Kürtler ve Bölge Halkları İçin Ortak Gelecek Dayanışmadadır

Kürtler ve Bölge Halkları İçin Ortak Gelecek Dayanışmadadır

İran Genelkurmay Başkanı Ankara’da Türk Genelkurmay Başkanı tarafından karşılandı. İran Genelkurmay Başkanı geniş bir komuta kademesiyle geldi. CB Erdoğan da kendisini kabul etti.

Kürdistan üzerinde eskiden beri söz sahibi olan güçler, bugün eski günleri arar bir durumdalar. Egemenliklerini sürdüremediklerini gördükçe saldırganlaşmakta ve yeni oyunlar peşinde koşmaktadırlar. Türkiye ve İran’ın son zamanlarda birbirlerine yakınlaşmalarını ve işbirliği yollarını aramalarını bu şekilde okumak gerekmektedir.

Kürdistan’ın ikiye bölünmesinin baş mimarları olan Osmanlı ve Safavi imparatorluklarının mirasçısı olan bu her iki devlet, bugün de Kürdistan üzerinde söz sahibi olmaya devam etmek istemektedirler. Uluslararası güçlerle çatışmalarını bir de bu yönüyle okumak gerekmektedir. Batı Avrupa güçleri ile ABD ve Rusya’nın bölgeyi eskisi gibi bırakmak istemedikleri bilinmektedir. Belirli noktalarda çıkarları uzlaşır gibi görünse de kendi planlarını uygulamakta değişik ittifaklar ve ilişkiler içerisine girmektedirler.

Suriye ve Irak’ın barış ortamına kavuşması Türkiye ve İran’ın demokratik bir gelişmeye açılması için Kürdistan’ın yeni bir statüye kavuşması gerekmektedir. Bu süreci doğru değerlendirmek bir de bu açıdan önem kazanmaktadır. Bölgedeki gelişmelerin bu şekilde bir evrim kazanması en çok da bundan çıkarları etkilenenleri rahatsız etmektedir. Gelişmelerin, nasıl bir sonuç doğuracağını, bugünden, tam anlamıyla kestirmek zor görünse de halkların ortak mücadeleleriyle sürece müdahale etmeleri, birlik ve ititfaklarını geliştirmeleri, kendi lehlerine olan gelişmelerin önünü de açacaktır. Bölgede halkların ortak mücadelesi derken bunun koşullarının çok da gelişmemiş olduğunu görmekteyiz. Ama bunun gelişmeyeceği, olanaklarının olmadığı sonucunu da çıkarmıyoruz. Halkların ortak bir mücadele yürütmelerinin zemini bugün daha güçlenmiş durumdadır. Rojava deneyimi ve Kürt Özgürlük Hareketinin ortak mücadelede ısrarı, Kürtlerin bölgede halkların ortak mücadelesini güçlendirmek açısından önemli bir rol oynayabileceklerini göstermesi açısından da önem taşımaktadır. Halklar milliyetçilikten arındıkça ve birbirlerinin haklarına saygı duydukça, bu ortaklığın daha bir güçleneceğini ve o klasik böl-yönet politikasının son bulacağını, eskisi gibi bölge üzerinde oyunların oynanamayacağını söyleyebiliriz.

Milliyetçilik kaybettirir

Israrla milliyetçiliğin hiç bir halka kazandırmadığı gibi Kürtlere de kazandırmayacağını söylüyoruz. Bu demek değildir ki, Kürtler doğal haklarından vazgeçsinler. Bölge halklarıyla barış ve kardeşlik içersinde yaşamayan her halk sonuçta kaybetmeye mahkumdur. Bugün bazı kesimler ısrarla gündemi çarpıtmak için farklı bir çaba içerisindedirler. Gündemi çarpıtmak için, Kürtlerin önüne milliyetçilikten başka bir yol yokmuş gibi sunmakta ve halklarla ortak dayanışmanın önemini gözardı etmek istemektedirler. Aslında bu kesimler bu tutumlarıyla Kürtlere en büyük zararı vermektedirler.

Kürdistan’ın bölünmüşlüğünün bölgedeki bir çok sorunun kaynağı olduğunu sürekli açıklamaktayız. Bu sorunların aşılmasının bölge haklarının da çıkarına olduğunu söylemek ve bu halkların görmesini de sağlamak gerekmektedir. Bunun sadece Kürt Özgürlük Hareketi’nin bir sorunu olduğunu söylemiyoruz. Bölgedeki demokrasi ve barış güçlerinin ortak sorunudur. Bağımsız veya federal veya otonomi bir Kürdistan, hiç bir halkın çıkarına karşı değildir. Halklar da insanca yaşamak istiyorlarsa Kürtlerle eşit olmayı kabul etmek zorundadırlar. Milliyetçiliğin körüklenmesi veya tekçiliğe giden her yol en başta bu halkların kendisine zarar vermektedir ve daha da verecektir. Alman milliyetçiliği ile palazlanan Hitler’in hem Almanları ve hem de dünyayı nasıl bir felakete sürüklediğini bilmekteyiz. Bundan dersler çıkarmak milliyetçiliğin ve ırkçılığın karşısına yüksek sesle çıkmakla mümkündür.

Ne yazık ki konu, Kürt meselesi olduğunda demokrasi gömleğini üzerine geçirmiş bir çok çevrenin de bu konuda milliyetçiliği aşamadığını ve Kürt korkusunu yaşadıklarını görmekteyiz. Anlaşılmaz bir şekilde de bu korkuyu yaşadıklarını her fırsatta da göstemekten geri kalmamaktadırlar. TC’nin bu korkuyu iyice işlediğini ve kendi varlık meselesi haline getirdiğini de bilmekteyiz. Hatta öylesine bir korku ki, diğer parçalardaki Kürtlerin bile yaşadıkları gelişmelere müdahale etmekten geri kalmamakta ve sürekli kırmızı çizgiler çekmektedirler. Bunu da milliyetçiliğe sarılarak ve tekçi bakışı egemen kılarak yapmak istemektedir. Günümüzde geçerliliğini kaybetmiş bu tür yaklaşımların yeni acılar ve yıkımlar getirmekten başka bir sonucu doğurmayacağını da söylemek bilinen bir gerçeğin ifadesinden başka bir şey değildir.

Referandum bir adım ileri mi?

Güney Kürdistan Bölgesel yönetiminin karar verdiği ‘bağımsızlık referandumu’ olarak da nitelendirilen 25 Eylül oylamasına sayılı günler kaldıkça tartışmalar da alevlenmekte ve çeşitli değerlendirmeler yapılmaktadır. Kürt halkının kendi kaderi üzerinde söz sahibi olma hakkı, hiç bir gerekçenin ardına sığınılmadan kabul edilmelidir. Referandumun yapılıp yapılmayacağı üzerine de tartışmaların yürütüldüğü ve bir çok gücün farklı tavırlar gösterdiği bu günlerde, referanduma nasıl bakılmalı? Çeşitli politik çıkarlar ve gelişmeler böylesi bir adımın atılmasında belirleyici olsa da bu adımı atmak isteyenlerinde başlangıçtaki hedeflerini aşmış durumda ve bir bakıma kontrol edemeyecekleri bir gelişme seyrine doğru yön almaktadır. Başlangıç amaçları ne olursa olsun, bugün gelişmelere veya bir başka deyimle akıntının hızına kapılmış durumdadırlar. Akıntıya karşı durmaları pek de mümkün görünmemektedir. Yapılması ve yapılmamasının sonuçları değerlendirildiğinde bu işe kalkışanların içinden çıkamayacakları bir boyut kazanmıştır.

Referandumda her ne kadar bağımsızlık onaylanacak gibi bir görüntü yansıtsa da bunun iç politik ve dışa dönük bazı adımlardan dolayı atılan bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Bir çok eksikliği ve yeterli bir hazırlık yapılmadan ortaya atılan bir girişim olduğunda, hemen hemen bir çok çevre hemfikirdir. Güney Kürdistan’lı örgütlerin ortak bir örgütlenmeden uzak olduklarını biliyoruz. Ve önemli kurumlarının çalıştırılmadığı ve en önemlisi de parlementosunun kapalı olduğu bir ortamda, bu referandum kararının alındığını biliyoruz. KDP ve daha çok da Barzani’nin girişimleri sonucu bu karar açıklandı. Başlangıçtaki niyetleri ne olursa olsun ve nasıl bir politik dayatma sonucu bu kararı vermiş olurlarsa olsunlar, ok yaydan onların istediği istikametde çıkmamıştır. Bazı politik hesaplar peşinde koşulsa da bu hesaplar tutmayacak gibi görünüyor. Bu, Kürtler için bir niyet okumadan daha öteye giden gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Referandumun ertelenmesi veya yapılamaması ihtimalini küçük de olsa gözönünde bulundurmak gerekse de bugünkü gelişmeler ışığında yapılacağını söyleyebiliriz. Kürtlerin bağımsızlığa büyük çoğunlukla evet demeleri hemen bağımsız bir Kürdistan’ın kurulması demek olmayacaktır. Bu sadece Kürtlerin uluslararası alanda tanınmalarını ileri bir düzeye taşımakla kalmayacak, bağımsızlığa giden yollar için önemli bir mihenk taşı vazifesi görecektir. Sonuç ne olursa olsun, kazanan Kürtlerin özgürlük mücadelesi olacaktır.

