Seçime giden ‘üçüncü yol’

Seçime giden ‘üçüncü yol’

HDP sözcüleri giderek cumhurbaşkanı adayı konusunda daha açık konuşmaya başladılar. Önce HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan muhtemel adaylardan Akşener’i eleştirdi ve onu aday olursa desteklemeyeceklerini ima etti. Ardından Ziya Pir hem Mansur Yavaş’a, hem de Meral Akşener’e HDP’nin oy vermeyeceğini açıkladı.  

Belli ki HDP’liler 6’lı Masa’da cumhurbaşkanlığı konusunun büyük bir rekabete yol açtığını öğrenmişler. Faşist rejimden “güçlendirilmiş parlamenter rejime” geçişin muhtemel stratejisi hakkında bir sonuca ulaşmışlar.  

Millet İttifakı, defalarca yazdığım gibi, bu seçimlerde AKP’yi mecliste azınlığa düşürmek ve buna karşılık Erdoğan’ı “topal ördek” halinde birkaç yıllığına başkanlık koltuğuna oturtmak gibi bir seçim stratejisini hedeflemiş bulunuyor. Bu hedefe ulaşabilmelerinin biricik yolu HDP’nin asla oy vermeyeceği bir aday göstermek. Yavaş’ı ya da Akşener’i aday gösterdiklerinde bu hedefe ulaşacakları sözünü ettiğim HDP sözcülerinin açıklamalarıyla daha şimdiden belli olmuş bulunuyor.  

HDP sözcüleri yaptıkları son açıklamalarla Millet İttifakı’nın söz konusu seçim oyununu bozma yolunda bir adım atmış oldu. Artık Millet İttifakı eğer bu iki ismi ya da bir benzerini cumhurbaşkanı adayı olarak gösterirse bu yazıda dile getirilen “Erdoğan’ı birkaç yıllığına başkan yapma” niyetlerini kanıtlamış olacak.  

Bildiğiniz gibi bir süreden beri AKP’nin Öcalan’la görüştüğüne dair bir dedikodu furyasıyla karşı karşıyız. Buradan hareket eden CHP’ye yakın ulusalcılar, Erdoğan’ı yeniden Başkanlık koltuğuna oturtma oyununu Kürt halkının sırtına yıkma kurnazlığıyla kirli bir manevra yapıyorlar. Kürt halkının Öcalan’la ilişkisi bu tür aptalca spekülasyonlarla bir milim bile sarsılamaz.   

Konumuza dönelim:   

DBP Eşbaşkanı Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmasına AKP ve MHP’yle birlikte “evet” oyu veren İyi Parti’nin ve Akşener’in HDP’den oy beklemediği çok açık. Ancak şunu da unutmamak gerekir. Akşener bütün gezilerinde “Başbakan olacağım” demekte.  
Nasıl olacak? “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e” fiilen geçildiğinde diyelim ki cumhurbaşkanlığına Kılıçdaroğlu ya da İmamoğlu geçerse, bunlar imzalanan protokole göre “yetkisiz” başkan olacaklar ve parlamenter sistemi fiilen işlettiklerinde de başbakanlığa TBMM çoğunluğu karar verecek. Eğer yapılırsa bu seçimlerde HDP’nin en az 100 vekille Meclise gireceği neredeyse kesin olduğuna göre, Akşener başbakan da olamayacak.  

O nedenledir ki, MHP’nin fotokopisinde yapılan rötuşlarla kurulan İyi Parti, HDP’yi seçim dışı bıraktırma operasyonunda faşist rejimin yanında olacak.  

Bu ihtimalleri hesaba katan HDP, özsavunma adına daha şimdiden halk kitlelerinin gücünü seferber ediyor. Erdoğan’ın artık alanları dolduramadığı şu koşullarda HDP’nin “çözüm biziz” mitingleri alanları taşırırsa, bu halk gücü HDP’yi kapatmaya yeltenenleri caydıracaktır. HDP’yi seçimlere kadar savunmak ve korumak Zap’ta, Avaşîn’de, Heftanîn’de, tüm Medya Savunma Alanlarında işgalin yenilgisine büyük bir katkı sağlayacaktır.  

“Çözüm bizde” sloganı boş bir böbürlenme değildir. Reel bir ifadedir. İster Millet İttifakı’nın başkan adayı seçilsin, ister bu enkazın altına elini koymaktan korkan Millet İttifakı Erdoğan’ı yeniden Başkanlık koltuğuna oturtsun, seçime katılmayı başaran HDP öyle bir güç kazanacaktır ki, yeni TBMM çoğunluğu o zaman savaşı devam ettiremeyecek, Kürt halkının demokratik iradesine boyun eğmek zorunda kalacaktır. Çözümün yolu dağda, ovada ve alanlarda halk kitlelerinin gücüyle açılacaktır.  

O nedenle Altılı Masa’nın gizli seçim oyunları da, Saray’daki derin devletin fırıldakları da, ortalığa saçılan kirli söylentiler de Türkiye’nin geleceğini belirlemeyecek, Türkiye’nin geleceğini HDP belirleyecektir.   

HDP asıl belirleyici rolünü bu seçimlerde kimin başkan seçileceği kavgasından daha çok, seçimin ertesi günü oynamaya başlayacaktır. YSK’nin “adam kazandı” darbesini o gece püskürtecek olan kitlesel güç de ondadır, darbe püskürtülüp TBMM’nin ilk oturumunda da inisiyatif yine onda olacaktır.  

O halde “aday kim olacak”, “şu mu olacak, bu mu olacak” türü “diktatörlük altında parlamenter” meraklarının hiçbir anlamı yok. Önümüzde tehlikelerle ve imkanlarla dolu “üçüncü yol” boylu boyunca uzanıyor: Ne Saray’ın oyunları, ne Millet İttifakı’nın oyalamacaları değil, halklarının iradesi sonucu tayin edecek.  

Gözümüz Havuz medyasının ve sözde muhalif ulusalcı ya da liberal medyanın sayfalarında ve ekranlarında değil, iç savaşa doğru sürüklenen Irak topraklarında Irak’ın da Türkiye’nin de Suriye ve İran’ın da barışçı, özgürlükçü, müreffeh geleceği için savaşanlarda ve HDP’ye karşı tezgahlanan darbeyi önlemek için alanlara çıkan halk kitlelerinde olmalı. Gençler bu “mukaddes savaşa” her türlü yöntemle katılmalı, Kürt kadınları iki elleri kanda olsa da HDP mitinglerine koşmalı. Sırtına amansız kriz yükü yüklenen Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Asuri, Ermeni tüm emekçiler sanki “Genel Grev” ilan edilmiş, sanki “serhildan” kentleri, köyleri kaplamış gibi örgütlü gücüyle alanları doldurmalı.  

Önümüzde üç-beş aylık çok kritik bir zaman dilimi var.  Zamanla yarış başlamıştır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler