Türkiye ve Dünyaya Bakış - 148

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 148

Türkiye ve Dünyaya Bakış - 148

İstenmeyen Elçiler, Savaş Tezkeresi, CHP ve Cumhuriyet

Geçtiğimiz hafta AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan “one minute” tarzı bir çıkış yaparak aralarında ABD, Almanya ve Fransa Büyükelçilerinin de olduğu elçilerin “istenmeyen elçiler” olarak ilan edilmesi konusunda yine AKP’li Dışişleri Bakanını görevlendirdi.

Savaş koşullarında ve soğuk savaşın en gergin dönemlerinde olabilecek “elçilerin istenmeyen adam” olarak ilan edilmesi neden oldu?

Aralarında ABD Büyükelçiliklerinin de olduğu 10 elçinin bazılarının 2 gün sonra “Biz Viyana anlaşmasının 41 maddesine bağlıyız” açıklamasını yaptılar. Erdoğan bu açıklamayı kendine göre yorumlayıp sanki elçiler geri adım atmış ve açıklamalarını geri çekmiş gibi açıklamalar yaptı ama gerçek bu değil. Söz konusu açıklama “Biz Türkiye’nin iç işlerine karışmadık yani, Viyana Anlaşmasının 41. Maddesine bağlıyız” demiş oldu. Türkiye’nin üyesi olduğu AİHM kararlarını uygulamasını istemesi iç işlerine karışmak anlamına gelmez. Uluslararası bir karar olan AİHM’nin Osman Kavala konusunda tahliye edilmesine dair kararı hatırlatmaktan ibarettir.

Erdoğan elçilerin Viyana Anlaşmasının 41. Maddesine atıfla yaptıkları açıklamayı ihtiyaç duyduğu şekilde yorumlayarak “Pirus zaferini” ilan etti. İç politikada, kendi parti tabanı ve seçmen potansiyeli açısından buna ihtiyacı vardı.

Dışişleri Baklanı Çavuşoğlu’nun dün “bazı elçilerin bavullarını topladıkları bilgisi bizde var” açıklaması ise tam bir komedi. Çünkü estirilen tüm bu fırtınaya karşı TC devleti ilgili 10 devletin Büyükelçilerine yönelik resmi bir bildirimde bulunmadı. Halbuki böyle bir istemin resmileşmesi için resmi bildirim yapılması gerekmektedir. Çıkarabildiğimiz sonuç, bu manevranın boş bir propagandadan öte bir anlam taşımadığı ve Türkiye kamuoyunu günlerce gereksiz yere meşgul ettiğidir. Değilse ağırlığı NATO üyesi ülkelerin Büyükelçilerinin “istenmeyen adam” ilan edilmesi Türkiye’nin dış politikası ve NATO üyeliği ile ileri karakolu rolünü üstlendiği ABD ile çok farklı sonuçlara neden olurdu. Bu nedenle bu çıkış “one minute” tarzı bir propaganda faaliyetinden başka bir içeriğe sahip değildir.

***

Elçiler propagandasının etkili olduğu propaganda ortamında Savaş Tezkeresi Meclis’e getirildi ve onaylandı. HDP, TİP ve CHP ret oyu verdi. İyi Parti evet dedi. Irak, Suriye ve nedense Lübnan’a karşı savaş izni almış oldular. Önceleri 6 ay için geçerli olan, sonra 1 yıla yükseltilen savaş tezkeresi ilk defa 2 yıllığına onaylandı. Bu konularda yeteri kadar yazıldı çizildi. Biz dahil herkes CHP’nin bugüne kadar olduğu gibi ret oyu vermeyeceğini düşünüyorduk. Bizi mahcup etti. CHP neden ret oyu verdi?

Birincisi; CHP tabanı parti yönetimine savaş tezkeresine ret oyu vermesi yönünde ciddi bir baskı uyguladı. İl ve ilçe örgütleri, belediye başkanları bu yönde görüş belirttiler. Tahminimizde yanıldık ama diğer yandan CHP tabanı ve örgütlerinin parti yönetimine baskı yaptıklarında parti politikalarını nasıl etkileyebileceklerini yaşadık. Bu baskı şimdi MHP destekli AKP-Saray yönetiminin tümüne yönelik sonuç alıcı muhalif politikaların geliştirilmesine yöneltilmelidir.

