Halkla Birlikte Yeniden Özgür Belediyelere Doğru !

Halkla Birlikte Yeniden Özgür Belediyelere Doğru !

Halkla Birlikte Yeniden Özgür Belediyeler İçin...

Devrimler var olanı yıkarak aşmak, köklü olarak değiştirmek ve iradi müdahaleye dayanarak yeniyi inşa etmek eylemidir. Toplumsal alt-üst oluş ve yeniden biçimlenme zamanıdır. Bu süreç kimi Ekim Devrimi gibi, Rojava Devrimi gibi örneklerde hızlı, keskin ve iradi müdahalenin son kerteye ulaştığı biçimde gelişir.

Bazılarında ise yavaş ve evrimci süreç yanı ağır basar, Haziran Hareketi gibi. Her iki durumda da gelişmelerin devrim niteliği kazanması için kısa sürede, ya da zamana yayılmış olarak köklü, derin, keskin değişim yaratması ve yıkılanın yerine yeninin inşa edilmesi gerekir. Bu yönüyle toplumsal düzlemde var olanı yıkarak aşma, köklü olarak değiştirme ve bunların yerine yeniyi inşa etmenin eylemi olan devrimler, toplumsal sorunların ve arayışların ürünü olarak gelişirler. Kapitalizm koşullarında işçi sınıfının öncülüğünde gerçekleştirilmeyen devrimler sınıfsal olarak toplumun ihtiyaçlarına yanıt veremezler, sorunları köklü olarak çözemezler. İhtiyaçlara cevap verebilme düzeyi toplumsallaşıp-kurumsallaşma sonucunu doğurur. Toplumsal sorunları çözdükleri ve halkların arayışına cevap oldukları oranda ise norm halini alarak kalıcı ve sürekli, kendi içinde gelişen birer yaşam yasasına dönüşürler.

Türkiye Kürdistanı’nda gelişen politik sosyal süreçler hızlı bir şekilde diyalektik yasalar çerçevesinde yürümektedir. Kürdistan’da toplumsal değişim o kadar hızlı bir şekilde gelişti ki, kontrol etmek, takip etmek zorlaştı. En basitinden, gençlik, kadın, köylü, işçi kitleleri arasındaki örgütlenme, hayatın her alanında yapılan atılımlar, basın yayın örgütlenmesi ve ağı muazzam bir şekilde gelişmekte, her yerde konferanslar, paneller, gündemi belirleyen tartışmalar yapılmakta, yeni devrimlerin sosyo ekonomik koşulları tartışılmaktadır. 6 -7- 8 Ekim, Kobane direnişleri, Türkiye sosyalist gençlik hareketinin dayanışması, Kürt gençliğinin eylemliliği, bunların hepsi hızlı bir şekilde devrimin koşullarını yaratıyordu. Güçlü yığınsal bir güç yaratılmıştı Kürdistan genelinde. Acaba yanlışlar yapıldı mı, yapıldıysa yanlışlar nelerdi, neden bukadar muazzam bir güç, yığınsal potansiyel geriledi? Nereye gitti? Neden Newroz’da bir milyondan fazla insan toplanırken şimdi alanlara çıkmadılar, çıkmıyorlar? Bunların tartışılması gerekiyor. Bence Kürt Özgürlük Hareketinin azıcık da olsa eksiklikleri olmuşsa da, 40 yıldır mücadele eden hareketin kendine rehber edindiği düşüncede hata olduğunu zannetmiyorum. Düşüncenin kendisi Rojava’da halklar arasında pratikte mükemmel olarak uygulanmakta, hayat bulmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketine ışık olan düşünce yanlış olsaydı bu kadar yığınsal mücadele, değişim, dönüşüm olmazdı. Bana göre sadece zamanlamada yanlış olmuştur. Lenin’in tarihi sözü ve kitabı vardır; ‘Bir Adım İleri, İki Adım Geri’ uygulaması yapılsaydı bana göre çok daha ileri gitmiş olurduk.

Son dönemdeki tutuklamalar, belediye başkanlarının görevden alınmaları, yerlerine kayyum atamaları, anti-demokratik uygulamalar kabul edilecek şeyler değildir. Seçilmişlerin yerine zoraki, baskıcı, sömürgeci mantıkla belediyelere el konmasını şiddetle kınıyoruz. Belediyelerimizde alın teriyle emekle kazanılan değerler bir bir yokedilirken neden halkımız belediyelere sahip çıkmadı, neden yanlarında olmadı, neden belediyelerin önüne yığılmadı, neden kayyumlara tepki gösterilmedi? Halkımız elbette tepki gösteriyorlar ama yığınsal bir şekilde sahiplenmiyorlar. Ben kişi olarak tüm görüşlerimi Politika Gazetesinde yayınlanan yazılarımda dile getirdim, her yazdığımı da toplantılarda söyledim dile getirdim. Halktan kopuk politika yapıyoruz dedim, ama dinleyen olmadı, dikkate alınmadı. Üzülerek söylüyorum, maalesef hayat söylediklerimi doğruladı. Hiç mi güzel şeyler yapılmadı? Belediyelerimiz elbette güzel işler yaptılar. Alt yapı çalışmaları yapıldı, çok güzel parklar yapıldı, kültür evleri, kadın evleri, müzik çalışmaları, tiyatro çalışmaları yapıldı ve çok beğenildi, ama hayati önemde olan siyasi çalışmaların hiç biri yapılmadı. Akademiler kurulmadı, sokak, mahalle, köy, il, eyalet meclisleri için çalışmalar yapılmadı, komün ekonomisi kurulmadı, kooperatifler kurulmadı, işçi köylü meclisleri kurulmadı. Kısacası, çok önemli olan bu konularda siyasi anlanda belediyelerimiz sınıfta kaldı.

Ben aylarca çalışma araştırma yaptım. Belediyelerimiz rant kapısı olmuştu, belediyelerimiz yeni rant sınıfını yaratmıştı, işe alınan işçiler, memurlar ahbap-çavuş ilişkisi, kafa-kol ilişkisi içinde işe alınmıştı, liyakat etmek değerleri göz önüne alınmadan akrabalar işe alındı, mücadele içinde yoğrulan, zindanlarda direnenler belediyelere giremez oldular, herkes akrabasını işe almaya çalıştı, belirli ailelerden işe alınanlar oldu, işe alınmada feodal ilişkiler ağır bastı, daha da utanılacak olan, sadece tüm ailesini, sülalesini işe alan yetkililer oldu, AKP’li, Hüda partili insanlar belediyelere alındı. Bu olumsuzlukların tümü birikti. Bu da yetmezmiş gibi belediyelere giden halk kovuldu, kolundan tutup atıldı, dövüldü, ‘herşeyi ben bilirim, ben yaparım’ ben merkezci mantığına sahip belediye başkanları türedi, halkla bütünleşmeyen, halkın kararına saygı duymayan, halkla birlikte karar almayan, halkı hiçe sayan insanlar belediyelere atandılar, seçildiler. Atanandan hesap sorulması, seçilenlerin seçmenler tarafından geri çağırılabilmesi gerekir. Politikanın ne olduğunu bilmeyenler PM’ye seçildiler, kendi kişisel çıkarını ön planda tutanlar, hatta kendi içinde meclis kararını tanımayanlar da oldu. Damlaya damlaya birikti, halk belediyelerden çekildi, soğudu, belediyelerimiz fabrikalaştı, emekli olma kapısı oldu. Bu nedenle halklarımız alanlara çıkmadılar. Eleştiri-özeleştiri bizleri daha güzel günlere taşır ve taşımalı da.

Yeni örgütlenme biçimleri, varolan biçimlerin mükemmelleştirilmesi, yeniden örgütlenme, meclislere ağırlık verme, her konuda halka danışma, halkla ragmen değil, halkla beraber karar alma bizleri devrime yakınlaştırır. Çünkü, devrimlerdeki değişim ve dönüşüm sürecini, derinliğini ve radikallik düzeyini toplumsal çelişkiler ile devrime öncülük yapan güçlerin karakteri belirler.

Bakurê Kürdistan’da ki devrimci mücadele bu gelişmenin kalbi işlevini üstlenmiştir. Bakurê Kürdistan’ın (Türkiye Kürdistanı) diğer parçaların ortasında yer alması, coğrafik büyüklüğü, nüfus oranın yüksekliği, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik vb. alanlardaki gelişmişlik düzeyi ve yarım asıra dayanan mücadelenin yarattığı toplumsal değişim ona bu karakteri vermektedir. Bu parçadaki sömürgeci gücün konumu ve bölgesel düzeyde inkar sisteminin sürdürülmesinde üstlendiği rol, bölgedeki egemen ulusun diğer halklarla olan iç-içe geçmişlik durumu, bir-birini ve çevresindeki halkları etkileme düzeyi tablosu bu misyonun tamamlayıcısı işlevini görür. Tüm bu etkenler bir araya gelip, birleştiğinde büyük bir değişim dinamiğinin zeminini oluştururlar. Devrimler toplumsal dinamiklerin örgütlü hareketliliğine ve bir amaç doğrultusunda yeniden biçimlendirilmesine dayanırlar. Bu yönüyle oluşan zemini devrime dönüştürme ve yeniyi inşaada esas alınan paradigma, ideolojik, politik hat, örgütsel normlar belirleyici hale gelirler. Bakurê Kürdistan devrimini hem Türkiye devrimi haline getiren, hem de Türkiye devriminin etkenler bu diyalektikle bir birini tamamlarlar. Değişim ve dönüşüm, özgür gelecek bizlerden yanadır, faşizme karşı halklarla birlikte, tüm sınıf ve demokrasi güçleriyle birlikte faşizme geçit vermeyeceğiz, örgütlüysek, güçlüysek kazanacağız. Eş genel başkanlarımız, belediye başkanlarımız özgürleşecek. Kimse umutsuzluğa kapılmasın. Kazanan biz olacağız. Birlikte Sosyalist Türkiye’yi kuracağız. Bölgemizde bu amaca ulaşmak için üstümüze düşen görevleri yerine getireceğiz.


Konuyla ilişkili diğer makaleler