Ekonomik Göstergeler ve İşçi Sınıfı

İşsizlik sayısı bir yılda yüzde 24 arttı

Ekonomik Göstergeler ve İşçi Sınıfı

2015 yılı Türkiye için ekonomik açıdan kötü başladı. Bu tespiti yaparken ülkede işçi sınıfı ve emekçi halkların içinde bulundukları durumu dikkate almıyoruz. Bu işçi ve emekçilerin yıla iyi başladıkları anlamına gelmiyor. Sadece bu tespitte işçi ve emekçilerin durumundan söz etmedik anlamında bu nitelemeyi yaptık. İşçi ve emekçilerin Türkiye’nin ekonomik göstergelerinden nasıl etkilendiklerini yazımızın son bölümlerinde birlikte değerlendireceğiz. Öncelikle resmi TÜİK verilerine dayanarak, onların çizdiği tabloyu inceleyelim. Göreceğiz ki, onlar da ortaya pembe bir tablo koyamıyorlar.

Türkiye’nin Demografik Yapısı

Türkiye, genç bir nüfus yapısına sahip. Nüfusun % 25,7’si 0 - 14 yaş grubunda. % 63’ü ise 14-60 yaş grubunda. AB ve Rusya nüfusu ile karşılaştırıldığında oldukça genç ve üreyen bir nüfus yapısı.

0-14 yaş grubu AB’de % 15,6, Rusya’da ise % 15,8.

Türkiye’nin Ekonomik Büyümesi

AKP Hükümeti ekonomik büyümeyi sağlamakla övünüyor ama gerçek rakamlar şöyle;

2002-2006 arası ekonomik büyüme oranı % 7,2. Ama niye? Çünkü 2001 ekonomik krizinden çıkılmış ve her toparlanma oransal olarak büyük yüzdelere tekabül ediyor. Yani 2001 krizinde ekonomi % 1,5 büyüme ile dibe vurmasaydı, 2002-2006 arası büyüme oranı belki % 2,5-3,0 olacaktı.

2007-2014 arası büyüme oranı da % 3,4’e oturarak normalleşiyor.

Burjuvazinin avukatlığını yapacak değiliz. Resmi verileri yorumluyoruz. Ama hafızalarımızı tazelemek için büyük bir başarı olarak nitelenen AKP dönemindeki ekonomik büyümenin 1982-2001 arası verilerin %4,4-5,3 arasında olduğunu hatırlatırsak hiç de başarılı olmadığını söyleyebiliriz. AKP’nin son 7 yıllık %3,4 olan ekonomik büyüme göstergeleri karşılaştırıldığında 1982-2001 % 4,4-5,3 büyüme oranlarının gerisinde kaldığını görürüz.

Bütün bu büyüme kurgularının 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının uygulanabilmesi için, 12 Eylül 1980 faşist diktatörlük dönemine ihtiyaç duyularak geliştirildiğini de anımsarsak ve bugün dahi ülkenin aynı Anayasa, ekonomik ve iç güvenlik yasaları ile yönetildiğini unutmazsak bunun hiç de önemli bir başarı olmadığını tespit edebiliriz. Kısacası burjuva iktidarı, sahibi olan sermaye sınıfını korumak ve geliştirmek için öyle uygun koşullar yarattı ki, bunu da beceremeselerdi kendileri açısından ayıp olurdu.

GSYİH

Kişi başına düşen Gayrısafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) AKP döneminde artmış gözüküyor. Tabii ki kendileri gösterge kıstaslarını ayarladıklarından bunu önemli bir başarı gibi gösteriyorlar. GSYİH’da tüketim, yatırım ve devlet harcamaları oranlarının belirleyici olduğunu göz önüne alırsak, toplumun borçlanma yoluyla tüketime yönlendirilmesi, kaynakların talanı yoluyla özelleştirilmesi, yüksek dolaylı vergiler ile elde edilen gelirlerin devlet yatırımlarına dönüştürülmesi ile yurtiçi ve dışından üretilen gayrı resmi kazançların, tabiri caizse kara paranın ekonomiye sokulması yoluyla bu alanda pozitif veriler tarif etmek mümkündür. Bunun için 2002’de 3.492 USD olan GSYİH, 2014’de 10.404 USD olmuştur. Buna başarı demek için gerçeklerden iyice uzaklaşmak gerekmektedir.

