Hekim Ve Sağlıkçıların Taraf Tuttuğu Alan: Savaş Ve Barış

Hekim Ve Sağlıkçıların Taraf Tuttuğu Alan: Savaş Ve Barış

Makineli tüfekli askerler

Savaş, doğrudan ve dolaylı onarılamaz etkileri olan bir halk sağlığı sorunudur.  Ölümler, sakatlıklar, hastalıklar… Savaş, aileleri, toplumları, kültürleri yok etmektedir. Kısıtlı kaynakların sağlık hizmetleri için kullanımını engellemekte, sağlık hizmetlerini ve alt yapıyı tahrip etmektedir. Çatışmalar insan hakları ihlallerine yol açmakta, insan hakları kavramının tümüyle ortadan kalkmasını getirmektedir.

Bu girişten sonra bu günlerde gündemimizde olan, alanında uluslararası uzmanlığı tartışılmaz Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hocamızın, hiçbir kurum ve kişi belirtmeden uzmanlık alanında dile getirdiği bir görüşten malzeme çıkartıp zaten haz etmedikleri sağlıkçılara ve onun meslek örgütüne saldırı bahanesi yapılan genelde savaş ama özelinde asıl kimyasal savaştan biraz bahsetmek istiyorum.

Kimyasal ajanlar; insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerine doğrudan toksik etkileri nedeniyle kullanılan, öldürmek, yaralamak, insanları etkisiz hale getirmek, bitkisel ve hayvansal besin kaynaklarını, besin stoklarını kirletmek ve yok etmek, ekonomik önemi olan hedefleri işlemez hale getirmek, kaosa ve paniğe neden olmak amacıyla kullanılan her türlü katı, sıvı ve gaz halindeki zehirli kimyasal maddelerdir.

Kimyasal ajanların hedef üzerine dağıtılması için kullanılan, bir veya daha fazla kimyasal ajan dağıtabilen ve bir taşıyıcı / dağıtıcı sistem içeren cihaz, mühimmat veya özel olarak tasarlanmış her türlü sistem ise kimyasal silah olarak adlandırılmaktadır.

İnsanlar üzerinde telafi edilemez yaralar açan ve tarih boyunca savaş ve çatışmalarda kitlesel katliamlar için kullanılan kimyasal silahlar, günümüzde halen can almaya devam ediyor. Kimyasal silahlar, içerdiği zehirli maddeler nedeniyle insanlar ve hayvanlarda geçici sakatlık, kalıcı hasar veya ölüme neden oluyor. İnsan tarihinde bir 'utanç lekesi' olan kimyasal silahların milattan önce 600'lere dayanan tarihine birlikte göz atalım.

Kimyasal savaş ajanlarının bilinen en eski formlarından biri, bitki ve hayvanlardan üretilen doğal toksinlerdir. Bu toksinler, yaygın olarak okların ucunu kaplamak için kullanılmışlar ve “ok zehri” olarak anılmışlardır.

Tarih olarak bilinen ilk kullanılışı M.Ö 5. yüzyılda Peloponez Savaşı sırasında Spartalılar kömür, sülfür ve ziftin yanması sonucu açığa çıkan dumanı, Atinalıların sığınaklarında saklanan insanları etkisiz hale getirmek amacıyla kullanmışlardır.

Asırlar sonra yine birçok ülke tarafından savaşlarda kullanıldı. Etkileri son derece zararlı olan bu silahlar, çok sayıda canlının yaralanmasına ve yaşamını yitirmesine neden oldu.

15.yüzyılda Romalılar, gizli sığınaklarda saklanan düşmanları tahriş edici duman yardımıyla etkisiz hale getirmişlerdir. Kimyasal savaş ajanları ve kargaşa kontrol ajanlarının modern kullanımları ise 1.Büyük Paylaşım Savaşı’na dayanmaktadır.

Kimyasal savaş ajanlarının büyük ölçekteki ilk kullanımı Nisan 1915’de, Alman ordusunun Belçika’nın Ypres kentine 168 ton klor gazı ile saldırması ve 5000 adet müttefik (İngiliz, Fransız ve Kanadalı) askerin ölümüne sebep olmasıyla gerçekleşmiştir. 1.Dünya savaşı boyunca zehirli gazları (klor, fosgen, siyanür ve hardal), tahriş edicileri ve yakıcı maddeleri de içeren kimyasal savaş ajanlarının çok büyük miktarlarda kullanımı (yaklaşık 125 000 ton), 90 000 kişinin ölümüne ve 1,3 milyon kişinin de ölümcül olmayan şekillerde etkilenmesine yol açmıştır. 1.Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin birçoğu klor ve fosgen gazına maruziyetten kaynaklanmıştır.

Kimyasal silahların altın çağı: 2. Büyük Paylaşım Savaşı Ve Sonrası

1. Büyük Paylaşım Savaşı’nda kimyasal savaş ajanlarının kullanımının sonuçları görüldükten sonra, birçok ülke 2. Büyük Paylaşım Savaşı’nda kullanılmak üzere daha ölümcül kimyasal maddeler üretmek için harekete geçmiştir. Yahudi Soykırımı sırasında Naziler, karbon monoksiti ve hidrojen siyanür içerikli böcek ilacı Zyklon-B’yi, imha kamplarında milyonlarca insanı öldürmek için kullanmışlardır.

Yine Alman işgali döneminde, 19 Nisan-16 Mayıs 1943 tarihleri arasında meydana gelen Varşova Gettosu Ayaklanması sırasında da Yahudilere karşı zehirli gazlar kullanılmıştır.

Bunun öncesinde 2.Dünya Savaşı sırasında, Almanya, ABD, İngiltere ve diğer birçok ülkede, antikolinesteraz organofosfat bileşikleri grubunda yer alan sinir ajanları geliştirilmiş ve bu maddelerin yüksek miktarlarda üretimi yapılmıştır. Özellikle Soğuk Savaş döneminde, bu maddelerin üretim ve stoklanma oranları maksimuma ulaşmıştır. Sinir ajanları, savaşlarda, iktidarı elinde tutmak isteyen diktatörler, tarikat liderleri gibi halk düşmanları tarafından kimyasal kitle imha silahı olarak kullanılmışlardır. 1980 yılında, Irak İran’a hardal ve sinir ajanlarını kullanarak saldırmıştır. 1980-1988 yılları arasında süregelen Irak-İran çatışması sırasında, İran 387 adet saldırı gerçekleştirmiş ve 100 000’den fazla asker ile birçok sivil hayatını kaybetmiştir. 1988’de Irak-İran Savaşı’nın sona ermesinden hemen sonra, Irak Rejiminin lideri Saddam Hüseyin, Halepçe’deki Kürt halkına karşı birden çok kimyasal savaş ajanı kullanmış, yaklaşık 5.000 kişi hayatını kaybetmiş ve çok daha fazlası etkilenmiştir.

1991 yılında Körfez Savaşı sırasında, 8,5 ton sarin ve siklo sarin maddesinin ve içinde bazı sinir ajanlarının depolandığı roketlerin imhası sonucu, bu gazlar ortama yayılmıştır. Söz konusu bölgede bulunan halk hala bazı olumsuz uzun dönem sağlık sorunlarıyla mücadele etmektedir. Bu durum “Körfez Savaşı Sendromu” olarak adlandırılmaktadır.

Yakın Dönemde Kimyasal Savaş Ajanı Kullanımları

1990’lı yılların ortalarında, Japonya’da iki adet terörist saldırı gerçekleştirilmiştir. Matsumoto ve Tokyo Metro Olayı olarak bilinen bu saldırılar, Aum Şinrikyo denilen, 2000 yılından beri de Aleph ismiyle anılan ve Shoko Asahara isimli bir liderin yönetimindeki bir dini grup tarafından yapılmıştır. Olaylar sebebiyle 19 kişi hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 5000 kişi yaralanmıştır. Yapılan bu saldırılar, kimyasal savaş ajanlarının terörist amaçlarla kullanılması konusunda bir dönüm noktası olmuş, bu olayların etkileri yalnız Japonya’da değil, tüm dünyada görülmüştür. Son birkaç on yılda, risin ve şarbon gibi biyotoksinlerle gerçekleştirilen bazı saldırılar da meydana gelmiştir.