Kazanımların korunması ve geliştirlmesi için sürecin doğru okunması ve doğru bir müdahalenin yapılması gerekmektedir. Bölgenin eskisi gibi yönetilemeyeceğini söylerken sürece müdahale eden demokrasi ve barış güçlerinin de kendilerini yenilemeleri gerektiğinin altını çizmekte yarar var. Bu açıdan Kürt güçleri referandumu farklı boyutları ile ele almalıdırlar. Başlangıç amaçları ne olursa olsun işler başlatanların da boyunlarını aşmış durumdadır. Kürtlerin kendilerine olan güvenlerini kazanabilmeleri ve ulusal birlik yönünde ciddi bir adım atabilmeleri için bu, bir adım ileri çıkmaktır. Kerkük gibi tartışmalı bölgelerin de referanduma katılmaları, bir başka önemli noktadır. Bu hem TC’yi, hem Iran ve hem de Irak’ı rahatsız eden bir adım olsa da Kürtler açısından Kerkük’ün yeniden kazanılması anlamına gelecektir. Kerkük aynı zamanda bir halklar mozaiği de olduğundan buranın demokratik yönetimi gelecek için bölgede barışa giden yolların temelinin de atılmasına hizmet edecektir. Irak’ın resmi hükümeti bu gelişmeler karşısında Kürdistan politikasını değiştirmek zorunda kalacaktır. Şimdiye kadar varolan politikalar, Irak’ın demokratikleşmesine ve halklararasında bir birliğin kurulmasına ve mezhepler arasında ayrılığın kaldırılmasına hizmet eden bir seyirde değildi. Anayasa tam olarak uygulanmadığı gibi ayrılıkların çatışmalara varmasını önleyecek politikalar da geliştirilememişti. Güney Kürdistan’da atılan adım bu açıdan da önem kazanmaktadır. Tarih, bir çok adımı atanların sonuçta kendilerinin de kontrol edemedikleri gelişmelere yol açtıkları örneklerle doludur. Referandumdan evet çıkması, bu güçleri yeni sorumluluklarla karşı karşıya getirecektir. Ulusal birlik konusunda bir adım daha ileri gitmek için bu yönlü çabalara yeni bir ivme kazandıracaktır. Ertelenmesi veya yapılmamasının sonuçları bu işe girişenlerin tahmin edemeyeceği bir boyutda olacaktır. Ağırlığı altında ezileceklerdir. Bu durumda mücadelenin ekseni bir başka boyut kazanacaktır.

TC ve İran Ortaklığı

Yazının başında da belirttik. İran ve TC eski imparatorluk günlerini tekrar yaşamak için çeşitli oyunlar içerisindedirler. Kürt meselesinde geçmişten gelen ortaklığını bugün de devam ettirmek için belirli bir çaba içerisindedirler. Belirli konularda ortak bir hareket geliştirmek için ortaklıklar kurmaya çalışsalar da bunların tam anlamıyla bir birlerine güven duymayacaklarını bilmekteyiz. Kürt meselesinde ortak tavır almada anlaşmışlar gibi bir görüntü dışa yansısa da bunların birbirlerine güvensizlikleri tam bir ortaklığa girmeleri önünde engeldir. TC ve İran ortaklığının hayata geçmesinin önündeki engelin bu güvensizlik olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bölgede destek verdikleri güçlerin birbirleriyle çatışmalı olmaları da ayrı bir handikapları. Bu ortaklık belirli konularda uzlaşma ile sonuçlansa bile uzun vadede süremeyeceği, tarihi düşmanlıkları ve karşılıklı güvensizlik kendisini gösterecektir. Ayrıca bölge üzerinde hesaplar yaparak mücadele eden uluslararası güçlerin kendi çıkarlarını etkileyen bu tür ortaklıklara karşı sessiz kalmayacakları da açıktır.

Tarihten gelen bir çatışma ve ortaklığı günümüze kadar getiren ne TC ve ne de İran bölgedeki gelişmelere kendi istedikleri gibi bir yön vermekten oldukça uzak durumdadırlar. Bunun çabalarını görsek de, gelişmeleri kendi planlarına göre sonuçlandırmaları mümkün değildir. Her iki gücün de Suriye üzerinde bir egemenlik savaşı içerisinde olduklarını çeşitli güçler vasıtasıyla ve direkt müdahaleleriyle görmekteyiz. Burada hem çıkarları birbirine karşı çarpışmakta ve hem de zaman zaman ortak girişimlerde de bulunmaktadırlar. Bu ortaklığın Kürdistan’ın her parçası için tehlikeli bir yanı olmakla birlikte uzlaşmalarının kalıcı olmaması ve aralarındaki güvensizlik bu ortaklığın zayıf halkasını oluşturmaktadır. Birbirlerine güvenmeyen bir ortaklığın temel paydası Kürt düşmanlığı da olsa bu, kalıcı olmayacaktır. Kendi egemenlikleri altında tuttukları Kürtlere karşı acımasızlıklarını biliyoruz. Bölge genelinde de bu işbirliğini sürdürmek istediklerini biliyoruz. Kürtler, bu saldırılara karşı, ancak ulusal birlik temelinde karşı koyabilirler. Bunun yolu da birlik önündeki engelleri aşmak ile mümkündür.

Kürt Özgürlük Hareketi ve Ulusal Birlik

Yukarıda da belirttiğimiz gibi referandum Kürtler açısından ileri bir adım ifade etmektedir. Yapanların niyetini aşmış durumda ve başlangıçta tahmin edemedikleri gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Bunun önemli bir sonucu ulusal birlik için kapalı bir çok yolun açılması olacaktır. Yeter ki bunun sonuçlarından yararlanılabilinsin ve gelişmeler doğru okunabilsin. TC’nin Kürt Özgürlük Hareketini komplo ve saldırılarla tasfiye etme amacından vazgeçmediğini görmekteyiz.

Son olarak Güney Kürdistan’da bir operasyonla ele geçirilen MİT elemanları ve onlara bağlı bir oluşumun tasfiye edilmesi, Kürt Özgürlük Hareketine karşı tamamen yok etme veya zayıflatma temelinde bir oluşum içerisinde olunduğunu göstermektedir. Bu saldırı planıyla Kürtler arasında ulusal birliğe de darbe vurmak amaçlandığı gibi, aynı zamanda çatışmalı bir ortam yaratarak hem referandum engellenmek istendi ve hem de Kürt örgütleri arasında düşmanlık tohumları ekilmeye çalışıldı. Bununla AKP-MHP ortaklığının saldırılarının nerelere kadar uzandığını da görmekteyiz. Yok etme temelinde bir yaklaşımın değişik biçimlerde de olsa önümüzdeki süreçte de devam edeceğini görmekteyiz. Bu politikanın başarı şansının olmadığını görmeleri için daha çok kanın dökülmesi mi gerekmektedir. Kürtlerle barışma Türkiye halklarının çıkarına olacaktır ve faşizmin yıkılmasını birlikte getirecektir.

Bu süreçte Kürt Özgürlük hareketine de önemli görevler düşmektedir. Tüm bu yerel ve uluslararası güçlerden kaynaklanan saldırıları boşa çıkarmak için, hem halklar arasındaki dayanışmayı yükseltmeli ve hem de Kürt ulusal birliği konusunda referandum ile ortaya çıkan bu elverişli koşullardan yararlanmalıdır. Eski girişimlerin başarı getirmeyen bazı yönlerini değiştirmeyi bilmeli ve sürecin yeni ruhuna göre gereken adımları atılabilinmelidir. Kürtlerin kaderleri üzerinde her dört parça açısından da önemli bir role gelmiş olan bir mücadele gücünden beklenen de budur.

Ortadoğu ve Kürdistan üzerinde çeşitli oyunları devreye sokmaya çalışan güçlerin varlığı nedeniyle, her adımın istenilen düzeyde atılmasının kolay olmayacağı açıktır. Bölge ve uluslararası konjoktürü iyi okumakla ilerlemek mümkündür. Tüm gelişmeleri belirlemek mümkün olmasa da var olanlardan azami derece de faydalanabilmek gerekmektedir. TC’nin ve İran’ın yanısıra başka güçlerin de Kürtlerin kazanımlarını engellemek için boş durmadıkları açıktır. Bu da ulusal birlik ve bölge ve uluslararası demokratik ve sosyalist güçlerin ortak mücadelesini yükseltmekle mümkündür. Kürtler kendi aralarında ulusal birliğin yolunu açıp güçlendirdikçe başarılı da olurlar. Bunun yolu geçmiş bazı sorunları aşmak ve yeni sorunların önüne geçmekle mümkündür. Milliyetçiliğin her türlüsüne karşı bu coğrafyada yaşayan hakların dayanışmasını ve ortaklığını geliştirmek gerekmektedir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler