Ekmek Kavgası

Ekmek Kavgası

2015 Newroz’u, dayanışma içinde ve özgürlük isteğiyle kutlandı. Halklarımız bu Newroz’da barışa olan özlemlerini dile getirdi. Devlet müdahalesi olmadığı için her yerde Newroz kutlamaları olaysız geçti. Bir daha görüldü ki devlet müdahale  etmeyince, polis saldırmayınca halklar kendiliğinden olay çıkarmıyor! Halklarımız, ekmek ve özgürlük kavgasında. Ekmeğini de huzurlu bir ortamda kazanmak istiyor. Amed Newroz Meydanı’nda toplanan milyonları aşan insanların en temel isteği de barış içinde özgürce yaşama isteğidir.

İnsanımız, yerlerini yurtlarını neden terkederek Batı bölgelerine göç ettiler? Bir kuş bile yuvasından, yavrularından kopmak, yuvasının dağılmasını istemez. Küçük iken köyümüzde kırda hayvanlarımızı otlarken, çalı ve kevenlerin diplerinde rastladığımız kuşların yuvalarına ve yavrularına dokunduğumuzda veya dokunmak istediğimizde ana kuş, havadan yaklaşır “cik cik” sesler çıkarırdı. Biz de hemen oradan uzaklaşırdık. Bu kuşun yuvasını, yavrusunu koruma isteğini belirtmesiydi.

Amed Newroz’u yığınsal ve coşkuluydu. Orada toplanmış bulunan avurtları çökmüş, esmer ve yanık yüzlü o ihtiyar babaların, saf ve durgun bakışlı anaların en büyük isteği neydi, biliyor musunuz? Onurlu ve kalıcı bir barıştır. Günlerden beri bekliyorlardı, Newroz’u. Çünkü Newroz’da Abdullah Öcalan’ın mesajı okunacaktı. Konuştuğum bu anne ve babaların kimisinin bir, kimisinin iki, kimisinin ise daha fazla evladı ya katledilmiş yada dağdadır. Anne ve babalar evlatlarına kavuşmak istiyor.

Devlet ile PKK arasındaki müzakerenin demokratik bir çözüm ile sonuçlanması hem bölgede yeni bir yaşamın fışkırmasına yol açacağı gibi Türkiye’de sarsacak, emek ve demokrasi kavgasını canlandıracaktır. Amed Newrozu’nda karşılaştığım çocukluk arkadaşım Mehmet, sigarasından derin bir içim aldıktan sonra, bıyık altından gülümseyerek bana döndü, “Sen de gel memlekete! Oralarda ne işin var?” dedi. “Ekmeğim için ordayım” dedim.

Ekmek, kavgası çok büyük olan bir namet. Başımızın üstünde yeri olan bir varlık. Yatınca kalkınca en çok düşündüğümüz, uğruna zahmetler çektiğimiz. Ekmek, “Kitaba basılabilir ama ekmeğe asla!” denilecek kadar kutsanmıştır. Sınıf mücadelesinde “İş, Barış, Özgürlük!” belgisinde ve en başta yer alması biz işçilere neyi hatırlatıyor? Amed’de arkadaşım Mehmet’e siyah deri çantamın içinden çıkardığım Arata Osada’nın yazdığı, Alaattin Bilgi’nin Türkçeye çevirdiği “Atom Bombası Çocukları” kitabı kendisine uzattım. Elini hemen kot pantolonun arka cebine atarak parasını vermek istedi. Ben “ Sana hediyem olsun” deyince, O da “Olmaz, buyur al, ekmek parası yaparsın!” diyerek ısrar etti. Tabii ki almadım. Hiç alır mıyım? Kitabı kendisine verme, içimden gelmişti. Kitap, Hiroşima’ya atılan atom bombasının vahşetini yaşayanların dilinden aktarılan anıları anlatıyor. Okurken, gözyaşlarınızı tutamazsınız. ‘Barış’, ne kadar değerli bir şey olduğunu iliklerinizde hissedersiniz. Barışa, herkesin ve bütün halkların ihtiyacı var. Militarist ve silah tüccarları hariç. Çünkü militarist güçler, halkları birbirlerine kışkırtırlar. Savaşları çıkarırlar. Zenginlikler elde etmek için başka halkların ülkelerini işgal ederler. Silah tüccarları da silahlarını satar, milyonlarca dolar para kazanırlar. Tehlikelerden uzak, lüks içinde yaşamını sürdürürler. Halkın çocukları ölür, yaralanır, sakat kalır. Daha da yoksullaşır, ekmeğinden aşından ve yurdundan olurlar. Bu gün Ortadoğu’da süren savaşlar, bunun çok açık bir örneğidir.

Mehmet’e misafir oldum. Sohbete doyum olmadı. “Ekmek, ekmek kavgası, ekmek parası.” Ne zaman bu sözlerle karşılaşırsam Rus yazarı Maksim Gorki’nin “Ekmeğimi Kazanırken” kitabı aklıma düşüveriyor. Ekmek kavgasında ve sınıf mücadelesinin içinde tanıdığım Maksim Gorki’nin hayranıyım. Bütün eserlerini sırasıyla okudum. Bazılarını ise defalarca. Çünkü, kitaplarını okumaya doyamıyorum.. Diliyle, düşünceleriyle, çocukluğuyla onunla bütünleşiyorum.

İnsan bir insanla, bir şeyle bütünleşmezse onu sevebilir mi? Onun peşinden gider mi? Kara kuru, cılız çirkin bir kız olmasına rağmen yüreğine ateş düşürmeseydi Kerem’in, Aslı’nın peşinde uçsuz bucaksız, susuz çöllerde koşar mıydı?

Bütün mesele, inanmakta ve sevmekte. İnsan inandı mı bir kere bir şeye, uğruna zamanını da verir, yüreğini de. Sınıf mücadelesi de böyledir. Bir kadın neden sabahın karanlığından kalkar işe gider? Tezgah başında ter döker? Yaşamak içindir, onurunu korumak içindir çektiği bütün acılar, çileler.

Newroz’un etkisi, iş yerlerine bile yansıyor. Hangi işçi, barışa karşı çıkar? Savaş, işçinin yarattığı emeği ortadan kaldırır. Hafta sonunda üniversiteli İlerici Devrimci Gençlerin standını ziyaret ettik. Tıp Fakültesi öğrencisi Şiyan, “Babam eskiden İGD’liymiş. Ben de bugün İDG’liyim. Babam gibi ben de, işçi sınıfının yolunda yürüyorum.” dedi. Farklı bölgelerden gelerek üniversitede okuyan öğrenciler, faşist saldırılara karşı “tek yürek, tek bilek” olmuşlar. Örgütlü olmanın bilincindeler. Biliyorlar ki, örgütlü bir güç, yenilmez!