Yeniden, Yeniden Direniş ve Mücadele

Yeniden, Yeniden Direniş ve Mücadele

Kürtler Bir Yüzyılı Daha Kaybetmek İstemiyorlar

Bölgedeki gelişmelere bağlı olarak Kürt sorununda da hareketlilik devam etmektedir. Gelişmelerin hızına bağlı olarak Kürt Özgürlük Mücadelesinde de yeni adımlar ortaya çıkmaktadır. Kürt sorunu çözülmedikçe, ne sömürgeci devletlerde ve ne de  bölgede  sular durulmayacaktır. Uluslararası güçler ile sömürgeci devletler Kürtlere biçtikleri elbise parçalanmasın ve varolan düzen devam etsin diye işbirliğini çeşitli oyunlarla yeni bir boyuta taşımak istemektedirler. Şu andaki çatışmalı durumun devam etmesi esasında bu gerici güçlerin işine gelmektedir.

Kürtler bir yüzyıl daha kaybetmemek için tüm güçleriyle ortak bir mücadele etrafında birleşmek zorundadırlar. Kürt isyanları geçtiğimiz yüzyıldan bu yana durmadan devam edegelmiştir. Fakat bunların başarı ile sonuçlanmamasında birliğin oluşturulamaması temel rollerden birini oynamıştır. İsyanlar  son yıllara kadar bölgesel kalmış ve tüm parçaları kapsamamıştır. Kürtler tarihlerinde ilk kez geniş bir alanda kendi öz örgütlerini oluşturarak  mücadele etmektedirler. Bu son on yıllarda Kürt Özgürlük Mücadelesinin elde ettiği en önemli kazanımların başında gelmektedir. Sömürgeci ülkeler artık eskisi gibi Kürdistan’ı yönetememekteler ve Kürtleri de ‘et ve tırnak’ yalanı ile kandıramamaktadırlar. Kürtler, özgür bir şekilde yaşamak ve kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmak istemektedirler. Bu hedeflere ulaşmak bölgedeki gelişmelere bakınca bugün her zamankinden daha zorlu görünmektedir. Bu zorlukların aşılması, Kürtlerin birlik olmaları halinde kolaylaşacaktır. Son günlerde yaşanan gelişmelerden görüldüğü gibi Kürtlerin birlik konusunda daha istikrarlı adımlar atması gerekmektedir.

Birlik konusu ile başladık, bu konu üzerinde biraz daha durmakta yarar var. Birlik istemeyen yok gibi ve bu konu sürekli bir şekilde dile getirilmektedir. Bu sorunun çözümünün anahtar sorusu ise daha cevabını bulmuş değil. Birleşebilmek için ayrılık noktalarını netleştirmek ve bunları ulusal birlik önünde engel olmaktan çıkarmak gerekmektedir. Kürtler arasında ayrılıkları sadece siyasi gelişmelere bakış ve bunlara karşı tavır alış ile izah edemeyiz. Bunda ideolojik nedenler kadar dinsel ve mezhepsel ayrılıklar, bölgesel farklılıklar ve yer yer aşiret yapısının hala korunmuş olmasının da etkisi vardır. Tüm bu etkilerin giderilmesi, bu olmaz ise etkilerinin en aza indirilmesiyle birlikte, siyasi örgütlenmeler ortak çalışmalarını doğru bir temele oturtacaklardır. Birlik için çeşitli girişimler oldu ve hala da çeşitli düzeylerde devam etmektedir. Sonuç alıcı adımların atılabilmesi için mevcut gelişmelerin bölgesel dengeler gözetilerek yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Kürtlerin kazanımlarını korumaları, bölgenin demokratikleşmesi için de önem arzetmektedir. Bölgenin sorunlarını aşıp yeni bir sürece doğru evrilmesi şimdilik beklemeye alınmış gibi görünmektedir. Mevcut çatışmalı durumun devam ettirilmesi ve sorunların çözümsüz bırakılması uluslararası ve bölge güçlerinin işine gelmektedir. Bu durumun devamı ne Kürtlerin ve ne de bölge halklarının çıkarına değildir.

Başur’da binlerce dönümlük orman arazisinde ağaçları kesilip TC’ye götürülmektedir.Kanayan Yara: İşbirlikçilik

İşbirlikçilik, Kürtler açısından geçmişten bu yana devam eden ve bir türlü iyileştirilemeyen bir yaradır. Bundan çok muzdarip olan Kürtler, bu kanayan yarayı iyileştirmede yeteri kadar başarı gösterememişlerdir. Bugün bile bu konuda büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Aslında sömürgeciler her gittikleri alanda işbirlikçilerini de yaratmışlardır. Bu sadece Kürtlere özgü bir durum da değildir. İşbirliğinin boyutu ve bunların özgürlük mücadelesi karşısında  sömürgeciler ile en gözü kara bir işbirliği içerisinde olmaları, Kürtlerin kendi ayaklarının altındaki zemini kayganlaştırmaktadır. Bu, sadece son on yılların bir sorunu değildir. Tarihten gelen derin kökleri de bulunmaktadır. Bu konuda çokca yazıldığı gibi, tarih içerisinde bunların oynadıkları rolleri ve bu  işbirlikçilerin gerçek yüzleri de açığa çıkarılmıştır. Kürdistan’ın ikiye ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra da dörde bölünmesinin ardından bu işbirlikçilik egemen güçlerin eliyle desteklenerek geliştirilmiştir. Bu bakımdan Kürtler kadar bu işbilikçilikten çekmiş bir başka halk yok dersek abartmış olmayız. Makus talih de diyeceğimiz bu durumu değiştirmek yine Kürtlerin ellerindedir. İşbirlikçilik ve bölgedeki dengelerden yararlanmak ince bir çizgi ile ayrılmaktadır. Bu konuda dikkatli olunmadığı takdirde Kürt Özgürlük Mücadelesine katkıdan çok zarar verilecek durumların ortaya çıkması engellenemez. Çokca duyarız, Kürt siyasi hareketleri birbirlerini Kürt Özgürlük Mücadelesine hizmet etmemekle daha da ileri giderek işbirlikçilikle eleştirirler. Bunlar günlük kısa döngü içerisinde sıkışmışlığın yol açtığı kısa yollu değerlendirmelerden kaynaklanmakta ve uzun vadeli çözümlerden  uzaklaşmaktan ileri gelmektedir.

Her dört sömürgeci devlet ve uluslararası güçlerin Kürtler arasına kendi çıkarları doğrultusunda bir işbirliğini dayattıklarını ve buradan sonuca gitmek istediklerini bilmekteyiz. Bu işbirliğini boşa çıkarmak ve böylesine ihanet batağı içerisinde olanların teşhir edilmesi önemlidir. Uluslarası emperyalist güçler bölge üzerinde egemen sömürgeci devletlerin eliyle var olan statünün devamına yatırım yapmaktadırlar. Bu söz konusu devletler, Kürtlerin Özgürce yaşamasına karşı eskisi gibi egemenliklerini devam ettirmek istemektedirler. Bunun için başvurdukları en temel argümanları da yalanlar ile bezedikleri hayali tehditlerdir. Bunları  kullanmaktadırlar. Bir kısım işbirlikçinin ağzından da benzer açıklamalar yaptırmakta ve böylelikle de kendilerine haklılık kazandırmaya çalışmaktadırlar. Kürtlerin bu tür oyunlara karşı uyanık olmaları ve işbirlikçilerin gerçek yüzlerini görmeleri son derece önemlidir. Güney Kürdistan ve Rojava özelinde yaşanan gelişmeler tam bir turnosol kağıdı görevi görmektedir. Bu parçalarda yaşananları tek taraflı değerlendirmemek gerekmektedir. Birini diğerine kurban verme gibi sık sık bazı kesimler tarafından dile getirilen çözüm önerileri, tümden kaybetmeye götürür. Tam tersine her parçadaki mücadele bir diğerine de nefes borusu olmaktadır. Birbirlerini karşılıklı etkilemekle kalmamakta, aynı zamanda gelişmelerine de katkıda bulunmaktadırlar.

Bir Kez Daha Birlik

Sık tekrarlanan bir konu olduğu için bazen kitlelerde bir yorulmuşluğa yol açsa da Kürtlerin acilen birliği geliştirmelerini yinelemekten geri durmamak gerekmektedir. Bugün Kürt Özgürlük Mücadelesi görünmeyen çok boyutlu bir saldırı altındadır. Bu durum inkâr edilemeyecek bir değerde bazı fırsatları da beraberinde getirmektedir. Bu fırsatların nasıl kullanılacağı önümüzde duran bir dolu soru işaretine yol açmaktadır. Önümüzdeki bir kaç yıl bu fırsatlardan gerekli sonuçlar alınırsa Kürt Özgürlük Hareketine büyük bir atılım yaptıracak gelişmeler de ortaya çıkaracaktır. ABD, batılı ülkeler ile Rusya’nın Suriye özelinde şimdilik kapalı kapılar ardında sürdürdükleri çabalar yakın gelecekte pratik yansımalarını da gösterecektir. Suriye’de çözümün Kürtlerin dışarıda bırakılması veya eski statüye mahkum edilmesiyle gelmeyeceği anlaşılmış durumdadır. Kürtler olmadan çözüm gelmeyeceğini anlamayan kalmadı. Bu fırsatın Kürtler lehine sonuçlanması için Kürtler arasında birlik kaçınılmazdır.

Birlik, Kürtlerin siyasi gelişmeler karşısında güçlü bir müdahale yapması ile kalmayacak egemen güçlerin Kürtleri bölme ve birbirine düşürme oyunlarının da tutmasını engelleyecektir. Bugün TC’nin yalan üzerine kurduğu egemenliğinin devam ettirilmesi de bu birliğin engellenmesine bağlıdır. Bir yandan TC, diğer yandan İran ve Suriye rejimi Kürtlerin birliğini engellemek için çeşitli oyunları devreye koymaktadırlar. En belirgin olarak da işbirliği faaliyetlerine hız vermekte ve yer yer çatışmalar yaratarak güvensizlik yaratmak istemektedirler. Bundan dolayıdırki birlik önemlidir. Kürtler bunun için gerekli fedakârlıkları göstermelidirler. PKK, KDP, YNK ve diğer tüm Kürdistanlı partiler ve güçler üzerlerine düşeni yapmaktan geri durmamalıdırlar. Birlik çalışmalarının yoğunlaştığı dönemlerde sömürgeci devletlerin saldırganlıklarının artması ve bazı işbirlikçiler eliyle bir tarafı suçlayan açıklamaların yapılması bir tesadüf değildir. TC ve İran ellerinden geldiğince birleşmeyi engellemeye çaba göstermektedirler. Bunun görülmesi ve buna göre adımların atılması önemli olmakla birlikte yaşamsaldır da.

Rojava’da Yeni Adımlar

Suriye’de başkanlık seçimleri yapıldı ve beklendiği gibi Esad yeniden kazandı. Rojava yönetimi seçimlerin kendi denetimlerinde olan alanlarda yapılmasına izin vermedi. Seçimler rejimin denetiminde olan bölgeler ile sınırlı kaldı. Bu seçimler Suriye sorununda bir çözüm getirmese de Esad’ın bir dönem daha koltuğunda oturmasına yasal bir zemin kazandırmak için kullanılacaktır. Suriye yönetiminin Rojava’nın özerk yönetimini kabul etmemesi Kürt meselesinde başlangıç noktasından fazla bir ilerleme kaydetmediğini göstermektedir. Zaman zaman anlaşmaya yakın bir noktaya geliniyor gibi yansısa da halen ne kadar uzak olunduğu görülmektedir. Şu anki mevcut gelişmeler ışığında bakıldığında çözümün öyle yakın bir zamanda gelmesini de beklememek gerekmektedir. Suriye rejiminin de beklentisi Kürtlerin özellikle AKP-MHP faşist yalan çetesinin saldırıları karşısında zayıflayacağı ve geri adım atmak zorunda kalacaklarıdır. Zaman zaman bu yönlü beklentilerini açığa vurmaktan çekinmemektedirler. MİT ile bazı gizli görüşmelerin yapıldığı ve ana konunun Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını ortadan kaldırmak olduğu basına da yansıdı.

Geçtiğimiz günlerde Kamışlı’da rejim unsurları ile YPG arasında yaşanan çatışmalar Suriye rejiminin Kürt kazanımlarını gaspetme girişiminin en açık kanıtıdır. Rejim güçlendikçe bu saldırganlığın artacağını öngörmek bilinmeyen bir durum değildir. Bu sürede SDG’de ifadesini bulan Rojava halklarının ortak mücadelesi gelişme gösterirse, bu saldırıların önü de alınmış olacaktır. Rojava halklarının ortak demokrasi mücadelesinin Suriye geneline yansıması da bu şekilde yeni bir ivme kazanacaktır.

TC’nin Suriye’ye dönük planlarının DAİŞ ve El Kaide gibi cihatçıların örgütlendirilip saldırılması ile de sınırlı değildir. Efrin ve işgal ettiği diğer Rojava alanlarında demografik yapıyı değiştirerek, Kürtlerin varlığını buralardan silmeye çalışmaktadır. Efrin’de yapılanlar uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarına da konu olmuş ve buradaki soykırımına dikkat çekilmiştir. Tüm bunlara rağmen TC, Rojava’ya dönük planlarında başarılı olamamıştır. DAİŞ artığı cihatçılar eliyle Suriye oyununa katılmış ama beklediklerini alamadığı gibi bir sıkışmışlığın içerisine de düşmüştür. Rusya’ya taviz üstüne taviz vermiş ancak bu sadece beklenen sonu biraz geciktirmiştir. Batağın kendisini içerisine çekmesine karşı gücü tükenmek üzere. Elinde var olan tüm kartları masaya sürdüğünden dolayı, yeni bir oyun da kuramamaktadır. Suriye batağından çıkabilmek için ABD’ye açıktan çağrılar yapmakta ve tavizler vermekte, S-400’leri depoya kilitlemekten söz etmeye başladılar. Oyunun dengeleri önümüzdeki günlerde nasıl değişecek hep birlikte göreceğiz. ABD ve Rusya arasında git-gellerin de bir sonu olduğu giderek anlaşılmaya başlandı. Rojava düşmanlığı ile daha ne kadar gidebilirse gitmek isteyen TC, bu sıkışmışlıktan kurtulacağını sanıyorsa aldanıyor.

Başur Kürdistan Yeni Direniş Alanı

AKP-MHP yalan çetesinin bir değil, bir çok yalan üzerine kurmak istediği egemenliği, içerde yaşanan siyasi ve ekonomik kriz ile dış politikada sıkışmışlığın yarattığı sorunları örtbas etmek için yine Kürt Özgürlük Mücadelesine saldırı kartına sarıldığını görmekteyiz. ‘İç ve dış düşmanların oyunları’ gibi öteden beri bilinen klasik tekerlemeye can vermek için Başur Kürdistan topraklarına dönük yeni bir saldırı hamlesi başlattı. Bu kaçıncı operasyon, sayısını belki onlarda unutmuşlardır. Şimdiye kadar bir çok saldırı gerçekleştirildi. Bu kez yapılan savaşı tümden Başur Kürdistan’a yığarak hem gerillayı o alanda sıkıştırmak ve hem de geri cephede yeni üsler kurarak buralarda oldu bittiyle egemenlik kurmaya çalışmak istemektedir. Onlarca üs alanına yeni alanlar ekleyerek hem gerillanın hareket alanını kısıtlamak ve hem de Başur ile Rojava’nın bağlantısını koparmak istemektedir.

