POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 10.02.-16.02.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 10.02.-16.02.2020

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 10.02.-16.02.2020

SURİYE'DE "DENİZ BİTTİ"!

İdlib gündemi, yoksulluğun yarattığı travmalar ve intiharlar, siyasetteki iç polemikler gündemin ilk sıralarındaki yerlerini koruyor. İdlib konusunda Erdoğan’ın Suriye rejimine yönelik Şubat ayını işaret ederek yaptığı tehditler sürerken, Suriye Ordusu'nun İdlib’teki ilerleyişi sürüyor.

Erdoğan yaptığı son açıklamada Suriye Ordusunun TSK gözlem noktalarını kuşattığını ve buna sessiz kalmayacaklarını, Suriye’yi “terör örgütlerinden ve rejimden temizleyeceklerini” belirtmiş ardında da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmüştü. Bu ve benzeri tehditler Rusya destekli Esad güçlerini durdurmadığı gibi ilerlemelerini de hızlandırmaya başladı. Gelen son bilgilere göre Esad güçleri Halep’in İdlib sınırında bulunan son yerleşim yerlerini de AKP destekli gruplardan temizledi. Konuyu görüşmek üzere Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bugün Moskova’da olması ve Rus yetkililerle görüşmesi bekleniyor. Bu görüşme öncesinde de Rusya, “Biz Türkiye ile her konuda anlaşmak durumunda değiliz” açıklamasında bulundu. Yine Rusya’dan yapılan bir diğer açıklamada ise İdlib’den sivillerin tahliye edilmesi için ek koridorların oluşturulduğu belirtildi ki, bu da Erdoğan ve Türkiye’ye İdlib’e yönelik saldırıların devam edeceği mesajını içeriyor. Bu gelişmeler yaşanırken, İdlib de sıkışan Türkiye ve bağlı gruplar çıkış arıyor. Londra'dan Arapça yayın yapan The Levant News'un haberine göre, İdlib bölgesinde bulunan en güçlü selefi örgütlenme olan El Nusra’nın (HTŞ) kendisini fesh edeceği ileri sürüldü. Bu iddianın doğrulanması halinde, Soçi mutabakatı kapsamında Türkiye’ye verilen radikal unsurları temizleme görevinin yerine getirildiği görüntüsü yaratılmaya çalışılacak. Ancak daha önce pek çok kez isim değişikliğine giden HTŞ, yeni bir isim ile aynı ideolojik yapı altında varlığını sürdürmeye çalışacak. Konuya ilişkin bir açıklama da Esad’ı destekleyen İran’dan geldi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Türkiye yönetimine seslenerek Suriye konusunda imzalanan Soçi Mutabakatı'ndan vazgeçilmemesi gerektiğini, ayrıca Suriye çözüm süreci ile ilgili müzakerelerin devam etmesi gerektiğini vurguladı.

Son iki haftada TSK 13 mensubunu Suriye topraklarında kaybetti. Bunun ana nedeni sözkonusu "Gözlem" Noktalarının Suriye Ordusu'nun özgürleştirdiği toprakların içinde kalmış olması ve basına sızan haberlerden anlaşılacağı üzere bu "Gözlem" Noktalarından Suriye Ordusu'na defalarca ateş açılmış olması. Erdoğan, Suriye Hükümeti'ne Şubat sonuna kadar "Gözlem" Noktalarının gerisine çekilme ültimatonu veriyor ama deyim yerindeyse "kimi kimin evinden kovuyor"? Asıl Suriye topraklarından çekilmesi gereken TSK'dır. Bu "Gözlem" noktaları Soçi Mutabakatına göre İslami Terör örgütlerinin İdlib'den çekilmesi sürecinde işlev görecekti. Neki, bu terör örgütleri İdlib'den çekilmediler ve Suriye Ordusu İdlib'e girerek onları temizlemeye başladı. Dolayısıyla "Gözlem" Noktalarının zaten hiç bir işlevi kalmamıştı. Suriye Ordusu kendi topraklarını özgürleştirdikçe ve bu "Gözlem" Noktaları özgürleşen toprakların ortasında kaldığı sürece burada akla uygun olmayan bir durum var demektir. Bu durumda "Gözlem" Noktaları ve TSK'nın kurduğu üsler Suriye topraklarında işgal noktaları niteliğini taşımış oluyor.

 

"DARBE" TEHLİKESİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan Pakistan gezisi dönüşünde uçakta basın mensuplarına herhangi bir darbe durumunda kendi deyimiyle "milletin" sokaklara dökülerek darbeyi engelleyeceğini içeren açıklamalar yaptı. "Bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü" diyesi geliyor insanın. Ancak anlaşılıyor ki bu söylem yeni bir senaryonun başlangıç ateşiymiş. Çünkü AKP-Saray Rejiminin boyalı ve yalancı basını bunun ardından hemen konuyu ele almaya başladı. Örneğin, Yeni Şafak kalemşörlerinden Yusuf Kaplan "Geliyorum diyen tehlike: Darbe!" başlıklı bir makale kaleme aldı.

Kendisi şöyle buyuruyor:

"28 Şubat darbesinde de, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimimizde de perde arkasından gözardı edilemeyecek roller oynayan ABD’deki sözümona “düşünce” kuruluşu Rand Şirketi Türkiye hakkında bir rapor yayınladı.

Darbeci Rand Şirketi’nin Türkiye Raporu’nda açık açık darbe çığırtkanlığı yapılıyor!

DARBECİ RAND ŞİRKETİ YİNE DEVREDE!

Raporda, Türkiye’nin parlamenter rejimi terkedip kısmen de olsa başkanlık sistemine geçmesiyle birlikte yaşanan yapısal değişikliklerin yol açtığı sonuçlar eleştiriliyor ve “demokratik muhalefet” hatırlatması yapılması dikkat çekiyor!

15 Temmuz’un en önemli sonuçlarından biri, askerî gücün yapısının silbaştan değiştirilmesi ve askeriyenin baştan sona yeniden yapılandırılması olmuştu.

İşte Millî Savunma Üniversitesi bu çerçevede faaliyete geçirilmişti.

Raporda Millî Savunma Üniversitesi de eleştiri oklarının yöneltildiği kurumlardan biri Rand Şirketi’nin!

Türkiye’de ne olup bittiği, nelerin nasıl gittiği, Rand Şirketi gibi sicili bozuk, demokratik olmayan operasyonların hazırlandığı, pişirildiği, servis edildiği bir şer-şirret şebekeyi ilgilendirmez!

Aşağılık bunlar!

Dünyayı babalarının çiftliği gibi yöneten, cehenneme çeviren şımarık Yahudi gücünün şımarık çocukları bunlar!

RAND ŞİRKETİNİN RAPORLARI VE UŞAKLARI!

Dünyaya masa başından nizam vermeye çalışıyorlar! Kelimenin tam anlamıyla haydut bunlar!

Bunlara, yayınladıkları raporlara itibar edenler, ses çıkarmayanlar bunların dünya ölçeğinde rol üstlendikleri cinayetlerin, yıkımların suç ortaklarıdır!

Bu pespaye adamlar, “demokratik muhalefet”in gücüne dikkat çekerek ülkemizin güvenliğini, sosyal barışını tehdit eden darbe çığırtkanlığı yapan, provokatif raporlar yayınlayan bu aşağılık adamları deşifre edip mahkûm etmek yerine bunların sözcüsü ve gözcüsü gibi hareket eden ülkemizdeki sözümona aydınları, aydın bozuntularının şiddetle kınıyorum.

Bu ülkede ne kadar çok satılık türedi türedi öyle!

Dikkatli bir göz, ülkemizi karıştıran, ülkede darbe yapılmasına yol açan kişilerin içimizdeki bu pespaye satılık adamları kullanarak bu darbeleri yaptıklarını görmekte zorlanmayacaktır.

Başından itibaren bu ülkede darbeler hep sözümona sivil güçlerin desteğiyle gerçekleştirilmiştir!

Bütün darbelerin pazarlamacılığını medya yaptı, gazeteler çarşaf çarşaf yalan, sahte “irtica” haberleri üretti masa başında!

SOSYAL MEDYADAKİ BİNDİRİLMİŞ KITALARA DİKKAT!

Darbeleri hazırlayan, provokasyon yapan Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet manşetlerini unutmadık!

Darbeleri alkışlayan Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet manşetlerini de unutmadık!

Şimdi bu darbeci medyanın beli biraz kırıldı gibi ama sosyal medyada “bindirilmiş kıtalar” gibi provokasyon üstüne provokasyon yapan şer-şirret türediler türedi!

Türkiye’de laik-dindar gerilimi oluşturarak darbelere zemin hazırlayacak türden sosyal medya provokasyonlarının takibe alınması, sosyal barışı tehdit edecek, dinamitleyecek provokatif girişimlerin derhal durdurulması için gerekli ve hızlı adımların atılması gerekiyor.

Bu kez ülkeyi sosyal medyada üretilen yalan ve sahte görüntülerle, yalan haberlerle kaosa sürüklemeye çalışacaklar!

Kamusal mekanları, kitlesel mekânları, stadyumları, sokakları ısındırmaya, insanları sokağa dökmeye çalışacaklar “sosyal medyanın bindirilmiş kıtaları”!

Daha fazla uzatmak istemiyorum yazıyı...

Felâket tellallığı yapmıyorum. Sorumluluğumu, uyarı yükümlülüğümü yerine getiriyorum.

Yeni bir darbenin ayak sesleri her yerden işitiliyor!

Hükümeti her bakımdan hazırlıklı olmaya, halkımızı ise dikkatli ve müteyakkız olmaya, basireti elden bırakmamaya davet ediyorum."

Bu yazıda CUMHURİYET Gazetesi operasyonu konusunda açık vermesi ve SOSYAL MEDYA konusunda daha baskıcı yöntemler önermesi bir yana, aslında kendisi yeni bir senaryonun kendi deyimiyle "bindirilmiş kıtalar" görevini yerine getiriyor. AKP-SARAY Rejimi seçmen ve dolayısıyla oy kaybediyor. Aşağıya gidiş tüm hızıyla sürüyor. Ekonomik Kriz daha da belirgin hale geldikçe bu aşağıya gidiş daha da hızlanacak. Şimdi bütün mesele AKP-SARAY Rejimi çöküp gitmeden ülkede "darbe" adı altında bir kargaşa daha yaratmak ve AKP-SARAY Rejimini ayakta tutmak. ABD'de AKP-SARAY Rejimine alternatif Koalisyon çözümleri üreten ve destekleyen merkezler var iken, AKP-SARAY Rejimini destekleyen merkezler de mevcut. Sonuçta ABD kendisine kimin daha iyi itaat edeceğine bakar. Anlaşılan bu rekabet şimdi "darbe" tartışmaları eşliğinde sürdürülecek. Asıl demokratik çözüm devrimci alternatifin güçlendirilmesi ile mümkün olacaktır. Burjuvazinin ayak oyunlarını ve senaryolarını bozacak ana unsur işçi sınıfı öncülüğünde yükselecek siyasi mücadele olacaktır.

 

DİSK KONGRESİ'NİN ARDINDAN...

DİSK 16. Kongresi'ni geçtiğimiz hafta sonu icra etti. Kongrenin belki en olumlu yanı, 15. Kongrede Birleşik Metal-İş ile DİSK Merkezi arasında baş gösteren çatışma ve çelişkilerin bertaraf edilmiş olmasıdır. Değilse, İyi Parti temsilcisi ve CHP Genel Başkanı'nın konuşmaları ile başlayan bir kongreye işçi sınıfının sendikal örgütünün kongresi denemez. DİSK bıraksın, siyasal alanda burjuva-demokratik ittifakları, hatta burjuva ittifakları, burjuva siyasal güçleri kendi aralarında geliştirsinler. DİSK'ten beklenen tüm bu siyasal senaryoların dışında kalarak işçi sınıfının öz gücüne dayanarak sınıfsal anlamda sendikal örgütlenmenin geliştirmesidir. Sınıf savaşımının en ufak direnişten başlamak üzere sahipsiz bırakılmamasıdır. Sınıf alanında ekonomik ve demokratik mücadele yürüten irili ufaklı derneklerin, bağımsız sendikaların güçlerinin bir kanala akıtılmasıdır. İşçi sınıfı mücadelesi yükselir ve sokağa taşarsa ancak bir baskı aracı niteliğine kavuşabilir. Değilse burjuva partilerine kürsü görevi görmek DİSK gibi savaşkan bir geleneğe sahip örgütün görevi değildir.

DİSK'in yeni seçilen yönetimine, AKP-SARAY Rejiminin gerilediği ve ekonomik krizin faturasının her gün daha fazla işçi, emekçi ve yoksulların sırtına yüklenmeye çalışıldığı dönemde büyük görevler düşmektedir. Umarız yeni seçilen DİSK yönetimi yükselecek olan sınıf mücadelesine sendikal önderlik konusunda gerekli duyarlılığı yerine getirerek görevini yapacaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler