Savaş ve Ekonomi

Savaş ve Ekonomi

Donald Trump

Savaşlar ekonomik üretime bağımlıdır ve üretim tarzına göre değişim göstermektedir! Dolayısıyla bir bütün olarak kapitalist üretim  tarzı  savaş  olgusunu  şekillendirmektedir!

 

Kapitalizm öncesi toplumlardaki savaşların, ekonomik güçle ilişkisi çok açık görülemiyordu.

 

18. yüzyılın sonlarına  doğru  Avrupa'da başlayıp  ve  Amerika'ya uzanan sanayi devrimi ile üretim güçleri hızla gelişti.

Üretim güçlerinin ve savaş araçlarının gelişmesiyle açılan savaşlar kapitalist ekonomiye bağımlı hale geldi. Her yeni teknoloji, yeni silahların üretimini de beraberinde getirdi.

Ölüm kusan ateşli silahlara yapılan devasa harcamaların altından kalkabilen varsıl (zengin) uluslar, yoksul (fakir) uluslar karşısında daha avantajlı, daha güçlü duruma geldiler.

Ne ki, 19. yüzyılda, kapitalist ülkelerdeki ekonominin askeri sektörü, yani askeri amaçlar için üretim yapan sektör, belirleyici değildi. Ordunun temel öğelerini, hala insan ve hayvan gücü oluşturuyordu. Askeri amaçlar için kullanılan malların önemli bir bölümü de sivil yaşamda kullanılan mallardan meydana geliyordu. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, salt askeri amaçlar için tüketilecek malların üretimi önem kazandı ve ekonomide askeri bir sektör ortaya çıktı.

Kapitalist ekonomiler, savaşa bağımlı hale geldi. Devletin toplam askeri harcamalarının, gayri safi milli hasıla içinde ve bütçe içindeki payı ve askeri üretimde çalışan kişilerin ülkenin toplam istihdamı içindeki payı ile kendini ortaya koyan bir askeri ekonomi süreci başladı.

Ekonomilerin askerileşmesi, İkinci Dünya Savaşı ile daha da hızlandı. İkinci Dünya Savaşı’nda, gemiler, uçaklar, elektronik aletler, kitle imha silahları üreten ve bu üretim için yeni teknolojiler yaratan askeri tekeller hızla büyürken, ABD, askeri ekonomi açısından dünyanın en önde gelen ülkesi olarak belirdi. ABD'de askeri ekonomi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da hızla büyüdü. Soğuk Savaş ile Kore ve Vietnam Savaşları başta olmak üzere, gelişmekte olan pek çok ülkede çıkartılan savaşlar, askeri sanayi tekellerinin, giderek daha fazla ve daha çeşitli mal ve hizmet üretmesi, yeni teknolojiler geliştirmesi için gereken pazarı sağladı.

Dünya ve bölgemiz, dün de, bugün de ardıcıl olarak militarize ediliyor. Ortadoğu barut kokuyor; savaşın tahribatı, hep  ölüm, sakatlık ve geleceksiz insanlar oluyor.

Emperyalizm, ideolojisini ve kültürel politikalarını yayarken, ekonomileri de kendine bağladığı gibi askerileştiriyor ve hükümetler üzerinde sınırsız bir etkiye sahip oluyor. 

Savaş ve Askeri Ekonomi

Başkanlığı sırasında değil de, ancak ayrıldığında -1961'de- yapma cesaretini bulduğu ünlü konuşmasında ABD Başkanı Eisenhover şöyle diyordu:  "Müthiş bir askeri yapının ve büyük bir silah sanayinin ekonomik, siyasi ve hatta manevi etkisi, her kentte, her meclis binasında, Federal Hükümet’in her ofisinde hissedilmektedir. Bu durumun ağır sonuçlarını kavramalıyız. Bu işin içinde emeğimiz, kaynaklarımız ve geçimimiz de vardır. Yani toplum yapımızın kendisi vardır. Bu askeri sanayi  yapının hükümet üzerinde sınırsız etki sahibi olmasına karşı uyanık olmalıyız. İktidarın yanlış ellere kayması felaketi ihtimal dahilindedir ve bu ihtimal her zaman var olacaktır."

1963 yılında, ABD Başkanı  J. F. Kennedy de, 'Pax Americana' konusunda, yani Amerikan silahları ile dünyaya 'barış' getirme iddiaları konusunda halkı şöyle uyarmıştı. "Nasıl bir barış istiyoruz? Amerikan savaş araçları ve silahları ile dünyaya dayatılan bir  'Pax Americana' değil, mezarda gelen barışı ya da kölelikle gelen barışı değil. Ben gerçek bir barıştan söz ediyorum." 

Bu sözleri söylemekle kalmayıp bazı savaş siparişlerini ve programlarını iptal eden ve Vietnam'dan çekilmeyi planlayan Başkan Kennedy öldürüldü ve hala çözümlenemeyen bu cinayetin arkasında askeri-sanayi tekellerinin olduğu iddiaları, ABD'de pek çok siyasi yorumcu tarafından öne sürüldü. ABD Hükümetleri üzerinde sınırsız etki sahibi olabilecek kadar güçlü olan askeri-sanayi yapı, bugün ABD ekonomisine ve siyasetine her zamankinden daha fazla hakimdir. ABD'nin Irak'a saldırısının önemli nedenlerinden biri, varlığı savaş harcamalarına ve askeri siparişlere bağlı olan dev silah tekellerinin savaş istemeleri ve ABD Hükümeti üzerindeki 'sınırsız etkileri' ile savaş yanlısı politikaları ve kışkırtmaları olmuştur.

Yeni dönem savaş Afganistan ve Irak ile başladı. Irak'a atılan her bombanın üzerinde, "USA” yazmaktaydı. Ama bu bombaların her biri, ulus ötesi silah tekellerine verilen siparişlerle üretilmiştir. Irak’ta öldürülen her Iraklı  'düşman' erkek, kadın, çocuk, yıkılan her bina, ev, tesis, ABD'nin silah tekellerinin şirket hesaplarında ciro ve kar hanelerini kabartan bir unsur olmuştur. ABD ekonomisi dünyanın en askerileşmiş ekonomisidir. ABD'nin dev askeri-sanayi tekelleri, varlıklarını, gerek ABD'de, gerekse tüm dünyada silahlanmaya ve savaşa borçludurlar.

Askeri Harcamalar İçin Yeni Nedenler, Yeni Düşman Arama ve Yaratma Çabaları

Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile, ABD yüz milyarlarca Dolarlık askeri harcamalarını haklı kılacak nedenden yoksun kalmıştı. 1987-1998 dönemi ABD'nin askeri harcamalarında sürekli azalma dönemi oldu. 1987 yılında 409 milyar ABD Doları olan askeri harcamalar, 1998 yılında 274 milyar Dolara kadar düşmüştü. Askeri harcamalardaki azalmaya paralel olarak, askeri ekonomideki istihdam da büyük ölçüde azalmış, 1988'de 7 milyon kişiye iş olanağı sağlayan askeri ekonomide, 1998'e gelindiğinde 2.5 milyon kişilik bir istihdam kaybı olmuştu. Bir milyon kişi, Silahlı Kuvvetler, Savunma Bakanlığı ve diğer hükümet organlarının kadrolarından eksilmişti. Geri kalan 1.5 milyon kişilik istihdam kaybı, özel sektördeki işçiler arasında olmuştu. Askeri ekonominin pazarlarını koruyabilmesi ve geliştirmesi için, Soğuk Savaş döneminin düşmanı olan Sovyetler Birliği ve sosyalist sistem  yerine bir başka düşmanın bulunması gerekmekteydi. Barış ve sosyal gelişme yanlısı toplumsal kesimler, askeri ekonominin barışçı amaçlarla üretim yapacak bir yapıya dönüştürülmesi çabalarını sürdürürlerken, silahlanmayla ve savaşla yeni pazarlara kavuşacaklarını uman askeri-sanayi çıkar grupları, yeni düşmanlar arama ve yaratma çabalarını yoğunlaştırmışlardı. Bu dönemde Samuel Huntington'un  'medeniyetler çatışması'  tezi, Hıristiyan Batı  'medeniyetine' karşı Müslüman Doğu'yu ve Çin'i yeni düşman olarak tanımlamıştır.

Clinton'un 'haydut devletler' dediği  Küba, İran, Irak, Libya, Kore DHC, Sudan ve Suriye'ye karşı açtığı kampanya, yeni düşman tanımını daha da somutlaştırmıştır. Latin Amerika'da uyuşturucu ticaretine karşı savaş, Afrika ve Avrupa'da 'insani müdahaleler', 11 Eylül 2001 olayları öncesindeki dönemde, yeni düşman arayışlarında kullanılmıştır. Ama bunlar ABD'nin militarist eğilimleri için yeterli olmamıştır. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Colin Powell, daha 1991'de şöyle demektedir: "Bu konuyu iyi düşünün. Elimdeki şeytanlar bitmek üzere. Haydutlar bitmek üzere…"

11 Eylül 2001 tarihinde, El Kaide  örgütü tarafından düzenlenen Dünya Ticaret Merkezi (New York) ve Pentagon (Washington) saldırıları, militarist çevrelerin aradığı 'şeytanı' tam da zamanında yaratmış oldu. Bush yönetimi, 11 Eylül'ün ertesinde 'teröre karşı savaş' ilan etti. Bu öyle bir savaştı ki, düşmanın savaşı, tipi belirsizdi; savaşın verileceği coğrafya belirsizdi; kullanılacak silahlar belirsizdi; kısıtlanması gereken özgürlükler belirsizdi; askeri açık eylemin yanı sıra yürütülecek gizli eylem belirsizdi. Bush'un ifadesiyle 60 ülkede terörist var olduğuna göre, bu teröristlere karşı, bu teröristleri barındıran devletlere karşı, ABD'nin yürüteceği 'teröre karşı savaşa' destek olmayan diğer devletlere karşı girişilecek, süresi belli olmayan, nükleer silahların da kullanılacağı topyekün bir savaş söz konusu idi. ABD Kongresi (Kaliforniya Milletvekili Barbara Lee hariç olmak üzere) bu savaşı yürütmesi için Bush'a tam yetki verdi. 'Teröre karşı savaşta ilk hedef olan Afganistan'ın (2001) ardından Bush, Clinton'un yedi haydut devletinden üçünü, Irak, İran ve Kore DHC’ni 'şeytan ekseni' ilan etti. Bush'un 22 Ocak 2002 tarihinde yaptığı Kongre konuşması, 'şeytan ekseni' üzerine kurulmuştu. Aynı yaklaşım, Bush yönetiminin Eylül 2002'de Kongre'ye sunduğu  'Birleşik Devletler'in Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde de ifade edilmekteydi. Bu belgede, ABD'nin, teröre karşı savaşta, dünyanın her yerinde, ABD'nin güvenliği için tehlike teşkil etme ihtimali olan devletlere veya güçlere karşı 'önleyici' askeri saldırılarda bulunabileceği  belirtiliyordu. Teröre karşı topyekün savaş ve 'önleyici saldırı' olarak özetlenen yeni Bush doktrininin arkasındaki ekonomik koalisyonun bir ayağının petrol tekelleri diğer ayağının ise askeri-sanayi  şirketler olduğu ifade edilmekteydi .

Teröre karşı savaşın yürütülmesi için yeni teknolojilere yatırım yapılması ve son derece pahalı yeni savaş araçlarının üretilmesi gündeme geldi. Bu yeni silahların, ABD Generali Tommy Francis'in deyimiyle, 'görülmemiş' bir savaşın yürütülmesine olanak vereceği ve ABD askerlerinin zayiat riskini azaltırken, savaşı ABD için adeta bir video oyunu haline getireceği iddia edilmekteydi. Böyle  'görülmemiş'  bir savaşın 'görülmemiş'  ilerilikte bir teknoloji ile yürütülmesi de askeri harcamaların 'görülmemiş' boyutlara ulaşmasını gerektirmekteydi.

ABD'nin askeri harcamaları istatistiklerde, ekonomilerin askeri sektörü hakkında doğrudan bilgi mevcut değildir. ABD'nin toplam askeri harcamalarına ilişkin veriler de yalnızca Amerikan Savunma Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı'nın askeri harcamaları için ayrılan bütçe kaynaklarını temel almaktadır. ABD'nin doğrudan savaş operasyonları için yaptığı harcamalar, bütçe verileri içinde yer almamaktadır. Bütçe büyüklüklerinin hazırlanması ve Kongre tarafından kabulü, iki yıllık bir süreç olduğu için, çıkacak savaşların maliyeti Pentagon bütçesine dahil edilmemektedir. Bu savaşlar için yapılan harcamalar, askeri bütçeye ek olarak karşılanmaktadır. Afganistan ve Irak savaşı için yapılan ek harcamaların, 2006 yılı başları itibariyle toplam 300 milyar Dolara ulaştığı tahmin edilmektedir. Öte yandan ABD'nin iç güvenliği için yapılan harcamalar da bu rakamlara dahil değildir. Bu harcamaların dahil edilmesiyle, ABD'de askeri ekonominin gerçek boyutları ortaya çıktı. Örneğin 420 milyar Dolar olan 2005 yılı askeri harcaması, Afganistan ve Irak ek harcamaları ile 480 milyar Doları buldu. Bu rakam Türkiye milli gelirinin bir buçuk katından fazlaydı.

Dünya toplam askeri harcamaları, 2005 yılı itibariyle 1.001 milyar ABD Dolarıdır ve bu harcamanın 478 milyar Doları, yani %48’i ABD'ye aittir. ABD'nin askeri harcamaları 2002 yılı için 343.2 milyar, 2003 yılı için 382.2 milyar, 2004 yılı için 399 milyar ABD Dolarıdır.

Dikkati çeken nokta, 1998 - 2001 arasındaki üç yıllık dönemde ABD'nin askeri harcamaları %2.5 oranında artarken, ABD Başkanı Bush'un 'Teröre Karşı Savaş' ilan ettiği 2001-2003 arasındaki iki yıllık dönemde %36 oranında, 2001-2005 arasındaki 4 yıllık dönemde %70 oranında artmış olmasıdır Bush yönetimi, 2007 mali yılı için 462.7 milyar ABD Dolarlık bir askeri bütçe ayrılmasını talep etmişti. Bu meblağa Savunma Bakanlığı harcamaları ve Enerji Bakanlığı'nın nükleer silah faaliyetleri dahildir, Afganistan ve Irak işgallerinin ek masrafları ise dahil değildir.

2005 yılında, 10 büyük silah tekelinin, Boeing (ABD) 27.5, Lockheed Martin (ABD) 26.4, Northrop Grumman (ABD) 25.9, BAE Systems (İngiltere) 19.8, Raytheon (ABD) 17.1, General Dynamics (ABD) 15.1, EADS (Fransa, Almanya, İspanya) 9.4, Thales (Fransa) 8.9, UTC (ABD) 6.7, L-3 Comm. (ABD) 5.9 milyar dolarlık satış yaptığı görülmüştür.

ABD, tüm ileri kapitalist ülkelerin  toplamından daha fazla askeri harcama yapmaktadır. ABD'nin 2005 yılı askeri bütçesi, terörizme karşı savaşta hedef aldığı  Küba, İran, Irak, Libya, Kuzey Kore, Sudan ve Suriye'nin  toplam harcamalarının 29 katından fazladır.

Irak'ın, askeri harcamalar fonu, 2003 yılı için 1.4 milyar Dolardır. ABD, 2003 yılında kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiasıyla işgal ettiği Irak'ın 273 katı daha fazla askeri harcama yapmaktaydı.

1985-2005 arasında en çok askeri harcamayı yapan 10 ülke şöyle sıralanıyordu:

1. ABD, 2.İngiltere, 3. Fransa, 4. Japonya, 5.Çin, 6. Almanya, 7. İtalya, 8. Suudi Arabistan,

 9. Rusya, 10. Hindistan .

Bush yönetimi, 2004-2010 dönemindeki askeri harcamalar için toplam 2.7 trilyon ABD Doları ayırmayı planlamıştı.

Bu meblağın 2 trilyon 585 milyar Doları Savunma Bakanlığı'na, 116 milyar Doları Enerji Bakanlığı'nın Nükleer Silah Programı'na ayrıldı.

ABD, yeni teknolojilerle, teröre karşı savaşta, 'düşmanı' kitlesel olarak imha edebilecek yeni ve pahalı savaş araçları geliştirirken, aynı teknolojilerle  ABD’ye dönecek asker cenazelerinin sayısını da asgariye indirmeyi hedefledi. Araştırma ve geliştirmenin askerileşmesi, başta sağlık olmak üzere en temel toplumsal ihtiyaç alanlarında yapılacak araştırmaları da ikinci plana itmektedir.

Dev Silah Tekelleri, Dünya'da ABD’nin ulusal güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturabilecek herhangi bir devlet veya örgüt olmamasına rağmen, ABD'nin altı yıl içinde 2.7 trilyon Dolarlık bir askeri harcama yapmayı hedeflemesinin ardındaki güçler kimlerdi?

1950'lerde, ABD'nin bir numaralı otomobil üreticisi General Motors'un başı olan C. Wilson, ABD Savunma Bakanlığı'na getirildiği zaman, General Motors'un  "hükümet üzerinde çok fazla etki sahibi olacağı" yolunda yaygın eleştiriler almıştı. Wilson, bu eleştirilere 'General Motors için iyi olan Amerika için de iyidir.'  yanıtını vererek, Amerikan tekelleri ile Amerikan Hükümeti arasındaki siyasal ortaklığı açık bir şekilde ifade etmişti.

Bugün de ABD yönetimlerini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmekte olan silah tekelleri, 'Federal Hükümetin her ofisindeki sınırsız etkileri' ile kendileri için iyi olanın Amerika için de iyi olacağı yolundaki geleneksel politikalarını sürdürmektedirler. Bu politika, yalnız silah tekellerinin değil, ABD kökenli tüm çokulusluların da politikasıdır. 'Mc Donald’s (Hamburger şirketi), McDonnell Douglas (Boeing grubundan silah şirketi) olmadan yapamaz.' sözü, bunu ifade etmektedir.

ABD askeri harcamaları içinde önemli bir kalem, 2003 yılı için 57 milyar Dolar olan araştırma ve geliştirme harcamalarıdır. ABD'nin yalnızca askeri teknolojiyi ve silah sanayiini geliştirmek için yaptığı harcamalar, Fransa'nın ya da Almanya'nın Dünya'nın en büyük 10 silah tekelinden 7'si ABD kökenlidir. 2003 yılında ABD askeri harcamalarının 70 milyar Dolarlık bölümü, silah tekellerinden silah alımlarına ayrılmıştır. Gelişmiş ülkelerin askeri harcamaları içinde silah alımları, yaklaşık %20-30 oranında yer tutmaktadır. Silah tekelleri, ulusal satışlarının yanı sıra silah ihracatı ile de siparişlerini artırabilmektedirler. 1998-2001 döneminde dünya silah ticareti hacmi 133 milyar ABD Doları olmuştur. Bu dönemde silah satışlarının %68'i gelişmekte olan ülkelere yapılmıştır. Uluslararası silah ticaretinin %46’sı, ABD çokulusluları tarafından yapılmaktadır. Uluslararası silah tekelleri gerek üretimlerinde gerekse ihracatlarında kendi hükümetlerinin her türlü desteğinden yararlanabilmektedirler.

Dünya Ticaret Örgütü Antlaşması'nın 21. Maddesi ile askeri sanayiler ve silah ticareti özel olarak korunmuştur. Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarına göre, bir ülkenin, örneğin sivil havacılığını güçlendirmek için devlet yardımlarına başvurması kurallara aykırı olduğu halde, Pentagon'un askeri uçak üretimi ve ticareti yapan çokuluslu tekellere çeşitli biçimlerde destek aktarması Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırı değildir. Çünkü Madde 21'e göre silah tekellerine yapılan destekler, 'ulusal güvenlik' kapsamında kabul edildiği için, Dünya Ticaret Örgütü kurallarının dışında tutulmaktadır. ABD silah tekelleri, vergi indirimleri, ihracat kredileri, gelişmekte olan ülkelere verilen ve ABD mallarının alımı şartına bağlanan askeri krediler ve hibeler ve benzeri yollarla devlet yardımları almaktadır. Askeri şirketler, işletmeleri için ortalama yaşam yılından daha kısa sürede aşınma payı göstererek üretim maliyetini daha yüksek gösterme hakkına sahiptirler. Devlet peşin ödemelerle de bu şirketlere yardımcı olur. Siparişlerin önemli bölümü, az sayıda tekele, kapalı görüşmeler yoluyla verilir. Bu yardımlar sonucunda askeri tekellerin ortalama kar oranları sivil üretim alanına kıyasla çok daha yüksek bir düzeyde oluşur. ABD vatandaşları her yıl silah satışlarına aktarılan 7 milyar Dolarlık bir devlet desteğini de vergileri ile finanse etmektedir .

ABD Devleti'nin silah siparişlerini alan dev silah tekelleri, bu siparişler için hükümetle sözleşmeler yaparlar. Bu sözleşmelerin hacmi, yapısı ve coğrafi dağılımı Pentagon ile silah tekelleri arasında 'döner kapı' denen bir sistemle pazarlık edilir. Kongre üyeleri silah siparişlerinin kendi bölgelerindeki fabrikalara verilmesi için uğraş vererek, seçmene yeni iş yaratmaya çalışırlar. Silah tekelleri, siparişlerin hacmi, yapısı ve dağılımını kendi çıkarları doğrultusunda etkileyebilmek için siyasi partilere ve Kongre üyelerinin seçim kampanyalarına önemli miktarlarda bağışta bulunurlar. Örneğin 1997 yılında Pentagon’dan 54 milyar Dolar sipariş almış olan ABD silah tekelleri Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti'ye 2.5 milyar Dolarlık bağışta bulunmuşlardır. Silah tekellerinin, ABD’nin Latin Amerika’ya ileri savaş uçakları satmasını engelleyen yasağın kaldırılması için ABD Kongresi nezdinde yürüttüğü lobi faaliyeti, NATO'nun genişletilmesi girişiminin başarıya ulaşması için Lockheed Martin’in Başkan Yardımcısı Bruce Jackson'un ABD Hükümeti'nin NATO Genişleme Komitesi’nin başına getirilmesi, silah tekellerinin, silah ihracatını artırma amacıyla yürüttükleri lobi faaliyetinin yakın tarihteki önemli örnekleridir. Gelişmekte olan ülkelere yapılan silah satışlarının hükümetler tarafından devlet yardımları ile desteklenmesinin yanı sıra, en üst düzeydeki hükümet yetkilileri, adeta bu şirketlerin ihracat pazarlamacıları olarak da faaliyet gösterirler. Örneğin Hindistan ile Pakistan arasındaki sınır çatışmaları ve Keşmir anlaşmazlığı  nedeniyle, her iki tarafın silahlanma yarışına girmeleri, silah tekelleri için çok karlı bir pazar açmış, bu pazarda silah tekellerinin pay alması için ABD ve İngiliz hükümet yetkilileri doğrudan faaliyet göstermişlerdir. 22 Şubat 2002 tarihli Financial Times Gazetesi'nde Hindistan-Pakistan anlaşmazlığına 'çözüm bulmak' amacı ile Hindistan'a gelen ABD ve İngiliz Hükümet yetkililerinin bir yandan da silah satmaya çalıştıkları, hatta İngiliz Dış İşleri Bakanı Jack Straw'ın İngiliz silah tekeli BAE Systems'in ürettiği Hawk jetlerini Hindistan'a pazarlayarak 1 milyar Sterlinlik bir sipariş almaya çalıştırdığı yazılmıştır.

Savaş Bütçeleri İle Neler Çözülebilir?

Savaşa karşı olmak, Dünya'nın 1 trilyon Doları aşan askeri harcamasının yalnızca %25'i ile çevre sorunları ve en yoksul ülkelerin temel sorunları çözümlenebilir.

Erozyon sorununun çözülmesi için, 24 milyar ABD Doları, küresel ısınmanın önlenmesi için 8 milyar ABD Doları, ozon tabakasının korunması için 5 milyar ABD Doları, asit yağmurlarının engellenmesi için 8 milyar ABD Doları, temiz, güvenli enerji için 50 milyar ABD Doları, ormansızlaşmanın engellenmesi için 7 milyar ABD Doları, herkesin okur yazar olması için 5 milyar ABD Doları, Nüfus artışı istikrarının sağlanması için 10.5 milyar ABD Doları, en yoksul ülkelerin borçlarının tasfiyesi için 30 milyar ABD Doları,  temel barınma ihtiyacı için 21 milyar ABD Doları, temel sağlık hizmetleri için 15 milyar ABD Doları, temiz su için 50 milyar ABD Doları, açlığın ve kötü beslenmenin engellenmesi için 19 milyar ABD Doları yeterli olacaktır.

Ancak kaynakların yoksulların barışçı gelişimine ayrılması yerine, savaşa ayrılması ve ekonomilerin askerileştirilmesi daha da hızlanmıştır. Tüm dünyada barıştan yana olan güçlerin karşı çıkmalarına rağmen, ABD hükümeti Irak'ı işgal etmiştir. Bu işgal, petrol ve silah tekelleri başta olmak üzere ulus ötesi sermayenin, gelişmekte olan ülkelerin doğal kaynaklarına el koyma ve dünya pazarlarına hakim olma girişimidir. Savaşa karşı çıkmak, savaşı doğuran ortamı tanımlamayı ve esas olarak bu ortama karşı çıkmayı gerektirir. Ulus ötesi sermayenin kayıtsız şartsız egemenliği anlamına gelen yeni liberal ekonomik yapılanmaya denk düşen küresel siyasal yapılanmanın özellikleri, totalitarianizm  olarak açıklanmaktadır. Bu küresel totaliter sistemin hegemon gücü ise ABD olarak belirmektedir. 'Savaş politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir' ve dünyada her geçen gün yeni bir bölgenin savaşa sürüklenmesi, liberalizmin son yirmi yıldır yürüttüğü bir başka savaşın, yoksula karşı savaşın, misket bombaları ve  'akıllı'  bombalarla sürdürülmesinden başka bir şey değildir.

2016 yılında dünyada silaha harcanan para, 1 trilyon 686 milyar Dolardır!

Obama döneminde silah tekellerinin karları göreceli olarak azalmışken, Trump'ı ABD Başkanlığı'na getiren silah tekellerinin karları %20 artış göstermiştir.

Trump, kendinden önceki başkanların yapmadığını yaparak, ilk defa bireysel olarak ABD savaş sanayisinin pazarlamacısı görevini üstlendi.

Trump’ın bu satış elemanı görevini üstlenmesi, ABD yönetiminin tüm kaynaklarıyla üzerinde çalıştığı, başlatılan  "Buy American" (Amerikan Malı Al!) inisiyatifiyle doğrudan ilgilidir. İnisiyatifin amacı, ABD'nin silah ihracatında özellikle jet uçaklar, İHA'lar, savaş gemileri ve toplarda bulunan sınırlandırmaları hafifletmektir.

Bu adım ABD'nin hem Çin ve Rusya'ya karşı silah ticaretinde bulunduğu liderlik konumunu korumak, hem de ülke içerisinde üretimi artırarak "istihdam" yaratma girişimi olarak sunmaktadır.

Sessiz ve Derinden Giden Ciddi Güç: Çin Halk Cumhuriyeti

2006'dan itibaren sıçramalı bir şekilde artan silah harcamalarıyla, ABD'den sonra dünyanın en yüksek silah harcaması yapan ikinci ülkesi haline gelen Çin HC, bu açıdan artık resmen "soğuk savaş" döneminin SSCB'sinin yerini almıştır.

Milenyumun başında askeri harcamaları ABD'nin 15'te biri kadarken ve altıncı sıradayken, 2016 verilerine göre ABD'ninkinin (611 milyar dolar) üçte birini aşan (215 milyar dolar) askeri harcamalarıyla ikinci sıradadır. Üstelik bu sıralamada kendisine en yakın devlet olan Rusya Federasyonu, onu 69 milyar dolarla son derece geriden takip etmektedir. Afrika'daki nüfuzunu son yıllarda belirgin biçimde arttıran Çin HC, Asya-Pasifik bölgesinde ABD’nin yeni savaş planlarını dikkate alarak yaptığı savaş yığınağıyla özellikle öne çıkmaktadır. ABD Emperyalizminin savaşın bu bölgesinde artırdığı gerilim dikkate alındığında Çin HC’nin önümüzdeki dönemde askeri alanda daha fazla gündeme geleceği açıktır.

Altıncı Silah İthalatçısı: Türkiye

2016 rakamlarına göre 15 milyar Dolar civarındaki yıllık askeri harcama meblağıyla, Dünya'da 16. sırada olan ve Dünya'nın en büyük 6. silah ithalatçısı durumunda bulunan Türkiye de, bunlardan biridir. Üstelik bu meblağ, bir yıl içinde yapılan yüklü anlaşmalarla bariz biçimde artmıştır. Sadece Rusya'dan alınacak S-400 füzelerinin maliyeti 2,5 milyar Dolar olarak açıklanmıştır. Türkiye özellikle 2017'den bu yana militarizasyona ciddi bir ağırlık vermektedir. Sadece Rusya'yla değil, Fransız, İngiliz, İtalyan, Alman ve Amerikan silah tekelleriyle de uçaktan füzeye, tanktan helikoptere milyarlarca dolarlık alım ve ortak üretim anlaşmaları imzalanmıştır.

Bu alanda hızlı ve doğrudan karar verici olmak üzere Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nı kendine bağlayan Erdoğan, “yeni” dönemde Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısına ilk kez başkanlık da etmiştir. Bu toplantının ardından yapılan açıklamada şöyle denmektedir: "Toplantıda, 'Zeytin Dalı Operasyonu'nda ordumuzun ve güvenlik güçlerimizin gücüne güç katan yerli ve milli sistemlerimize yenilerini eklemeye yönelik projeler gözden geçirilerek yeni kararlar alınmıştır. Toplam 9,4 milyar dolar (36 milyar TL) bedeli olan 55 projenin değerlendirildiği  toplantıda, savunma sanayini geliştirme, güçlendirme ve destekleme amaçlı muhtelif yatırım ve iyileştirme faaliyetleri de gözden geçirilmiştir."

Sonuç:

Dünya'daki çocuk ölümlerine, küresel ısınmaya, çevre sorunlarına, Afrika'daki açlığa, yoksulluğa para yok, kaynak yok, ama ölüme, savaşa para çok.

Gezegenimiz, Dünya Barışı, yaşam hakkımız sürekli tehlikededir.

Başta ABD silah tekelleri kendi çıkarları için milyonlarca insanı ölüme sürüklemekten çekinmiyorlar.

Emperyalist güçlerin yanı sıra başta bölge güçleri olmak üzere, özellikle ateş hatlarındaki  tüm kapitalist devletler, savaş bütçelerini ve harcamalarını hızla arttırmaktadırlar.

Bu nedenlerden dolayı BARIŞ mücadelesi güçlendirilmelidir. BARIŞ için mücadele doğası gereği anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir karakter taşımaktadır ve milyonları yığınsal mücadeleye kazandırmak için gerçekçi bir yoldur.


Konuyla ilişkili diğer makaleler