İşsizlik

Resmi verilere göre işsizlik oranı 2014 sonu, 2015 başında % 10,9’dur. Genç nüfus için resmi veriler %19-20 işsizlik oranı vermektedir. İşsiz olup da işsizlik kaydı olmayan milyonları hesaba kattığımızda gerçek işsizlik rakamlarının bu oranların kat be kat üzerinde olduğunu tahmin etmek için kahin olmak gerekmez. Diyarbakır ve çevre Kürt illerinde genel işsizlik oranının %30 olduğu açıklanıyor ise ve biz bu oranın aslında %50-60’lar arasında gezindiğini bildiğimiz koşullarda gençlerin gerillaya katılımlarında bu faktörün de önem taşıdığını görmemek herhalde körlük olur. Böylece 90 küsur yıldır burjuva iktidarlarının Kürt halkına karşı ne kadar “eşitlikçi” ve “adil” davrandığını da görebiliyoruz.

İstihdam

Tarımda 6 milyon kişi
Sanayiide 5,4 milyon kişi
İnşaat sektöründe 1,8-2 milyon kişi
Hizmet sektörlerinde 13,5 milyon kişi
Bu istihdamın;
% 15’i ücretsiz aile işçisi ve çalışanı
% 25’i kendi hesabına çalışanlarlar
% 60’ı ise ücretli veya yevmiyeli.

Bütün bu rakamların dışında da kayıt dışı istihdamın % 35 olduğunu tahmin ediyor egemenlerimiz. Yani sigortasız, güvencesiz ve dolayısıyla vergi ödemeyen milyonlar.

Aslında hizmet sektöründe çalışanların tarım ve sanayiide çalışanlarla oranını karşılaştırdığımızda, Türkiye ekonomisinin ne kadar “sağlıklı” temeller üzerinde oturduğunu kolaylıkla değerlendirebiliriz.

Enflasyon

Kısacası pahalılık ve fiyat artışları olarak tercüme edebileceğimiz enflasyon, resmi verilere göre, 2002-2014 arası ortalama %10,6 olarak açıklandı. 2015’in ilk 3 ayı enflasyon oranı ise %7,6 olarak yansıtıldı. Ancak günlük yaşam ve pazar hiç de öyle söylemiyor. Yaşamın gerçekliği, bu rakamın çok daha yüksek oranlarda olduğu, ancak 2015 haziran seçimleri dikkate alındığında bu oranın düşük açıklanmasının “normal” olduğunu söylüyor bize. Bu arada, enflasyonun temel bileşenlerinden gıda fiyatlarındaki artışın %45,5 ile ciddi bir pay sahibi olması geniş işçi ve emekçilerin günlük yaşamını daha da zorlaştırıyor.

Tüketici Verileri

Tüketici Güven Endeksi, düzensizliği ve iniş çıkışları yansıtmaktadır. 2007 yılından beri ise istikrar yerlerde sürünmektedir.

Ekonomik Güven Endeksi ise Mart 2014’de 91,7 iken Mart 2015’de 74,9’a gerilemiştir. Temelsiz bir ekonomik yapıdan farklı veriler beklemek herhalde boş hayal kurmak olarak adlandırılır.

Dış Ticaret Ödemeler Dengesi

İthalat ile İhracat arasındaki denge bir ekonominin kapitalizm koşullarında ne denli sağlıklı olduğununun göstergesidir. Tarımı, hayvancılığı bitirmiş; ama pirincinden, buğdayına kadar ithalata yönelen “tahıl ambarı” bir ülke, sanayii yatırımları olmadığından dışa bağımlı ise ortaya çıkacak sonuç farklı olamaz. Yıllık ihracat (dış satım) ortalama 150-156 milyar dolar. Bunun karşılığında yıllık ortalama ithalat (dış alım) 240-250 milyar dolar. Yani 100 milyar dollar açık. Alınan mallara bakıldığında, bunların ise rahatlıkla ülkede de üretilebilecek mallar olduğu anlaşılmaktadır. Dış satımı artırmak için işçi ve emekçilerin neredeyse tüm hakları budanıp ucuz iş gücü olarak çalıştırılmalarına rağmen, rekabet edebilecek düzeye gelememelerinin sebepleri, çarpık ekonomik temellerde ve politikalarında aranmalıdır.

Şimdi Gerçekler

2001’de 129 milyar dolar olan dış borç, 2014 yılı sonunda 400 milyar dollar düzeyine ulaştı.

Son 11 yılda kişi başına ortalama gelirimiz 7.315 dolar artarken, giderimiz ise 6.400 dolar artmış bulunuyor.

TC vatandaşlarının bankalara vadesinde ödeyemedikleri borçları 6,6 milyar TL iken, bu rakam 2014 yılında tüketici kredisi olarak 7,2 milyar TL, kredi kartı borcu olarak ise 5,5 milyar TL, yani toplam 12,7 milyar TL’ye yükseldi.

2002’de 278 milyar TL olan banka borçları, 2015 Şubat’ında 357 milyar TL (TOKİ alacakları dahil 400 milyar TL) olarak tespit edilmiştir. Borcunu zamanında ödeyemeyen 10 milyon borçlu kişi ise bugün yasal takip altında. Bu rakam oran olarak Türkiye nüfusunun %13’üne tekabül etmektedir. Bu veriler, kuşkusuz ki başarılı bir ekonominin sonuçları değildir. Mutlu bir burjuva azınlığın kendi sınıfsal çıkarlarının sonucudur. Nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı ve emekçilerin sınıfsal çıkarları burjuva sınıfınkinin tam karşıtıdır ve aralarındaki çelişki uzlaşmazdır.

Kriz Yolda, Çözüm Ellerimizde

Bütün göstergeler, eğer bir mucize olup da ülkeye büyük miktarlarda taze para girişi olmazsa, önümüzdeki dönemde ciddi ekonomik kriz beklendiği yönünde. Türkiye burjuvazisi, kayıt dışı ekonomi sonucunda biriken ve yastık altında saklanan büyük tutarlar ile yasadışı ticaret yöntemleri yoluyla elde ettiği büyük kara para kaynakları ile 1980’den bugüne dek istisnalar dışında ekonomiyi yapay olarak ayakta tutmayı becermiştir. Ancak aynı koşullar işçi sınıfı ve emekçiler için geçerli olmamıştır. İktidarlar, işçi ve emekçi haklarını sürekli kısıtlamışlar, sendikalaşmayı engellemişler, grev erteleme ve yasakları ile işçi sınıfının mücadelesini engellemişler, taşeron sistemini bütün sektörlerde uygulayarak işçileri hem bölmüşler, hem de örgütlenme ve mücadele olanaklarını kısıtlamaya çalışmışlardır. İşçi sınıfının tüm sosyal ve siyasal hakları kısıtlanmıştır. Burjuvazi, düzenini ve iktidarını korumak için yeni faşizan iç güvenlik yasaları ile ömrünü uzatmak amacıyla önlemler alıyor.

Pekiyi, kriz koşullarında kaybedecek birşeyi olmayacak olan işçi ve emekçi yığınları, işsizler ordusu ne yapacak? Bugün banka, tüketici, konut ve kredi kartı borçları cenderesi altında kendi öz hakları için mücadele etme korkusu altında davranan yığınlar, taksitlerini ödeyemeyip o kara tablo ile karşılaştıklarında sınıfsal tüm özellik ve yeteneklerini, üretimden gelen güçleri dahil, kullanacaklardır. Ekonomik kriz işte böyle bir olgu. Karl Marks ve Friedrich Engels’in Komünist Partisi Manifestosu’nda yaptıkları tespitler o zaman toplumsal mücadelenin gerçeği olacak ve pratikte tekrar sınanacaktır. Burjuva sınıfı kendi mezar kazıcısını kendisi yaratmaktadır. Zincirlerinden başka kaybedecek hiç bir şeyi olmayan proletarya, tarihsel sahnede yerini alacaktır. İşçi sınıfının öncü politik örgütü bugünden her tür gelişmeye hazır olmalı, tarihsel misyonunu gerçekleştirmek için rolünü oynamalıdır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler