SINIF MÜCADELESİNDE SENDİKAL EĞITİMİN ROLÜ

SINIF MÜCADELESİNDE SENDİKAL EĞITİMİN ROLÜ

Maden İş Sendikası Ders Notlarıİşçi sınıfı ve kapitalist sistem arasında süren mücadele gerçeği teorik bir saptama değil,

pratikte de sürdürülmesi gereken bir mücadeledir.

Sınıf mücadelesinin önemli mücadele araçlarının başında gelen sendikaların,

sınıfsal perspektife sahip bir mücadele anlayışını önceleyen, gelişip güçlenebilmesinin,

olmazsa olmazlarının başında gelen, örgütlenmenin ivme kazanabilmesinin koşulları ve sınıf bilinçli kadroların yaratılabileceği bir alandı

Sendikal Eğitim Faaliyeti

Konunun, sendikal alandaki önemi üzerine bugüne dek, çok söz söylendi, yazıldı çizildi.

Yazılıp çizildi de, Nasıl Bir Eğitim Anlayışı sorusunun, sendikal yapılardaki karşılığının, sınıfsal mücadele sürecine bilinçli kadrolar kazandırılması içeriğinden uzak, bir eğitim anlayışının, "geçmiş ve bu günkü çok az istisnaları hariç" uygulamada genel olarak sendikal yapılara egemen olan bürokratik bir işleyişin hegemonyasında ve sözde kaldığını söylemek yanlış olmasa gerOysa ki işçi sınıfımızın sendikal mücadele tarihinin bizlere gösterdiği,

sınıf ve kitle sendikal anlayışını esas alan, sınıfsal bir öz ve içerik ile sürdürülen,

sendikal eğitim faaliyetinin, sınıf mücadelesinde işçi sınıfının sermaye sınıfı karşısında, geçmişte yaşandığı gibi ekonomik-demokratik kazanımların elde edilip, politik çıkışlarla güçlendirilmesinde en önemli belirleyici faktör olduğu, gözlerden kaçırılmamalı, unutulmamalıdır.

Yaşadığımız bu coğrafya da, işçilerin birlikte hak elde etme mücadelelerinin 1800'lü yılların ilk çeyreğiyle birlikte tarım işçileri ile başladığı, giderek tersane, telgrafhane gibi farklı üretim alanlarına yayılıp, sendikal nüvelerin ortaya çıktığı süreçlere evrilmiş, 1900'lü yıllarla birlikte, yasaklara rağmen grev ve direnişlerle sendikal birliklere dönüşerek devam etmiş, l952 yılıyla birlikte de konfederal bir yapı altında mücadele süreci gelişmiştir

Türk-İş çatısı ile birlikte başlayan bu süreç, karşı çıkışlara rağmen devlet kontrollü bir sendikal faaliyet anlayışının devam ettirilme tercihine karşı, sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışının, olgunlaşarak ortaya çıktığı mücadeleci ve direngen bir sendikal döneme evrilmiştir.

Sözün özü, 1967 yılıyla başlayan süreç, devlet ve sermayenin işçiler üzerindeki baskı ve tahakkümüne karşı, geniş işçi yığınlarıyla buluşan ve adeta bir başkaldırının fitilini ateşleyen, tarih sahnesine çıkışını gösteren bir süreç olmuştur.

İşçi sınıfının sendikal mücadeledeki kararlılığının ortaya konmasında, iyi gözlenmesi gerekenin ise, yukarıdaki satırlarda da söz ettiğimiz gibi, sınıfsal bir bakış açısı ile sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışına dayandığını ve bu anlayışa uygun örgütlenme faaliyetinin merkezinde de, nitelikli bir sendikal eğitim faaliyetinin bulunduğu gerçeği olduğu görülmelidir.

Bugün sendikal hareketin böylesi bir perspektiften uzak, sürekli kan kaybeden bir işleyiş içinde, etkisiz sağa sola savrulma halinin tariflenmesini yapmak gerekirse, biraz geçmişe uzanmak gerekiyor.

Sendikal Hareketin ayağa kalktığı 67/80 arası dönemde yarattığı sınıfsal sinerjinin giderek ivme kazanması, sermaye ve sevlet kontrollü bir sendikal anlayış ve işleyişin önünün kesilmesi yönünde gelişmelerin yaşandığı bir dönemin de kapılarının aralanmasını getirmiştir.

İşçi sınıfının sendikal mücadele çizgisindeki kırılmaların uç verdiği, farklılaşma ve giderek ayrışmalara kadar uzanan sürecin fitilinin ateşlediği, reformist bir anlayışın egemen kılınmaya çalışılan sürecin başlangıç noktalarından birisi de, 22-27 Aralık 1977 tarihlerinde toplanan DİSK Genel Kurulu ile başlayan ve yönetime egemen olan tasfiyeci bir yönetim anlayışı ile birlikte, kurulduğu günden 6. Genel Kurula kadar gelen, DISK içinde belirgin bir mücadele çizgisi ve ilkelerinden uzaklaştırılıp, popülist söylemler üzerinden bir sapmanın egemen kılındığı tarihtir.

Reformist bir yönetim anlayışının sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışı üzerinde yarattığı tahribatı, içinin boşaltılması sürecini, 1980 'faşist diktatörlüğü'ne kadar uzanan, kuluçka süreci olarak görmek ve ifade etmek yanıltıcı olmaz.

Diktatörlük koşullarında, zaten öteden beri var olan uzlaşmacı bir sendikal çizginin, DİSK içinde kuluçkaya yatırılan reformist bir anlayışla buluşup, 1992 yılından itibaren DİSK içinde de, kuruluş ilkeleri ve mücadele anlayışından koparak, mücadeleyi reformist bir anlayış ile tarifleme ve sürdürme eğilimi giderek güçlenmiş ve bu çizgi günümüze kadar ulaşmıştır.

Bugün yaşanmakta olan süreci, nasıl ki sınıf mücadelesinden ayrı değerlendiremez isek,

Kötü huylu bir virüs işlevi gören reformist, uzlaşmacı ve bürokratik bir sendikal anlayış ve işleyişin de, günümüzde ki tahrip edici etkisini görmezden gelemeyiz.

Sendikal faaliyeti, devlet mekanizmasının bürokratik işleyişi içinde yorumlayıp, geçmişe göre bugün daha iyi olanaklara sahip sendikal yapıların, yasak savma kabilinden sınıfsal özden uzak, sözde eğitim faaliyeti düzenlemeleri üzerinden çıkış yolları aramak -ki öyle- işçi sınıfının sendikal örgütlenme mücadelesini geliştirme olanağının bulunmadığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırsınız.

Başta da belirtildiği gibi, işçi sınıfı ve kapitalist sistem arasında süren mücadele gerçeği teorik bir saptama değil, tüm yönleriyle birlikte, pratikte de sürdürülmesi gereken bir mücadeledir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler