Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde Yüzyılın Şansı ve Büyük Hayal Etmek

Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde Yüzyılın Şansı ve Büyük Hayal Etmek

Kürdistan Özgürlük Hareketi

Uzun bir dönemdir, Kürdistan ile ilgili gelişmeler değerlendirildiğinde Kürtler için yüzyılın şansından bahsedilmektedir. Bu şansın Kürtlerin lehine kullanılıp kullanılamaması bölgedeki gelişmelerin  yönünü de belirleyecek bir ağırlıktadır. ­‘Yüzyılın şansı demek’ için Kürtlerin çok haklı gerekçeleri var.

Kürdistan Özgürlük mücadelesi, tarihinde ilk kez bu derece gelişme kaydetti ve uluslararası desteğe ulaştı. Bölgesel ya da yerel olan isyanlar günümüzde her dört parçayı kapsamakla kalmamış geniş bir toplumsal kesimi de bünyesine katmıştır. Bu gelişmeler Kürdistan’ın  bölge politikalarında ağırlıklı bir hacme ulaşmasına da yol açmıştır. Kürt Hareketinin tüm unsurları bu gelişmelerde belirli bir rol oynamaktadırlar. Kürt Özgürlük Mücadelesinin yüzyılın şansını özgür bir Kürdistan ile taçlandırması yolunda farklı gelişmelere kanalize etmek isteyen rollerden de bahsetmek gerekmektedir. Ortadoğu’nun yeni biçilen elbiseye ne kadar sığacağı belli değil. Kürt sorununun hangi yönde  çözüme kavuşacağına bağlı olarak bu elbise de bir biçim kazanacaktır. Demokrasi cephesi mi güçlenecek ya da emperyalistlerin yeni düzenlerinde işbirlikçiler yeni bir manevra ile egemenliklerini mi devam ettirecekler?  Bu soruların cevabı da bir yanı ile Kürt sorunun nasıl çözüleceğine  bağlı olarak alınabilecektir.

Bölgenin tek sorunu Kürt meselesi değildir. Bölge halklarının da önemli sorunlarla karşı karşıya olduklarını biliyoruz. Bölgeyi çevreleyen ülkelerinde çatışma ve savaşlar içerisinde geleceklerine bir yön bulmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Yemen’den Libya’ya, Afganistan’dan Kafkaslara, Azerbeycan-Ermenistan çatışmaları da bölgeyi yakından etkilemektedir. Ulusal, mezhepsel ve dinsel çatışmalar izdüşümlerini bölgede de bulmaktadır. Birbirlerini etkileyerek yeni çatışmaların ateşleyicisi olmaktadırlar. Kürt meselesini de bu bölgesel sorunlardan ayırıp tek başına ele alamayız. Tersine bir Arap baharı bu kez  bir Kürt baharı olarak bölgeye yeni bir rüzgar estirecektir. Kürt Özgürlük Hareketi içerisinde sosyalistlerden milliyetçilere kadar geniş bir yelpazede yer alan güçler vardır. Demokrasi ve halkların birlikte yaşayabileceği bir düzenin vazgeçilmezliği Kürt hareketinin ağırlıklı ortak bileşkesidir. Kürtlerin  demokrasi ve halkların birlikte yaşamasına dönük mücadele rüzgarının bölge üzerinde esmesi, bölgenin değişim rüzgarına kapılmasını da beraberinde getirecektir. Zaten sorunlar yumağı haline gelmiş olan bölgenin demokrasiden başka bir çıkışı da bulunmamaktadır.

Kürt Sorunun Çözümü Bölgeyi Dönüştürecektir

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un  5 Ekim’de düzenlediği basın toplantısında söyledikleri Kürt meselesinin bölge için ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Lavrov, Amerika’yı yarı devlet işlevine sahip özerk  bir yapı kurmaya çalışmakla suçladıktan sonra şunları söyledi: “Bu durumda mesele sadece Suriye’yle ilgili değil, Kürt sorunu ile ilgilidir, Kürt sorunu bugünleri arattıracak kadar ciddi bir patlak verebilir.” Bu açıklamaların ince hesaplanmış bir söz ve Rojava bileşenlerine açık bir tehdit olduğu açıktır. Bu açıklamadan çıkarılabilecek bir diğer sonuç ise Kürt sorununun bölge üzerindeki etkisinin sanıldığından da daha büyük sonuçlara yol açacak bir yerde olduğudur. Kürt sorununun bölgeyi bu şekilde derinden etkileyecek bir konumda olduğunun farkına Kürt siyasi güçleri de varmıştır diye düşünülebilir. Buradan bakıldığında soruna yaklaşımın hala eksiklikler taşıdığı görülebiliyor. Birinci dünya savaşı sonrasında Kürtler masadan uzak tutulmuşlardır. Bugün masadan uzak tutamayacaklarını gören egemen güçler, küçük kırıntılarla Kürtlere “bir başka baharda” hayalini kurdurmaya çalışmaktadırlar.

Rusya, Suriye üzerinden Kürt meselesine bir kez daha müdahil oldu. Şimdiye kadarki müdahalelerde Kürtler yeterli desteği görmemişlerdir. Sovyetler döneminde verilen kısmi bazı destekler koşulların değişmesiyle terkedilmiştir.  Lavrov’un açıklamalarından görüldüğü kadar Rusya, Kürt meselesinde “nasıl bir çözüm?” sorusuna Türkiye ve İran’ın çekincelerini de dikkate alarak Suriye rejiminin beklentilerine yakın duruyor. Rusya’nın Efrin’de Türkiye’nin işgaline yeşil ışık yakması, kısa dönemli çıkarlarını gözettiğinin bir kanıtıdır. Rejimi ayakta tutmak veya sadece ABD’ye karşı hamleler gerçekleştirmek  için Kürtler bir kez daha kurban seçildi. Rusya, Kürtlerin bir güç olduğunu kabul etmeye dönük zaman zaman adımlar atsa da, bu adımlar sonuç almaya dönük gelişmelere gelip dayandığında adeta yerinde saymaktadır. Rusya’nın bir şekilde Sovyetler sonrasında bölgeye tekrardan gelmesi Kürtler açısından uzun vadede olumlu sonuçları da olabilir. Bölge üzerinde çatışan güçleri dengelemek açısından Kürtler için bir eksen görevi de  görebilir.

ABD, Suriye krizi ile birlikte bölgeye biraz daha yerleşti. ABD’nin de Kürtler söz konusu olduğunda eski düzeni değiştirmek istemediği görülmekte. Güney Kürdistan ve Rojava’ya dönük attığı adımların son tahlilde çıkarlarıyla örtüştüğü oranda ilerlediğini biliyoruz. Kürdistan’ın tek başına bölgeyi derinden etkileyecek gelişmelere yol açması, bölge üzerinde at oynatanları dikkatli davranmak zorunda bırakmaktadır. Kürt Özgürlük Mücadelesi zaman zaman dış destekler almışsa da bunlar sınırlı oranda olmuştur. Bu desteklerin en can alıcı anlarda geri çekildiğini de Kürtler tarihlerinden bilmektedirler.

Bugünün koşulları geçmişe göre farklılıklar gösterse de benzeri tehlikeler yanı başımızda durmaktadır. Özellikle TC ve İran’ın Kürt Özgürlük Mücadelesinin kazanımlarını geriletmek için nasıl bir çaba içerisinde olduklarını biliyoruz. Zayıf dönemlerini yaşayan Irak ve Suriye rejimleri de biraz güçlendikçe Kürt karşıtlığını göstermektedirler. Tüm bu saldırganlıklara karşı demokrasi mücadelesinde halkların birlikteliği önem kazanmaktadır. Bölgenin yeni bir düzene kavuşması, halkların ortak yönetimi olmadan sonuçlanmayacaktır. Kürtlerin Kürdistan’ın parçalanmışlığından kaynaklanan dezavantajlarını avantaja çevirmek ortak mücadeleden geçmektedir. Bölgenin sosyalist ve demokrat güçleri de bunun bilincine vardıkça, sadece Kürdistan değil bölge ülkeleri de demokrasiye kavuşacaklardır.

Gerek Rusya olsun  gerekse de ABD veya Koalisyon güçleri olsun Kürt sorunu karşısında belirli bir çıkmazı da yaşamaktadırlar. Bu durumun Kürtler açısından yararları neler olacaktır, bu tamamıyla Kürt Özgürlük Hareketinin yürüttüğü  mücadeleye bağlıdır. Hangi parçada olursa olsun bu mücadele doğru temellere oturmadıkça Kürtlerin kısa vadede kazanma şansı yok denecek kadar azdır. Yüzyıl önce çizilen sınırların, çizenlere rağmen değiştirmek halkların ortak mücadelesi olmadan gerçekleşmez. Kürtlerin ve sosyalist, yurtsever ve demokrat güçlerin bu gerçekliği görmeden ve buna göre mücadele yürütmeden başarıya ulaşmaları zor görünmektedir.

Kürtler Birliği Gerçekleştirecekler mi?

Zamanı değiştirmek mümkün olmadığına göre Kürtlerin bugünü iyi okumaları gerekmektedir. Kendi öz güçlerine güvenmek ve direnişi elden bırakmamak ne kadar önemli  olsa da bu karmaşık durumdan faydalanmak bir başka beceri gerektirmektedir. Bazen umutların yükseldiği anlar olsa da hayal kırıklıkları çabuk gelmektedir. Kürt siyasi mücadelesinin önündeki en önemli engellerden birinin  birlik olamamak olduğunu tekrar tekrar söylemek bıktırmamalı. Hemen her siyasi oluşum bu durumdan şikayet etmektedir. Birlik konusunda adımlar atıldığında engeller çıkarılmaktadır. Bu engellerin önemli bir  kısmı Kürdistan’ı egemenliği altına almış olan devletlerden kaynaklanmaktadır. Çeşitli engeller çıkarmakta ve birliğin önüne set çekmektedirler. Kürt Özgürlük Mücadelesinin tarafları bu engelleri aşabilecek adımları atmak zorundalar. Süreci iyi okumak ve birliğin gerekliliğini sonuna kadar savunmalıdırlar.

Rojava’da birlik yönünde atılan adımlar bu nedenle sevindiricidir. ENKS ve PYD arasında birlik görüşmelerinde ilerleme kaydedilmesi umutları arttıran bir gelişme oldu. Birlik görüşmelerinin başladığı dönemde TC’nin bu görüşmelere karşı aldığı tutum, Kürtlerin birliğinden kimlerin rahatsız olduğunu göstermesi açısından da önemli bir örnektir.  Rojava’da Kürtlerin kendi aralarında bir araya gelmeleri diğer halklar arasında da birlik ve dayanışma ruhunu geliştirecektir. Kürtler arasında birliğin taşlarının döşenmesinde ABD ve Fransa’nın belirli bir rol oynadıkları basına da yansıdı. Koalisyon ortağı da olan bu güçlerin bu çabalarını nasıl yorumlamak gerekmektedir. Belirli bir planlarının olduğu kesindir. Bunu sadece Kürtler lehine bir adım olarak düşünmek yanılgılara sebep verir. Bir kez Suriye denkleminde sorunlar çözüm beklemektedir. Kürtlerin  TC tarafından denklemin dışına itilme çabaları olduğu bilinmektedir. Efrin ve sonrasında Gıre Spi ve Sere Kani’ye  karşı gerçekleştirilen işgaller bu tür çabaların en somut örnekleridir. Geçen günlerde TC Cumhurbaşkanı Erdoğan Rojava’ya yönelik yeni tehditlerde bulundu. Ki bu tehditler daha havada dururken DAİŞ artığı cıhatçılar ile Eyn İsa’ya yönelik saldırılar başlatıldı. İdlip’de Morek gözlem noktasından çekilmek zorunda kalmasını örtmeye yönelik bir girişim de olsa TC’nin Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını sindiremediğini göstermektedir. Rusya ve ABD bu saldırılara karşı koruma kalkanı olma sözlerini ne kadar da tutacakları belirli değildir. Bu aynı zamanda TC’den yeni tavizler koparmak için de eldeki bir koz olarak kullanılmaktadır. Bu saldırılardan  da anlaşılacağı üzere TC, Kürtlerin lehine dalında bir yaprağın kıpırdamasına bile tahammül edememektedir.

ABD ve batılı koalisyon güçleri Suriye ve Rojava’ya dönük adımlarında TC’nin bu saldırgan politikasını dikkate almakta ve Kürtlere yaklaşımlarını buna göre belirlemektedirler. Ne Rusya ne de ABD TC’yi tümden karşılarına alacak bir pozisyonda bulunmak istemiyorlar. Rusya, rejimi ayakta tutacak bir yaklaşımı benimsemekle birlikte Kürtlerin özerk bir yapıya kavuşması temelinde sorunun çözümüne, zaman zaman yaptığı açıklamalarıyla  meyil verir bir pozisyonda durmaktadır. Rusya’nın bu konumuna  hem rejim ve hem de Astana üçlüsünde birlikte yer aldıkları Türkiye ve İran  karşı durmaktadırlar. Rojava’nın Başur’un ardından özerk ya da federatif bir yapıya kavuşması,  bu sömürgeci devletleri sıranın Bakur ve Rojhılat’a da geleceği kaygısına düşürmektedir. Bu endişelerin en önemli sebebi de, Kürtler özgürleştikçe bu rejimlerin de yaşama şanslarının tükenmekte olmasıdır. Bu derece saldırganlaşmalarının altında yatan bir sebep de budur.

ABD, Rojava ve Başur’a dönük planlarını bölge ülkelerini kendi  çıkarlarına göre dizayn etmekte de kullanmak istemektedir. Cezayir Antlaşması ile Kürtleri arkadan vuran ABD’nin bugün tavrının ne olacağı, bir bakıma bölgedeki gelişmelere bağlıdır. Rusya’nın Efrin için verdiği izni, ABD gecikmeli olarak Gıre Spi ve Sere Kani için TC’ye verdi. Ayrıca Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumu karşısında ABD’nin aldığı tavır, ABD’ye ne kadar güvenileceği konusunda  bir başka örnektir. Buna rağmen Kürtlerin ABD’nin dostluğundan değil bölgeye dönük politikalarından kazanacak mevzileri vardır. Lavrov’un söyledikleri bir bakıma ABD’ye “adımlarına dikkat et, Kürt meselesini bir üst boyuta taşıma” anlamına gelmektedir. Kürt meselesinin yeni kazanımlarla bölge gündemine oturması dengeleri değiştirecektir. Ne Rusya ne de ABD yeni dengeleri kendi çıkarları doğrultusunda düzene koyacak imkanlara sahip değiller. Iran ve TC egemenleri Suriye ve Irak’taki gibi yönetemez duruma düşeceklerdir.

Böylesine çok boyutlu aktörlerle oynanan bir oyunda mevcut güçler birbirlerinden rol çalmaya çalışsalar da tek başına hiç birinin bir sonuç alma olanağı  mevcut değildir. Oyuncusu bol olan ve herkesin kendi çıkarlarını dayattığı bir ortamda Kürtlerin de yeni adımlar atması gerekmektedir. Bunun için kaçınılmaz olan birlik görüşmelerini sonuçlandırmaktır. Asgari müştereklerde birleşmek ve ayrılıkları keskinleştirmemek de önemlidir. Bunlar nelerdir? Önkoşulsuz görüşmelere başlayabilmek, demokrasi ve ortak mücadele için fedakarlık yapabilmektir.  Biraya gelindiğinde İran ve TC’nin bu birlik görüşmelerini engellemek için baskı mekanizmasını çalıştıracakları ve çeşitli provokasyonlar düzenleyecekleri kesindir. Zaten şimdiye kadar da bunu çeşitli yollarla engellemeye çalıştılar. Kürtler arasında hala kanayan bir yara olarak duran “Bıra Kuji” ’nin bir daha yaşanmaması da önemli bir adım. En azından burada önemli bir ilerleme sağlanmıştır. Bunun devam etmesi önemli olmakla birlikte birlik konusunun geri bırakılmaması da gerekiyor.

Rojava’da Kürtleri temsil eden siyasi güçlerin ortak bir cephede bir araya gelmeleri, diğer parçalardaki birlik çalışmalarına da hız verilmesine yol açabilir. Hızlandıran bir etki yaratabilir. Rojava, Suriye sorununun demokratik bir temelde çözülmesinde de hızlandırıcı bir etkiye sahiptir. ABD’nin buradaki girişimleri kafalarda soru işaretleri yaratmakla birlikte, DAİŞ çetelerinin saldırılarına, Suriye rejiminin eskide diretmesine ve Rojava’yı tanımamasına   karşı Kürtler için bir koruma kalkanı vazifesi de görmektedir. Belirttiğimiz gibi her gücün kendi hesapları var. Fakat Kürtler bu hesaplardan bağımsız varlıklarını korumakla karşı karşıyalar. TC’nin demografik yapıyı değiştirmeye dönük saldırıları bu uluslararası desteğin doğru  kullanılması ile bertaraf edilebilir.

Uluslararası desteğin Kürtlerin ortak bir mücadele için bir araya gelmeleri halinde doğru bir zeminde kullanılabileceği de açık bir gerçektir. Birliğin zor olduğunu ve ortak çıkarları öne çıkarmanın  yazıldığı gibi kolay olmayacağı Kürtler nezdinde defalarca kanıtlanmıştır. Bugün Kürt Özgürlük Mücadelesi için önemli gelişmeler Rojava  ve Başur endeksli olarak yaşanmaktadır. Rojava’da birlik yönünde atılan adımlar Başur tarafında da etkisini göstermesi önemlidir. Iran’ın ve son yıllarda TC’nin Başur üzerinde çeşitli oyunları oynadıkları bilinmektedir. TC’nin ekonomik ve siyasi ilişkilerini direk müdahaleye döndürdüğünü askeri saldırılar ve MİT operasyonları ile birliğin önüne set diktiğini görüyoruz. KDP’nin çeşitli ilişki ağları ile işbirlikçiliğe zorlandığı ve yer yer içindeki bazı güçler ile bu konuda adımlar attığı da söylenmektedir. TC’nin buradaki bazı yerel güçlerden istihbari bilgi almakla sınırlı kalmadığı ve planlarını hayata geçirmek için bu kesimleri çeşitli yollarla kullandığı da açıktır. PKK’nin ve silahlı güçlerinin Başur’da olması gibi bir bahanenin ardına gizlenerek yapılan bu saldırılar, esasında Kürtlerin kazanımlarını yok etmeye yöneliktir. Bunun böyle olduğu çeşitli dönemlerde takınılan tavırlarla ortaya çıkmıştır.

TC ve İran’ın saldırıları ve oyunları uluslararası güçlerin desteği ile aşılabilir mi? Bunun olanakları mevcuttur. Yeter ki ortamı bulandırmaya çalışanlara fırsat verilmesin. Birbirlerini dışlayan değil ortak mücadelede birliğe götüren yollar açık tutulsun. Bu konuda başta KDP ve PKK olmak üzere herkesin üzerine görevler düşmektedir.

Ezidiler ve Şengal

Birlik yolunda güzel gelişmeler devam edecek diye beklerken, bu kez Şengal karıştırılmaya başlandı. Şengal’in geleceğine kimler karar verecek? Burada yaşayan Ezidiler mi yoksa her seferinde yalnızlığa terk eden güçler mi? DAİŞ saldırıları ile yeni bir ferman yaşayan Ezidiler, kendi öz savunmalarını kurdular. Hem Peşmerge güçleri ve hem de Irak askerleri DAİŞ saldırıları karşısında Ezidileri yalnız bıraktılar. Şengal kurtarıldıktan sonra Ezidiler DAİŞ’e karşı yardımına koşan HPG gerillaları ile birlikte kendi öz savunma birliklerini kurdular. Tabii ki bu adım Ezidiler için büyük bir ilerlemedir. Aynı zamanda Kürtler için de büyük bir kazanımdır. Şengal’in böylesine gelişmelere sahne olması TC’nin gözünde bir çalıya dönüştü. Şengal’in Rojava ile Başur’u birbirine bağlayan bir eksende olması da buranın önemini daha da arttırmaktadır.

Burada yaşayan Ezidiler haklı olarak Irak hükümeti ve KDP arasında yapılan son anlaşmaya tepki göstermektedirler. Kendi düşünceleri ve öz savunmaları dikkate alınmamış ve yukarıdan dayatmacı bir şekilde onlar hakkında karar verilmek isteniyor. Şengal’in yeniden inşası kadar burada yaşayan Ezidilerin özgürce kendilerini koruma  haklarının da var olduğu unutulmamalıdır. Ancak bu temelde bir çözüm kabul edilebilir. TC’nin tehditlerine boyun eğmeden Şengal halkının önemli bir kesiminin ne istediği de görülmelidir. Son yıllarda iki kez Ezidileri yalnız bırakıp alanı terk eden KDP Peşmergelerine olan güven de sarsılmış durumdadır. Bu güvenin yeniden tesis edilmesi tüm aktörlerin Şengal’in geleceğinin planlamasına katılması ile mümkündür. Bu şekilde Kürtler arasında dışarıdan dayatma ile yaratılmak istenen Şengal problemi de çözüme ulaşılabilir. Yerel öz savunma güçleri yeni oluşturulmak istenen Şengal idaresinde yer almalı ve ortak bir çözüm bulunmalıdır. Böylelikle Şengal Ezidiler için güvenilir bir alan olabilir. O zaman Kürtler daha büyük hayal edebilirler.


Konuyla ilişkili diğer makaleler