POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 04.11-10.11.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ 04.11-10.11.2019

POLİTİKA’DAN GEÇMİŞ HAFTAYA BAKIŞ  04.11-10.11.2019

İNTİHARLAR BİR ALARMDIR

Geçtiğimiz hafta içinde ilkin İstanbul Fatih'te dört kardeş siyanürle intihar etti. Yetmedi hafta sonu Antalya'da bir baba dokuz aylık işsizlikten sonra eşini ve iki küçük çocuğunu ölüme sürükledi ve intihar etti.

Bu vakıa da siyanürle gerçekleşti. Normalde bu iki olay karşısında ülkenin ayağa kalkması gerekirdi. Bu toplu intiharlar toplumun içinde olduğu durumu çıplak bir şekilde yansıtan birer sinyaldir.

Kolay mı bir kardeşin çaresizlik sonucunda diğer üç kardeşi dahil kendisini ölüme sürüklemesi? Hele bir babanın eşi ve iki çocuğunu çıkmaza girerek öldürmesi. Bu eylemi gerçekleştirmek için insanların nasıl bir ruh hali içinde olması gerekir? Bu olguyu ülkemizde kendisine demokrat, devrimci, sosyalist, komünistim diyen tüm kurum, kuruluş ve kişiler değerlendirmek zorundadır. Bu yaşananlar kimine göre sosyal haklar, kimine göre demokrasi, bize göre de sınıf mücadelesi açısından hassasiyetle ele alınmalıdır. Gerekli sonuçlar çıkarılmalı ve harekete geçilmelidir.

Biz bu konuda gerekli dikkatin gösterilmediği görüşündeyiz. Demokrat çevreler arasında dahi bu olaylar neredeyse birer adi kriminal olay veya psikolojik sorun sonucunda gerçekleştirilmiş ölümler olarak değerlendirilmiştir. Değilse gerek İstanbul'da, gerekse Antalya'da duyarlı devrimci ve demokrat yurttaşların, kurum ve kuruluşların olay mahaline giderek gerekli tepkiyi göstermeleri gerekirdi. En başta belediyeler olmak üzere, odalar, sendikalar, siyasi muhalefet partileri bu konuda ses vermeli, müdahil olmalıydı.

Bizce önümüzdeki süreçte bu ve buna benzer çaresizlik olayları yaygınlaşacaktır. Bugünden toplumun patlama noktasına geldiği görülmelidir ve insanın en hassas olduğu kendi canına kıyma konusunda bu denli ileri giden sonuçların değerlendirmesi doğru yapılmalıdır. Bu bir alarm durumudur, bizler de alarm durumuna geçmeliyiz.
 

ERDOĞAN'IN ABD ZİYARETİ

ABD Başkanı Trump 9 Ekim Suriye "harekatı" vesilesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'a tüm diplomatik söylemleri aşan bir mektup yolladı. Biz bu mektubu hemen yayınladık. Saray ise bu mektubu önce ört bas etti. Ne zaman ki, mektup basın yoluyla yaygınlaştı, bu konuda açıklama yapma gereği hissetiler. Mektubun diline benzer diplomasi dışı bir dille konuyu ele aldılar. Önce "mektubu yok sayıyoruz" dediler, sonra "iade edeceğiz" dediler. Mektup üzerinde Saray sözcüleri ve bizzat Cumhurbaşkanı polemikler geliştirdiler. Trump ile telefon görüşmeleri yaptılar. "Gidelim mi gitmeyelim mi" tartışmaları yürüttüler ve sonunda gitmeye karar verdiler. Herhalde mektubu bizzat elden götürüp iade edecekler. Demedikleri bir bu kaldı ama bunu da söylerlerse hiç şaşırmamak lazım.

İşin özü Türkiye dış politikasının ABD ile Rusya arasında sıkışmışlık halidir. ABD Türkiye'yi kıskıvrak elinde tutmaktadır ve bunun birtakım polemiklerle üstünün örtülmesi mümkün değildir. Türkiye'nin içerde ekonomik ve politik olarak bir kriz durumunda olması böylesi popülist yöntemler ile aşılacak türden değildir.

Erdoğan asıl SDG ile ABD arasındaki ilişkiler konusunu görüşmek, F 35 meselesini görüşmek ve ekonomik finansal destek alabilmek için Trump'a gidiyor. Neki, biliniyor ki ABD'yi asıl yöneten Trump değil askersel sanayii kompleksi ve onun temsilcisi Pentagon'dur. Nasıl ki Erdoğan da devletin dediklerinin dışına çıkamayacak durumdaysa.

ABD aklınca SDG'yi kullanıyor, SDG de ABD ile taktiksel ilişkiler kuruyor. Bu hiç bir şekilde ABD'nin NATO müttefiki Türkiye'den vazgeçeceği anlamına gelmiyor. Nasıl ki Rusya da çıkarları doğrultusunda SDG ile ilişkilerini geliştiriyor ancak diğer yandan Türkiye ile olan çıkar ilişkilerinden dolayı Kuzey ve Doğu Suriye hava sahasını Türk savaş jetlerine kapattırmak için adım atmıyorsa. "Tavşana kaç, tazıya tut" taktiği devam ediyor.

Türkiye kendi içindeki demokrasi sorununu çözmeden, komşularıyla savaş hali yerine barış politikalarına geçmeden, kendi halkları ile barışıp eşit hakları yerine getirmeden ne ekonomik sorunlarını çözebilir, ne de gerçek bağımsızlığını elde edebilir. ABD, Rusya ve AB arasında bir pinpon topu gibi oraya buraya atılmaktan kurtulamaz. Ne Putin ile Soçi veya Moskova'da görüşmeler, ne Trump ile Washington'da buluşmalar, ne de ikisiyle de yapılacak sık telefon görüşmeleri bu gerçeği değiştiremez.

Türkiye işçi sınıfının devrimci hareketi ve Kürt devrimci demokratik özgürlük hareketinin birleşik yığınsal mücadelesinin yaratılması ülkede barış, demokrasi, bağımsızlık ve özgürlük yönünde değişimin tek güvencesidir. Anahtar çözüm Washington'da değil ülke topraklarındadır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler