Halkların beşiği, proletaryanın yatağı...TRAKYA…

Halkların beşiği, proletaryanın yatağı...TRAKYA…

Burjuvazi, egemenliğini sürdürmek için işçi sınıfına, emekçilere, halklara karşı baskı ve şiddet uygular, katliamlar yapar. Bununla da kalmayarak sömürülenlerin ve ezilenlerin direnmemesi ve örgütlenmemesi için bin bir türlü masallar uydurmuş ve tezgahlar kurmuştur. Çok ince bir politikayla ırkçılık, şovenizm ve sayısız içi kof düşünceler, emekçilerin, ezilenlerin ve yoksulların beynine şırınga edilmiştir. Bu kirli düşüncelerle insanlar, toplumlar ve halklar arasında nifak tohumları ekilerek birbirlerine kırdırılmıştır. Toplumsal ve politik bilinci olmayan insanların ezen egemen güçlerin oyunlarına gelmeleri olasılığı her zaman fazladır. “Yalan atın, mutlaka inanan çıkacaktır! Söylediğiniz yalan ne kadar çok büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanmaları o kadar kolaylaşır.” der, Hitler faşizminin ünlü Propaganda Bakanı Joseph Goebbels. Günümüzde de burjuvazi (kapitalist sınıf ), işçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin tepkilerini bastırmak ve süreç içinde olumsuzlamak için sosyal demagojiye başvurarak gerçekleri çarpıtmaktadır. Burjuva basını, yayını ve medyası kirlilik içinde yüzmektedir. İlerici ve özgür basın, yayın ve medya ise sömürüye ve karanlığa karşı bir insani sorumluluk bilinciyle hareket etmekte, öğretici, eğitici ve aydınlatıcı bir rol oynamaktadır.

Şu meşhur, “Trakya’nın havasıyla kızına güven olmaz!” sözünü hiç sorguladınız mı? Trakya, binlerce yıllık tarihiyle halkların yan yana, iç içe, kardeşçe yaşadığı, düğünlerde birlikte oyuna durduğu, bir birlerine kız alıp verdiği, diğer bölgelerden göç alan, yaşamın halklarca paylaşıldığı ve günümüz Türkiye’sinin en yoğun ve en önemli işçi yataklarındandır. Proletaryanın kalbi, buralarda atıyor! İşçi direnişleri, boykotlar ve grevler, kapitalizmin can damarı sanayinin yoğunlaştığı gün gün devleştiği ve altın yıllarını yaşadığı bu verimli topraklar üzerinde filizleniyor, boy veriyor ve kök salıyor. Fabrika ve işyerlerinde üretimin çarkları kızlarımızın, oğullarımızın ve kadınlarımızın alın teriyle dönmektedir. Açlık sınırına tekabül eden asgari ücretle çalışan işçiler, iliklerine kadar sömürülmektedir. Buna iş güvencesizliği ve geçim yetersizliği de eklendiğinde sömürünün boyutu daha da netleşmektedir. Bugün Trakya’da haksızlığa ve sömürüye karşı kavga sesleri geliyor! Ve biz, söylenenin tam tersine Trakya’nın havasına da kızlarına da her zaman güvendik, bugün de daha çok güveniyoruz. Bundandır ki, ”Hava döndü…Sömürülen işçiden, yoksul emekçiden, topraksız köylüden, ezilen halklardan, yana esiyor yel!” Havanın emekten, barışın sıcaklığından, halklarımızın eşitliğinden yana dönmesini sağlayan işçi sınıfının devrimci mücadelesinin sıra neferleri kızlarımız, oğullarımız ve kadınlarımız değil midir? O halde nasıl güvenmeyeceğiz onlara ve birbirimize? Üretenlere, yaşamı yeniden yaratanlara ve güzelleştirenlere güvenmeyeceğiz de işçilerin yarattığı artı-değerlerine el koyan kapitalistlere veya gökte başıboş dolaşan bulutlara mı güveneceğiz?

Trakya, halkların beşiğidir; Roman, Çerkez, Kürt, Türk, Laz, Ermeni, Pomak, Arnavut, Rum, Ermeni… Trakya, proletaryanın yatağıdır. Çerkezköy, Çorlu, Kapaklı, Velimeşe, Veliköy, Lüleburgaz, Malkara başta olmak üzere bin 500’ü aşkın fabrikada ve inşaat sektöründe yüz binlerce işçi çalışmaktadır. Değişik halklardan insanlarımızın burada yaşaması ve fabrikalarda birlikte çalışması ve sermayenin sömürüsüne ayrımsız maruz kalmaları sınıf bilinçlerinin gelişmesine, birlikte örgütlenmelerine ve mücadele etmelerine yol açmaktadır. ”Halkların kardeşliği, İşçilerin birliği” belgisi de ne kadar da çok yaraşıyor Trakya’ya. Ve ötesi Çanakkale, Kırklareli, Edirne, Bursa…Çanakkale dedikçe İKD (İlerici Kadınlar Derneği) Genel Başkanı Bakiye Beria ONGER ve O’nun kişiliğinde İlerici Devrimci Kadınların hareketi akla geliyor. Bu özellik, Trakya’yı önemli ve değerli kılmakta ve “ilk”lere aday yapmaktadır. İşçilerin ve emekçilerin ortak sorunları, ortak örgütlenmeyi ve ortak mücadeleyi dayatması halkların eşitliği ve kardeşliği mücadelesinin yükselmesini de etkilemektedir. 12 Eylül faşist askeri darbesiyle uygulanan liberal ekonomik politikalar sonucu bir tarım bölgesi olan Trakya’da tarım ve hayvancılık dibe vurmaktadır. Bunun bir sonucu olarak köy ve kırda hızla yoksullaşma başlamıştır. Kırsal kesimlerde rahat geçinen aileler geçinemez duruma düşerek bir kısmı sanayi bölgelerine yönelerek işçi olarak çalışmaktadır. Tarla, bağ ve bahçelerinden kopmak zorunda kalan bu insanlarımız rahat geçinemediği gibi huzursuzdurlar. Diğer yandan alt yapıdan uzak ve formaliteler yerine getirilmeden kurulan Organize Sanayi Bölgeleri (OSB), Ergene Havzası başta olmak üzere çevreyi kirletmekte ve ölümcül hastalıklara yol açmaktadır. Sanayi Kompleksleri, bölgede kurulan/kurulması planlanan termik ve nükleer santraller, taş ocağı işletmeleri doğayı öldürmekte ve toplumsal yaşamı tehdit etmektedir.

Öyle görülüyor ki, Trakya ve çevresi, yakın gelecekte barış ve demokrasi mücadelesi yolunda doğa ve çevre için de güçlü halk mücadelelerine adaydır. Doğa için mücadele, sınıf mücadelesinin gereğidir. Kır-köy yoksulları, işçi sınıfının en büyük bağlaşığıdır. 12 Eylül öncesi kurulan KÖY-KOOP ve HALK-KOOP örneğinde kooperatiflerin kurulması, kırsalda örgütlenmenin gereğidir.

Fabrikalarda sınıf ve kitle sendikacılığının yaşama geçirilmesi, demokratik köylü örgütlenmesinin yapılması, ilericidevrimci gençlik ve kadın hareketinin gelişmesi, halkların beşiği olan Trakya’da “Halkların kardeşliği”ni kuracaktır. İnsanların bakış açıları değişecek, ”Halkların kardeşliğine inanmıyorum!”, “Bizim kendimizden başka dostumuz yoktur!” gibi önyargılar ve dar anlayışlar kırılacaktır. Birbirimize karşı hoşgörü, dostluk ve dayanışma güçlenecektir. Emeğe daha çok değer biçilecektir. Sömürü, baskı, şiddet, haksızlık ve ırkçılık kimden gelirse gelsin lanetlenecek ve karşı çıkılacaktır. İşçinin dünyanın her yerinde işçi olduğu bir kere daha kabul edilecektir, patronun da patron olduğu ve kökeni, milliyeti ve ırkı ne olursa olsun!

Sömürünün ortadan kaldırılması mücadelesinde tarihi rol, işçi sınıfımıza ve onun öncü politik örgütü partisine düşmektedir. Her işçi üretimden gelen öz gücünün bilincinde olmalı, kendine güvenmeli ve sınıf kardeşleriyle birlikte hareket etmeli, onlarla birleşmeli ve bütünleşmelidir. Sendikalı olmanın zorunluluğunu kavramalıdır. Sendikal mücadele, sömürüyü sınırlar ama ortadan kaldıramaz. Ekonomik-ideolojik-politik üçlü mücadeleyi bir bütün olarak yürüten, işçi sınıfını, ezilenleri, emekçileri ve en geniş halk yığınlarını örgütleyen, eğiten ve devrime hazırlayan Parti’nin öncülüğünde verilen mücadele ile kapitalizm devrim ile aşılarak “sömürüsüz bir dünya”nın kapısı açılacaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler