Paris Komünü Ve Fransız Şair Arthur Rimbaud

Paris Komünü Ve Fransız Şair Arthur Rimbaud

Fransız Şair Arthur RimbaudÇoğu edebiyat otoritelerinin Fransız Şair Arthur Rimbaut ile ilgili ortak görüşü şudur: “Rimbaud’dan sonra ne yazılabilir?”(*) (Bu) soruyu XX. yüzyıl şairleri yanıtlayamadı. Bakalım XXI. Yüzyılın şairleri ne yapacak? Fakat Rimbaud’un bir özelliği daha vardır, O da, bir şair, bir aydın olarak 1871, Paris Komünü sırasında işçilerin yer aldığı barikatların ardında toplumsal aydınlanma için, demokrasi için, hak ve adalet için emekçilerle birlikte savaşım vermiş olmasıdır.

Evet, Arthur Rimbaud bir yazın adamıdır, bir şairdir. Dünya şiirini temelden etkileyen, kendisinden sonraki şairleri ve şiiri büyük ölçüde ileriye taşımış ve toplumun, daha çok da işçi, emekçi kesimin, yoksulluğunu, en ince ayrıntılarına dek ele alan, yoksunluğun, adaletsizliğin, yine o iki yüzlü monarşinin yüzüne çarparcasına şiirlerini biçimlendirmiştir. Yazdığı her bir dize, krallığa, büyük toprak sahiplerine ve sınai kuruluşlarını, madenleri ellerinde bulunduranlara karşı sıkılmış birer kurşun niteliğindeydi.

Rimbaud, “On altı buçuk yaşında “Kâhin’in Mektupları” adıyla bilinen iki mektubunda “Ben Bir Başkasıdır” diye yazarken, bununla Tanrı’yı, dünyayı ve insanı değiştirmek istediğini çok iyi biliyordu. Şairin ikinci kitabı, “İlluminations.” O yaşlarda bile dönemin toplumsal yapısını çözmüştü. Artık onun için sömürülen kesimin karşısındaki saldırganları oluşturan sömüren kesimi, burjuvaziyi, kurulu sistemin en korkunç, en acımasız maskesiyle ülkede varlığını sürdürdüğünü görüyordu. Savaşları onların çıkardığını, fabrikadaki üretimin, çalışma koşullarının giderek zorlaştırıldığını, tüm bunları onların düzenlediğini biliyordu. Silah üretiminin ise, kendi egemenliklerini sağlamlaştırmak için kurdukları aşikârdı. Bu noktada eğitime, bilime, aydın, entellektüel bireylere ne kadar iş düştüğünün farkındaydı. Kendisi bunları bir ödev olarak kabul ederek, daha çok yazma, üretme çabası içindeydi. İşte, ‘düzyazı şiirinin temellerini de bu dönemde ortaya koydu. Şair, o dönemin en güçlü şairlerinden olan Charles Baudelaire için ise: ‘şairlerin tanrısı’ derdi.

Rimbaud, ‘Serseriler’ isimli şiirinin girişi şöyle başlıyor: “Ey şu sıcak şubat sabahı! Saçma yoksulluk anılarımızı canlandırmaya geldi zamansız Güney rüzgârı, genç yoksulluğumuzu.”

‘Kent’ te ise şunları dillendiriyor: “Kentin planında olduğu kadar evlerin döşemelerinde ve dış görünüşlerinde  de bütün  bilinen beğeniler umursanmadığı için, çağcıl olduğu sanılar ham bir anakentin geçici ve hoşnutsuzluğu pek aşırı olmayan bir hemşerisiyim. Hiçbir boş inanç anıtının izlerini göremezsiniz burada. En basit anlamlarına indirgeniyor sonunda aktöre ve dil!.” Türk şiirinde alışık olmadığımız bir biçim hakim Rimbaud’un şiirinde. Çünkü ‘nesir şiir’ örnekleri bizde çok az denenen bir türdür nedense. Bu türde şiirin içeriği daha gerçekçi, vurucu bir anlatım kazanıyor. Tarihsel süreçler, zaman, insan olgusunun değer olarak sahiplendiği deneyimsel yaşanmışlıklar bana göre nesir şiirde çok daha kalıcı hale geliyor... Ülkemizde içinde yaşadığımız şu üç beş yıllık kıyım politikaları, öldürümler, katliamlar, hırsızlık, yolsuzluk ve adalet kavramlarının içeriklerinin boşaltılması belki de ‘nesir şiir’ ile daha çarpıcı bir yapıyla toplum algısına sunulabilir. Bizde ne yazık ki edebiyat, şiir, öykü, roman hala ciddi bir uğraş olarak henüz kabul görmüyor. 76 milyonluk bir ülkede şiir kitaplarının 500, 1000 adet bastığını söylersek sanırım yeterli kanıtı da sunmuş oluruz. Çünkü çoğu yazanlar, okumadan, öğrenmeden, Çağdaş Dünya şiirinin evrelerinden habersiz üretmeye(!) çalışıyorlar. Ayrıca, tamamen ticarete dönük yayınevlerinin düzenledikleri “ödüller” de bu çarpık gelişime adeta çanak tutuyor. Bir takım edebiyat dergileri de bu çarpıklığın önemli bir başka ayağını oluşturmaktadır.

Arthur Rimbaud bir dahi miydi?

Ben Bir Başkası İsimli biyografik şiir kitabının çevirisini, yine kendisi şair olan, Özdemir İnce yapıyor. -Bütün Düzyazı Şiirleri- Yazarın titiz bir çalışma sonucu ortaya çıkardığı bu yapıt hak ettiği yeri buldu mu, bilemiyorum. Ama, Fransız şair Arthur Rimbaud’u bu kitapta tüm yönleriyle tanımak mümkün. İşte o aynı kitabın bir yerinde şair için şunlar yazıyor: “1875 yılında 21 yaşında şiir yazmayı bıraktı; çünkü sözün simyasını keşfetmiş, şiiri tamamlamış ve sessizliğe erişmişti. Sonra yaşamak için, yaşamın kimyasını keşfetmek için, 1880 yılında Afrika’ya gitti.” Gerçekte dünya şiiri burada üstün bir yetenekle, devrimci bir deha ile karşı karşıya geliyordu. O nedenledir ki, bizler bu gün yüz yıla yakın bir zamandır hala onun bıraktığı eserleri okumaktayız. “Klasikler” dediğimiz zaman ilk akla gelen isimler arasında olması az bir şey olmasa gerek.

Şairin Ölümü

Arthur Rimbaud’un ilk şiir kitabı Cehennemde Bir Mevsim, 1873’te yayımlandı. Bir yıl sonra basılan ikinci kitabı, İlluminati ‘un ardından şair şiir yazmayı bırakarak, İskenderiye, Kıbrıs, Habeşistan ve Yemen’e gitti, ticaretle uğraştı. Aşırı morfin tüketimi ve hızla yayılan bir kanser nedeniyle  37 yaşında Marsilya’da öldü. Şairin öldüğü Conseption Hastanesi’nin avlusunda şöyle bir levha vardır: “Aden’den gelen şair JEAN ARTHUR RİMBAUD yeryüzü serüveninin son bölümünü 10 Kasım 1891’de BURADA tamamladı.”

*-Arthur Rimbaud/ Bir Başka Ben/ Bütün Düzyazı Şiirleri/ Çeviren Özdemir İnce/ İmge Yayınları.


Konuyla ilişkili diğer makaleler