Hastalıklı Düşünceyi Pratik Tedavi Eder

Hastalıklı Düşünceyi Pratik Tedavi Eder

Ekonomik sıkıntıların ayrıcalıklı küçük bir azınlık dışında bütün toplumsal kesimlerin birincil sorunu haline geldiği, gençlerin, kadınların, emekçilerin gelecek kaygısıyla yaşadığı ve en basit demokratik taleplerin bile şiddetle bastırıldığı bir toplum yapısından özgür bir geleceğe ilişkin çıkış yolları aramak günümüzün en önemli gündemi. Ülkemizde devrimci-demokrat güçler bu yönde arayış ve mücadele yöntemleri geliştirilmeye çalışıyor. Bu çabalara rağmen yığınsal bir tepkinin oluşmaması bu yönde tartışmalarının daha da süreceğinin göstergesi. Bazen bir yığın söylem soyut bir birlik ve politik hedeflemelere takılıp kalıyor. Ülkemizde demokrasi güçlerinin birliği düşüncesi devrimci mücadelenin uzun yıllardır gündemi oldu. Günümüzde bu düşünce geçmişten farklı olarak geniş kesimleri daha çok kucaklamaktadır. Halkların var olma sorunları ile, işçi sınıfı ve yoksulların kapitalist yağmanın sonuçlarının açlığı dayatması karşısında eylemli birliği, toplumsal mücadelede başarılı olmanın zorunlu koşulu olarak ortaya çıkıyor. Sosyalizm hedeflemesinin güncel ve pratik süreçteki karşılığı bilimsel vurgu üzerinden hiçbir iradi koşula bağlı olmayan yanı ile, sosyo-ekonomik yapının taşıyıcısı sınıf ve katmanların nitel-nicel durumuyla doğrudan ilgili. Verili örgütsel yapıların güncel programatik tespit ve çabaları sosyalizm hedefine yönelik kurgulansa dahi, işçi sınıfı, emekçilerin gündemi ve bilincinde bu oluşmuyorsa, düşünüş-yöntem konularını gözden geçirmek gerekiyor.  

İşçi sınıfı biliminin temel kavramları üzerinden mücadele perspektifi, koşulları hesap etmeyi bilimsel veri olarak ortaya koyuyor. Ekonomik, demokratik, politik mücadelenin diyalektik ilişkisini ve özgün sınırlarını kavramak, birbirini besleyen pratik süreçleri de doğru çizgiye yönlendirecektir. Bir takım politik hedefler koyulurken taşıyıcı katmanların sosyo-ekonomik, kültürel durumlarını, kuvvet dengelerini, bilincini, örgütlenme düzeyini, onların üzerinde gerici ve kapitalist-emperyalist devletin etkisini, geçmiş sosyo-ekonomik biçimlenmeden kapitalist ilişkiler içine taşınan kalıntıları, dinsel ve etnik yapısında yaşanan sorunları görmezden gelip bu kesimleri sosyalizm hedefine çağırmak, özgürlük ve eşitlikçi hedefe ilerleyecek, yığınsal birleşik bir mücadeleden ortak çıkarı olan katmanları birbirinden uzaklaştırıyor.

Yenilginin getirdiği uzun yılların sonuçları teorik ve pratik alanda iki hastalıklı anlayışı komünist hareketin içine taşıdı. Dağınıklık ve rehavet kimi kadroları sistemin içinde birtakım arayışlara yöneltti. Bunda kapitalist odakların bu alana ideolojik sızmaları da etken oldu. Bazıları geçmişin eleştirisi gibi haklı bir nedenden yürüyerek sınıfın bilimini tümden reddiye üzerine teoriler üretme yoluna girdiler. Yenilgi ve başarısızlığın nedenlerini tartışırken, devrimci önderlere temkinli saldırıyla başlayan girişimler, Marksizm-Leninizm’in günümüzde aşıldığı noktasına kadar vardırıldı… Hastalığın ikinci yönü ise Marksist-Leninist temel prensipleri, koşulların değişimini görmezden gelerek günümüz sorunlarına dogmatik kalıplar üzerinden yaklaşım… Kapitalist-emperyalizm yapısındaki yeni biçimler, reel sosyalizm karşısında dönemsel pozisyonu, küreselleşme işçi sınıfı bilimi açısından analizlere muhtaçtı. Bu sürecin doğru değerlendirilmesi, kapitalizmin yapısındaki değişimlere koşut işçi sınıfı ve diğer ezilen katmanların değişen koşullardaki pozisyonunu, mücadele yöntemlerini de nesnel sürece uygun bir biçimini ortaya çıkaracağıdır.

Marksist felsefe doğayı ve toplumu olduğu gibi gerçekçi kavramayı, aynı zamanda tamamlanmış ve bitmiş bir durum olmadığını devrimcilere öğretti. Sürekli hareket halindeki toplumsal süreçler koşula uygun mücadele biçimlerini de zorlayacaktı. İçinde yaşadığı asıl durumu olduğu gibi kavrayamayan ve değişimin gerisinde kalan yapılanmalar zorunlu bir tükenişle yüz yüze gelecekti. Ülke veya dünya dengelerinin gericilik lehinde oluşması devrimci dinamizmi duraklattığı uzak-yakın tarihte görüldü. Yanılsama veya bilinçle devrimci gelenekler üzerine ikame edilmeye çalışılan yapılara rağmen sınıf mücadelesi -en derinde de olsa- nesnel karakteri koşuluna uygun biçimiyle, ilkesel özüyle var olacaktı. Günümüzün devrimci görevi bu durumu kavramak, nesnel gelişimin doğasına uygun mücadele biçimlerini yaratmaktır…

Eşitlikçi ve sömürünün ortadan kalktığı bir toplum düzeni komünistlerin nihai hedefidir… Ülkemiz verili koşulları, değişik toplumsal kesimlerin siyasi bilinç düzeyi ve ekonomik-sosyal sorunlarla başa çıkma uğraşı içinde uzak hedefi görme yönünde bulanık bir ortam oluşturabiliyor. Böyle bir toplum durumunda günlük siyasi hedeflerde sosyalist çalışma karşılık bulamayacağı gibi, yaşanan gündelik sorunlar ve demokratik talepleri atlamak, yığın ilişkilerinin kurulması ve kanalize edilmesi konusunda problemler yaratıyor. Böylesi durumlarda Leninist prensipleri komünistler doğrudan dillendirecektir. Ama koşula uygun geliştirici bir tarz üzerinden mücadele biçimleri yaratma esnekliği oluşamazsa genel doğruları söylemenin de bir anlamı kalmayabiliyor…

Ülkemiz ekonomik ve siyasal olarak önemli sorunlar yaşıyor. Kapitalizmin işleyişi içinde bu sorunların aşılamayacağı açık. Mevcut sistem bir azınlık kesime sermaye aktarımı, emekçilerin ise her geçen gün yoksullaştığı bir yapı üzerine kurulu. Seçim odaklı ekonomik yönelimler ve siyasi tercihler, halkları açlığa mahkum ediyor. Milliyetçilik ve emperyal hedefler üzerinden Kürtlere yönelik asimilasyon politikaları başka ülkelerin topraklarına tecavüze kadar sürekli bir savaş gerilimi yaşatılıyor. Coğrafyamızın, yaşanan sömürü, savaş ve ayrımcılık politikalarını aşacak tek seçenek demokrasiden yana güçlerin birliği olacaktır. Kim ki sömürü, baskı ve ayrımcılığa uğrayan kesimlerin bu yönde mücadelesini tıkayacak pratik tutum alıyorsa, gerici güçlerle aynı yatağa akıyor demektir. Grupçu ve geçmişin sekter tutumları günümüz gerçekliğine uyan birleşik mücadeleyi oluşturma çabalarına zarar verdiğini görmek gerekiyor. Alan kapatma, hakimiyet kurma gibi gündelik mücadelede sıkça karşılaşılan faydacı alışkanlıklar, güç ve eylem birliklerini yaralıyor. Geniş halk kesimlerinin yakıcı gündelik sorunları ve talep ettiği hedefleri üzerinden yürümek yerine, onlar adına düşünülüp yukarıdan iradi süreçler dayatılarak sosyalist hareketin kitle bağlarını geliştirmesi engelleniyor.

İşçi sınıfı ve halkın açlık sınırında yaşatıldığı otoriter bir ülkede, örgütlenme ve muhalif odakların birleşik gücünü oluşturmanın zorlukları açık. Baskının en acımasız biçimde uygulandığı, etnik ve dinsel alanda asimilasyonun kırım biçimine yükseltildiği bir siyasal düzende, sistemin toplumsal dayanaklarına yönelik mücadele biçimlerinin yaratılması, yığın çalışmalarını öne koyuyor. Sıkça tekrarlandığı gibi, komünistler toplumun bütün katmanları içinde çalışmalarını yürütmelidir. Bu da koşula uymayan iradi seçenekler yerine, toplumsal kesimlerin yakıcı sorunları ve hedeflemeleri üzerinden onlarla birlikle, öğreterek ve öğrenerek devrimci süreci ilerletme görevini komünistlere yüklüyor. Bugün bölgemizde Kürtlerin, Alevilerin, ezgi-ayrımcılığa ve sömürüye uğrayan tüm kesimlerin toplumu demokratikleştirme yönündeki devrimci dinamizmi ülkemiz sınıf mücadelesine önemli olanaklar sunuyor. Bu durum emperyalizm ve gericiliğe karşı mücadelede işçi sınıfının öncü rol oynaması gerektiği gerçeğiyle çelişmez. Tarihte işçi sınıfının öncü rolü üstlenemediği durumlarında demokratik bir toplum mücadelesinde sıkıntılar yaşandığı dönemler görüldü. Bilinmelidir ki hiçbir toplumsal mücadelede öncülük görevi hatır için bir sınıfa verilmez. Bölgemizde Kürtlerin açtığı özgürleşme mücadelesi içinde komünistlerin birleşik bir güç olarak görevi, savaşa ve ezgiye karşı halkların özgürleştirilmesi yanında, bu sürecin sınıfsız bir topluma ilerletilmesidir.

Anti-Emperyalist ve kapitalizmin sınırlarını zorlayan demokratik süreçlerde öncü rolünü kimin üstleneceği komünistler açısından tartışma konusu bile olamaz. Burada konu olan ülkemiz ve bölgemizde her geçen gün genişleyen demokrasi, barış ve halkların eşitliği mücadelesinde komünistlerin takındığı tutum ve öncülüğü sağlama yolunda verdiği mücadeledir. Birleşik mücadelenin hangi temel üzerine hangi araçlarla sağlanacağı, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren güçlerin cephesinin nasıl kurulacağı konusu koşulların gerçeklik üzerinden kavranması yanında, daha çok pratik süreçlerin de ortaya çıkaracağı bir durumdur. Birçok acılar pahasına Mezopotamya halklarının yaktığı ateş ve devrimci kazanımları, ülkemiz işçi sınıfı mücadelesinde yaratacağı olanaklarla, birleşik mücadelenin ve dayanışmanın açtığı yolla nihai sonucuna ulaşacaktır…

Tarih mücadeleleri yazar, birde yanılgıları… Unutmamalı ki ‘hastalıklı düşünceyi pratik tedavi eder…’