John Steinbeck ve ‘İNCİ’ Romanı

John Steinbeck ve ‘İNCİ’ Romanı

John SteinbeckJohn Steinbeck, Dünya klasiği olan “Fareler ve İnsanlar” ın yazarı. O müthiş sürükleyici dilini ‘İNCİ’ romanında da aynı çekiciliği, sıkmayan, işlediği konuda ustaca yarattığı gerilimle yine dillerden düşmeyen önemli bir eserle karşı karşıya bırakıyor okuyucuyu.

“İNCİ” tam bir aile dramı. Hayatın önemli bir kesitini içine alan ve kurtulması imkânsız bir ateş çemberi içinde dönen üç kişilik küçücük bir aile. Balıkçı Kino, karısı Juana ve bebekleri Coyotito ile yaşam arasında geçen sonsuz bir var olma mücadelesi. Ve bu öyle bir mücadele ki, yıllardır varlıklarını sürdürdükleri kasaba bile yaşananların dışında kalamıyor.

Kitabın arka kapağında yazarıyla ilgili şunlar yazmakta: “Politzer ve Nobel Ödülü’ne layık görülen John Steinbeck’in çağımızın toplumsal ve insani meselelerini ustalıkla resmettiği modern dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alır.

(...) Bir Meksika halk hikâyesinden esinlenmiş İNCİ, bir zamanlar İspanya Kralı’na büyük zenginlikler getiren bir koyda yaşayan fakir bir inci avcısının, Kino’nun ve ailesinin hikâyesini anlatır. Kino’nun çocuğunu kurtarmak umuduyla daldığı denizden çıkardığı eşi benzeri görülmemiş inci, yalnızca umut değil yıkım da getirecektir. İncinin özü insanların özüne; Kino’nun kulaklarında çınlayan ve kasabaya yayılan incinin Türküsü, ailenin kötülüğün, umudun ve düşmanlığın türküsüne karışacaktır.

John Steinbeck: İnciSteinbeck, Kino’nun derinliklerinden söküp çıkardığı inci ile içinde yaşadığımız dünyaya ve insanın dramına ışık tutuyor.” 100 sayfalık bir hikâye ile yazar okuyucusuna aynı zamanda oldukça egzotik bir zaman diliminin kapılarını da açıyor. Özelliği, Batı için yabancı olan farklı bir coğrafyada buluyorsunuz kendinizi; farklı insanlar, farklı yaşam biçimleri, farklı mücadele yöntemleri. Açıkçası roman boyunca Anakaramızın çok farklı bir köşesinde değişik toplumsal savrulmalar, halk bilgelikleri, yabancı anaforlarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Belki de kitap okumanın, okuyarak dünyayı tanımanın, insanlığı tanımanın bir başka güzelliği bu olsa gerek. Gerçek yaşamınızda hiçbir zaman gidemeyeceğiniz, ulaşamayacağınız, tanık olamayacağınız yaşanmışlıkların, -bu bir efsane de olsa- şahidi oluyorsunuz. Konunun sürükleyiciliği, bir aile reisi olan bay Kino’nun bitmek tükenmek bilmeyen o kesintisiz hırsı, bebeğinin geleceğine yönelik umutlarının asla yok olmasına olanak tanımayan direngenliği farkında olmadan okuyucuyu da sanki bir elektrik akımı gibi sarıp sarmalıyor. Aslında yazının başında bahsettiğim yazarın diğer kitabı olan “Fareler ve İnsanlar” da da aynı tat ve heyecanı duyuyorsunuz. Farkı, sadece konuların değişmiş olması. Usta yazar her öyküsünde ya da romanında aynı başarıyı yakalamayı başarıyor.

John Steinbeck, yaşamı boyunca emekten yana tavrını koymuştur. Onun romanlarında, hikayelerinde karakterler sürekli bir savaşım içindedir. Yılgınlığa düşmeden tüm varlıklarını sürdürdükleri kavga için ortaya koyarlar; topraklarını, emeklerini, özgürlüklerini savunarak kendilerini var etmeye çalışırlar. Yazarın bütün karakterleri halkın içinden, sıradan, bir lokma ekmeği ile yaşayan bireylerdir. Büyük kentlerin varoşlarından tutun da, küçük sıradan kasabaların, köylerin, az topraklı insanların toplumda insanca yaşama savaşıdır bu adete.

John Steinbeck’i bizim ülkemizde en iyi 68-70 kuşağı tanır, hem de iyi tanır; onun yazdıklarından GAZAP ÜZÜMLERİ’ni, BİTMEYEN KAVGA’yı, SARDALYA SOKAĞI, ve diğerlerini okumayan yok gibidir. O, sosyalist gençliğin adeta bayraklaştırdığı bir yazardır. Eğer Steinbeck bu gün bile hala sevilerek okunuyorsa, o bunu sağlam duruşuna borçludur.

Galiba burada okuyucuya düşen görev, daha çok John Steinbeck gibi işçiden ve emekten yana, adaletten yana olan usta yazarların takipçisi olabilmektir...

__________________________________

İNCİ/ John Steinbeck/ Roman/ Çeviri Tomris Uyar/ Sel Yayınları/ 2012/İstanbul