Maya Tuttu Tayfun!

Maya Tuttu Tayfun!

Evet... Tayfun’suz bir yıl devirdik. Zaman çabuk geçiyor ama acılar dinmiyor, kayıplarımızın yeri telafi edilemiyor. Özellikle ruhunu, fiziğini, yaşamını mücadeleye vermiş, belirli sorumluluklar üstlenmiş arkadaşlarımızın yokluğu her gün, günlük yaşamda karşımıza çıkıyor, kendini hissettiriyor. 

İnsan zamanla monotonlaşıyor, olguları kanıksamaya başlıyor. Bazı arkadaşlarımızın üstlendiği görevlere o kadar alışıyoruz ki, onlar aradan çıksa karşılaşacağımız zorlukları ancak onları yitirdiğimiz zaman fark ediyoruz. Bu aynı zamanda arkadaşlarımızın değerleri ile de ilgili bir konu. Bazen yaşarken ve aramızdayken arkadaşlarımızın değerini yeteri kadar bilince çıkaramıyoruz.

Amacımız edebiyat yapmak değil. Ancak bu yaşanmışlığı da ele almadan asıl konuya girmek mümkün olmadı.

Geçen yıl Tayfun’u kaybettiğimizde, onun insani özellikleri, güçlü yanları ve zaafları konusunda arkadaşlarımız, dostları yazılarında değindiler. Kuşkusuz ki bu özellikleri önemli Tayfun’un. Ama asıl Tayfun’u Tayfun yapan neydi ? Onun insanlara, doğaya, hayvanlara olan sevgisinin altında yatan gerçek kişilik neydi ? Kürt ulusal sorunu konusundaki hassasiyeti, Kemalizm konusundaki ilkesel tutumu, Komünizm idelerine bağlılığı, özgür bir Türkiye ve dünyaya olan özlemi değil miydi? Kısacası Tayfun bir komünist olduğu için bütün bu olumlu özelliklerin taşıyıcısıydı. Diyeceksiniz ki, komünist olmayıp da liberal olsaydı farklı mı olurdu? Kuşkusuz farklı olurdu. Sadece çevreci olsaydı dahi farklı olurdu. Çünkü Tayfun’un komünist kişiliği, doğaya, insana, hayvanlara ve topluma olan bakış açısının temelini oluşturuyordu. Tayfun olaylara sınıfsal açıdan bakıyordu ve bu bakış açısını o denli içselleştirmişti ki, yaşamın farklı alanlarına yansıyordu. 

Tayfun çok iyi bir insan, dürüst, ilkeli ve güvenilir bir insan olduğu için komünist oldu. Tüm yaşamını komünizm idelerine ve mücadeleye adadı. Ama aynı zamanda Tayfun komünist olduğu için de  dürüstlük, ilkelilik ve güvenilirlik özelliklerini topluma sundu, mücadelemize sundu, örnek oldu. 

Tayfun’un anısını mücadelemiz içinde yaşatmanın tek doğru yolu, onun uğruna yaşamını verdiği hedeflerin yaşama geçmesine katkıda bulunmaktır. Ankara’ya Kürt halkına karşı uygulanan imha savaşına dur demek ve Ortadoğu’yu bir kan gölüne çeviren emperyalist savaşa karşı sesini yükseltmek için gitmişti. Demek ki öncelikle BARIŞ mücadelesini güçlendirmek için, Kürt halkı ve Ortadoğu halkları üzerindeki baskıların son bulması için savaşacağız, yeni mevziiler kazanacağız.

Tayfun’un can verdiği, Ankara Katliamı’nın uygulandığı mitingin adı EMEK-BARIŞ VE DEMOKRASİ Mitingi idi. Demek ki emek ve demokrasi mücadelesi de barış için mücadele gibi sınıf mücadelesinin birer ögesidir. Yani, demokrasi mücadelesine, emek mücadelesi kavramına burun kıvırmayacağız. Emek, barış ve demokrasi mücadelesinin kitleleri bilinçlendirmek ve hareketlendirmek, daha ileri hedeflere yönelik hazırlama işlevinin önemini yadsımayacağız.

Emek-Barış-Demokrasi mücadelesini daha da ilerletmek, onu SAVAŞSIZ ve SÖMÜRÜSÜZ bir TÜRKİYE ve DÜNYA mücadelesine bağlamak için bugün durduğumuz noktadan, daha nelere ihtiyacımız olduğunu tespit etmeliyiz. 

Öncelikle bütün bu mücadeleleri yürütecek, yönetecek işçi sınıfının politik örgütünün, Türkiye Komünist Partisi’nin o yeteneğe kavuşmasını sağlamamız gerekiyor. Bunun için partinin nitel ve nicel olarak güçlenmesi, özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Aynı zamanda, Kürt devrimci demokratik ve özgürlük hareketi dahil, tüm devrimci güçlerin birliğine ve ortak cephesini yaratmamız gerekiyor. Bu hedeflere ulaşmak için işçi sınıfı içinde kök salmamız gerekiyor, fabrikaları, üretim merkezlerini mücadelemizin odak noktaları haline getirmemiz gerekiyor. Gençlik ile bağlarımızı güçlendirmemiz ve gençliği işçi sınıfının savaş yolunda, devrimci mücadeleye kazanmamız gerekiyor. Gerekiyor da gerekiyor... Gereksinimler bitmez. Bu hedeflere ulaştığımızda önümüze çıkacak yeni görevleri başarmak için yine daha fazla çalışmamız, mücadeleyi yükseltmemiz gerekecek. Yaşamını sınıf mücadelesi ile özdeşleştirmiş insanlar için durum böyledir. Elde edilenle yetinemezsin, sürekli yeniye, bir ileri aşamaya yönelmek zorundasın. 

Tayfun da mücadeleye böyle bakıyordu. Politika gazetesini planlarken daha 2011 yılında bu konuda birkaç arkadaş ilk tartışmaları yürütürken bu gazetenin yukarıda belirlenen hedeflere ulaşmak için bir işlev görüp göremeyeceğini tartışıyorduk.  Biçim, boyut, içerik konusunda, sesleneceğimiz kitle açısından farklı görüşleri bir projede birleştirmeye çalışıyorduk.  Tayfun maalesef gazetenin işlevinin pratiğe yansımasını belli bir aşamadan sonra göremedi. Ama bizce onun da mutlu olacağı bir aşamaya ulaştık. Binlerce okuyucumuz, yüzlerce dağıtıcımız ve sonucunda gazete etrafında bir çevre oluştu. Sadece varolan çevremiz değil... o çevremizi de aşarak daha geniş, daha güçlü bir çevre oluştu. Siyasi görüşlerimizi devrimci güçler ve sınıf içerisinde yaygınlaştırma işini becerdik. Becerdik demek ki, bugün tartıştığımız ve geçen yıl hiç gündemimizde olmayan görevler, bugün güncel çalışmalar olarak gündemimizi oluşturuyor. Erkan Baş arkadaşın röportajında dile getirdiği gerçeği bizim açımızdan böyle anlamak lazım. Ama sadece o mu ? Soma’dan bize yöneltilen sorular, İnşaat işçilerinin direnişlerinden gelen olumlu tepkiler, Cerattepe direnişinden telefonla arayıp da bize fikir soran direnişçilerimizden ve Bursa metal-otomotiv işçileri arasından bize ulaşan arkadaşlar tarafından “Politika Gazetesi sendikal örgütlenmemizde ve sarı sendikalara karşı mücadelemizde bize yol gösteren önemli kaynak” olarak niteleniyor. DİSK yöneticisi bir arkadaşımız, “Politika Gazetesi, çalışmalarımda en çok yararlandığım yayın” diyebiliyor. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. HDP vekil ve yöneticilerinden, farklı devrimci kuruluşlardan, avukat ve akademisyenlerden aldığımız olumlu tepkilere burada girmiyoruz. Eğer, CHP’li ilerici demokrat bir vekil dahi bizimle özel olarak görüşerek belirli yazılarımız konusunda tartışma gereksinimi duyuyorsa, Hak-İş, Türk-İş ve DİSK işkolu sendikalarında sendika yöneticileri bizimle konuşma gereği hissediyorsa, direnişlerde, yerel halk toplantılarında AKP’ye oy vermiş işçi ve emekçiler ile temas noktaları yaratabilmişsek, bu bizim için Tayfun adına sevindirici aşamaya geldiğimizi gösteriyor. 

Evet Tayfun! Maya tuttu! Şimdi senin de fiziken aramızda olsan birlikte yapacağımız tartışmaları sensiz yürütüyoruz. Bundan sonra ne yapmamız gerekiyor, önümüzdeki aşama ve görevler nelerdir... Tam bunları tartışırken TKP MK’nın KADRİ EROL YOLDAŞ KOMÜNİST HAMLESİ çağrısını bir arkadaş çıkardı toplantı masasının ortasına koydu. Ötesi var mı Tayfun?

Politika Emek Kollektifinden Yoldaşların


Konuyla ilişkili diğer makaleler