2013 yılının Ağustos ayında Suriye’nin Guta bölgesinde kimyasal silah saldırıları meydana gelmiştir. Yaşanan bu saldırılar 1500’den fazla kişinin ölümüne ve binlerce kişinin etkilenmesine neden olmuştur. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) ve Birleşmiş Milletler uzmanlarından oluşan teknik ekipler saldırı sonrası bölgede yaptığı incelemelerde sinir ajanı grubunda yer alan sarin maddesinin kullanıldığını raporlamıştır. Yaşanan saldırıların ardından Suriye yönetimi ülkede bulunan kimyasal silah sınıfındaki maddelerin ve üretim ve depolama tesislerinin yok edilmesini kabul etmiştir. Bu kapsamda Suriye’nin elinde bulunan kimyasal silahlar önceliklendirilerek imha prosesi Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) tarafından başlatılmıştır.

Devlet Otoritelerince Kullanımı

1920 yılında, Irak’ta özgürlük arayışında olan Kürt vatandaşlara karşı İngiltere tarafından “deney amaçlı” olarak kimyasal silah kullanılmıştır. 24 Ekim 2002’de meydana gelen Moskova Tiyatro Baskını sırasında, Rus kuvvetleri tarafından anestetik fentatil maddesi kullanılmıştır. Bu maddenin olumsuz etkileri sebebiyle yaklaşık 130 sivil hayatını kaybetmiştir. Kargaşa Kontrol Ajanları ise 1960’larda ABD hükümeti tarafından isyanlarda kalabalıkları dağıtmak amacıyla yaygın olarak kullanılmıştır.

Günümüzde 25’den fazla ülke ellerinde kimyasal savaş ajanları bulundurmakta, bunların dışındaki birçok ülke ise bu maddelere sahip olmak için arayışta bulunmaktadırlar. Bu ajanlardan bazıları çok yüksek miktarlarda depolanmış olarak bulunmakta, bunların yok edilme prosesleri ise hem çok yüksek maliyetli hem de insan sağlığı ve çevre için oldukça riskli olmaktadır.

Kimyasal savaş ajanlarının etkileri, kasıtlı kullanımların dışında meydana gelen kazalar sonucunda da görülebilmektedir. Bu maddelerin üretimi, taşınması, dağıtılması esnasında, oldukça zehirli olan kimyasal savaş ajanları veya kitle imha silahlarının ortama kazara yayılması, milyonlarca insanın etkilenmesine ve binlercesinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. 1984 yılında Hindistan’ın Bhopal şehrinde, böcek ilacı üretimi yapan bir fabrikada meydana gelen kaza sonucunda oldukça zehirli olan 40 ton metil izosiyanat maddesi ortama yayılmıştır. Bu kaza sonucunda 500 000’den fazla kişi etkilenirken binlerce kişi hayatını kaybetmiştir.

Kimyasal silahların kullanımı tam olarak engellenebilmiş değil

Birleşmiş Milletler (BM), kimyasal silah tehdidine karşı farkındalık uyandırmak ve mağdurları anmak amacıyla her yıl 30 Kasım gününü "Kimyasal Savaş Kurbanlarını Anma Günü" ilan etti.

Kimyasal silahların kullanılmasının yasaklanması amacıyla çok sayıda uluslararası girişime rağmen bu silahların kullanılması halen tam olarak engellenebilmiş değil.

Son olarak 29 Nisan 1997'de yürürlüğe giren Kimyasal Silah Sözleşmesine, 192 ülke taraf oldu. İsrail, Mısır, Kuzey Kore ve Güney Sudan ise anlaşmaya dahil olmayı kabul etmedi.

Sözleşmeyle kimyasal silahların üretimi, depolanması ve kullanımı yasaklanıyor. Ayrıca ülkeler, kimyasal silah stoklarını ve bunların nerede üretilebileceğini bildirmek zorunda.

Kimyasal ajanların bazıları kokusuz veya tatsız olabilir, bu nedenle fark edilmeleri oldukça zordur. Bu maddelerden bazıları birkaç dakika içinde etki ederken bazılarının etkisi 2-48 saat arasında ortaya çıkabilir. Öldürücü olmalarına rağmen kimyasal ajanları ölümcül dozlarda yaymak zordur ve açık alanlarda genellikle hızlı bir şekilde dağılıp yok olurlar.

Kimyasal bir saldırıyı anlamanın tek yolu çevrenizde olağan dışı gözüken durumları fark etmek olabilir.  

Kimyasal Ajanları Genel olarak şu şekilde sınıflandırabiliriz:

  • Sinir Gazları
  • Boğucu Gazlar
  • Vezikan Gazlar (Yakıcı Gazlar)
  • Kan Zehirleyici Gazlar
  • Uyuşturucu Gazlar
  • Kusturucu Gazlar
  • Göz Yaşartıcı Gazlar (Gezi mücadelesinde bolca tattığımız…)

Kimyasal Ajanların Yayılma Yolları:

Bir kimyasal saldırının etkileri büyük ölçüde kullanılan kimyasal maddenin toksisitesine ve yoğunluğuna bağlıdır. Rüzgar hızı, sıcaklık, nem, uçuculuk gibi birçok faktör kimyasal maddelerin konsantrasyonuna etki eder. Saldırının gerçekleştirildiği yer de büyük önem taşımaktadır. Kapalı alanlarda daha az miktarda kimyasal madde ile daha ölümcül sonuçlar elde edilebilir. Açık alanda ise kimyasal madde konsantrasyonu dış faktörlere bağlı olarak kısa zamanda azalacağından ölümcül etkiler için çok daha fazla miktarda madde kullanmak gerekecektir.

Kimyasal maddeler genel olarak aşağıdaki yollarla yayılır:

  • Binaların havalandırma sistemlerinden,
  • Aerosol veya sprey cihazları ile,
  • Pasif yayma (Kimyasal madde içerikli bir bidonun ağzını açık bırakmak vb.)
  • Kimyasal madde içerikli patlayıcı cihazlar,
  • Kimyasal madde bulunduran veya taşıyan tesis ve araçların sabote edilmesi ile,
  • Toksinlerin besin ve su kaynaklarına bulaştırılması ile

Kimyasal Silah Kullanıldığı Nasıl Anlaşılır?

  • Bulantı, nefes alma zorluğu, kusma, kasılma, göz yaşarması, ciltte kızarıklık, kanama vb. belirtiler gösteren çok sayıda kişi görüldüğünde,
  • Yüzeylerde kuşkulu yağ ve su damlacıkları görüldüğünde
  • Havada yoğun ve fark edilir bir sis ve duman görüldüğünde,
  • Etrafta sebebi bilinmeyen hayvan ölüleri ya da ölmekte olan hayvanlar görüldüğünde,
  • Alışkın olunmayan kokular duyulduğunda (acı badem, sarımsak, çürük meyve, çürük yumurta çimen vb.)
  • İnsanların yoğun olarak toplandığı metro, alışveriş merkezi, stadyum gibi yerlerde olağan dışı kıyafet ve gaz maskesi giyinmiş insanlar görüldüğünde kimyasal silah kullanıldığından şüphe edilmelidir.

Son Söz: Hekimler ve sağlık çalışanları ne yapmalı?

Hekimler doğaları gereği kimyasal, biyolojik ve nükleer her türlü SAVAŞA karşı olmak zorunda. Ancak savaşın, işgallerin olağanlaştırıldığı, kutsandığı dönemlerde hekimlerin, savaş karşıtlıklarını daha gür sesle dile getirmek gibi bir sorumlulukları var. Savaşın zararlarını her yerde, herkese anlatmak ve barış iklimini hakim kılmak üzere özel çalışmalar yapmakla da yükümlüler.

Ne yazık ki savaş bulutları ülkemizin çok yakınında dolaşıyor. Komşularıyla düzeyli ilişki kurmayı beceremeyen yöneticiler, tüm komşu ülkelerle her an bir çatışma çıkarabilme potansiyeli taşıyan bir dış politika izlemekte ısrarcılar.

Oysa biliyoruz ki, her çatışma, her savaş çok büyük insani dramları beraberinde getirir. On binlerce insanın ölümü, yüz binlerce yaralı, sakat, evini barkını terk etmek zorunda bırakılan milyonlarca göçmen, savaşların gayri insani bilançosudur. Bu nedenle savaş yarattığı doğa ve insani tahribat nedeniyle halk sağlığını tehdit eden en önemli sorundur. Savaşlar doğa tahribatının yanında, fiziksel, ruhsal, sosyal ve siyasal sağlık açısından yarattıkları onarılmaz devasa sorunlarla sadece mevcut kuşağı etkilemekle kalmaz, gelecek kuşakların sağlığında da kalıcı, olumsuz etkiler yaratır; bu yüzden hem günümüz hem de geleceğimiz açısından en büyük tehdittir. Sayılarla ifade ederek yabancılaştırdığımız ölümler, sakatlıklar, hastalıklar, rahatsızlıklar hem yakınları olarak bizler için hem de tüm toplum için olağan koşullarla kıyaslanmayacak kadar katlanılmaz boyuttadır. Doğrudan silahlara bağlı yaralanmaların ve ölümlerin yanı sıra savaş ortamının yarattığı barınma, beslenme, temiz su ve atıklar gibi çevre koşulları, toplu yaşam, ulaşım, insan onuruna yakışmayan baskılar vb. olumsuzluklar ile dolaylı olarak sağlığımız üzerindeki tehdit kendini devam ettirir.

Biz hekimler ve sağlıkçılar için acımasız olan gerçeklik savaşa zemin hazırlayan koşulların ve savaşların insan eliyle oluşturulan felaketler olmasıdır; dolayısıyla ÖNLENEBİLİR olmasıdır. Savaşları önlemenin yolu barış ortamı ve demokrasinin inşasından geçmektedir. Biliyoruz ki bölgemizde savaşa taraf olan Ortadoğu halkları değildir. Ortadoğu halkları için çözüm barıştır, demokrasidir. Emperyalist politikaların ortadan kaldırıldığı, insanca yaşamanın mümkün olduğu özgür, eşit, sömürüsüz, her türlü tahakkümün ortadan kalktığı bir toplumsal düzende savaş çığırtkanları yer bulamaz. Türkiyeli hekimler olarak tüm hekimler adına bu önlenebilir soruna sessiz kalmanın, demokratik çözüm yollarını kapamanın, halkların çözüm için harekete geçmesinin engellenmesinin bir insanlık suçu olduğunu, bu soruna sessiz kalmadığımızı, kalmayacağımızı, her türlü demokratik mücadele yöntemlerini kullanacağımızı her ortamda dile getirmekle yükümlüyüz

Ülkemizde, bölgemizde ve dünyanın bütününde barışın egemen kılındığı bir ortam oluşuncaya kadar; hekimler olarak savaşa karşı barış talebini örgütlemekte ısrarcı olmak zorundayız.

Sesimizin çıktığı kadar haykırmaya devam edeceğiz

“HEKİMLER SAVAŞA KARŞI!”

KAYNAKLAR:

  1. https://www.medikritik.com/kose-yazilari/askeri-tip-savas-hekimligi-1-her-boyutuyla-savas-sirasinda-hekimlik 
  2. https://medikritik.com/kose-yazilari/askeri-tip-savas-hekimligi-2-savas-sonrasi-donemde-hekimlik
  3. aa.com.tr/tr/dunya/savasin-cirkin-yuzu-kimyasal-silahlar/1324685
  4. afad.gov.tr/kbrn/kimyasal-olaylarin-tarihcesi
  5. gzt.com/jurnalist/insanlik-sucu-savasin-cirkin-yuzu-kimyasal-silahlar-3466365
  6. https://www.afad.gov.tr/kbrn/kimyasal-savas-ajanlari
  7. https://www.istabip.org.tr/3090-hekimler-savasa-kar.html
  8. https://www.ttb.org.tr/eweb/data/haber/mart05/savas.php
  9. ttb.org.tr/eweb/savas/3.html
  10. ttb.org.tr/eweb/savas/6.html
  11. https://m.bianet.org/bianet/saglik/194116-savas-baris-ve-hekimlik
  12. https://www.evrensel.net/haber/390183/savas-bir-halk-sagligi-sorunudur-2
  13. Sted.Kimyasal Silahlar:Etkileri, Korunma Yollarý
  14. https://www.ttb.org.tr/eweb/savas/1.html
  15. https://www.afad.gov.tr/kbrn/kimyasal-olaylarin-tarihcesi
  16. https://www.istabip.org.tr/3090-hekimler-savaa-kar.html
  17. https://www.afad.gov.tr/kbrn/kimyasal-savas-ajanlari