Suriye ve Rojava Üzerine

Suriye ve Rojava Üzerine

Suriye ve Batı Kürdistan (Rojava) üzerine çok yazılıp çizildi ve her gün de yazılmaya devam ediliyor. Gelişmeler kritik bir eşikte. Bir yandan özgürlük mücadelesi veren Kürt halkının kazanımları, diğer yandan ise başta Türkiye olmak üzere, inkarcı ve sömürgeci güçlerin bu kazanımları yok etme stratejisi yürüyor. Özünde çok net olması gereken saflaşmada olağan dışı bir durum söz konusu. ABD Emperyalizmi bölgedeki stratejik yaklaşımı ve NATO ile kapitalist-emperyalist kampta yaşanan iç çelişkilerden dolayı bu savaşta Kürt Özgürlük Hareketi’nin yanındaymış gibi gözüküyor. Bu da konuyu karmaşık hale getiriyor.

“Yanındaymış gibi gözüküyor” saptamasını yapmamız, ilkesel nedenlerden ve doğası gereği emperyalist bir gücün, ulusal kurtuluş ve özgürlük mücadelesi veren bir ulusun yanında duramayacak olmasından kaynaklıdır. ABD’nin bölgedeki çıkarları bugün böyle bir tutum almayı gerektirdiği için bu tavrı sergiliyor ve bu bir anda değişebilecek bir olgu. Değilse, bir amacı olabilir. Irak’ta gerçekleştirdiği gibi kendisine bağlı uydu bir ülke veya bölge yaratma amacı.

Kürt Özgürlük Hareketi ise kuşkusuz ki girdiği ilişkilerin farkında ve bilincindedir. Suriye devletinin savaştan önce onyıllarca sene Kürt ulusunu tanıma ve eşit haklar sağlama konusundaki olumsuz politikaları, Türkiye ile Rusya’nın düşürülen savaş uçağından sonra yaşanan yaklaşık iki yıllık gerginlikten sonra aralarındaki buzları eritme politikaları, kazanımlarını korumak için Kürt Özgürlük Hareketi ve Suriye Demokratik Güçleri’ni ABD ile askeri stratejik bir iş birliğine yöneltti. Bu taktik hamle yapılmasaydı Suriye Demokratik Güçleri’nin onarılamaz stratejik kayıpları olması söz konusu olacaktı.

Rusya, Türkiye ile gerginlik yaşadığı dönemde Suriye Demokratik Güçleri ve Rojava Yönetimi ile sıcak ilişkiler içindeydi. Ne zaman ki Türkiye ile ilişkilerde özellikle 15 Temmuz 2016 darbesinden sonra tekrar yumuşama oldu, Rusya kendisi ve dünya dengeleri açısından daha stratejik olan Türkiye ilişkilerine ağırlık vermeye başladı ve Suriye Demokratik Güçleri ile işbirliği görevini yeni bir sayfa açılması amacıyla Suriye devletine devretti. Suriye devleti ile Suriye Demokratik Güçleri arasında o dönemde yaşanan uzlaşmaz gibi görünen sorunlardan dolayı da Rojava Yönetimi ve Suriye Demokratik Güçleri neredeyse tüm kazanımlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar. Bu da onları o dönemdeki dengeleri gözeterek ABD ile iş birliğine yöneltti.

***

Buraya kadar yazdıklarımız yaşanan gelişmelerin objektif aktarımından ibaret. Bizim kimseye ne yapması gerektiği konusunda telkinde bulunmamız mümkün değildir. Ayrıca da bu hak bizzat olayı sıcak olarak yaşayan tarafların hakkı ve aklıdır. Tabii ki bu gelişmeler özellikle Türkiye’deki ulusalcı “sol”cularımız arasında “Kürtler ABD’nin kuklası ve emperyalist işbirlikçisi oldular” yayınlarını yaygınlaştırdı. Biz ise konuya farklı açıdan bakıyoruz.

Temel görüşümüz şöyle; sömürgeci ve emperyalist bir güç ile stratejik işbirliğine girilerek kuşkusuz ki ulusal bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi verilemez. Ancak girilen bu ilişki konjonktürün dayattığı stratejik gibi gözükse dahi özünde politik ve taktik bir ilişkidir. Mücadelenin belirli dönemlerinde bu tür ilişkiler ve geçici uzlaşmalar mümkün olabilir. Dünya sınıf hareketinin mücadele tarihi de benzer ilişki ve anlaşmaları içermektedir. Burada sadece I.Dünya Savaşı’nı bitirmek için genç Sovyet Rusya’nın girmek durumunda kaldığı Brest-Litovsk Anlaşmasını örnek olarak vermek yeterlidir. O dönemde Lenin’in bu anlaşmanın imzalanması ısrarlarına rağmen, çok keskin devrimci gözüken Troçki itiraz etmiş ve imzalamamış, sonuçta çözümü Lenin sağlamıştır. Bizde de çok keskin solcu ve devrimci gibi gözüken unsurların yaklaşımı Troçki’nin yaklaşımlarına benzemektedir.

Türkiye, Kürtlerin kazanımlarını bahane ederek “sınırlarımızda terör koridoruna izin veremeyiz” diyerek Suriye’yi ve Batı Kürdistan’ı işgal ediyor. Hem Suriye Demokratik Güçleri ile mücadele ediyor ama aynı zamanda Suriye’yi adım adım işgal etme pratiğini uyguluyor. Buna engel olunması gerekmektedir. Eğer Türkiye sınırlarını garanti altına almak istiyorsa kendi sınırlarını “koruma” konusunda askeri önlemlerini artırabilir. Bunu yapıyor da. Suriye ve Rojava sınırı boyunca 3 metre yüksekliğinde bir utanç duvarı inşa ediyor. Ancak Türkiye’nin amacı bu değil. Türkiye, Suriye ve Irak’ta işgal yoluyla topraklarını genişletmek, Kürt ulusunun tüm kazanımlarını yok etmek, değilse kendisine tabi kılmak koşuluyla “yaşatmak” ve Musul Kerkük üzerinden Basra Körfezine inmektir. Bunun bir yolu olarak da gerek Güney Kürdistan ve gerekse Batı Kürdistan’da kendi denetiminde ve kendiyle işbirliği içinde birer yapının oluşmasıdır.

Türkiye, Kürtler kendisine biat ettikçe işbirliği ve “dostluk”ta bir beis görmemektedir. Bir yandan savaş naraları atarken, diğer yandan gizliden gizliye diplomatik kanalların da işlediği aşikardır. Dolayısıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin işi ve mücadelesi kolay değildir. Masa başında kalem sallayan bir takım ulusalcı “sol”cuların suçlamalarını da kesinlikle hakketmemektedir. Öncelikle Kürt ulusunun tanınması ve Kürt halkının eşit haklı bir halk olarak tarih sahnesinde yerini alma mücadelesi vermektedir. Bu mücadelenin ne derece ilerici, devrimci ve sosyalist bir toplumsal gelişmeye yöneleceği ise Kürt Özgürlük Hareketi içindeki sosyalist ve komünistler ile bölgede faaliyet yürüten diğer komünistlerin etkinliğine bağlı olacaktır.

***

Kürt Özgürlük Hareketi, tarihinin başlangıcından itibaren her aşamasında ezber bozan girişimlerle mücadelesini bir ileri aşamaya yükseltme yeteneğine sahip olduğunu defalarca ispat etmiş bir harekettir. Farklı mücadele yöntemlerini birlikte kullanma becerisi göstermektedir. Bir yanda fedai eylemleri yaparken, diğer yanda diplomasi yürütmüştür. Bir yanda gerilla savaşını yükseltirken, diğer yanda kitle çalışmasını ihmal etmemiş ve milyonların desteğini sağlamıştır. Bunların sonucunda da önce siyasi ittifaklar yaparak SHP listelerinden, sonra bağımsız adaylar üzerinden ve en sonunda da Türkiye sosyalist hareketinin belirli kesimleri ile birlikte önce Kongre sonra seçim ve müzakere partisi oluşturarak TBMM’nde vekilleri ile yerini almıştır. Benzer bir şekilde ve sadece kendi gücüne dayanaak Türkiye’nin hemen hemen tüm Kürt illerinde, Kuzey Kürdistan’da 110’dan fazla Belediye Başkanlığı kazanmıştır. Bunlar küçümsenecek başarılar değildir.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin kadının özgürleşmesi mücadelesinde geliştirdiği ve ulaştığı çizgi dünyada eşi benzeri az bulunan bir başarıdır. Feodal ilişkilerin ve dinsel hassasiyetlerin çok yüksek olduğu ve derin izler yarattığı bir toplumda bu başarıyı elde etmek devrimci hareketin uluslararası değerlerine yapılan kalıcı ve örnek bir katkıdır.

Bugün Rojava Kürdistanı’nda sıcak gelişmelerin içinde olmadan, Kobani gerçeğini yaşamadan, Afrin, Cerablus, Menbiç deneylerini incelemeden, Rakka gerçeğinden bir haber olarak masa başlarında üretilen eleştirilerin yaşamda karşılığı yoktur. Hatalar yapılmıyor mu? Yapılıyor. Ancak yapılan hatalardan da örgütlü bir sonuç çıkarılarak onların tekrarlamaması için ve yürütülen mücadelenin hatalardan arındırılarak daha ileriye taşınması için de tüm örgütü, hareketi hatta destekleyen çevreleri de kapsayan demokratik merkeziyetçi süreçler yaşanıyor. Bu denli genişlemiş bir harekette bu ilkelerin uygulanması da selamlanması gereken ayrı bir başarıdır.

Güncel gelişmeleri bir bütünsellik içinde değerlendirmek gerekmektedir. İdeolojik ve politik olarak her konuda bire bir aynı yaklaşım içinde olmayabilirsiniz, ancak ulusal sorunun çözülmesi ile barış, demokrasi, bağımsızlık, özgürlük ve toplumsal ilerleme başlıklarında asgari değil azami müştereklerde birleşildiği de gerçekçi bir şekilde tespit edilmelidir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler