Kent Dayanışma Örgütleri, Kent Savunmaları ve Yaşam Buluşması

Kent Dayanışma Örgütleri, Kent Savunmaları ve Yaşam Buluşması

Kent Dayanışma Örgütleri, Kent Savunmaları

Kent savunma hareketinin ülkenin her köşesinde güçlü destek bulması yeni bir olgu gibi görünse de gerçek böyle değildir.

Ekolojik-ekonomik-demokratik talepleriyle halklar kendi haklarını savunmak üzere yüzbinlerce kişi olarak yan yana gelmiş ve zorlu mücadelelere imza atmışlardır.

Yeni kuşağın kafasında milat Gezi direnişi olarak yer etmişse de gerçek biraz daha farklıdır. Kent savunma hareketlerinin öncüsünün işçi sınıfı olduğu gerçekliği kısa bir araştırmayla görülecektir.

Yerel Yönetimlerde Halkın Söz ve Karar Sahibi Olması Kaçınılmazdır

1965 yılının 10 Mart günü Gelik işçilerinin kıdem, ehliyet, liyakat zamlarının tüm işçilere uygulanması talebiyle greve çıkması kısa sürede tüm havzaya yayılmıştı. Direniş bölgede yaşayan tüm insanların yaşam hakkı savunmasına dönmüştü.

11 Mart günü Kozlu maden işçileri de greve katılınca, hükümet, deniz piyadeleri ile işçilere saldırmış, çıkan çatışmalarda iki işçi (Mehmet Çavdar ve Satılmış Tepe) öldürülmüştü. Onlarca işçi ve asker de yaralanmıştı.

13 Mart günü Bolu’dan gönderilen 10 bin asker Zonguldak ve Kozlu’nun tüm giriş çıkışlarını tutmuştu. Yayın yasakları konmuş, bölge denizden de kuşatılmıştı.

Tüm halk tek vücut olmuş hükümetin bu saldırganlığına direnmişti.

15 Aralık 2009’da başlayan tekel işçileri direnişi de benzer karakterdedir. Ankara’da başlayan direniş tüm ülkeye yayılmış ve tüm halkın desteğiyle büyümüştür. Büyük işletmeler küçük şehirlerin yaşam kaynağı olarak görülmektedir. Buradaki bir kayıp tüm kent insanlarını etkiler. Bu yüzden halk birlik ve beraberlik içinde, işçilerin direnişini bir kent savunmasına dönüştürmüştür.

Soma katliamını anımsayalım. Soma katliamı sadece bir işyeri cinayeti değildi. Sadece bir işyeri direnişi olarak da kalmadı. Başta Soma olmak üzere tüm ülkeyi saran bir karşı duruşun örgütlenmesine neden oldu.

Soma katliamı, işçi emeğinin yoğun sömürüsünün ortaya çıkardığı bir katliamdı. Soma’daki maden şirketleri, tüm bölgeyi maden sahasına döndürerek bölgedeki tarım arazilerini kullanılmaz durumda bırakmış, köylülere maden işçisine dönüşme dışında bir şans kalmamıştı.

Maden şirketlerinin aşırı kazanç hırsı her yerde ekolojik dengeleri yerle bir edip yaşam alanlarını gasp eder. Artvin-Certattepe’de yaşanılan da budur.

Kent Savunma Hareketleri Ne İstiyor?

Kent savunma hareketlerinin örgütlenme biçiminin yerel forumlar üzerinden geliştiğini deneyimlerimizle biliyoruz. Her bireyin eşit söz sahibi olduğu, bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının bileşen-destekçi olarak yer aldığı, doğrudan demokrasinin işlerliğini koruduğu muhalif karekterli mücadele biçimi olarak geniş kesimlerden destek alarak büyümeye devam eden yapıların önünün açık olduğu fark ediliyor.

Ülkenin her köşesinde, farklı taleplerle insanlar yaşam alanlarını iktidar destekli yağmacılığa karşı korumak üzere örgütleniyorlar.

Derelerin Kardeşliği Platformu, Anti-Nükleer Platform, İstanbul Kent Savunması ya da sokak-sokak örülen Özyönetim çalışmaları fikir olarak biri birinden uzak değildir.

Dünyanın her yerinde, halklar, merkezi idarenin baskısını kırabilmek için yerel yönetimlerin söz ve karar sahibi olmasını istiyor.

AB ülkeleri içinde yaşayan halkların bu talepleri YEREL YÖNETİMLERİN ÖZERKLİK ŞARTNAMESİ olarak düzenlenmiştir. Bunun nihai bir biçim olmadığı açıktır.

Ancak incelenmesi ve ülkemizde uygulamaya sokulması için iktidara baskı yapılması da zorunludur. İktidar bir yandan Özyönetim taleplerine tanklarla saldırırken, diğer yandan AB ülkeleriyle Yerel Yönetimlerin Özerk olmasını görüşmektedir.

Türkiye AB’nin Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesini görünüşte imzalamış, ancak metnin ruhunu oluşturan temele ‘’çekince’’ koymuştur. Türkiye’nin koyduğu tüm çekinceler, Bakanlar Kurulu kararıyla kaldırılabilecek hukuki yapıya sahiptir.

Türkiye’nin Çekinceleri

Türkiye, yerel makamları doğrudan ilgilendiren planlama ve karar süreçlerinde kendilerine danışılması; yerel yönetimlerin iç örgütlenmelerinin kendilerince belirlenmesi; yerel olarak seçilmiş kişilerin görevleriyle bağdaşmayacak işlev ve faaliyetlerinin kanun ve temel hukuk ilkelerine göre belirlenmesi; vesayet denetimine ancak vesayetle korunmak istenen yararlarla orantılı olması durumunda izin verilmesi; yerel yönetimlere kaynak sağlanmasında hizmet maliyetlerindeki artışların mümkün olduğunca hesaba katılması; yeniden dağıtılacak mali kaynakların yerel makamlara tahsisinin nasıl yapılacağı konusunda yerel yönetimlere önceden danışılması; yapılacak mali yardımların, yerel yönetimlerin kendi politikalarını uygulama konusundaki temel özgürlüklerini mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırmaması; yerel yönetimlerin haklarını savunabilmeleri için uluslararası yerel yönetim birimleriyle işbirliği yapabilmeleri, uluslararası birliklere katılabilmeleri; yerel yönetimlerin iç hukukta kendilerine tanınmış olan yetkileri serbestçe savunabilmek için yargı yoluna başvurabilmeleri hükümlerine çekince koymuştur.

Kent ve Yaşam Savunucuları Ülke Çapında Bir Araya Gelmek İstiyor

Türkiye’de yürürlükte olan “Kent Konseyleri” bir kaç belediye dışında işlerlik kazanmamıştır. Yaşam savunucuları dinleyici ya da sorun anlatıcı olmak değil, sorun yaratılmasına izin vermeyen, sorunları çözen bir mekanizmayı kurmak istiyorlar. Meslek odalarının onayı alınmadan siyasi kararlarla halkların yaşam alanlarına müdahale edilmesine izin vermek istemiyorlar.

Kent Dayanışma Örgütleri, Kent Savunmaları Siyasiler Meslek Odaları’nı kendilerine rakip olarak görmeye devam ediyor. Siyasi iktidarı ele geçiren güçler bu alanı kendi yakın çevrelerine ve siyasi yandaşlarına rant elde etmek için kullanıyor. Bunun için de bilimsel bakış açısına uzak durmak ihtiyacındalar. “Kentsel Dönüşüm’’ projelerini rant olarak görmek ve buradan en büyük payı kapmak üzere yarışan şirketlerin önünü açmak, yeni rant alanları yaratmak için raylı sistem-metroköprü inşaatları organize etmek halkların geleceğini yağmalamaktır. Afet toplanma alanlarını bile AVM’lere dönüştüren, metro inşaatları için şantiye alanı olarak belirleyen, gökdelenlerle solunacak hava akımı bırakmayan bir siyasi iktidarın saldırısıyla karşı karşıyayız.

Düne kadar metropollerin sorunu gibi görünen kent yağmacılığının ülkenin en Tanklarla yerleşim birimlerini yıkan siyasi iktidarın aklına ilk gelen TOKİ oluyor. Yıkımın hesabını vermeden, evleri yıkılanları dinlemeden, hangi sokağa kaç karakol kuracaklarının ve kaç katlı evler inşa edeceklerinin hesaplarını yapmaya başladılar.

Artvin’nin dağlarından, Sur’daki yıkılmış mahallelere, İstanbul Fındıklı’daki park gaspından Kaz Dağları’ndaki yağmaya kadar olan her şey Kent ve Yaşam Savunucularının çalışma programında yer alıyor.

Kent ve yaşam savunucuları bilimden yana kararlı bir duruş içindeler. Meslek odalarının onayı alınmadan hiç bir projenin siyasi bir kararla uygulanmasını istemiyorlar. Kentsel dönüşüm, kent içi ulaşım, madencilik, tarım,enerji politikaları vb gibi insan yaşamını doğrudan etkileyen her konuda bilimsel çalışmanın verilerine uygun davranılmasını istiyorlar. Kendi görüşlerini de böyle oluşturuyorlar. Yaşam alanlarında karşılaştıkları tüm sorunlar için ilgili Meslek Odaları’yla birlikte hareket ediyorlar.

Halkın ve bilimsel kurumların onay vermediği hiç bir proje siyasiler tarafından zor kullanılarak uygulanmamalıdır.

Siyasi iktidar, silah zoruyla kamu mülklerini özel şirketlerin yağmasına açmaktadır. Geniş araziler, ormanlar, akarsular bir daha geri gelmesi imkansız olacak şekilde tahrip edilerek paraya çevrilmektedir.

Bu gidişe dur demek için geniş çevreli yığınsal bir örgütlenme ağı kurulması gerektiği tesbitini yapan Kent ve Yaşam örgütlenmeleri ülke çapında bir buluşma gerçekleştirme kararını aldı.

Yöntem olarak çok farklı öneriler gelmiş olsa da tüm yerel forumların-yapıların ortak görüşü, sorunların birlikte ele alınması ve çıkış yollarının bulunması için güçlerin birleştirilmesidir.

Hiç bir ayrım gözetmeksizin, yerel yönetimde söz ve karar sahibi olmak, yaşam hakkını ve yaşam alanlarını özgürce biçimlendirmek isteyen her yapının, kendini ifade edebileceği olanakları yaratmak için, yan yana geleceği Yaşam Buluşması çalışmasının ilk adımları atıldı.

Bugüne kadar ki çalışmalarını diğer katılımcılarla paylaşmak isteyen, bundan sonrası için sözü olan her bireyin ve sivil toplum örgütlenmesinin deneyimlerini aktarabileceği düşünsel zenginliğini artırabileceği, FORUM anlayışıyla örgütlenen toplantıların planlanmasına başlandı. Bu toplantıların içinde dileyen birey ve yapılar tarafından farklı çalışma atölyeleri kurulacak. Bundan sonraki dönem için bölgeler düzeyinde ve ülke çapında düzenli toplantılar yapılmasının oluşmasına katkı konacak.

Her yapının ve bireyin kendi sözünü söyleyeceği, hiç bir yapının diğerinin üstünde olmayacağı doğrudan demokrasinin işleyeceği büyük bir buluşmanın eşiğindeyiz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler