Kürt Sorununda Korkuyu Yenmek

Kürt Sorununda Korkuyu Yenmek

Kürt Sorununda Korkuyu Yenmek

Kürtlerin eşit bir halk olarak kabul edilmesi için daha ne kadar mücadele etmeleri gerektiği konusunda bugün kesin bir ifade kullanamıyoruz. Mücadelenin kesintisiz ve daha uzun bir dönem sürmesi gerektiği bölgede yaşanan gelişmelerden anlaşılıyor. Uluslararası güçler ile bölgedeki ortaklarının çözüm diye sundukları ne Kürtlerin ne de bölge halklarının  çıkarlarıyla örtüşmektedir. Kürtlerin kendilerine yer açma mücadeleleri, bölge halklarının çıkarlarını da gözeten bir seyirde yol almaktadır.

Kürtlerin eşit halk olarak, her bir ülkede de kabul görmesi bu halkların da özgürlüklerine giden yolu açacaktır. Türk egemenlerinin sık sık dile getirdikleri ‘beka sorunu’, Kürtlerin özgürce yaşamaları ile tehlike altına da girmeyecektir. Bunların bekadan anladıkları kendi sömürü düzenlerini devam ettirmekten başka bir şey değildir. Bunun için de daha çok kan dökmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Sürekli bir korku yaratarak kendi egemenliklerini devam ettirmek istemektedirler. Oysaki işçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin Kürtlerin özgürleşmesinden kazanacakları vardır. İnsanca bir yaşam sürdürebilmeleri demokrasi ve özgürlüklerin var olmasına bağlıdır. Bu Kürtlerin eşit bir halk olarak kabul edilmesiyle başlayacak bir süreçtir. Atılacak adımlar yenilikleri de beraberinde getirecektir ve özgürlüklerden yararlanacak olan halklardır. Milliyetçiliğin ve ırkçılığın yükselişine karşı tek alternatif halkların birbirleriyle dayanışma içerisinde olmalarıdır. İşte bu noktada faşist ve gerici yönetimler halkları korku duvarı içerisine kilitleyerek egemenliklerini bir müddet daha sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bölgemiz ve Kürt Özgürlük Mücadelesi özelinde bunu daha yakından görmekteyiz.

Değişen Dengelerde Kürtler

Dünyamız bir çok sorunla karşı karşıya. Bütün sorunların temelinde eşitsiz bir paylaşım yatmaktadır. Doğal kaynakların ve insan olmanın temelinde yatan hakların, herkes için eşit bir dağılımı gerçekleşmeden bu sorunların tam anlamıyla da çözüme kavuşması mümkün görünmemektedir. Hayal kurmak ile gerçek arasında gidip gelen bir döngüden çıkıldığında, görülecektir ki, var olmak, ortak değerlere sahip çıkmakla mümkündür. Zamanın gereklerine ayak uyduramıyanların varlıklarını sürdürmeleri pek de mümkün görünmemektedir. Bugünün gerçekleri nelerdir? Eski tarzda bir mücadele ile daha neler  sürdürülebilir bir konumdadır. Mücadele yöntemlerinde yenilikler ve süreklilik ile başkaca kazanımlar elde edilebilinir mi? Aslında bu tür ve başka  sorular,  Kürt mücadelesinde de sıkça dile getirilmesi gerekmektedir. Kürtlerin son 40 yıla sığdırdıkları sürekli mücadele ve yüzyıla dayanan bir özgürlük talepleri vardır. Bugün her dört parçada da özgürlük mücadelesi değişik boyutlarda da olsa önemli mevziler kazanmış durumdadır. Kürtlerin daha güçlü bir şekilde mücadelelerini yükseltmeleri bölgenin değişen dengelerinde önemli bir konuma yükselmelerine yol açmıştır. Kürtlerin kendinlerinden kaynaklanan sorunları aşmaları, dış müdahalelerin etkisiyle zorlaşmaktadır. Yeni dengeler kuruldukça Kürtlerde de savrulmalar yaşanmakta ve nefes almak zorlaşmaktadır. Zirveye ulaşmak için Kürtlerin gösterdiği  çabaları engellemek için, bölge üzerinde egemenliklerini devam ettirmek isteyen güçler, çeşitli oyunlar tertiplemektedirler.

