüstrisi Krupp’un ve Mauser’in adamlarıydı. Bu yıllarda Osmanlı ordusu için Krupp’un ürettiği silahların satın alımlarında patlamalar yaşandı. Von der Goltz 1885’de Krupp fabrikalarından 500 kadar ağır topu Osmanlı ordusuna satın aldırttı. Ertesi yıl 426 sahra topu ve 60 havan topu ve drednot daha alındı. 1887’de yarım milyon karabina ve tüfek, Mauser ve Loewe firmalarından alındı. İmparator II. Wilhelm’in ilk gelişinden (1889) sonra 5,9 milyon mark, 1893’de 13,1 milyon mark, 1894’ de 6 milyon, 1895’de 12,2 milyon marklık silah sipariş edildi. (1)

Din adamı kılığındaki ajanlar, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in müslüman olduğunu ve imparatorluğun Alman emperyalizmine teslimiyetini halka İslam’ın bir zaferi olarak açıklayacaklardı. Alman hayranlığı sadece sarıklı cübbeli ruhban sınıfını ve saltanatı değil İttihatçı aydınları da iyice sarmıştı. Milliyetçi (!) şairimiz, İttihat Terakki Partisi üyesi Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde:

Değil mi Alman’sın
O halde fikr ile vicdana sahip insansın ... (2)
diye yazabilecekti.

Bir dizi askeri ve kültürel anlaşma ile Osmanlıyı tam olarak kontrol altına alan Alman emperyalistleri, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristanı da yedekleyerek İngiliz emperyalizmi ile sömürgelerde kartların yeniden paylaşılması amacıyla kanlı bir boğuşmaya hazırlanıyordu.

Sosyal Şovenizme Karşı Enternasyonalizm

Ortadoğu’da sular böyle kaynamaya başladığında, Avrupa’nın ve Asya’nın sosyalist partileri yaklaşan tehlikeyi gördü, savaşa giden bu süreçte barışın egemen kılınabilmesi için yapılması gereken her şey yapılacak ancak bu mümkün olmadığında savaşı ve krizi, ‘‘taçlı‘‘ yankesicilerin iktidarına son vermek için kullanacaklardı.

1907 Stuttgart Kongresi

RSDİP’in (Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi) Lenin başkanlığında katıldığı, II. Enternasyonal’in 1907 yılında Stuttgart kongresin-de, “Savaşın patlak vermesi tehlikesiyle karşı karşıya kalındığı taktirde, savaşa katılmış ülkelerdeki işçi sınıfına ve onun parlamentodaki temsilcilerine düşen görev, Enternasyonal (Sosyalist) Büro’nun birleştirici faaliyetinin desteğini alarak, sınıf mücadelesinin yoğunluğuyla genel siyasi duruma bağlı olarak çeşitlilik gösteren araçlar arasında en etkili olacağına inandıkları araçlara başvurarak, savaşın patlak vermesini önlemek için elden gelen tüm çabayı göstermektir.”

1910 Kopenhag ve 1912 Basel Kongresi

1912 Basel Konferansıİkinci Enternasyonal’in 1910’daki Kopenhag ve 1912 Kasım’ında yirmi beş ülkeden beş yüzün üzerinde delegenin katıldığı Basel kongresinde gündeminin neredeyse tek maddesi yaklaşan emperyalist savaş ve bu savaşa karşı proletaryanın alacağı tutumdu. Emperyalist paylaşım savaşı öncesi hazırlıklar ve provakasyonlar, yaklaşan tehlikenin boyutları hakkında ipuçları veriyordu.

Bugünkü savaşta, gerek ‘kendi hükümetinin zaferini’ savunmak, gerek ‘ne zafer, ne yenilgi’ sloganını savunmak, sosyal-şovenizm görüşünden kaynaklanır. Gerici bir savaşta, devrimci bir sınıf, hükümetinin yenilmesini istemekten başka bir şey yapamayacağı gibi, hükümetin askeri başarısızlıkları ile onu devirme olanaklarının arttığını görmemezlik de edemez.” (3)

1915 Zimmerwald Konferansı

İsviçre’nin Zimmerwald kentinde 5-8 Eylül 1915’te toplanan ilk uluslararası sosyalist konferanstır. Konferansta Kautskici çoğunluk ile Lenin’in öncülük ettiği devrimci enternasyonalciler arasında bir savaşım başgösterdi. Lenin, devrimci enternasyonalcileri Zimmerwald Solu halinde örgütledi. Konferans: ‘‘dünya savaşının emperyalist niteliğini’’ ortaya koyan bir bildiriyi kabul etti ve ‘‘savaş harcamalarına oy veren, burjuva hükümetlerine katılan ‘sosyalistleri’ ‘‘ takbih etti.

Avrupa ülkelerinin işçilerini savaşa karşı mücadele ve toprak ilhakları yapılmaksızın ya da tazminat ödenmeksizin barışın sağlanmasına çaba göstermeye çağırdı. Konferans, ayrıca savaş kurbanlarına sempati ifade eden bir kararı kabul ederek Uluslararası Sosyalist Komiteyi seçti.

Alman Sosyal Şovenistleri: Savaşa Evet...
Alman Komünistleri: Savaşa Hayır!

Daha önce yapılan bütün uluslararası konferanslarda savaşın bir cinayet olduğunu kabul eden Alman sosyal-demokratlar 1915’teki parlamento oylamasında savaş bütçesine evet oyu verdiler. Savaş öncesinde ve savaşın başladığı tarih olan 1914’e kadar bir dizi savaş karşıtı karar alan sosyal-demokrat partilerin devrimci kanatları ise savaşla başgösteren açlık kıtlık ve pahalılığa karşı devrimci kitle eylemleri örgütlediler.

Alman Sosyal Demokrasisinin ülke burjuvazilerinin savaşı desteklemeyen kanadının önderleri Rosa Luxemburg, Franz Mehring, Karl Liebknecht Alman işçilerini savaşa ve barbarlığa karşı örgütledi. Sosyalist tarihin belki de en şanlı sayfalarını yazdılar. Büyük ve kitlesel bir grev ile dağılan Habsburg hanedanlığının toprakları üzerinde önce geniş bir grev örgütlendi. Almanya silah sanayisinde çalışan 200.000 işçi savaşa ve yoksulluğa karşı greve çıktı. Bu grevin ardından Almanya’nın ilk İşçi Konseyi kuruldu. Berlin’de bir cephane fabrikasında çalışan 10.000 işçi doğrudan seçim yoluyla 5 kişilik bir konsey seçtiler. (Bu konseyler daha sonra önce Kuzey Alman eyaletlerinde sonra da güneyde Bavyera’da Prusya Hanedanlığı’ndan boşalan iktidarı doldurmaya, ülkeyi yönetmeye başladılar.) Seçilen bu konseylerin aldıkları kararlar, savaşın ilhaksız son verilmesi, sansürün son bulması, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve seçimlerin yapılması gibi siyasi talepleri de barındırıyordu.

Hitleri Çıldırtan Enternasyonalizm

Hitler “Kavgam” kitabında bu grev için öfkesini şöyle dile getiriyordu :

Öte yandan bu korkunç grevin teşvikçileri olan sefil herifler (Spartakistler), devrimci Almanya’nın en yüksek hükümet mevkilerine aday oluyorlardı. Bu olay Almanya tarafından küçümsendi ise de düşman bunlardan devamlı ve olumlu sonuçlar çıkardı. Direnç, her şeyini kaybetmiş bir ordu için gurur vesilesi olmaktan çıktı. Artık zafer uğrunda yapılan mücadelenin şiddet ve azgınlığı görülüyordu.” (4)

Ekim Devrimi...
Bir Barış Bombası...

Ekim devrimi savaşın karanlığına halkların bir kurtuluş meşalesi gibi düştü. Sosyalist Enternasyonal’in içinde çoğunluğu teşkil eden sosyal-demokratların bütün sosyal şoven tutumlarına rağmen, Rus proletaryası, Romanovların başka ülkelerin işçilerini kırmak üzere kendilerine verdiği silahları başka ülkelerdeki kardeşlerine değil sınıf düşmanlarına, yani çarlığa yöneltti. Savaşın ortasına bir barış bombası attılar. Bütün Rusya topraklarında çarlığın zalim iktidarını alaşağı ettiler. 1917 Kasım’ında iktidarı ele alan sosyalistler, önce cephe boylarında ailesinden toprağından uzakta hasta aç ve yorgun bırakılmış Rus askerlerini terhis etti. Daha sonra da savaş öncesi Çarlığın da katıldığı bütün emperyalist yağma planlarını dünya halklarına açıkladı. Sosyalist Enternasyonal’in devrimci kanadının ve RSDİP’nin emperyalist savaşı ve barbarlığı devrime dönüştürme, işçilerin savaş cephelerindeki kahramanlıklarını değil grev boylarındaki kahramanlıklarını öne çıkaran karar ve eylemleri sadece Komünistlerin değil insanlık tarihinin de övünç duyulacak belgeleridir.

I. Paylaşım savaşı işçi sınıfı ve onun devrimci temsilcileri açısından hiçbir belirsizliğe yol açmayacak kadar açık bir şekilde lanetlenmiş ve savaşı bir devrime çevirmek için sosyalistler ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, cepheye giden silah konvoylarına saldırılar düzenlemişler, silah depolarını havaya uçurmuşlar ve kendi ülkelerinin silah fabrikalarında grev örgütlemişlerdir. Bırakın bu emperyalist savaşı için hükümetlerinin parlamentolarına getirdikleri savaş bütçelerini desteklemeyi, savaşın ne bütünü ne de onu oluşturan cepheleri (Çanakkale, Suriye, Sarıkamış, Galiçya) hakkında doğrudan ya da dolaylı en küçük bir övgüye dahi yer vermemişken nasıl olur da Türkiyeli bazı sosyalistler, uluslararası sosyalist hareket tarafından böylesi lanetlenmiş bir savaşı ya da onun cephelerini ‘‘ulusal’’, ‘‘kutsal’’, ‘‘siperlerdeki emekçi kardeşliği’’ gibi kavramlarla açıklarlar anlamak kolay olmasa gerek.

II. Enternasyonal’in devrimci kanadının ne eylemlerinde ne de yazılarında bu iğrenç paylaşım savaşının taktik cephelerinden, kendi burjuvazilerinin zaferlerinden veya savaşın küllerinden devrimci mücadele için şeref payeleri çıkarmaya çalıştıklarına dair tek bir iz yoktur.

Alman devrimi bu yazının alanına girmeyen nedenlerle yenilgiye uğramış devrimin önderleri ağır bedeller ödemiştir, ancak II. Enternasyonalin, “İşçiler silahlarınızı komşu ülkelerin proletaryasına değil kendi burjuvazinize doğrultun” içerikli çağrısı en geniş anlamıyla Rusya topraklarında ve onun taşrasında yankı bulmuş ve sosyalizm hayata geçmiştir.

Bir dahaki sayıda: “Savaşın Osmanlılar Açısından Sonuçları” ile DEVAM EDECEK...

--------------------------------------------------------------------------------

1) İlber Ortaylı, II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, Ankara 1981.
2) Uğur MUMCU, Cumhuriyet, 1 Ocak 1987
3) V. I. Lenin, Sosyalizm ve Savaş,
4) Mein Kampf, Hitler

 


Konuyla ilişkili diğer makaleler