Bu saldırılarıdan beklediği bir sonuç alıp almayacağı TC açısından şimdilik o kadar da önem taşımıyor. Kısa vadede içte ve dışarda sıkışmışlığını gizlemek için bir perdeleme görevi görmektedir. Başur alanında gerillaya karşı bir üstünlük kuramayacağını onlar da bilmektedirler. Sayısız kez denediler ve başarı elde edemediler. Gerillayı zayıflatabilirlerse bunu da bir başarı olarak göreceklerdir. Bundan da önemlisi içerde muhalefeti susturabilecek ve yalan üzerine kurdukları düzenlerinin devamını sağlayabilecek bir gerekçe yaratmak istemektedirler.

Barış masasının devrilmesinin nedenleri ve TC’nin iki yüzlülüğü bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Çatışmasızlığın yaşanabileceği ve Kürt sorununun barışçı bir temelde çözülebilineceği, görüşmeler sürerken açığı çıktı. Bugün de istenirse barış mümkün olabilir. AKP-MHP faşist çetesi, suça o kadar batmış durumdaki sadece Kürt meselesi değil bir başka demokratik hakkın çözüm masasına getirilmesinden bile korkmaktadır. Her demokratik açılım ve halkların mücadelesi, onları  sonuna biraz daha yakınlaştıracaktır. Her konuda kitlelere yalan söylemektedirler. Bir önceki yalanlarını bir başka yalan ile örtmektedirler. Her yeni yalan da onları biraz daha batağa çekmektedir. Batağa gömüldükçede gömülmekte boğulmaktan kurtulamayacaklarını görememektedirler.

Başur Kürdistan’da yürütülen savaşın bir diğer amacı da Kürtler arasında birliğin dinamitlenmesidir. Oynanan oyuna KDP yetkilileri savaşa taraf olmayacağız açıklamasıyla uzak dursalar da yarayı kaşımak isteyen gönüllülerde yok değil. Savaşın Başur’a taşınmasında TC’nin sorumluluğu gözardı edilerek Kürt Özgürlük Mücadelesi hedef haline getirilmek istenmektedir. Gerillanın bu parçadaki varlığı meşrudur diyemeyenler TC’nin daha önceden varolan onlarca askeri üssüne ve MiT bürolarına ses çıkarmadılar. TC’nin bağımsızlık referandumunda takındığı tavır tam bir Kürt düşmanlığı olmuştur. Sorunun sadece Bakur ile sınırlı olmadığı Rojava’dan Başur’a kadar TC’nin Kürt kazanımlarına karşı bir savaş içerisinde olduğu görülmelidir. Barış masasının mutabakat imzalandıktan hemen sonra yıkılmasında da bu açığa çıkmıştır. TC yüzyıllık Kürt düşmanı kimliğini bırakmadığı gibi Kürtleri yerlerinden sürerek topraklarından koparmaya çalışmaktadır. Kürdistan’ın dağını bombalamakta, ormanlarını yakmakta, gerilla ve halkı barınamaz duruma getirmek istemektedir.

Efrin’de zeytin ağaçlarını kesmekle kalmamış, Başur’da binlerce dönümlük orman arazisinde ağaçları kesmeye devam etmiş, bunları  savaş ganimeti olarak götürmektedir. Kürtlerin dili ve kültürü ile birlikte doğasına da düşmanlık yapmaktadır. Böylesi bir saldırganlığın izahı yoktur ve hiç bir bahanenin ardına gizlenemez. İşte bunun içindir ki Başur direnişi önemlidir. Bu sadece gerillanın zafer kazanması için değil, Başur halkının kendi topraklarında yaşayabilmesi için de önemlidir. TC ne saldırganlıkta ve ne de vahşet de sınır tanımamaktadır. Bu imha saldırılarına karşı ancak topyekün bir direniş ile karşı koyulabilinir. Gerilla direnişi ve Başur’un TC’nin işgalinden kurtarılması hem Bakur ve hem de Rojava’da Kürtlerin yeni döneme özgür bir temelde girmelerini sağlayacaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler