Mültecilerin Sağlık Hizmeti Erişimine Kısa Bir Bakış

Mültecilerin Sağlık Hizmeti Erişimine Kısa Bir Bakış

 Mülteciler ve Sağlık

Son zamanlarda her yerde göçmenlerle ilgili haberler almaya başladı. Hangi kanalı izleseniz, hangi basılı medyayı okusanız, hangi internet haber kanalına baksanız mutlaka göç, göçmen, mülteci gibi konular gündemi yoğun şekilde oluşturmakta.

Hatta zaman zaman halkların asıl sıkıntısı olan ekonomik zorluklar göçmenlik sorunu ile iktidarın yönlendirmesi gündemden düşürülmeye, gözleri farklı noktalara çekmeye hatta bu kanalla ırkçı-faşist duyguların kabartılması ile çözülme eğilimi gösteren yandaş kitlelerin tekrar konsolide edilmesine çalışılmakta olduğu gözlemlenmektedir.

Sınıf hareketleri gözüyle bakıldığında olayın yine sermaye yararına olduğu, zorunlu göç etmiş halkların da yine ezilenler ve sömürülenler safında olduğu tüm çıplaklığıyla ortadadır.

Bu sayıda göç sorununun daha çok sağlığa erişimde ki zorlukları boyutundan değerlendirmeye çalışacağız.

Ama öncelikle tanımlara açıklık getirmek gerek.

Ülkemizde az bilinen ya da karıştırılan önemli bir konu da mülteci, sığınmacı, ve göçmen, kaçak göçmeni tanımlayan kavramlardır. Nedir mülteci, sığınmacı, göçmen, kaçak göçmen...

Mülteci kimdir?

Bir göç türü olan mültecilik; “dini düşünce, etnik grup, siyasi görüş gibi nedenlerle ülkelerinde güvende olmadıklarını düşünen ve bu nedenle ülkelerini terk eden veya ülkelerinden çıkmaya zorlanan, zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişilerdir.”(Sever, 2012:53) Başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından 'kabul' edilen ama bu ülkenin korumasından yararlanamayan yabancıya mülteci denir.

Sığınmacı kimdir?

“Sığınmacı, kendi ülkesinde haklı nedenlere dayanan işkence görme korkusu bulunan ya da silahlı çatışma ve şiddet olayları nedeniyle yaşamı tehlikede olan, bu yüzden de bir başka ülkeden mülteci statüsü isteyen kişi”dir

“Sığınmacı” mülteci statüsü almaya yönelik başvurusu henüz karara bağlanmamış kişiler için kullanılan bir terimdir. Aynı zamanda henüz başvuru yapmamış veya başvurusu hakkında yanıt bekleyen kişiler de sığınmacı olarak tanımlanır. Başvuru adil bir şekilde incelenene kadar “zulüm olan yere geri göndermeme” ilkesi gereğince sığınmacı, geri göndermeme ilkesinden ve insanca muamele standartlarından yararlanma hakkına sahiptir.

Göç nedir:

Göç; ‘bir kişinin veya bir grup insanın uluslararası bir sınırı geçerek (dış göç) veya bir devlet içinde yer değiştirmesidir (iç göç). Süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir.’ Düzenli göç (Yasal Göç) veya Düzensiz göç (Yasadışı Göç) olarak da tanımlamalar var.

Göçmen kimdir?

Göçmen; mülteci tanımında bulunan nedenlerin dışında, çoğu zaman ekonomik gerekçelerle, ülkesini gönüllü olarak terkederek başka bir ülkeye, o ülke yetkililerinin bilgi ve izni ile yerleşen bir şekilde yer değiştiren başka bir ülkede en az 12 ay kalanlar göçmen olarak değerlendirilmektedir kişidir.Yani göçmen, kendi ülkesindeki yaşam şartlarını yeterli bulmadığı için kendince daha uygun gördüğü başka bir ülkeye daha iyi bir yaşam standardı amacıyla gidip yerleşen kişidir. Bu bağlamda zorlama olmadığı ve daha iyi yaşam için göç edildiğine dikkat etmek gerekmektedir.

Pasaportu, pasaport yerine geçen belgesi ya da vizesi olmaksızın başka ülkeye giren, sınır ihlalleri yapan, yabancı ülkede ikamet veya çalışma izni olmaksızın ya da söz konusu izinlerin süresi bittiği halde sürelerini uzatmaksızın o ülkede ikamet eden veya çalışan yabancılara ise kaçak göçmen tanımlaması yapılır.

Bütün bu tanımları yaptıktan sonra asıl konumuza dönecek olursak, bir şekilde tanımlaması ne olursa olsun bu insanların evrensel insan hakkı olan sağlığa erişim hakkında yaşadıkları sıkıntılara değinmek istiyorum.

Sağlık hakkı, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de “yaşam hakkı” çerçevesinde kabul görmüş evrensel bir haktır. “Herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık ve güveni için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır” ifadesi yer almaktadır.

Sığınmacı ve mültecilere yönelik sağlık hizmetleri ülkeden ülkeye değişmekle birlikte gelişmiş ülkeler de dâhil olmak üzere istenen düzeyde değildir. Sığınmacı ve mültecilere bakıldığında sağlık ve sosyal hizmetlerden yararlanmalarının temel aracının vatandaşlık ya da oturma hakkının kazanımlarıyla ilişki olduğu görülmektedir. Mülteciler dünya çapında danışmanlık, temel sağlık hizmetleri ve koruyucu hizmetler, tanı, tedavi olanakları ve ilaca erişim konusunda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Uluslararası hukuka göre, mülteciler ve sığınmacılar diğer tüm bireyler gibi, herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkından yararlanmalıdırlar.

Özetle, savaşlar, çatışmalar, iklim değişikliği insanları yerlerinden yurtlarından koparmaktadır. Göçe zorlanma sağlığın sosyal belirleyicilerini olumsuz yönde etkilemektedir. Mültecilerin sağlıkları tehdit altındadır. Çoğunlukla sosyal hakları elde edebilecekleri bir statüleri yoktur. Tüm dünyada sosyal devletin tavsiyesiyle sağlık bir hak olmaktan çıkartılmış sağlık hizmetleri ticarileştirilmiş, metalaştırılmış ve talep eksenli örgütlenmiştir.

Sağlık hizmetine ihtiyacı olan birinin öncelikle bu gereksinimi algılayıp bakım isteğine dönüştürerek sağlık hizmeti arayabilmesi ve hizmete erişip kullanabilmesi gerekmektedir. Bunun için sunulan hizmetin yaklaşılabilir, kabul edilebilir, kullanılabilir, karşılığı ödenebilir ve uygun olması gereklidir. Buna karşılık hizmeti kullananların algılayabilme, arayabilme, ulaşabilme, ödeyebilme, kullanabilme gibi muktedirliklerinin olması gerekir. Bu yazıda mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimlerini bu kavramsal çerçevede anlatmaya çalışacağım.

Sağlık Hizmetlerine Erişim Ne Demektir?

Kelime kökeni olarak erişim; yaklaşmak, ulaşmak, bir yere girmek, kullanma fırsatı ya da hakkına sahip olmak olarak tanımlanır (Canadian Oxford Dictionary,1998). Türk Dil Kurumu erişimi hedef tüketicilerin pazara sunulan bir mal ya da hizmete, pazarın ulaşım koşullarında erişebilme düzeyi olarak tanımlamaktadır (İktisat Terimleri Sözlüğü,2004). Erişebilirlik ise, herhangi bir ürünün, servisin, hizmetin, teknolojinin ya da ortamın engelliler ve yaşlılar dahil olmak üzere herkes tarafından ulaşılabilir ve kullanılabilir olmasını ifade etmektedir (KAMİS web sayfası).

Sağlık hizmetlerine erişim ise karmaşık bir kavramdır. Çoğu zaman sağlık hizmetlerinin kullanımı olarak tanımlanır. Hizmete erişim de finansal, örgütsel, sosyal ya da kültürel engeller kişilerin hizmeti kullanımını engelleyebilir. Erişim fırsatlarla ilgilidir. Algılanan sağlık bakım gereksinimlerine ulaşma ve bakım alma fırsatı olarak da tanımlanır. Erişim de eşitlik deyince toplumda birbirinden gereksinim sosyoekonomik statü, kültür, dil ve din açısından farklı tüm gruplar hesaba katılmalıdır. Kullanım ise bu fırsatların görünür hale gelmesidir.

Göç ve Sağlık Tartışmasında Paradigma Değişikliği ve Mültecilerin Sağlık Hizmetlerine Erişimi

Uluslararası Göç Örgütü (UGÖ), göç ve sağlık tartışmasında bir paradigma değişikliğinden söz etmektedir. Buna göre, geleneksel bakış açısında, göç ederek gelenlerin dışlandığı, hastalıkların kontrolüne ve göç edenleri kabul eden toplumların korunmasına odaklanan bir yaklaşım vardır. Bu nedenle standart tarama testleriyle bulaşıcı hastalıklara yönelik erken tanı çalışmaları yürütülmektedir. UGÖ modern yaklaşımda göçmenlerin sağlık ve sosyal açıdan korunmalarını ve eşitsizliklerin azaltılmasını hedefleyen bir yaklaşım olduğunu bildirmektedir.

Mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimi dendiğinde birinci basamak sağlık hizmetlerinde sunulan korucuyu, erken tanı, tanı ve tedavi edici hizmetleri ikinci ya da üçüncü basamak yataklı tedavi kurumlarında sunulan erken tanı, tanı tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri işaret edilmektedir. Sağlık hizmetleri anlık, akut, acil sorunlara yanıt verebilmelidir. Ancak bu yeterli değildir. Çünkü sağlığın korunması sağlıklılığın sürdürülmesi bir yandan sağlığın sosyal belirleyicilerinin insanca bir yaşam sürdürmeyi olanaklı kılacak düzeyde olmasını gerektirir.

Mültecilerin Sağlık Hizmetlerine Erişimlerinin Önündeki Engeller

Bu engeller sadece mali kısıtlılıklar değildir. Ulaşım, mesafe, hizmetlere ilişkin bilgi eksikliği, kültürel farklılıklar, yüksek riskli davranışlar, agresif tedavi yaklaşımları, tedaviye uyum, hasta hekim iletişimi, yetersiz sağlık güvencesi gibi değişkenlerde etkilidir. Yerinden edilmiş kişilerin sağlık hizmetlerine erişimini de hizmetlerin yakınlığı, ücretsiz hizmet ve ilaç sağlanıp sağlanmaması belirleyebilmektedir. Coğrafi erişim yüksekte olsa mali yetersizlikler, bilgi eksikliği ve karar süreçlerine katılım sorunları sağlık hizmetlerine erişimi olumsuz etkilemektedir. Özellikle kamp alanlarında coğrafi erişim yüksektir ancak yerinden edilmiş kişiler tekrar kendi evlerine ya da kamp dışı mekanlara yerleştirildiklerinde erişimin belirgin bir şekilde düştüğü gözlenmektedir.

Mültecilerin sağlık hizmeti kullanımlarını değerlendirmek için sağlık bakımı alınan düzenli hizmet kaynağı olan bir yerin varlığı, aşılar ve vb. koruyucu sağlık hizmetlerine erişim, erken tanı testlerinin yapılabiliyor olması, son 12 ayda doktor muayenesi, son 12 ayda acil servis başvurusu , ayaktan bakım hizmetleri , reçetelenen ilaçların kullanımı , seçilmiş tıbbi durumlarda yataklı tedaviye erişim, cerrahi tedaviler, maliyetler nedeniyle hizmet almama ,etnik köken ve yoksulluk gibi değişkenler kullanılmaktadır.

Yabancılar ve uluslararası koruma kanununun 91.maddesine dayanılarak hazırlanan geçici koruma yönetmeliği ile ülkemize 28.04.2011 tarihinden itibaren gelen Suriyeliler ‘Geçici Koruma Statüsü’ ne alınmıştır. Geçici koruma altına alınanlara verilecek sağlık hizmetlerine dair esaslarda; Göçmen sağlığı merkezlerinde birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri aşı ve diğer koruyucu sağlık hizmetleriyle, üreme sağlığı hizmetleri sunulduğu ifade edilmektedir. Bu hizmetlere erişim için SGK provizyonu alınması gerekmektedir. SGK provizyonu alınamayan hastaların ise sadece acil sağlık hizmetleri ile halk sağlığını tehlikeye düşürebilecek bulaşıcı ve salgın hastalık durumlarında birinci basamak sağlık hizmetlerinden kimlik beyanına göre faydalanacakları belirtilmektedir.

Mülteciler İçin Düzenlenen Sağlık Hizmetleri Talep Eksenli Kurgulanmıştır

Geçici koruma statüsü Suriyeli mültecilere diğer ülkelerden gelen kişilerle karşılaştırıldığında sağlık hizmetlerine erişim konusunda göreceli olarak daha fazla olanak sağlamaktadır. Ancak mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimi talep eksenlidir. Nüfus tabanlı bütünlüklü, kapsayıcı, diğer hizmetlerle eşgüdümün sağlandığı bir biçimde örgütlenmemiştir. Özellikle kırsal bölgelerde geçici tarım işçiliği yapan mültecilerin hizmete erişimi sorunludur. Sadece hissedilen sağlık gereksinimlerinin talebe dönüşme olasılığı vardır ancak her hissedilen gereksinim talebe dönüşmemektedir. Gereksinimin talebe dönüştürmemenin arkasında işsizlik, sosyal güvencesizlik, yoksulluk, hizmete uzaklık gibi etmenler genel olarak gereksinim farkedilse de talebe dönüşmesini engellemektedir. Bu etmenlere ek olarak mültecilerin gerekli kimlik belgelerinin olmaması sağlık hizmetlerinin işleyişine ve haklarına ilişkin bilgi sahibi olmamaları, topluma yük olma ya da damgalanma kaygıları, sınır dışı edilme korkusu ve Türkçe bilmemeleri de hizmete erişimin önünde engel oluşturmaktadır.

Mülteciler Sağlığın Sosyal Belirleyicileri Açısından Dezavantajlıdır

Sağlık; sağlık hizmetlerinden ibaret değildir. Sağlığın sosyal belirleyicileri bireylerin ve toplumların sağlığın temel belirleyenidir.

Sonuç olarak sağlıklı bir toplumdan söz edebilmek için yerleşik topluluklar ya da mülteciler açısından öncelikle baskı, ayrımcılık sömürü ve marjinalleştirmenin ortadan kaldırılması gerekir. Göçmenlerin sağlık eşitsizliklerinin ortadan kaldırılabilmesi için genel olarak sosyal eşitsizliklerin eliminasyonu gerekir. Mülteciler sağlığın sosyal belirleyicileri bakımından dezavantajlı durumdadır. Sağlığı tehdit eden risklere daha açıktırlar. Türkiye ‘ye sığınmış ya da buradan Avrupa da ki ülkelere geçiş yapmaya çalışan Suriye dışındaki ülkeden gelen kişiler için bir düzenleme yapılmamıştır. Sağlık hizmetlerine erişimleri de emek piyasasındaki performansları üzerinden ve tümüyle cepten ödeme ile gerçekleşme durumundadır.

Sağlık hizmetlerine erişim sadece teknik değil sosyal ve politik bir meseledir ve sağlığın tüm vatandaşlar için hak olarak tanımlandığı bir çerçevede mültecilere eşit vatandaşlık haklarının tanınacağı koşullarda nitelikli, eşitlikçi gereksinimleri temel alan bir sağlık hizmetine erişim ancak sosyal devletin yeniden inşasıyla mümkündür. Mültecilerin daha insancıl bir yaşam sürdürebilmelerinin ve sağlığın sosyal belirleyicilerinin iyileştirilebilmesinin temelinde toplumsal dayanışma yatmaktadır.

Peki ucuz işgücü olarak görülen göçmen işçilerin sağlığını neler belirler?

Kısaca özetleyecek olursak, işçi sağlığı işçinin hayır deme kapasitesine doğrudan bağlıdır. Günlük barınma, beslenme, ısınma gibi temel gereksinimleri tehdit altında olan çalışanların işyerindeki çalışma koşullarına itiraz edebilmeleri neredeyse mümkün değildir. Bu nedenle birçok ülkede yapılan araştırma göstermiştir ki göçmenler çalışma yaşamında en çok adaletsizliğe ve ayrımcılığa uğrayan gruptur. Göç nedeniyle ortaya çıkan istismar, malnütrisyon (kötü beslenme), bulaşıcı hastalıklar ve ruh sağlığı sorunları göç edilen ülkedeki işçi sağlığı ve güvenliği sorunlarıyla birlikte sadece işçileri değil ailelerini ve içinde yaşadıkları toplulukları da etkiler. Kadın göçmen işçiler ve göçmen işçilerin çocukları sağlık etkilerine karşı özellikle savunmasızdır. Bu konuda yeterince kayıt olmamasına ve araştırma yapılmamasına rağmen dünya genelinde morbidite (hastalık olma durumu) ve mortalitenin (ölüm ve ölümlülük durumudur) başlıca nedenlerinden biridir. İşverenlerin ve hükümetlerin kaçak göçmen işçiler sayesinde sağladıkları ekonomik avantajlar göçmen işçilerle ilgili uluslararası ve ulusal yasal düzenlemelerin sınırlı olmasına neden olmaktadır. Neoliberal ve muhafazakar politikalar ışığında geliştirilen ve neredeyse feodal dönemdeki kölelik düzenini aratmayan yeni çalışma rejimleri göçmenlerin hak talep etmelerinin önündeki en büyük engellerdir. Göçmen işçiler çalıştıkları ülkelerde işverenler için ucuz iş gücü olarak hükümetler içinde ekonomik büyüme için önemli bir kaynak olarak görülür. Sermaye sahipleri göçmen işçilerin çalışma saatlerini, yapacakları iş miktarını ve istihdam edecekleri süreyi istedikleri gibi yönetebilirler. Sermaye, göçmen işçileri üretimde bir makine dişlisinden bile daha kolay değişebilecek bir bileşen olarak görmektedir. Ekonomik büyüme ya da tam tersine kriz dönemlerinde göçmen işçilere olan ihtiyaç farklılaşmaktadır. Kriz dönemlerinde de göçmen işçilere ihtiyaç duyan sektörler olduğundan neoliberal ekonomistler belli bir düzeyde kaçak göçmen işçinin ülkenin ekonomik büyümesi üzerinde olumlu etkileri olduğunu iddia etmektedir. Göçmen işçiler göç edilen ülkenin yerli işçileri tarafından işsizliğe neden olan ve maaşları ucuzlatan bir tehdit olarak görülürler. Bu tehdit bazen hükümet politikalarıyla kullanılan ikiyüzlü bir araca da dönüşür. Örneğin, Güney Kore de 1980 sonrası neoliberal politikalar doğrultusunda ihracata yönelik sanayileşme hayata geçirilmiştir. Aynı dönemde Güney Kore işçi sınıfının mücadelesi sonucunda önemli haklar elde edilmiş, Koreli işçilere ödenen ücretler yükselmiştir. Bu nedenle hükümet ücretlerin düşürülmesi amacıyla göçmen işçilere ülke kapıları açmış, göç eden işçiler de iş kanunlarından yararlanmadıkları, sendika, grev, toplu sözleşme haklarının olmadığı, güvencesiz çalışan, yerli işçilerin üçte biri oranında ücret aldıkları bir kölelik sisteminde çalışmışlardır. Birçok bölgede her iki işçi grubu arasındaki ekonomik çıkar çatışmaları milliyetçiliği besleyen bir muhafazakarlığa yol açarak işçiler arasında ciddi bir bölünme yaratıp işverenler için tercih edilen ama göçmen işçilerin yaşam koşullarını daha fazla ağırlaştıran bir etmen olan ayrımcılığa neden olmaktadır. Aynı iki yüzlü tutum Türkiye ‘de de Suriyeli çalışanlar için söz konusudur. Savaş sonrasında göç etmek zorunda kalan Suriyeliler ülke için ekonomik bir yük olarak görülürken aslında 2006-2015 arasında Suriye’ ye ihracat düzenli olarak artmıştır. Ayrıca Türkiye ‘ de de sermaye Suriyeli göçmenleri artı değeri artıracak önemli bir kaynak olarak görürken işçi sınıfı ve yoksullarda bu durum endişe yaratmaktadır.

Göçmen işçiler ister ekonomik nedenlerle gönüllü ister savaş ve çatışma nedeniyle zorunlu olsun her durumda ülkesindeki koşullardan memnun olmayan ve bu koşullarla ilgili güçlük yaşayan kişilerdir. Her ne kadar göç ettikleri ülkeye göç etmeyi başarabilmiş sağlıklı kişiler olsalar da sağlık sorunları açısından duyarlılaşmış en riskli gruplardandır. Dolayısıyla sağlık sorunları yaşama olasılıkları daha yüksektir.

Toplumsal Cinsiyet Göç ve Sağlık

Göçmen sağlık sorunundan bahsederken toplumsal cinsiyetçiliğin etkilerine değinmeden olmaz. Özetle, bugün dünyada göç edenlerin hemen hemen yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet sağlığın temel belirleyicilerinden biridir ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri göç sürecinde kadınların, LGBT bireylerin sağlığını doğrudan etkilemektedir. Göç edilen ülkede toplumsal cinsiyet kadının yasal statüsünü, işgücü piyasasında konumlanışını, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimini daha çok etkilemektedir. Göçmen kadınların düşük ücretli, kayıt dışı ekonomi için çalışma veya işsiz olma ihtimali erkeklere göre daha fazladır. Buna ek olarak göçmen kadınlar gittikleri ülkede cinsiyetçi iş bölümüne dayanan istihdam olanaklarına sahiptir. Genellikle bakım verici veya ev hizmetlisi olarak çalışmaktadırlar. Bugün dünyada 67 milyon ev hizmetlisinin 11 buçuk milyonunu göçmenler oluşturmaktadır. Bu 11 buçuk milyon göçmenin 8 buçuk milyonu kadındır.

Göç süreci özellikle çatışmalı ortamlarda cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin arttığı dolayısıyla cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH) riskinin arttığı bir süreçtir. Zorunlu göç gündelik hayatın kesintiye uğramasıyla beraber riskli cinsel davranışları beraberinde getirmektedir. Partnerlerinden ayrılan mültecilerin ve göçmenlerin çok eşli yaşamaya başlamaları CYBH riskinin artırmaktadır. Buna ek olarak göç sonrası sağlık ve sosyal hizmetlere erişimde sorun yaşamak ayrımcılık, dil ve kültür farklılıklarından dolayı dışlanma ,CYBH’nin tanı ve tedavisini geciktirmekte ve kronik komplikasyonlara neden olmaktadır.

Sonuç kimse isteyerek ailesinden, sevdiklerinden, doğduğu topraklarından ayrılmaz. İnsanlar var olduklarından bu yana göç etmektedirler. Dolayısıyla göç normal bir süreçtir; göçü bir trajedi haline getiren savaşlar, çatışmalar, toplumdaki eşitsizlikler ve ayrımcılık mekanizmalarıdır. Özellikle ekonomik göçmenler ve mülteciler sağlığın sosyal belirleyicileri ve salık eşitsizlikleri bakımından oldukça dez avanatajlı gruplardan biridir. Buna ek olarak toplumsal cinsiyet faktörü göç süreci ve karşılaşılan engelleri kadınlar ve LGBT bireyler için daha da zorlaştırmaktadır. Geldikleri toplumdan hali hazırda eşitsiz konumda olan kadınlar ve LGBT bireyler göç ettikleri ülkede genellikle bu eşitsizlikleri daha derin bir şekilde deneyimlemektedirler.

Sağlığın sosyal belirleyicileri olan barınma, beslenme, eğitim, iş, çevre koşulları asgari şartlarda olmadığı sürece kadın ve LGBT göçmenler ve mülteciler için tam bir sağlıkta iyilik halinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Sağlık hizmetine erişimin önündeki engeller için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Buna ek olarak özellikle birinci basamak ve koruyucu sağlık hizmetlerinin nasıl örgütlendiği, kadın ve LGBT göçmenler ve mültecilerin sağlığını doğrudan etkilemektedir. Çünkü toplum tabanlı ve ücretsiz olmayan, başvuru temelli birinci basamak sağlık hizmetleri, kadın ve LGBT göçmenler ve mültecilerin sağlık hizmetine erişiminin önündeki engeller düşünüldüğünde bu hizmetlere en çok ihtiyaç duyan topluluklar için çoğunlukla erişilebilir değildir.

Sonuç olarak toplumsal cinsiyet, sağlığın temel belirleyicilerindendir. Göçün sağlık üzerine etkilerini saha iyi anlayabilmek ve göçmenlerin sağlığını geliştirebilmek için toplumsal cinsiyet bakış açısına ihtiyaç vardır. Göç eden kadınların LGBT bireylerin sağlık hizmetine erişiminin önündeki dil, ücret, mahremiyet, damgalanma korkusu, sağlık çalışanlarının ayrımcı tutumu vb. engelleri toplumsal cinsiyet duyarlı bakış açısıyla ortadan kaldıracak politikalar üretilmelidir. Politika yapıcıların mülteci dostu akıl ile düşünmeleri kadınların ve LGBT bireylerin karar alma mekanizmalarına dahil edilmesi çözüme yönelik politika geliştirmeyi sağlayacaktır. Buna ek olarak sağlığın sosyal belirleyicileri bağlamında eğitim, iş, barınma vb. koşulların kadın ve LGBT göçmenler için nitelikli ve eşit olarak sağlanması gerekmektedir.

Kısaca kapitalist toplum düzeninde emekçilerin sağlığa ulaşımında ki sorunların daha zorlusu göçmen işçi ve mülteci kitleler için kaçınılmaz bir olgudur.

Bu da ancak örgütlü mücadelenin içinde yer almalarıyla çözüme doğru yol alacaktır. Göçmenler ve mülteciler, iktidarın, iktidarda kalma aracı olmaktan çıkması ile evrensel olarak tanımlanan sağlık haklarından yararlanabileceklerdir.

KAYNAKLAR:

  1. https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/2953-multeci-siginmaci-gocmen-nedir

  2. http://www.sihhatproject.org/Belgeler/01.Tan%C4%B1mlar.pdf

  3. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/218480

  4. https://tr.boell.org/tr/2020/05/18/gocmen-ve-multecilerin-pandemi-gunlerinde-turkiyede-saglik-hizmetlerine-erisimi

  5. Karadağ ve Altınbaş, 2010:56

  6. Buz, 2004:144

  7. blog.radikal.com.tr

  8. Toplum ve Hekim/cilt33/s:4-5


Konuyla ilişkili diğer makaleler