Bugün Rojava üzerinde verilen mücadele ve TC’nin düşmanlığı gözönüne getirildiğinde ortalıkta dönen oyunların çeşitliliği hakkında yeterli bilgi sahibi olmaktayız. Adeta bölgenin geleceği için, biçilen elbisenin giydirilmesi için, oyun kuruculuğuna buradan başlanıyor dersek fazlaca da abartmış olmayız. Rojava’nın sorunlarının çözümü sadece Suriye’yi değil, diğer parçalardaki Kürtleri egemenlikleri altında bulunduran ülkeleri de etkileyecektir. Irak ve Suriye egemenleri güçten düşmüş olmalarına rağmen, TC ve İran ile birlikte Kürdistan’ın geleceği üzerinde söz söylemek istemekten geri durmamaktadırlar. Kürt meselesine demokrasi çerçevesinde yaklaşanın kazanacağını kabul etmekten özenle kaçınan bu egemenler, Kürdistan’ın eskisi gibi dünyaya kapatılamayacağını ve ‘iç sorun’ gibi içi boş laflar ile de geçiştirilemeyeceğini görmek istememektedirler. Bölgede ve Kürtler özgülünde meydana gelen gelişmeleri yeterince okuyamamaktadırlar. Geçmişte kalan ‘bölücülük  ve toprak bütünlüğü’ gibi kavramların ardına saklanarak da bir sonuca gidemeyeceklerini artık görmeleri gerekmektedir. Kürtler kabuklarından çıkmışlardır ve bölgede rol oynayan bir güç haline gelmişlerdir. Bu rolün, hem Kürtlerin ve hem de bölge halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesinde giderek belirginlik kazandığını görmekteyiz.

Kürt Özgürlük Mücadelesinin rolünün belirginleşmesi halkların demokrasi ve özgürlük taleplerinin artması ile yakın bir paralellik göstermektedir. Bunları birbirilerinden ayırt etmek olanaksız hale gelmiştir. Kürdistan denilince her dört parçanın egemenleri, ‘toprak bütünlüğümüz’ diye bağırmaktadırlar. Türkleri, Arapları ve Farsları  da bu şekilde bir korku çemberi içerisine almaktadırlar. Bahsedilen Kürtlerin binlerce yıldır yaşadıkları topraklardır. Böylesi bir aldatma uluslararası güçlerden de şimdilik destek bulmaktadır. Zaten bu rejimlerin en büyük korkusu da uluslararası güçlerin Kürdistan’ı Kürt ülkesi olarak tanımalarıdır. Suriye rejiminin Kürtlere eşit bir statü tanımada halen  ayak sürmesi ve haklarını kabul etmede yavaştan alması, biraz Rusya’nın desteğine bağlansa da, esasında TC’nin saldırganlığının Kürtleri en aza razı edeceğine dair besledikleri umutlardır. Irak Federal Kürdistan gerçeğine giderek daha da alışmakta, buna rağmen Kerkük gibi tartışmalı bölgelerdeki sorunların çözümünü zamana yaymaktadır. Federal bir Kürdistan’la birlikte yaşamaya alışmakla birlikte, arkasında uluslararası desteği bulduğunda referandum örneğinde görüldüğü gibi Kürtlerin kazanımlarını eksiltmek için Irak’da bazı güçler pusuda beklemektedirler. İran her zamanki gibi çok yönlü oynamaktadır. İran’ın bölge üzerinde çok farklı bir politika yürüttüğünü ve Kürtlerin hem yanında hem de karşısında durduğunu görmekteyiz. Bu günlük çıkarlarına göre değişkenlik göstermektedir. Örneğin Rojava politikası, Kürtlerin tanınması ve kabul edilmesi yönündeyken, Doğu Kürdistan’da çok sınırlı bazı adımların atılması konusunda bile ayak diremektedir.

Kürtlerin her alandaki kazanımlarının karşısında bir ‘beka sorunu’ ile duran ve bu konuda da her türlü saldırganlığı elinden bırakmayan AKP-MHP gericiliğinin Kürt düşmanlığı giderek daha da ayyuka çıkmaktadır. Bugün sadece Kürt Özgürlük Mücadelesinin değil, en ufak bir Kürt kazanımın karşısında böylesine faşizan bir rejim durmaktadır. Kürtlerle bir barış Türkiye’nin her bakımdan gelişmesinin önünü açacaktır. Bu barışın, egemen güçlerin toplumu eskisi gibi zapturap altında tutmalarını ortadan kaldırmaya hizmet edeceğini söyleyebiliriz. Bu açıdan kendi iplerini kendilerinin çekmelerini egemen güçlerden beklemiyoruz. Barışın sadece silahların susmasına değil, toplumun yeniden baştan başa değişmesine de hizmet edeceğini söyleyebiliriz. Kürtler ile barış zor değil, sadece bunun gerçekten istenmesi gerekmektedir.

AKP bugün içerde ve dışarda yürüttüğü politikası ile büyük bir sıkışıklık yaşamaktadır. Bunun sadece AKP-MHP bloğunun bir sorunu olduğunu söylemek eksik kalacaktır. Yıllardır Kürt sorununa gözlerini kapatmış olan egemen çevreler, işlerin bu şekilde gitmediğini ve bundan sonra da gitmeyeceğini görmektedirler. Bir kısım çevrelerde yaratılan korkunun yerini sesli düşünmenin aldığını görmekteyiz. Yaratılan polis devleti ve tehditler ile bir müddet daha korku duvarları arasında  Kürt meselesinde barışçıl çözüme dair yükselen sesleri kısabilirler. Ama kara göründü ve cesaretli adımlar atılmaktadır. Aslında inkar ve şiddet siyaseti ile bir sonuç alınamadığı artık görülmektedir. AKP’nin sorunları çözme gücünde olmadığı ve giderek sorun kaynağı olduğu içerde ve dışarda belirginlik kazanmaya başladı. Ülkenin kaynakları tüketilmekte ve kendi bekalarını kurtarmak için Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı yeni savaşı bir çıkış olarak görmektedirler.

AKP’nin yeni bekası: İçerde kayyımlar, Güney Kürdistan’da Pençe Hareketi ve Rojava’da “güvenli bölge”

İstanbul seçimlerinin kaybedilmesi AKP’nin başaşağı gidişini hızlandıran bir gelişme oldu. Bu gidişin önünü almak için de ellerinde savaş kozunu kullanmaktan başka bir çareleri kalmadı. Biriken sorunların bir patlamaya dönüşmesini şimdiye kadar ‘dış güçler’ hayaletini kullanarak durdurmaya çalışmış olsa da bunun artık yetmediği görülmektedir. Seçimlerden kısa bir süre önce Öcalan üzerindeki görüş yasağı kaldırılmış ve bu şekilde Kürt oyları kazanılmaya çalışılmıştır. Öcalan her zamanki yerinde durmuş ve Kürtlerle barışın yolunun nereden geçtiğini bir kez daha dile getirmiştir. Farklı anlamlar çıkarılmak istense de verilen mesajlar, barış ve demokrasi yönünde olmuştur. Sonuçta AKP kaybetmiş ve Öcalan bir kez daha hatırlanması ile kazanan taraf olmuştur.

Bir taraftan Kürt düşmanlığı yürüterek bir taraftan da geçmişin bayat oyunlarına başvurmanın Kürtler nezdinde hiç bir getirisi kalmamıştır. Bazı işbirlikçilerin çıkarlarını korumak için çevirdikleri dolapların eskisi gibi Kürtlerde bir kafa karışıklığı yaratmasının olanağı da artık kalmamıştır. Faşizan rejim oyunların tutmadığını görmekte ve giderek kan kaybetmektedir. Son bir çare olarak Fırat’ın doğusu dedikleri Rojava’da yeni bir provakasyon yaparak az kalmış ömürlerini  uzatmak istemektedirler. Burada ABD ve hatta Rusya’dan icazet alamadıkları için, şimdilik bir adım atamamaktadırlar. Ama bu konuyu kaşımaya da devam edeceğe benzemektedirler. İdlib anlaşması ile DAİŞ kalıntılarına arka çıkmış ama bunları güvenli bir bölge için ikna edememiştir, veya el altından destek verme girişimleri Rusya ve Suriye rejiminin duvarlarına çarpmıştır. İdlib’de gözlem noktaları kurmuş, bunlar ise çetelerin korunmasında kullanılmıştır. Bu politikasının giderek boşa çıktığını görünce, bu kez Rojava’yı tekrardan gündemlerine almışlardır. Burada da ABD engeline çarpınca daha azla yetinmek zorunda kalan TC devleti bu kez yeni taktikler denemeye başlamıştır.

Diyarbakır, Mardin ve Van’a kayyım atanmış ve bu şekilde Kürt Özgürlük Mücadelesi karşısında bir başarı hikayesi yaratmaya çalışmaktadırlar. Güney Kürdistan’da yürütülen ‘Pençe Hareketi’ beklenen başarıyı getirmemiş ve Kürtler arasında bir iç savaş çıkarma girişimleri de sonuç vermemiştir. Her kesimin yüksek sesle ‘bıra kuji’ istemiyoruz sözleri ardından, bu oyunlar da şimdilik tutmamıştır. Kayyımların atanması, Kürtlerle barışın yolunu dinamitlemek için atılmış bir adım olmakla birlikte  esas olarak Kürtlerin kendi kendilerini yönetmelerine karşı bir darbedir. Belediyeler nezdinde Kürtler kendi kendilerini yönetmekte ve giderek de kendi bölgeleri, şehirleri üzerine karar almaktadırlar. Bir karar gücü olarak yönetme deneyimini kazanmaları, aslında giderek bu bölgelerin Kürt çizgilerini daha çok yaşamalarını da beraberinde getirecektir. İşte kayyımlar Kürtlerin kendi kendilerini yönetme iradesine karşı devletin sömürgeci egemenliği tesis etme adımlarıdır. Yoksa ortaya atılan hiç bir gerekçenin doğru olmadığını onlar da bilmektedirler. Ortaya çıkarılmış ve ispatlanmış bir suç unsuru da yoktur ve bulunamamıştır. Kendini yönetmek ve bunu da Kürtler adına yapmak bir suç unsuru da teşkil etmemektedir.

Bir diğer sorun Rojava. Rojava’ya düşmanlığın bir sebebi de Kürtlerin burada diğer halklar ile birlikte  ileriye yönelik demokrasi, özgürlük ve barış yolunda olumlu adımlar atmış olmaları ve en önemlisi de kendi kendilerini yönetmeleridir. Yeni olmalarına rağmen, yönetim tecrübesi kazanmakta ve gelişme göstermektedirler. Kürtlerin bir kez kendilerini yönetmeye başlamaları arkası gelecek yeni adımları da peşinden getirecektir. Rojava’daki halklar ile ortak bir idarenin oluşması ve özellikle de özgürlükler konusunda kadının yönetimde öne çıkması küçümsenmeyecek deneyimler kazandırmaktadır. Pandoranın kutusu açıldı ve bunun arkası da gelecektir. İşte TC devletinin geniş bir alanda Kürtlerin kazanımlarına karşı savaş açması, kendini yönetmeyi öğrenen Kürtlere sömürgeci hakimiyeti dayatma çabasından başka bir şey değildir. Kayyımların ilk yaptıkları Kürtçe ile ilgili yasaklamalar ve Kürtçenin kullanımın engellenmesi olması bu niyeti açıkca göstermektedir. Kürtler, kendilerini yönetmenin ve gelecekleri hakkında karar vermenin tadına bir kez vardılar ve bundan kolayca vazgeçmeyeceklerdir.

Kürtler Ne Yapmalı?

Siyasi ve askeri mücadelenin yeni boyutlar kazanması gerekmektedir. Dünyanın değişen ve güncelleşen sorunlarını şimdiden görmek ve buna göre adımlar atmak gerekmektedir. Dünyanın karşı karşıya kaldığı sorunlar bir şekilde bizleri de etkilemektedir. 16 yaşında bir genç kız çıkıyor ve klima sorunu etrafında bütün dünyada etki yaratabiliyor ve gençleri harekete geçirebiliyor. Yine bir çok ülkede milliyetçilik ve ırkçılık belirli ölçülerde de olsa taraftar bulabiliyor. Haberleşmenin kolaylaşması ile bilgi aktarımı hızlı bir şekilde yayılabiliyor. Bütün bu gelişmeler yeni mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi gerekliliğini göstermekle birlikte, kitleleri kapsayacak bir çalışmanın barışı ve kardeşliği öne çıkarması gerekmektedir.

Kadın özgürlüğünün topluma maledilmesi büyük önem taşımaktadır. Sosyalistlerin ve Kürt Özgürlük Mücadelesinin kadını özgürleştirme çabalarına faşizan rejim kadın cinayetlerini körükleyerek karşılık vermektedir. Kadının özgürleşmesi yeni bir toplumun tohumlarının ekilmesi de demektir. Kürdistan’da, Türkiye’de kadınlar demokrasi ve emek mücadelesinde öne çıktıkça AKP-MHP gerici bloğu da erkek saldırganlığını dizgininden boşaltarak kadın cinayetlerine destek vermektedir. Kadınlar kölelik zinciri içerisinde mahkum bırakılmak istenmektedirler.

Kürt Özgürlük Hareketinin kadın mücadelesinde önemli adımlar attığını bilmekteyiz. Kadın özgürleşmesi aynı zamanda Kürtlerin özgürlüklerine kavuşmalarının da anahtar sorunudur. Kuzey Kürdistan ve Rojava deneyimlerinde bu konuda önemli adımlar atılmış olmasına rağmen Güney Kürdistan’ın hala çok gerilerde kalmış olması genel mücadele açısından da bir kayıptır. Federal Hükümet ve parti saflarında kadınların sayılarının çok az olması bunların önemli bir eksiğidir. Partiler ve hükümet kurumları erkek egemenliğindedir. Barzanilerin mutlaka başarılı olacak genç kızları ve kadınları da vardır. Nedense bunları siyaset ve yönetim saflarında görmemekteyiz. Vitrinde federal hükümet ve kurumlar çok güzel bir şekilde sergilenmektedir. Kurumlaşma ve kadınların siyasal ve toplumsal yaşamda geri kalmalarının bir izahı yoktur. Bunu geliştirecek olan yetkililerdir. Rojava deneyimi bunlar için de bir örnek olmalı. Bu ve benzeri sorunlar aşıldıkça Kürtler kendilerini yönetmede ve mücadelede daha da tecrübe kazanacaklardır. Başarı da bu adımlar atıldıkça kendi yörüngesini kuracaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler