POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 30.07-05.08.2018

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 30.07-05.08.2018

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 30.07-05.08.2018

EKONOMİK VE POLİTİK KRİZDEN ÇIKIŞ YOLU

“Türkiye’deki iflah olmaz kemalist ekonomik kalemler Türkiye ekonomik olarak battı batıyor feryatlarında bulunadursun, Türkiye bu olanakları doğru değerlendirirse bir yandan ABD ve NATO üyesi emperyalist ülkelerin kucağında eskisi kadar oturmaya devam etmeyecek, iki minare arasında beynamaz olacak ve diğer yandan da ülkede ciddi istihdam olanakları oluşacak ve ekonomik krizin aşılmasında kendi çıkarları temelinde taze bir kan sağlanmış olacaktır.

Evet, bırakın batma tehlikesini, Türkiye zaten ekonomik olarak batmış durumda. Önemli olan sınıfın penceresinden bu gelişmelerin nasıl değerlendirileceğidir.
Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye ilerici ve devrimci güçlerinin ve de özellikle sosyalist ve komünistlerin yaklaşımı nasıldır, nasıl bir bakış açısı geliştirirler, nasıl değerlendirirler?”

Geçen hafta yayınlanan 19 No’lu BÜLTEN’i bu cümlelerle bitirmiştik. Öncesinde Türkiye’nin BRICS ülkeleri ile girdiği ekonomik angajmanlar ve bunun paralelinde Çin, Rusya ve Hindistan’dan, ama özellikle Çin’den beklenen finansal destek üzerinde durmuştuk. Buradan yola çıkarak bu gelişmelerin nasıl ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçlar doğurmaya gebe olacağını bu haftaki BÜLTEN’imizde ele alalım istedik.

Evet, taze finans kaynaklarının yaratılması ülke ekonomisinin içine girdiği krizin etkilerinin en azından geçici olarak toplumsal yaşama yansımasını engelleyebilir veya erteleyebilir. Bu bir gerçek. Bizim asıl tartışmak istediğimiz konu, öyle olsa dahi, yeni yatırımlar ve istihdamlar sağlanacak olsa dahi, bu ögelerin sınıfın durumunda nasıl etkileri olacağı ile ilgili.

Türk “Sol”unda en yaygın düşünce “ekonomik kriz derinleşiyor, bu sınıf mücadelesini keskinleştirecek ve bizi devrime yaklaştıracak” düşüncesi gibi düz mantık bir düşüncedir. Bu doğru olmamakla birlikte tam tersi olan ülkede yeni yatırım ve istihdamların gerçekleştirilmesi de sınıf savaşımını “bitirecek veya sönümlendirecek” koşullar sağlamaz.

TC Devleti hızla ilerlediği ekonomik bataktan çıkabilmek için yöneticileri vasıtasıyla yeni “ittifak” ilişkilerine giriyor. Bunu yaparken eski ve kalıcı ittifaklarını da daha fazla destek verebilmeleri için sıkıştırmayı hedefliyor. Ne ki, bizi ilgilendiren sadece konunun bu yanı değil. Sınıfın durumu, işsizlerin, yoksulların, emekçilerin yaşam koşulları yeni yatırım ve istihdam koşullarında nasıl olacak ve bunun sınıf savaşımına yansıması nasıl olabilir.

Yeni yatırımların gerçekleşmesi ve istihdamın artması işçi sınıfı ve emekçilerin yaşam koşullarında bir değişiklik getirmeyecek. İşgücü sömrüsü ve paralelinde patronların kazancı daha da artacak. Patronların daha az ücret ile daha fazla üretim yaptırma ilkesi nedeniyle işçi sınıfının sosyal yaşamı rahatlamayacak tam tersine daha da daralacak. Bu uygulamalar karşısında işçi sınıfının haklarına sahip çıkmasını engellemek için sendikal, demokratik, yani, ekonomik ve sosyal hak aramalarının engellenmesi için işçi sınıfının örgütlenmesi üzerindeki kısıtlamalar sürecek. Reformist ve burjuvazi ile uzlaşmacı sendikalar gündemde tutulmaya çalışılacak. Bütün bu uygulamaların da tepki ile karşılanmaması için ülke Sıkıyönetim kararnameleri ile yönetilmeye devam edilecek.

Diyeceksiniz ki, “madem kapitalistler yeni yatırımlar yapıp istihdam olanakları yaratıyorlar, bu etmenler normalde işçi sınıfının yaşamını ve çalışma koşullarını olumlu yönde etkilemez mi?” Normalde evet ama kapitalist rekabet ve sömürü koşullarında hayır! Uluslararası ticarette rekabet olanaklarını daha da artırmak, yapılan yatırımları ve sonucunda üretimleri ihracata yönelik bir ekonomik sistemde değerlendirmek ve dolayısıyla ithalat ile ihracat arasındaki makası kapatmaya çalışan bir burjuva devleti, işçinin sömürü ve yaşam koşullarını iyileştirmez. Tam tersine sömürüyü azgınlaştırır ve yaşam koşullarını kısıtlar.

TC, yeni yatırımlara yönelirken askersel sanayi alanındaki yatırımlara öncelik veriyor. Bu faktör, TC’nin dünyada ve özellikle bölgede emperyal amaçları ile sıkı sıkıya bağlı bir stratejidir. Dolayısıyla bugüne dek teknoloji ithal eden bir ülke olan TC, Çin ve Rusya’dan satın alacağı veya kiralayacağı teknoloji ile yerli üretimi artırmayı ve bu ürünleri dış pazarlara satmayı hedefliyor. Özellikle savaş endüstrisinde bu yola girecek bir TC bölge için daha büyük bir tehlike arzetmeye aday bir ülke olacaktır. Bu durumun oluşması TC açısından yeni bir niteliksel durumdur. Bugüne dek ABD ve NATO TC’ye bu olacağı tanımadığı için şimdi şansını Rusya ve Çin ile denemektedir. Onlar da uluslararası siyasi dengeler açısından bu “ihtiyaca” yanıt vererek emperyalist blok içinde bir yarılma yaratmaya yatkın gözüküyorlar. Yani ateşe körükle gidiyorlar.

Barış, demokrasi, bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm güçlerinin bu koşullarda görevleri bir yandan zorlaşıyor, diğer yandan ise kolaylaşıyor. TC’nin yeni projesini uygulamak için uyguladığı faşizan baskı ve diktatörlük koşullarında mücadele etmenin zorlukları göz önüne alınarak, yeni mücadele ve örgüt biçimleri yaratarak toplumun ve özellikle sınıfın en kılcal damarlarına kadar girecek kalıcı örgütlenmeler ve çalışmalar gerçekleştirmek ise başarının anahtarı olacaktır.
Üst düzeyde siyasetler arasında oluşturulacak iş birlikleri veya parlamenter mücadele ile sınırlı stratejiler ve de sadece günlük protesto eylemleri ve açıklamaları ile şekillenecek çalışma tarzı günümüzün ihtiyaçlarına yanıt vermeyeceği gibi tasfiyeciliğin devamından başka bir anlama gelmeyeceği aşikardır. İşçi sınıfının politik örgütünün rotasını çizdiği, rejim ile çelişkisi olan en geniş güçleri bir araya getirecek, sınıfsal anlamda işçi sınıfının öncülüğünde ve çekirdeğini sınıf örgütlenmesinin oluşturacağı kitlesel bir direniş hareketinin oluşması, il, ilçe, semt, mahalle ve sokak temelinde, işyeri, fabrika, tersane, maden ve rafineriler özelinde stratejik bir çalışmanın yürütülmesine bağlıdır. TC’nin ekonomik ve politik krizden başka çıkış yolu yoktur.


Konuyla ilişkili diğer makaleler