Seçimler ve Devrimci Politika

Seçimler ve Devrimci Politika

Seçimler, egemen sınıf burjuvazi ile devrimci demokratik güçlerin, ezilenlerin ve işçi sınıfının kıyasıya karşı karşıya geldiği, kapitalizmin bütün “kirli çamaşırlarının” ortaya döküldüğü, geniş halk kitlelerinin hızla politikleştiği bir süreçtir.

Seçimlerde egemen güçler göreceli, kısıtlı, göz boyacı ve sözde “demokratik ortamda” iktidarlarını sürdürmek amacıyla halkın önüne sandıkları koyarlar. Sandık sonuçlarının lehlerine “açılması” için seçim döneminin başından sandıkların açılmasına kadar devletin bütün olanaklarını kullanırlar. Sermaye sınıfı, mafya çevreleri, faşist ve ırkçı güçler, ayrı partilerin adı altında seçim çalışmaları yapmaları, kıran kırana bir iç çekişme ve dalaşmanın içine girmelerine rağmen sınıfsal çıkarları gereği demokratik güçlere karşı ittifak yapmaktan kaçınmazlar. Asıl hedefleri devrimci demokratik halk muhalefetini engellemektir. HDP seçim bürolarına, seçim araçlarına ve çalışanlarına yapılan saldırılar bunu doğrulamıyor mu? Bu anlamda 7 Haziran Seçimleri, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, zalimlerle mazlumların arasında sıcağı sıcağına geçen bir süreçtir. Bu süreçte halklarımızın demokratik talepleriyle seçime giren HDP’nin elde edeceği başarı, çok önemli ve değerli olacaktır.

Seçimler için iki ana güç yarışıyor. Birincisi; sistemin değişik kanatlarını temsil eden burjuva partileridir. İkincisi ise; Kürt halkının özgürlüğünü destekleyen, halkların eşitliğini savunan, barış, demokrasi ve özgürlük yanlısı güçlerin desteklediği Halkların Demokratik Partisi (HDP)’dir. Seçimin odak noktası, devleti, tekelci sermayeyi ve AKP iktidarını geriletmektir.

HDP’nin Programı ve Seçim Bildirgesi, anti-emperyalist demokratik bir düzenin asgari taleplerini içermekte ve devrimci bir öz taşımaktadır. Çalışmalara katılan sempatizanlar, militanlar, arkadaşlar, yoldaşlar, yöneticiler, milletvekili adayları ve eş başkanlar, halkçı ve devrimci bir dilin sahibi olmalıdırlar. Devrimci literatür, emekçilerin, ezilenlerin, kadınların ve gençliğin ruhudur, yaşam kaynağıdır. Devrimci, bilinçli ve kararlı kitlelerle toplumsal ilerleme olur. Devrim yürüyüşü başlar. Bilinçsiz, kararsız ve popülizme bayrak açan kitlelerin bir süre sonra hangi tarafa kayacağı belli olamaz. Kapitalizm evrim yoluyla kendiliğinden ortadan kalkmaz. Burjuvazi, özel mülkiyetini kendi isteğiyle “mülksüzler”e bırakmaz, dağıtmaz. Bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde böyle bir değişim yaşanmamıştır.

Seçim kürsülerinde elinde Kur’anı Kerim ile halka hitap etmeyi huy haline getiren Erdoğan, dini kesimler nezdinde de hızla güven yitirmektedir. İliklerine kadar sömürüldüklerini gören, bıçağın kemiğe dayandığını hisseden işçi sınıfının ve düşük gelirli kır emekçilerinin AKP iktidarına karşı hoşnutsuzluğu artıyor, öfkeleri büyüyor. Bu öfkeyi örgütleyerek sömürü düzeninin temeline yönlendirmek gerekmektedir Bu da devrimci bir politika ve kitlelere devrimci bilinç aşılamakla olur. Sömürü çarklarının parçalanmasını doğurmayan ve kendiliğinden gelişen kitlelerin eylemi, ne kadar büyük olursa olsun bir süre sonra koca bir balon gibi sönmeye mahkumdur.

Ülkemize baktığımızda Kürtlerin çoğunluğu, emekçilerin çoğunluğu, ezilenlerin çoğunluğu, kadın ve gençliğin çoğunluğu, burjuvazinin politikasının etkisindedir. Bu kocaman çoğunluk neden kendisi için bir “çoğunluk” olmasın? Bunun için ne yapmalıyız?

Soru bu!


Konuyla ilişkili diğer makaleler