İkincisi; TC devletinin kurucu siyasi iradesi olan CHP’nin devletteki rolünün etkisizleştirilmediğini yaşayıp görmüş olduk. Yeri geldiğinde “milli çıkarlar” için AKP politikalarını dahi devletin bir bileşeni olarak destekleyen CHP’nin bu tavrı devlet içindeki çelişkilere işaret ediyor. Suriye ve Irak’ta görevli olarak savaşa sürülen beş generalin istifaları da bu konuyla ilintilidir. TÜSİAD açıklaması da bu konuda işaretler vermiştir. TC devleti içinde Erdoğan’ın miladını doldurduğuna inanan ve çekilmesi gerektiğini düşünen güçlerin, sermaye güçleri dahil temsilcisi CHP’dir. Rolünü oynamıştır. CHP’nin TC devletinin ana kodları ile ilgili bir sorunu yoktur ancak uygulama konusunda ABD ve AB güçlerinin de desteğini alarak “yumuşak geçiş” hazırlıkları vardır.

Tezkere ikili işleve sahiptir. Bir yandan savaş ilanıdır. Diğer yandan iç politikada çöküşe fren vazifesi görme işlevi amaçlanmıştır. Savaş ilanı rejim açısında bir intihar eylemidir. ABD ve AB emperyalistleri AKP-MHP’nin bu stratejisini desteklememektedirler. Onlar yumuşak geçişten yanalar. Bu nedenle savaş ilanı AKP-MHP için kısa vadede iktidarlarını korumak için çözüm olarak görülse de, aslında tam tersi bir işlev görecek ve iç politikada çöküşü hızlandıracaktır. Kısacası AKP-MHP-Saray rejimi çıkmaz sokaktadır. Düzen muhalefetinin de çıkışı yoktur.

***

Tek çıkış yeni bir cumhuriyetin kurulmasıdır. Bugün kuruluş yıl dönümü olan 29 Ekim 1923’de kurulan cumhuriyet, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye işçi, emekçileri, yoksulları ve halklarına gelecek vaat edemez. Yanlışlık baştan yapılmıştır. 23 Nisan 1920’de kurulan I. Meclis ve 1921’de düzenlenen Birinci Anayasa yok sayılarak, 29 Ekim 1923’te kurulan ve 1924 Anayasası ile ifadesini bulan tekçi diktatoryal yönetime geçilmiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde hedeflenen tüm amaçların tersinin uygulamaya konduğu, başta komünistler olmak üzere kendileri gibi düşünmeyen tüm siyasal görüşlerin yasaklandığı ve temsilcilerinin katledildiği; devletin kodu olan sünni İslam dışında tüm mezheplerin yok sayıldığı ve Alevi katliamlarının gerçekleştirildiği, Türk milliyeti dışında bu toprakların mozaiğini oluşturan başta Kürt halkı olmak üzere, tüm milliyetlerin yok sayılıp imha edildiği bir devletin geleceği olamaz.

Yeni bir cumhuriyet öncelikle demokratik olmalıdır. Anti-emperyalist demokratik bir halk iktidarı niteliğine sahip bir cumhuriyet olması işçi, emekçiler ve yoksulların geleceği açısından önem taşımaktadır. Demokratik bir cumhuriyet işçi sınıfının ve başta Kürt halkı olmak üzere tüm yoksul halkların eşit haklı yaşamlarının temini için olmazsa olmaz ilk adımdır. Kalıcı çözüm ise demokratik halk iktidarının sosyalizme açılmasıdır. Federatif, sosyalist bir cumhuriyet niteliği itibarıyla bu toprakların ihtiyacıdır. Savaşsız ve barışçıl bir dış politika, sömürüsüz bir ekonomi ve nüfusun çoğunluğu için politik sosyalist demokrasi tek çözüm yoludur.

 

29 Ekim 2021